Monthly Archives: March 2017

Nasıl öpüşülür? ya da Yılanların Dansı

Partnerimle, seks eğitimine başladık. Daha doğrusu, o beni eğitmeye başladı diyelim. On üç haftalık bu SEKS101 dersinin amacı, bana, partnerimin hoşuna giden ve/veya onu tahrik eden şeyler yapmayı öğretmek.

Öğretmenimin de izniyle, burada ders notlarımı paylaşacağım. Tabii dersler uygulama ağırlıklı olduğundan, aslında notları burada yazacağım da denebilir.

İlk dersimiz, öpüşmek.

Üç çeşit öpüşme tanımladık. 1.Tür: çocuk öpüşmesi. 2.Tür: film öpüşmesi. 3.Tür: ateşli öpüşme.

1.Tür: Çocuk öpüşmesi

Bununla, eve geldiğimizde, birbirimizden ayrılırken, birbirimize şefkat ve sevgi gösterirken yaptığımız, dudağı dudağa dokunduran öpücüğü kast ediyoruz. Bu dokunuş elbette uzun olabilir, arada nefes alıp verilebilir, partnerini koklayabilirsin, ama nihayetinde olayın özünde ihtiras değil, sevgi yumağı var.

Öğretmenim bu öpüşmenin onda yarattığı hissi, sıkı sıkıya sarılmaya benzetti.

Bu öpüşme onu hep mutlu ediyor ve onunla ilgilendiğimi hissettiriyor, ama seksle alakası yok.

2. TÜR: FİLM ÖPÜŞMESİ

Bu, biraz daha ateşli bir öpüşme. Hani, ağzını balık gibi açıp kapadığın, birbirinizin dudağını emdiğiniz öpücük var ya, işte o.

Benim için en ateşli öpüşme buydu, ama partnerim için durum hiç de öyle değilmiş. Meğer bu 2.Tür, sevişmenin ilk aşamalarında, 3.Tür’e geçmek üzere onu tahrik etmeye yararmış. 2.Tür öpüşme, mutlaka, ya 3.Tür’e giden yolu açarmış, ya da mesela birbirimizi heyecanlandırmak için park/bahçe gibi yerlerde (yani, tam gaz sevişmemizin mümkün olmadığı ama birbirimizi arzuladığımız durumlarda) işe yararmış.

Bu 2.Tür öpüşmeyi şöyle bir 5 dakika kadar çalıştık. Üst dudakla alt dudak arasında gidip gelmeyi, öpüşürken saçlarını ve ensesini okşamayı denedim. Sonuçlardan memnun olsak da, dananın kuyruğu 3.Tür öpüşmede kopacağından fazla uzatmadık.

3.TÜR: ATEŞLİ ÖPÜŞME

Halk arasında (hangi halksa o) Fransız öpücüğü olarak geçen bu 3.Tür öpücük, ağzın açık, dudakların emmeli olmasının yanında, dilin de dudakların hizasında kadar gelmesini içeriyor.

Öğretmen, dillerin birbirine ve dudaklara masaj yaptığından bahsetti. Bense hala bunu yapış yapış, salyalı bir etkinlik olarak görüyorum.

Efendime söyleyeyim, bu öpüşme partnerimi çok heyecanlandırırmış. Hatta öyle ki, birlikte olduğu insanlardan biriyle ilgili şöyle bir durumu anlattı: Bu insanı öyle pek de ilginç bulmuyor, ayrı olduklarında onu hiç özlemiyor, onunla görüşesi gelmiyor. Ama bir şekilde randevulaşırlarsa, randevu hep iyi geçiyor. Bunun sebebinin, o adamın çok iyi öpüşmesi olduğunu söyledi.

Dikkat edilecekler: 1) Dil yukarı aşağı gidecek ve dudaklara odaklanacak, çünkü dillerin birbirleriyle etkileşimi çok sınırlı ve sıkıcı oluyor. (bkz yandaki şekil) Bundan kaçınmak önemli. 2) Eğer partnerinin üst dudağı inceyse dikkatli olman lazım, çünkü ağzını açıp partnerine yapıştırınca dişleriniz çarpışabilir. 3) Enteresan bir şekilde, bu öpüşmede yönlendiren-yönlendirilen ilişkisi var (dans gibi). O yüzden kendini çok kaptırmamanda, partnerinin inisiyatifi alıp hızı ve kimin nereyi yalayacağını belirlemesine izin vermende fayda var.

