Monthly Archives: April 2014

Özgür seks ne kadar özgür?

Özgür seks nedir?

Daha doğrusu, herhangi bir şeyin başına özgür sözcüğünü eklemek ne anlama gelir?sexual freedom

Özgürlük sözcüğüne (bu bağlamda, en az) üç ayrı anlam yükleniyor.

Bunlardan biri doğrudan politikayla ilgili: Devletin kişilerin davranışlarını engellememesi anlamında “cinsellik özgürlüğü” ya da “cinsel özgürlükler” var. Ben bundan değil, daha felsefi iki anlamından bahsetmek istiyorum.

Bu iki felsefi anlamın ilkine liberal, ikincisine toplumcu (sosyalist) diyeceğim. Bu terimler bu bağlamda genel kabul görmüyor olabilir, ama bu yazı bağlamında şimdilik böyle kabul edelim.

LİBERAL ANLAMDA ÖZGÜR SEKS

Özgürlüğe yüklenen liberal anlam, her türlü ön yargıdan, kavramsal ve düşünsel sınırlamadan bağımsız olmayı kast ediyor. Buna göre, herkes içinden geldiği gibi cinsellik yaşayabilir ve diğerlerinin bunu eleştirmeye hakkı yoktur. Daha doğrusu, eleştirilse de, bu ya da şu eylemin “yanlış” olduğu sonucuna varılamaz.

Bu, kişinin cinsel deneyimlerine sadece devletin değil, toplumun da karışmaması gerektiği anlamına geliyor.

“Beni rahat bırak!” ile “Bırakınız yapsınlar.” arasında ciddi bir benzerlik gördüğüm için, bu görüşe liberal diyorum.

sex_the_city_and_the_price_of_freedom

Liberal anlamda özgür seks deyince: Sex and the City

Özgür seks deyince benim aklıma gelen şey bu değil, ama sanırım birçok insanın aklına böyle bir şey geliyor. Cinselliğin tamamen bağımsızlığını ilan etmesi, tarihsel ön yargıların ve tüm toplumsal normların yıkılması anlamında, özgür seks isteyen ve/veya özgür seks yaşayan insanlar var.

Ama burada ciddi bir sorun var. Özgürlük bu kadar keyfi ve rastgele bir şeyse, mevcut şartlarda yaşamaya devam etmek isteyenler ve toplumsal normlarla hiçbir problemi olmayanlar da o normları sorgulayanlarla aynı miktarda özgür sayılıyorlar.

Yani örneğin köleciliği savunan kişi ile eşit vatandaşlığı savunan iki kişinin “düşünce özgürlüğü” açısından bir farkı olamıyor. Benzer denklik milliyetçilik, ırkçılık, homofobi vb. için de geçerli.

Dikkat ederseniz, tuhaf bir şey oluyor bu örnekte: Düşünenin düşünme eyleminin şartlandırılmış olması, yani bu kişinin zihninin dogmalarla zincirlenmiş olması, düşünce özgürlüğü açısından hiçbir şey ifade etmiyor. Egemen ideolojinin kölesi olan bir düşüncenin özgürlüğünden bahsetmek gibi bir duruma düşebiliyoruz.

TOPLUMCU ANLAMDA ÖZGÜR SEKS

Toplumcuların özgürlük anlayışı ise farklı bir bakış açısına dayanıyor. Toplumcular öncelikle bir tarihsel olguyu “yabancılaşma” olarak saptıyorlar. Bu yabancılaşma, ilk ortaya çıktığında özgürleştirici vb. olabilir; ancak onun yabancılaşma olarak saptanması, artık aşılmış olduğunu ve insanın önünde bir engele dönüştüğünü ifade ediyor.

