Bu blogdaki ilk yazıyı 4 Ekim 2013’te yayınlamışım. O tarihten beri de tam kırk yedi yazı yazmışım. Haftada en az bir yazı.
Şunu diyerek başlamıştım:
“Birilerini eğitmek gibi ulvi bir amacım yok. Sadece, aklımdaki dağınık fikir parçalarını derli toplu olarak anlatmaya çalışmanın benim için eğitici olacağını düşünüyorum. Hem, belki, bunu okuyan birinin aklına ilginç bir şey gelir de benimle paylaşır.
Meseleyi çözmüş olduğum için değil, tam tersine, meseleyi anlamaya dahi çok uzak olmanın öfkesiyle yazıyorum.”
Daha önce de bir yerde söylemiştim ya, her hafta bilgisayarın başında birkaç saatimi bir başkasının okuyabileceği yazılar oluşturmaya çalışmanın kendisi (okuyucunun halini bilemem) benim için do-it-yourself psikanaliz seansları etkisi yarattı.
Kendimle ilgili birçok şey keşfettim.
Üstelik, bazı haftalar konu hazırdan yaşamın içinden falan gelmedi, oturup “Bu hafta ne yazsam” diye kafa patlatmam gerekti. Bu da birçok normal bulduğum şeyi sorgulamamı sağladı.
Uzun lafın kısası, ortaya çıkan sonuçtan memnunum. Ama sonucun ne olduğunu pek de bilmiyorum esasında… Şimdiye kadar hiç dönüp yazıları okumadım – bağlantılı konularda yazmıyorsam.
İşte şimdi, blogu baştan okumaya karar verdim. Ve seni de bu okumaya dahil etmeyi umuyorum.
Bazı yazıların, her ne kadar ayrı ayrı yazılmış olsalar da, ortak bir problematik bağlamında birlikte okunabileceklerini sanıyorum. Yapmayı planladığım da, bu kesişim noktalarını bulmak ve önceki yazıları derleyip başka anlamlara gelecek şekilde yeni yazılar oluşturmak.
Bu arada belki elim giderse blogun görünümünü de azıcık değiştirebilirim, bazı yazıları daha erişilebilir yapmak için.
Blogu okurken, ne şekilde devam etmek istediğime karar vermeye çalışacağım. Belki içerik konusunda da değişiklikler yapmakta fayda olabilir.
Tüm bu olan bitende elbette ki yorumlara falan her şeye açığım. Haydi cupidon utandırmasın inşeros.