Biz bunu yaklaşık 10-15 dakika kadar çalıştık, arada öğretmenin yorumlarını da sayarsak.

Sonra ben dersin sonunda iki soru sordum.

Soru 1: İYİ bir öpüşme ne kadar sürer?

Yanıt beni çok şaşırttı. Ben ki tüm öpüşme olayını, asıl mevzuya girizgah olarak görürüm, bu derste şunu öğrendim: Ağızlardan biri başka bir şeyle meşgul olmadığı veya ağızların birbirine değemeyeceği bir pozisyonda olunmadığı sürece, tüm sevişme boyunca öpüşmek vacipmiş.

Bunu ne kadar yaparım emin değilim, ama seksin yalnızca ve yalnızca başında öpüşmemin hatalı olduğunu öğrendim böylece.

SORU 2: ÖPÜŞMENİN SANA ETKİSİ NEDİR?

Öpüşmek partnerimi çok heyecanlandırırmış. İyi bir öpüşme, doğru bir zamanlamayla, bedeninin açılıvermesini sağlayabilir, hatta hafiften ıslanmasına bile yol açabilirmiş.

Bu etki meselesi, tüm konuyu baştan değerlendirmemi sağladı. “Olay bu kadar kolaysa öpüşülür ki ne var” dedim kendi kendime. Bana hiçbir masrafı yok, beni geren sıkan bir etkinlik değil, biraz vıcık vıcık ama idare edebilirim; nihayetinde ise tahrik olmuş bir partnerim olacak. Bu mudur? E iyiymiş böyleyse.

Bir sonraki konumuz güvenli bölgeler, yani bacak, boyun, sırt gibi bölgeler. Haftaya görüşmek üzere.

Seks Eğitimi

Amatör, DIY (do it yourself) sürekli eğitim merkezi açtık. Ama kamuya açmadık, kendimize açtık. Benim cinsel cehaletimden ikimize de gına geldi. Madem öyle, o zaman bu çocuk özel ders alsın dedik.

Özel dersi, partnerim verecek.

Haftada bir gün (belli bir gün seçtik), yarım saatle bir saat arası sürüyor dersler. Ücret yok, maksat kamu hizmeti. Ders kitabı, materyal kaygısı da yok. Tek materyal, partnerimin bedeni.

Şöyle bir müfredat çıkardık, en az bildiğim konuları içerecek şekilde.

SEKS101

(Not: Ders notlarına ulaşmak için konu başlığına tıkla.)

  1. hafta: Yılanların dansı (frenç kiss, dilli gürültülü öpüşme)
  2. hafta: Güvenli bölgeler (kalça, boyun vb.)
  3. hafta: Memeler
  4. hafta: Eller klitte (elle klitorisi uyarma)
  5. hafta: Parmakla (elle penetrasyonu)
  6. hafta: Parmak + Klit (önceki iki haftanın eş zamanlı uygulaması)
  7. hafta: Vize (evet, sınav var…)
  8. hafta: No-dick combo (hem elle hem ağızla uyarma)
  9. hafta: Küçük oyuncak (aletle klitorisi uyarma)
  10. hafta: Büyük oyuncak (aletle penetrasyon)
  11. hafta: Büyük oyuncak + El
  12. hafta: Final
  13. hafta: Gözlem (partnerimin bu öğrettiklerini kendine nasıl yaptığını gözlemleme; bunu bir çeşit final sınavının cevap anahtarı olarak düşündük)

Benim özel dersim bunlardan oluşuyor, çünkü bir türlü beceremediğim, aklımın ermediği ve acilen öğrenmem gereken etkinlikler bunlar. Ama elbette başka bir bağlamda, cunnilingus ve coitus (cinsel birleşme) gibi konular da içerilebilir. Ya da bunlara belki SEKS102’de değinilebilir.