Örneğin toplumcular özel mülkiyetin ilk ortaya çıkışının ilkel ölçekte artı-değer üretimini merkezileştirdiğini ve böylece tarihsel anlamda daha ileri bir üretim ilişkisine tekabül ettiğini düşünürler. Yine toplumculara göre, bu özel mülkiyet olgusu tarih boyunca çeşitli formlara bürünür (kölecilik, feodalizm, kapitalizm gibi) ve dünya sanayi toplumunun kuruluşuna ön ayak olur. Ancak, sanayileşme ile artık artı-değer üretimi öyle bir boyut alır ki, bu artı-değere el koyanların (yani üretim araçlarına sahip olanların, yani burjuvazinin) varlığı insanlığın ilerlemesine engel teşkil etmeye başlar. Böylece, toplumculara göre, insanlığın bugün artık özel mülkiyetten özgürleştirilmesi gerekir. Özgür toplumun gerek şartıdır özel mülkiyetin ortadan kaldırılması.freed

Özel mülkiyet örneğini kimseyi sosyalizme ikna etmek için vermiyorum. Sadece, yaklaşım farkını açıklamak amacıyla anlatıyorum. Bu yazı için, şu farkı gösterebilmem yeterli: Toplumcular açısından, özel mülkiyet özgürlüğü kavramı oksimorondur. Özel mülkiyetin kendisi bir sömürü ilişkisidir; olsa olsa özel mülkiyetten özgürlük diye bir şeyden bahsedilebilir. İnsanlar arasında (giderek, insan ile doğa arasında) özgür bir ilişkilenme kurulabilmesi için, yani özgür bir toplum için, özel mülkiyetten kurtulmak (“Kurtuluş yok tek başına …”daki kurtuluş bu.) gerekir.

Konumuza dönersek, liberal anlamda “özgür seks”ten bahsediyorsak, belki de toplumcu anlamda “seksin özgürleşmesi”nden bahsetmek daha doğru olabilir.

Bir büyük parantez açmak istiyorum burada. Çoğumuz bu yaklaşımı birçok durumda zaten benimsiyoruz. Örneğin, bir ırkçıyla karşılaştığımızda onun görüşleriyle bizimkinin denk olmadığını, onun yanıldığını düşünüyoruz. (Bu kişinin görüşlerini bastırıp bastırmamanın apayrı bir konu olduğuna dikkatinizi çekerim. Bu, özgürlüğün – benim bu yazıda bahsetmeyeceğimi söylediğim – ilk anlamına, yani politik anlamına giriyor.) Irkçı görüşlerin kendilerini ifade etme imkanı olsa da olmasa da, liberal felsefe ile toplumcu felsefe arasında bir fark var: Toplumcu “ortada bir sorun olduğunu” düşünüyor ve ırkçının görüşlerini ya değiştirmeye çalışıyor ya da o görüşlerin toplumda baskın hale gelmemesi için çaba sarf ediyor. Liberal ise ırkçıya bunun sadece kendi görüşü olduğunu, liberalin başka görüşleri olduğunu ve ırkçının görüşlerine yine de saygı duyduğunu söylüyor.

Örneği ırkçılık gibi uç bir konudan verince her şey çok bariz. Ama mesela yıllarca “türban özgürlüğü” diye bir şeyi tartıştık. Kadının kendi özgür iradesiyle toplumsal alanda başını örtebileceğini, bunun onun doğal bir hakkı olduğunu falan söyledi bize birçok yazar. Yani, fiziksel dış baskıya maruz kalsa da kalmasa da, bir kadının bir dogmanın etkisiyle aldığı kararlara saygı duymamız beklendi. Çok az kimse türban takmanın, yani türban takma eyleminin kendisinin özgür bir karar olup olmadığını sorguladı. Dolayısıyla tartışma toplumcu değil liberal bir tabanda yürüdü. Bu büyük parantezi burada kapatıyorum ve konuya dönüyorum.hair image

SEKSİN ÖZGÜRLEŞMESİ

Yukarıdakilerden şöyle bir sonuç çıkıyor. Eğer liberaller “özgür seks”i toplumcular ise “seksin özgürleşmesi”ni savunuyorsa, aslında liberaller seksin her şeyden özgürleşmesini, yani tüm toplumsal değer yargılarından bağımsız cinsel faaliyeti savunmuş oluyor.

Peki, toplumcular neyi savunuyor? Yani, toplumcular seksi nelerden özgürleştirmek istiyor?

