Daily Archives: July 22, 2022

Empatini dışa vurmak için yedi elzem adım

Arthur Ciaramicoli’nin The Power of Empathy kitabını okudum.

Empatiye hepimiz sahibiz, yani başkalarının duyguları bize bulaşıyor ve bu duyguları büyük ölçüde anlayabiliyoruz ve onların bakış açısından durumu inceleyebiliyoruz. Ama buradan sonra sıklıkla kendi kafamıza eseni yapıyoruz: sonuca varıyoruz, yargılıyoruz, nasihat veriyoruz, ve hatta kişiyi manipüle ediyoruz. Ciaramicoli diyor ki, empatik biçimde ifade edilmemiş empati empati değildir. Bu konuda zaten onlarca yazı yazdığım için burada şimdi teorik bir tartışmaya girmek istemiyorum, sana da faydası olmaz benim eyyorlamamın.

Kitaptan öğrendiğim bir şeyi seninle paylaşmak istedim: empatini dışa vurmanın yedi adımı.

  1. Açık uçlu sorular sor.
  2. Yavaşla.
  3. Anlık hükümlere varmaktan kaçın.
  4. Bedenine kulak ver.
  5. Geçmişten öğren.
  6. Öykünün ilerlemesine ve gelişmesine izin ver.
  7. Sınırlarını çiz.

Kısaca bunların ne olduğunu da söyleyeyim empati açısından.

1. Açık uçlu sorular sor: Karşındaki kişinin hikayesini samimi bir merakla anlamaya çalış. Onun aklından geçenleri veya hissettiklerini bildiğini varsayma. “Bunu yaparken X mi düşünüyordun?” deme, “Bunu yaparken ne düşünüyordun?” de.

2. Yavaşla: Öyküde bir adımdan diğerine geçerken aradaki boşlukların üzerinden atlama. “O bunu dedi, ben de şunu dedim.” diyorsa “O bunu deyince aklından ne geçti? Kendini nasıl hissettin?” gibi sorular sor ve öykünün zaman akışını yavaşlat.

3. Anlık hükümlere varmaktan kaçın: Hükme varmak için bol bol zamanın olacak. Karşındaki öyküsünü anlatırken onun öyküsüne odaklan. Genel geçer yargılarla öyküyü geçiştirme, o öyküden öğrenebileceğin yeni şeyler olabilir.

4. Bedenine kulak ver: Duygu bulaşmasından kaçış yok. Karşındakinin duyguları sende de bazı duygular doğuracak. (Bu duygular onunkiyle birebir aynı olabilirler, veya yan ürün duygular olabilirler.) Bu duygulardan çok şey öğrenebilirsin.

5. Geçmişten öğren: Karşındakinin bağlamına dikkat et. Onun geçmiş deneyimleri, olaylardan senden farklı etkilenmesine ve bu yüzden de olan biteni farklı yorumlamasına yol açıyor olabilir.

6. Öykünün ilerlemesine ve gelişmesine izin ver: Bazen (çoğunlukla?) ateşli bir biçimde anlatılan bir öykünün asıl konusu, anlatılan konu değildir. Asıl öykünün altından bambaşka, daha derin bir sorun çıkabilir. Eğer anlatılan öyküye odaklanır ve bu öyküyü beslersen, altta yatan konuya hiç erişemeyebilirsin. Beklersen, öyküyü sonuna kadar dinlersen ve gelişmesine izin verirsen, doğal bir biçimde asıl derde ulaşabilirsin.

7. Sınırlarını çiz: Sorun senin değil, sorunu çözmek zorunda değilsin. Sorunla muhatap olma, kişiyle muhatap ol. (Bunu, karşındaki senden öğüt isterse bile aklından çıkarma.)

Ben sanırım bunların hiçbirini ciddi ciddi yapmıyorum. Biraz deneyip, becerebilirsem döner buraya yazarım.

Seksi ve öfkeli

Duygu yoksunuyuz. Daha doğrusu, ben duygu yoksunuyum ve bence “biz” erkekler de basbayağı duygu yoksunuyuz.