Benim zaten malum olan cinsel gerginliklerim yüzünden, bu dersi almak iyice telaş ve de panik olmama yol açabilir diye düşündük. O yüzden, şunda anlaştık: Ben bu dersi alacağıma, derslere geleceğime söz veriyorum. Ama dersi geçeceğimin garantisi yok. Belki bütünlemelere kalırım, belki tekrar etmem gerekir, kim bilir.

Aslında daha önemli husus şu olmuş oldu: Ben, on üç hafta boyunca, haftada en az bir kez partnerimin cinsel ihtiyaçlarına ve önceliklerine zaman ayırmaya söz vermiş oldum. Dersi geçemezsem de, en azından bu on üç hafta partnerimin yanına kar kalır.

Gazamız mübarek olsun.

Eğlenceli / Normal / Sıkıcı

Sevişirken, doğrudan seni uyaran ve heyecanlandıran birçok şey yapıyorsun (ya da partnerine yaptırıyorsun). Bunlar mesela seni oral yolla uyarması olabilir, penetrasyon olabilir, sıkı sıkı sarılmak olabilir, elle veya parmakla yapılan şeyler olabilir.

Ama seni heyecanlandıran her şey partnerini heyecanlandıracak diye bir şey yok tabii. Daha kötüsü, partnerini heyecanlandıran kimi şeyler sana bayık geliyor olabilir. İşte o zaman, sırf partnerinin zevk aldığını görmek, ona bu zevki verenin sen olduğunu hissetmek için bir şeyler yaparsın; ayrıca, partnerini heyecanlandırmak seni de heyecanlandırır muhtemelen.

Bu kadar laf kalabalığı yeter. Önceden, sevişirken neye Evet / Hayır / Belki diyeceğim hakkında bir egzersiz yapmıştım. Şimdi soruyu, partnerimin cinsel tatmini açısından tekrar soruyorum:

Beni doğrudan uyarmayan, ama partnerimi uyaran hangi cinsel etkinlikleri yapmak eğlencelidir? Hangilerini, pek de eğlenmeden, yalnızca seksin bir parçası olarak yaparım? Hangilerini yaparken sıkılıyorum?

Cunnilingus

Süper eğlenceli. Hem partnerimin kalçalarına ve bacaklarına dokunuyorum, hem de tüm bedenini seyretme fırsatım oluyor. Ayrıca, klitorisini yalamak hoşuma gidiyor. Doğrudan tahrik olmuyorum genellikle cunnilingus boyunca, ama sonlarına doğru bayağı bir heyecanlandığım da doğrudur.

Elle klİtorİsİ uyarma

Meh… Bunu nasıl yapacağımı bir türlü anlayamadım. Kıyafetlerin üstünden olursa eyvallah, ama partnerim çıplakken hiçbir şeyi beceremiyorum. Bir kere, klitorisi bulmak zaman alıyor; ikincisi, elim için bileğimi ağrıtmayacak bir pozisyon bulmakta zorlanıyorum; üçüncüsü, bazen fazla sert bazen fazla yumuşak dokunduğum için, bir türlü doğru ritm ve kıvamı tutturamıyorum. Üstelik elim oradayken eğilip öpmek falan da zor oluyor.

Ama bunların yanında, partnerimin tüm vücudunu seyretme şansım oluyor, diğer elimle istediğim her yere dokunabiliyorum, ve arada bir dudaklarını da öpebiliyorum. Yani biraz kafam karışık ne hissetiğim konusunda.

Sanırım elle klitorisi uyarma sırasında onun da benim penisime (eliyle veya ağzıyla) dokunabiliyor olması denklemi olumlu anlamda değiştirebiliyor. Ama bu yazı, yalnızca, benim doğrudan uyarılmadığım senaryolarla ilgili.

PARMAKLA PENETRASYON

Uzun uğraşlar sonunda, bunu yaparken bileğimi ağrıtmayacak birkaç pozisyon bulabildim. Ama başka sorunlarım var:

Her şeyden önce, elim vıcık vıcık oluyor. Ve evet, bu önemli bir faktör benim için. Elimi, vajinasından çıkardıktan sonra ıslak mendille temizlemeden başka hiçbir şey yapamıyorum.