Bir kalemde aklıma gelenler arasında şunlar var:

  • toplumsal cinsiyet baskısından, yani “kadının yapması gerekenler”, “erkeğin yapması gerekenler” gibi rollerden özgürleşmiş,
  • cinselliği anormal bir şey gibi gören (giderek, aynı evi “kızlı-erkekli” paylaşan insanları fuhuşla zinayla falan suçlayan) muhafazakar zihniyetten özgürleşmiş,
  • cinsel deneyimi sadece çoğalma merkezli gören (aslında muhtemelen Musa’nın başlattığı ama bugün Katolik Kilisesi’yle özdeşleşen ve İslam’ın da benimsediği) aile odaklı, dini hukuki cinsellik algısından özgürleşmiş,
  • kadınla erkeği sadece cinsellik için var olduğuna inanan, böylece bir kadınla bir erkeğin yaşayabilecekleri tüm duygusal, tensel vb. paylaşımların ancak ve sadece seks için olabileceğini düşünen, cinselliğin bastırıldığı ve tabulaştırıldığı bir bakış açısından özgürleşmiş, ve öte yandan
  • sadece kadınla erkeğin cinsellik için var olduğunu sanan cinsiyetçi ve heteronormatif zihniyetten özgürleşmiş

bir cinsellik istiyoruz sanırım.

Dikkat ederseniz listedeki her bir madde, devlet veya kültür düzeyinde kurumsallaşmış bir toplumsal yapıya işaret ediyor, tarihsel bir “yabancılaşma” olgusu tanımlıyor ve bunlardan özgürleşmekten bahsediyor.

Bu olguların yabancılaşma olmadığını düşünebilirsiniz. Bu, gayet ilginç bir tartışma başlatabilir. Ve yahut, listeyi çok kısa bulabilir ve başka maddeler eklenmesi gerektiğini söyleyebilirsiniz. Ben şimdilik, başka bir yazıya aktarılmak üzere, kafamı kurcalayan birkaç soru yazacağım:

  • Cinsellik “romantizm”den bağımsız hale getirilebilir mi? (örneğin performatif cinsel deneyimler; eş-değiştirme, seks partileri vb.)
  • Cinsellik “duygusal paylaşım”dan bağımsız hale getirilebilir mi? (örneğin, başka hiçbir yakınlık duymadığın biriyle fuck-buddy, yani seks partneri olmak)
  • Cinsellik tüm “anlam”dan bağımsız hale getirilebilir mi? (örneğin bir gecelik ilişkiler)

Benim bunlara yanıtım büyük ölçüde olumsuz oluyor. Bu örneklerde özgürleşilen toplumsal – tarihsel yapıyı henüz göremiyorum. (O yüzden “bağımsız” sözcüğünü kullandım şimdilik.) Her bir sorudan upuzun başka yazılar çıkabilir, o yüzden burada bitiriyorum.hair poster 1

***

Not: Cinselliğin tamamen biyolojik bir ihtiyaç olduğunu söylerseniz tüm bu yukarıda yazdıklarımdan bağımsız bir cinsellik düşünülebilir. Yalnız, bu durumda cinsellik tüm ahlaktan da bağımsız hale gelebilir. Örneğin taciz, tecavüz vb. faaliyetlere de “özgür seks” adını takar durumda bulabiliriz kendimizi.

Kışkırtılmış Erkeklik: Sünnet

Bu bir “adam olacak çocuk” öyküsüdür.erdal atabek 1

Doğduğum dönemde Türkiye’de sünnet olmanın sağlıklı olduğuna dair bir kanı varmış. Biraz bu sebeple, ama aslında dedemin falan ısrar edeceğini bildiklerinden, annemle babam ben henüz birkaç günlükken sünnet işimi hastanede hallettirivermişler.

Böylece hem sünnet düğünü saçmalığından kurtulmuşlar, hem de kendi ailelerinin “Bu çocuk ne zaman sünnet olacak?” dırdırından. Ayrıca “gerçek erkek” olup olmadığımla ilgili aile içinden veya dışından gelebilecek eleştirileri de peşinen devre dışı bırakmışlar.