Bak çok iyi bildiğimiz bir duygu var. Öfke. Öfke ve kızgınlık, sınırlarımız aşıldığında yaşadığımız bir duygu. Sınır meselesi önemli, çünkü sınırlarını çizmek bir iktidar meselesi. Oğlan çocuklar, büyüyünce adam olacakları için, iktidarla haşır neşir olmayı bilsinler diye öfkeyi öğreniyorlar. Kendimin ve ilişkilerimin sınırlarını hep ben koymuşumdur. Yani sırf ben tek başıma koymuşumdur demiyorum tabii ki, ama sınırlar hiç benden bağımsız olarak belirlenmedi. Ve bu da süper normal bir şey benim için, bir kez olsun sorgulamadığım bir şey. Bu sınırlar aşılır gibi olunca pek öfkelenmiyorum, ama şaşırıyorum ve “Ay yok sen onu öyle yapamazsın.” deyiveriyorum. Mesela biri bana olur olmaz dokununca veya özel hayatımla ilgili soru sorunca, basitçe o kişiyi itiyorum sohbetten ve zamanla da hayatımdan. Bu benim öfke yönetiminde iyi olduğumu söyler.

Ama öfkeden başka duygularım pek yok. Yani, varlar da, o duyguları hep öfkeyle maskeliyorum.

Seksi örnekler vereyim sana bak. Etrafındaki birçok erkeğin de bunu böyle yaşadığına bahse girerim.

Birine sevişmeyi önerdim ve reddedildim. Kızarım.

Yatakta ters bir hareket yaptım ve partnerimin canını yaktım. Kendime kızarım.

Romantik bir akşam yemeğinden, saatlerce dans ettikten, sonra da evde öpüştükten ve okşaştıktan sonra, tam soyunmaya başlarken flörtüm benimle sevişmek istemediğini söyledi. Kızarım.

Sevişirken, penetrasyonun daha ilk dakikalarında boşaldım. Öfkelenirim.

Çünkü seks şiddetle ilgili bir şey.

Çünkü aslında her şey şiddetle ilgili.

Her şey, başını sonunu ortasını, hüküm ve koşullarını, amaç ve beklentilerini benim belirlediğim bir şey. Ben erkeğim ve sınır çizerim. Sınır çizerek kendimi tanımlarım ve kendimi ifade ederim.

Kızgınlık dışında bir duyguyla başemediğim için de, diğer tüm duygularımın üstünü öfkeyle kaplarım. Sonra o öfkeyi yönetirim, böylece de gerçek anlamda bir şiddet yaşanmaz. Ama asıl mesele de çözülmeden kalır. Bak aslında kızgınlığımın altındaki duygulara:

Birine sevişmeyi önerdim ve reddedildim. Üzülürüm. İstediğim bir şey olmadı.

Yatakta ters bir hareket yaptım ve partnerimin canını yaktım. Utanırım. Birine, istemeden de olsa, zarar verdim; kendimden beklemediğim bir davranış.

Romantik bir akşam yemeğinden, saatlerce dans ettikten, sonra da evde öpüştükten ve okşaştıktan sonra, tam soyunmaya başlarken flörtüm benimle sevişmek istemediğini söyledi. Kafam karışır. O ana kadar aldığımı sandığım sinyallerle şimdiki sinyal uyumlu değil. Bir yerde bir yanlış anlaşma olmuş.

Sevişirken, penetrasyonun daha ilk dakikalarında boşaldım. Hayal kırıklığına uğrarım. Daha uzun süre zevk almayı ve zevk vermeyi planlıyordum, ancak şimdi bu beklentim riske girdi.

Doğru duygularla muhatap olsam doğru eylemlere geçeceğim ve belki de sorunumu çözeceğim (veya azaltacağım, veya tekrar etmemesi için önlem alabileceğim). Ama o duyguyu maskeleyen öfkeyle muhatap olduğum için, sınırlarımı ve kendi bütünlüğümü yeniden kurunca sorun çözülmüş sayıyorum.

Sevişmek hep şiddetli bir şey zaten. Hep benim sınırlarımla ilgili bir şey. Neyin nasıl olması gerektiği, neyin iyi performans olduğu, neyin kabul edilebilir bir sonuç olduğu konusunda hep çok sağlam görüşlerim var. Nedense… Sanki pek iyi sevişirmişim gibi… Erkek olmak bedava işte.

Elisabetta Sirani, Timoclea Killing Her Rapist, 1659

Not: Zaten beğendiğim bir kadınla seks hepten benim “doğal hakkım” olduğundan, sınırları daha baştan ben çiziyorum. Erkek egemen toplumun bu sosyal ve politik bölümlerine girmiyorum bu yazıda izin verirsen.