İkincisi, kendimi bir seks oyuncağı gibi hissedebiliyorum bazen. (Bunu klitorise dokunurken hissetmiyorum bak, ne saçma değil mi? Oysa vibratör daha ziyade bunun için kullanılır.) Galiba “Lan bunu yapmanın beni de tahrik eden bir versiyonu varken niye kenarda oturup penetrasyonu seyrediyorum ki” gibilerden bir his oluşuyor içimde. Ama tabii buradaki avantaj, cinselliğin daha uzun sürmesini sağlaması olabiliyor.

Üçüncüsü ve en önemlisi: Lan ne yaptığım hakkında en küçük bir fikrim yok! Nereye dokunmalı? Hangi hızda şey etmeli? Parmakların pozisyonu nasıl olmalı? Kaç parmak olmalı? Belki bunları biraz bilsem, yani olayı azıcık kendi kontrolüme alabilsem, daha eğlenceli olabilir. Ama şimdiki haliyle gayet bayık bir şey parmaklamak.

(“La madem öyle ne sormuyon partnerine?” diyorsun di mi? Haklısın. Ama bu bir sonraki yazının konusu olacak.)

ÖPÜŞMEK

Sanırım şu Friends alıntısı her şeyi özetliyor. Tamam, partnerimi öpmek, tüm bedenini öpüp koklamak falan elbette olağanüstü bir şey. Bunu ben hiç kimse tahrik olmasa da yapmak isterim.

Ancak, anladığım kadarıyla, dilli gürültülü öpücükler kimi kadınları doğrudan tahrik edebiliyor. (Belki kimi erkekleri de tahrik ediyordur, onu bilemiyorum.)

Açık konuşalım: Ağzım beni hiç de heyecanlandırmayan bir şeyle meşgul; ellerim desen suratlarımız birbirine yapışıkken gidebilecekleri pek az yer var; bir keresinde penisimi sürtmeyi denedim öpüşürken, dişlerimiz çarpıştı o kargaşada, sonra tüm olaya ara verdik ikimizi de gülme tuttuğundan.

Aklım yetmiyor şu öpücük olayına.

ANAL SEKS

Ay hayır. Ne bana ne ona. Konuyu kapatalım lütfen. Çok denedim, neler yapmadım, olmuyor olamıyor.

ALET EDEVAT KULLANARAK UYARMA

Bu başlığı öyle çok eksantrik bir şey olarak koymadım buraya. Daha çok,  elle uyarmanın bir varyasyonu olarak düşün.

Galiba alet edevatın avantajı, elle yapacağım şeyleri daha efektif olarak gerçekleştirebilmem. Ama bunun için o aletlerin nasıl kullanıldığını öğrenmem lazım. Öğrendikçe eğlenceli-normal-sıkıcı skalasında sola doğru gideceğimi varsayabilirim.

ÖZETLE

Kendime bu soruları sormam, partnerimle yaşadığımız bir krizde akıl ettiğimiz bir ev ödevi. Kriz tam da benim onu tatmin etmeyi pek kafaya takmamamdan kaynaklanıyordu.

Yukarıdaki listenin de gösterdiği üzere, sırf partnerim keyif alıyor diye bir şeyler yapmaya öyle pek de müsait değilmişim. Bu bir.

İkincisi, en başından benim eğlenceli bulduğum cunnilingus hariç, diğer eylemler hakkında pek de bilgim yok. Bu iyi haber, çünkü durumun biraz daha iyileştirilmesi mümkün demektir.

Bunu yazarken, diğer erkeklerin neye ne kadar meraklı ve/veya müsait olduğu hakkında hiçbir şey bilmediğimi fark ettim. Bu yazıyı erkek arkadaşlarına (arkadaşın olan erkeklere yani) yollar mısın? Belki isim vermeden yanıtlarını paylaşmak isterler.

Absürt trajedi

Çok sevdiğin partnerine, ona karşı hiçbir cinsel arzu duymadığını itiraf edersin. Bedenin açılmıyor, ıslanmıyorsun, olmuyor, canın acıyor.