Sonuçta, sünnet olmak, sünnet olmuş olmak vb. konular asla hayatımın bir parçası olmadı. Hiç merak etmedim. Sünnet ile erkek olmak arasında hiçbir ilişki görmedim.

Öte yandan, Erdal Atabek’in “Kışkırtılmış Erkeklik, Bastırılmış Kadınlık” kitabında anlattığı şöyle bir anısı var:

erdal atabek 2

“Sünnet düğünümü anımsıyorum. Kandıra’daydık. Dokuz yaşındaydım. …

O günün canımı sıkan olayı, sünnetin acısı değildi. Onu pek anlayamamıştım.

Canımı sıkan olay bindirildiğim atın bir gözünün görmeyişiydi. At, tek gözünün gördüğü doğrultuya gidiyor, ikide bir yönünü düzeltmek için dizginin çekelenmesi gerekiyordu. Atın dizginleri üzerindeki ellerim göstermelikti, atın kantarması (ağzının içinden geçip yanlardan tutulan koşum parçası) birisi tarafından tutuluyor, atın asıl yönetimi böyle sağlanıyordu.

Doğrusu ya böylesi bir anlı şanlı günümde (tam kenti fetheden komutan olduğum günde) tek gözü görmeyen, ikide bir öndeki adam tarafından çekiştirilen bir ata bindirilmeyi içime sindiremedim.” [Alkım Yayınları baskısında 24. sayfada]

Ne acayip, değil mi?

Erkek olacaksın. Her şey hazır. Tüm ailen toplanmış bunu kutlamaya. Herkes gelip artık gerçek bir erkek olduğunu, erkekliğe giden önemli bir aşamayı geçtiğini falan söylüyor. Sonra büyük bir gururla, at sırtında bir geçit töreni yapıyorsun. Ama, aksiliğe bak, atın bir gözü kör. Bir türlü erkekliğe doğru gidemiyorsun, sürekli yolunda şaşıyorsun, başka yönlere sapıyorsun. Ama elbette erkekliğe kendi başına gitmiyorsun, seni oraya götüren biri var. O sürekli atın kantarmasını çekiştirip senin erkekliğe doğru gitmeni sağlıyor. Sen saptıkça, o seni tekrar yola sokuyor.erdal atabek 3

SÜNNET İYİ BİR ŞEY Mİ ?

Benim hiç böyle bir derdim olmadı neyse ki. Hatta, Atabek’in kitabını okuyana kadar aklıma bile gelmemişti sünnet düğünlerindeki bu geçit töreninin anlamı.

Sünnetle ilgilenmem, erkek cinselliğiyle ilgili ankette sünnet olup olmadığımı, bununla ilgili neler hissettiğimi sorduklarında başladı. Yani, sünnetimin üzerinden yirmi yıldan fazla zaman geçtikten sonra.

Sonra biraz araştırdım ve “sağlık” iddiasının hiçbir gerçekliği olmadığını görmem pek az zamanımı aldı.

Öte yandan, sünnet olmamış erkeklerin uyarıcıları daha kuvvetli hissetiklerine, yani sünnet olmanın cinsel hazzı azalttığına dair bir şeyler daha okudum. Tabii böyle bir şeyi kıyaslamak pek mümkün olamıyor. Kendi cinselliğiyle tanıştıktan ve cinsel deneyimler yaşadıktan sonra sünnet olan erkeklerin sayısı çok az. Ve aradaki farkın (varsa yani) psikolojik mi yoksa doğrudan fizyolojik mi olduğunu söylemek kolay değil.

Benim anladığım şu: En iyi ihtimalle gereksiz bir şey sünnet. Kötü ihtimal, cinsellikten alınan keyfi azaltması.religion is like

Ama tabii asıl en kötü ihtimali yaşıyoruz, yaşamaktayız: Pınar Selek’in erkeklik rolünün edinilmesi ile ilgili yazdığı “Sürüne Sürüne Erkek Olmak” kitabında anlattığı askerlik deneyiminden yıllar önce, henüz daha küçük bir çocukken ya da ergenliğe girmek üzereyken, “kesile biçile” erkek olma ritüelini yaşıyoruz.

BİTİRİRKEN: NE YAPMALI ?