Bunun üstüne gitmeye karar verirsiniz. Konuşursunuz. Birlikte kitaplar okursunuz. İlişki uzmanlarına gidersiniz. Sen önce psikologa, sonra jinekologa (cinsel soğukluk / frijidite şikayetiyle), oradan psikiyatra gidersin. Bunların önerdiği düşünsel ve fiziksel egzersizleri denersin. Böyle böyle yıllar geçer.

Sonra bir gün, bedeninin açıldığı biriyle tanışırsın. Birbirinizden etkilenirsiniz. Fark edersin ki sorun bedeninde değildir, sadece partnerine karşı cinsel arzun yoktur, bu kadar basit.

Bu yeni insanla görüşmeye başlarsın, mutlusundur. Cinsel arzuna kavuşmuşsundur. Bunun dışında, bu insanı çok da ilginç buluyorsundur. Önceki ilişkini sonlandırır, bu yeni insanla birlikte olmaya karar verirsin.

İki yıl sonra bu insan, seni eliyle uyarırken, uyuyakalır.

SON

_________

.

.

.

.

Erkek egemen toplum, biraz da budur herhalde.

Benim beklentilerim vs. Onun orgazmı

Şu sorularla başlayacağım: Benim seksten beklentilerim arasında, partnerimin orgazm olması var mı? Örneğin, partnerim orgazm olmadıysa o seks benim için tatmin edici midir? Partnerim ne sıklıkta ve kaç kez orgazm oluyorsa kendi performansımı başarılı kabul ederim?

Sanırım son tahlilde beni bağlayan şey “yine bekleriz” noktasında kilitleniyor. Yani eğer partnerim bir cinsel ilişkinin ardından, benimle tekrar birlikte olmak istiyorsa, bu bana kendimi iyi hissettiriyor deneyimin kendisiyle ilgili. Sıklığı ve sayısından ziyade bu his bana kendimi başarılı hissettiriyor.

Dikkat edersen bunun partnerimin orgazm olup olmamasıyla pek az ilgisi var. Daha doğrusu, eğer partnerim açısından tatmin olmakla orgazm ne kadar farklıysa, benim açımdan da (benim) tatmin olmamla (onun) orgazm olması arasında o kadar fark var.

Eğer bu formülle sorumluluktan kaçtığımı, partnerime orgazm yaşatmak konusunda kendime gökten inme bir esneklik sağladığımı düşünüyorsan, biraz daha düşün derim. Çünkü bence durum esneklikten ibaret değil.

Partnerimin bir cinsel ilişkiden ne bekleyeceği, onun geçmiş deneyimlerine ve geri bıraktırılmış, muhasır medeniyetler seviyesine erişememiş, erkek-egemen falan toplumumuzun çizdiği sınırlara da bağlı. Bilmem anlatabildim mi. Şöyle, başıma gelmemiş bir örnek vereyim: Eğer partnerime o güne kadar hiçbir erkek gerçekten zevk vermemişse ve benim bazı küçük jestlerim bile ona çok enteresan geliyorsa, yukarıdaki kritere göre, partnerim hayatı boyunca hiç orgazm olmasa bile kendimi başarılı sayacağım demektir. Çünkü kendimi değerlendirirken partnerimin izlenimini referans kabul ediyorum, gerçekte yaşayabileceği deneyimi değil.

Sorumluluğu üstümden atma dediğim şey asıl bu anlamda önemli: Nasıl olsa öküzlerle çevrili bir toplumda yaşadığımıza göre, hayat görece kolay olacak bana.

Ama dananın kuyruğunun koptuğu nokta, benim ilişkimin uzadığı (“ay amma uzattın”daki uzama değil, “uzun ilişki”deki uzama) ve ama bu ilişkinin açık ilişki olduğu durum. Böyle olunca, bizim cinsel heyecanımız azalıyor. Öte yandan partnerim yeni insanlarla tanıştığında elbette ki bu insanlar, en azından ilk seferlerde, ona çok daha ilgili davranıyorlar. Böylece benim sözde pek değerli hizmetlerimin pabucu dama atılıyor.

Nihayetinde, açık ilişki, kendimi kollamak için uydurduğum bir silahı bana çevirmiş oluyor: Bizim ilişkimiz boyunca partnerimin beklentilerini yüksek tutuyor.