Son olarak, ailemin sünnet konusundaki eleştirel duruşunun sonucunda bu travmatik dönemi yaşamamam için bir an önce beni sünnet ettirdiklerine dikkat çekmek istiyorum.

Yani, “Hayır canım, yaptırmıyoruz, ne saçma şeyler bunlar.” diyebilecekken, tam tersine, kelimenin tam anlamıyla ilk fırsatta sünnet yaptırdılar. Bir bakıma, toplumsal normları benimsemiş, normlara uyum sağlamış oldular.

Ama alakasız başka bir sonucu daha oldu: Benim sünnetle ilgili hiç başım ağrımadı. Ne çocukluğumda, ne de ergenliğimde bu konu başıma dert oldu. Erkekliğimi sünnet üzerinden tanımlamadım, hadi bu kolay. Ama etrafımdaki insanlar da (yani mesela yeni sünnet olan ve “erkekliğe adım atan” arkadaşlarım da) benim erkekliğimi sorgulamadı. “Sorgulamadı.” derken, onlar muhtemelen beni erkek saydılar; ancak bunun bana etkisi, bu konular üzerine düşünmemem oldu.

Erkekliğimi kışkırtan, ajite eden bir unsur devre dışı kaldı hayatım boyunca.

Ben bunu özgürleştirici buluyorum.

Son tahlilde, ailemin beni sünnet ettirmeyip bunun yerine bu konuda eleştirel bir görüş aşılamaya çalışmasına kıyasla bile daha özgürleştirici buluyorum. Nihayetinde, belli bir yaşa geldikten sonra bana “Biz bunu böyle yaptık. Sünnetin erkeklikle bir ilgisi yok bizce.” deyiverdiklerinde, mesajı aldım ben gayet.

Çocukluğum ve okul hayatım boyunca arkadaşlarımla bu konuyu konuşsam ve kendimi savunmak zorunda kalsam, en iyi ihtimalle erkekliğimi ispat etmeye çalışacak, erkekliğimle sünnetin alakası olmadığını göstermeye çabalayacaktım. Ama bunun da erkek rolünü kışkırtan bir etkisi olacaktı.

sünnet nedir

Bu arada, bu yaşınıza kadar sünnetin tam olarak ne olduğunu öğrenmediyseniz (mesela benim gibi), yapılan işlem budur.

Flörtün Eleştirisine Katkı: Giriş

Hiçbir cinsel niyetin olmaksızın birine masaj yaptın mı? Sırf sarılmak için sarıldın mı hiç? Ya da ne bileyim, kokladın mı birini öylesine?

Bunları lafın gelişi sormuyorum. Örnek çok: Öpüşmek, çok utandığın bir sırrını açmak, birlikte uyumak, ev paylaşmak (kızlı-erkekli?) …

Önce bİr öykü: İran’da flört

İranlı bir arkadaşım, enteresan bir şey anlattı.

Aslen Tebrizli olmakla beraber, Tahran’da okumuş. Sonra, eğitimini sürdürmek üzere Hollanda’ya (Utrecht) ve ardından ABD’ye gitmiş. Bu sırada geçmiş değer yargılarını, dini falan sorgulamış. Şimdi görece açık görüşlü bir insan. Öte yandan, otuzlu yaşlarında olmasına rağmen hiç bir kadınla birlikte olmamış, ne cinsel anlamda ne de romantik anlamda. Zaten, işin ilginç yanı bu: Cinsel anlam, romantik anlam falan, böyle farklı kavramlar pek yok onda. Bana tam olarak şunu dedi:

“İran’da eğer bir erkek, akrabası olmayan bir kızla yarım saat muhabbet ediyorsa, evlenecekler demektir. Yani… bir yabancı kızla o kadar konuşman için, zaten sizi birbirinize uygun bulmuş olmalılar. Hem zaten, yarım saat konuşacak neyin olabilir ki, eğer evlenmeyeceksen?”well-that-escalated-quickly

Devam etmeden, birkaç not düşeyim:

  • Arkadaşım bunu onayladığı için değil, kendi büyüdüğü sosyal ortamı tasvir etmek için söyledi. Zaten bugün yaşadığı ülkede böyle saçma bir şeyi sürdürebilmesi de pek mümkün değil.
  • “Kız” dediği, İngilizce “girl”. İstersen “genç kadın” diye oku.
  • Biz bunları konuştuktan sonra, arkadaşım bir İranlı kadınla evlendi. Cinsellik hakkında şimdi neler düşündüğünü sorma fırsatım olmadı.

Konumuza dönersek.

İran’da, en azından Tahran dışında kalan bölgelerde, “sohbet etmek” ile “flört etmek” arasında bir fark görülmüyor. Ardından sırasıyla nişan, nikah, öpüşme ve seks gelecek bir raya girilmiş olunuyor. Hele ki kadının bu flörte karşılık vermesi, toplumsal mantık içinde “o erkeğin çocuğunu büyütmek” sonucuna kadar götürüyor.

Hadi bu çok uç bir örnek, en azından bu blogu okuyanlar için. Çünkü biz arkadaşça sohbet ediyoruz genellikle.

Ama sorunu görüyor musun?

Mesele, muhafazakarlıktan ibaret değil. Evet, İran’da cinsellik (ve aslında kadını içeren her şey) bastırılmış durumda. Ama, her toplumda, neyin flört olduğunu ayırt etmemize yarayacak sembollere ve kodlara ihtiyaç var.

FLÖRT MÜ, NE FLÖRTÜ? FLÖRT NE ARAR LA PAZARDA?

artiz

Artiz mi, ne artizi? Artiz ne arar la bazarda?

Karşındaki insana, onunla flört ettiğini nasıl belli edersin?

Ya karşındaki insan tüm yaptıklarını arkadaşlık sınırlarında yorumluyorsa? Ya da tam tersi, sen aslında arkadaşça davranıyorsan ama o sarkıntılık ettiğini sanıyorsa? (Bu, benim başıma geldi mesela görece muhafazakar kadınlarla. Konuşurken koluna dokunsan seks sanan insan var.)

“Melabaa, sana yazıyom ben şu anda bunu yaparaktaan” diyemediğimiz için, tüm bu ilk yakınlaşmaların biraz üstü kapalı olması gerektiği için, yanlış anlaşmalar kaçınılmaz oluyor. (Bu “gereklilik” dediğimi “Öyle olmalı” manasında anlama. Olan durumu söylüyorum. Pul koleksiyonu devri geçti malum.)

Şimdi kendimize soralım. Şunlardan hangilerini flört sayarız:

  • birlikte sinemaya/tiyatroya/konsere gitmek
  • sarılmak
  • birlikte uyumak
  • başını okşamak
  • dans etmek
  • masaj yapmak
  • konuşurken sık sık dokunmak
  • konuşurken “canım”, “hayatım” gibi sözcüklerle hitap etmek

Şimdi, aynı şeyleri, farklı açılardan soralım:

  • Sen bunların hangilerini hiçbir cinsel çağrışımda bulunmadan yaptın?
  • Biri sana bunlardan birini yapsa, nasıl hissedersin? Ne tepki verirsin? Onun sana “işaret verdiğini” düşünür müsün?
  • Bunları, iki arkadaşın arasında gözlemlediğinde, aralarında “bir şeyler” olduğundan şüphelenir misin?

Ve en zor soru geliyor:

  • Karşındaki insan sana bunlardan birini yaptığında ya da sen ona bunlardan birini yaptığında, onun vaziyeti nasıl anlamlandırdığını anlayabiliyor musun?

Benim son soruya yanıtım “Neredeyse hiçbir zaman.”Wrong-way-to-flirt

Öyle ki, bir konserde benimle sohbet eden erkeğin gey olduğunu ve aslında bana sarktığını anlamam yarım saatimi aldı. Yazık, çocuğun da zamanını harcadım boşu boşuna.

Muhtemelen benzer durumlar ben bir kadına yakınlaşmaya çalışırken de olmuştur, ya da bir kadın benimle konuşurken de olmuş olabilir*. Ama hiçbirimiz o gey çocuk gibi “Ay ne salak çıktı be bi anlamadı derdimi” diye düşünmediğimizden, onun yaptığı üzere “Saçların çok güzel.” gibi kör göze parmak bir pick-up line kullanmadık ve sonuçta belirsizlik devam etti.

Bu da böyle bir derdimdir. Bilmiyorum, belki de sadece ben dert ediyorumdur, ayrıntılar insanı olduğum için. Ya da herkes dert ediyordur da ben abartıyorumdur. Ya da aslında herkesin derdidir de kimsenin aklına bir çözüm gelmiyordur.

Görüldüğü üzere, aklınıza çözüm gelmemesi, o konuda iki sayfa yazı yazmanıza engel değil. Keşke bu yazıyı okuyanlardan bazıları, yukarıdaki sorulara kendi yanıtlarını verseler ve birseyinanilari [ at ] riseup.net adresine yollasalar…aVOBX3M_700b

***

* umarım olmuştur dionisos’um lütfen olmuş olsun insanlar benimle ilgilenmiş olsunlar ben de bunu fark etmemiş olayım

Oral seks nasıl yapılmaz?

Bir süre önce cunnilingus’ta nelere dikkat edilmesi gerektiğiyle ilgili kısa bir yazı yazmıştım. (Daha genel olarak da “Kadınlar Ne İster?” diye bir yazı var.) Orada şöyle bir laf etmiştim:

Yani kısacası, “erkeklerin cunnilingus’ta dikkat etmesi gereken” tek gerçekten önemli şey, bu konuda hiçbir şey bilmediği (ve işin kötüsü, yeni bir partnerleyken hakikaten de pek bir şey bilemeyeceği) gerçeğini kabul etmek ve karşısındaki bedenle tanışmaya çalışmak olabilir.lovingit

Şimdi biraz daha ciddi bir iddiayla karşınızdayım. Evet, erkeklerin kadınların cinsel istek ve ihtiyaçlarını anlamadığı, çoğunlukla anlamaya çalışmadıkları, hatta anlamayı gereksiz buldukları doğru; ama kadınlar da erkeklerin ne istediğini pek bilmiyorlar gibime geliyor.

Bugün sadece bir hususa, oral sekse odaklanacağım, çünkü bir süre önce hayatımın en kötü oral seksine maruz kaldığımda başladım bu konu üzerine düşünmeye.

Bir sözcük notu: Oral seks, ağızla uyarmanın genel ismi. Erkek organını uyarma eylemine fellatio deniyor. Bildiğim kadarıyla Türkçe’de doğrudan bir karşılığı yok; o yüzden bu sözcükle devam edeceğim.

BİR DENEYİM: HAYATIMIN EN KÖTÜ FELLATIO’SU

Önce olayı özetlemeye çalışayım:

Çok ateşli olmayan, daha ziyade oyun havasında, arkadaşça bir cinsellikti yaşadığım. Oynaşma, öpüşme vb. sonrasında ilk “hardcore” şey olarak cunnilingus yaptım ve anladığım kadarıyla partnerimin çok hoşuna gitti. Sonra, penetrasyon gibi daha alengirli olaylara gelmeden önce, o da beni ağzıyla uyarmak istediğini söyledi. Yatağa uzandım… Ve çok acayip bir şey oldu !

Tuhaf bir biçimde, partnerim canımı yakmaya başladı ve ben bir süre ne olduğunu dahi anlayamadım. Bir kere, kesinlikle böyle bir şey hissetmeyi beklemediğimi tahmin edersiniz. Dahası, bu insan cinsellik konusunda kesinlikle benden daha fazla deneyim sahibiydi.smbc fellatio

“Ne yaptı yahu bu kadar dırdır edilecek?” dediğinizi duyar gibiyim. Yazının sonunda somut olarak ne yaptığının bir açıklamasını bulabilirsiniz. Konuya dönelim.

İlk şoku atlattıktan sonra, elimle (işin doğrusu, tüm bedenimle!) onu yönlendirmeye, bilemedin yavaşlatmaya çalıştım. Pek başarılı olamadım, ama en azından canımın acımamasını sağladım. Bir süre sonra da nazikçe olayı sonlandırmayı başardım.

Ama ortada ne ereksiyon kalmıştı, ne de cinsellik arzusu. Öyle kafam karışmıştı ki !

  • Karşımdaki insanın oral seks deneyimi olduğuna göre, ya onun bu yaptığından zevk alan erkekler vardı dünyada, ya da hiçbir erkek onu uyarmamıştı. (Nitekim, nasıl söyleyeceğimi bilemediğim için (“Ablacım n’aptın yahu, öldürcen beni.” ? ) ben de bu konuyu hiç konuşmamış oldum.
  • Diyelim ki bazı erkekler onun bu yaptığından hoşlanıyor. Ya da hatta diyelim ki “doğrusu” onun yaptığı gibi, ama ben “hanım evladı” olduğum için hemen tatlı canım yanıveriyor. Buradaki asıl mesele “doğru fellatio / yanlış fellatio” değil ki ! Ortada daha ilginç bir sorun var: Yaptığı şey hoşuma gitmedi, bunu (çığlık falan atmadan) ona açıklamaya ve onu yönlendirmeye çalıştım. Ve başaramadım, çünkü o anda algıları benim tepkilerime açık değildi.

Böylece, fasulyenin faydalarına gelebiliriz.

KADINLAR FELLATIO’DA NELERE DİKKAT ETMELİ?

Öncelikle, çok narin bir organla muhatap olduğunuza dikkatinizi çekmek isterim. Hatırlarsanız ortaokulda falan yüzümüze top gelince bile genellikle kalkıp devam ediyorduk maça; ama “oramıza” ya da bu blogun ismindeki gibi “şeyimize” gelince maç durur, herkes etrafımıza üşüşür ve acımızı hafifletmeye çalışırdı. Cinsel organa vurmak, her tür kavga-dövüşte yasaktı.

Yani, yanlış bir hareketiniz, erkeğin canını çok acıtabilir. Dolayısıyla, erkeğin tepkilerine dikkat etmekte ve buna göre hareket etmekte fayda var.shark

Burada tutup da “Şöyle şöyle yapın, doğrusu budur.” diyecek halim yok. Zaten, kadınların erkeklerin oral seks esnasında ne istediğiyle ilgili benden daha deneyimli oldukları da aşikar.

Ama şunu ne kadar vurgulasam azdır: Cinsellik çoğunlukla bir iletişim ve paylaşım deneyimidir, dolayısıyla “yanlış” bir şeyler yapmak, daha doğrusu yapılan şeylere “yanlış” adını koymak görece zordur. Ancak “çok yanlış fellatio” diye bir şey var, “çok kötü fellatio” diye bir şey var; aman dikkat.

***

***

EK: partnerİm Ne yaptı? ben ne İsterdİm?

Göstermeden açıklamak çok zor, başparmağınızı ağzınıza sokarak belki daha kolay takip edebilirsiniz söyleyeceklerimi.

Partnerim, penisim ağzındayken, “içine çekmek” ile “emmek” arasında bir şey yaptı. Bir yandan eliyle penisimi kavradı ve aksi yönde, yani penisimin bedenimle birleştiği yöne doğru…. açıkçası “çekiştirdi”. Tüm bunları soyut olarak anlatmak istesem, “bedenimle amansız bir mücadeleye giriştiğini” söylerdim.

Bir miktar sertleşmiştim, henüz penisim yumuşak olsa kim bilir ne işkence olacaktı. Gerçi o sertleşme de bu yaptığıyla yok oldu gitti.

Ben, bunun yerine daha yumuşak hareketler isterdim. Şimdi başparmağınızda bal ya da ne bileyim elle yediğiniz bir yemeğin sosu kaldığını düşünün. Parmağınızı ağzınıza sokuyorsunuz ve tüm deriyi dudaklarınızla temizliyorsunuz. Dikkat ederseniz, emmek, çekiştirmek falan yok bunda.

Fellatio elbette penise dudaklarla ne yapıldığından ibaret değil. Başın duruşu, dilin hareketi, eller, parmaklar, hepsi ayrı bir uyarıcı işlev görüyor. Ama bu yazı açısından yeterince şey söyledim sanıyorum.