Tag Archives: çatışma

İşler çığırından çıkmadan

Sevgilinle tartışırken bir an aklından “ay bu yolun sonu iyi değil” diye geçirdiğin oldu mu hiç? Yani, tartışmanın varabileceği yerlerin hiçbirinin ne seni ne onu tatmin edeceğini hissettiğin bir an… Geldiğiniz noktada, konuşmaya devam etmenin manasını yitirdiği…

Duygusal zekası olanlar böyle bir anda mola verirlermiş, derin soluk alıp verirler, sonra şiddetsiz iletişim falan gibi tekniklerle konunun özüne dönüp duygusal gereksinimlere odaklanırlarmış. Aşırı empatik insanlar ise, kendi yoğun duygularının yanı sıra karşılarındaki kişinin duyguları da onlara bulaşınca boğulup paralize olabilirlermiş. Mesela bloke olup hiçbir şey söyleyememe veya sarsıla sarıla ağlama gibi tepkiler verirlermiş.

Ben düz erkek olduğum için iki avantajım var. Birincisi, bağırış çağırışa, kavga dövüşe alışığım. İkincisi, çoğunlukla durumun böyle çözümsüz bir yere gelmesinin sebebi benim, çünkü ilişkilerimde kendimi empoze etmem öğretildi bana. Bu iki avantajım sayesinde, işlerin düğümlenmesinin sebebi genellikle ben oluyorum. Dolayısıyla da, sorunun parçası olmak suretiyle, çözümün parçası olmamak konumunda oluyorum.

Ama geçen gün tersi oldu, ve üstelik her şeyi öyle güzel biçimde çözdüm ki ben bile hayran kaldım.

Partnerim, birlikte katıldığımız bir etkinlikte ona yeterince ilgi göstermediğim için bana darıldı. Etkinliğin sonunda eve doğru yürürken bu üzüntüsünü benimle paylaştı. Ben de ona, etkinliğin başından itibaren ikimizin de ayrı ayrı meşgul oluverdiğimizi ve bunu normal karşıladığımı söyledim. Böylece o da daha çok üzüldü.

Buraya kadar her şey normal. Buradan sonra biraz rayımızdan çıktık. Onunla birlikte zaman geçirmek istemediğimi, değişen koşullar (acil bir iş çıkınca mesela) onun ihtiyaçlarını tamamen unuttuğumu (acil işim çıktığını söylemeyi bile akıl etmediğimi mesela) söyledi. Onun duyguları bana da bulaştı. Onun çizdiği yoldan ben de kendimi suçlamaya başladım. Hiçbir çıkış yolu bulamıyordum. Özür dilemenin bir faydası yoktu, çünkü mesele benim bir hatam değildi. Böylece, eve döndüğümüzde ikimiz de umutsuz biçimde birbirimize bakıyorduk.

Sonra ben balkona astığım çamaşırları toplamaya başladım. Pratik şeyler yapınca kafamı toparlayabiliyorum. Ve aklıma geldi: Etkinliğin başında ben kendimi kötü hissetmiştim bir sorun yüzünden. Ama o ortalıkta yoktu. Önce tuvalete gitmiştir diye düşündüm, ama sonra uzun süre geri dönmeyince başka bir işi çıktığını anladım. Onu yanımda isterdim, ama müsait değildi. Ben bunu yadırgamadım. Yadırgayabilir ve onu suçlayabilirdim – tam da bana yaptığı suçlamanın aynısıyla. Bunu yapmadım çünkü ona ve ilişkimize güveniyordum.

Ve her zaman yaptığımın tersi bir şey yaptım. Ben böyle durumlarda ortamı yumuşatır, partnerimin huyuna giderim. Ama şimdi:

O salona geldiğinde “Ya bu arada, demin konuştuğumuz şeyleri düşünüyordum da. Ben kabul etmiyorum dediklerini.” dedim. Sonra da “Olgular seni bir sonuca götürmüyor. Sonuçtan başlayıp olguları diziyor ve yorumluyorsun.” diye açıkladım. “Bana saldıran bir hikaye kurguluyorsun. Buna ihtiyacımız yok ve bunun bize herhangi bir faydası yok. Bu konuşmayı böyle bir düzlemde yapmayı kabul etmiyorum.” dedim.

Yani ortamı yumuşatmanın tam aksini yaptım, ama içimdeki korku ve sıkıntı geçiverdi.

Önceki yazıdan: Duygular, eylem gerektiren nörolojik programlar. Duygunun tanımı bu. Eğer duygunun gerektirdiği eylemi yerine getirirsen, duygu geri çekiliyor. Getirmezsen, duygu seni tüketmeye devam ediyor.

Doğru eylemi yaptığımı biliyordum. Sakindim. Partnerim çok etkilendi bu yanıtımdan ve odaya çekildi. Ben de onu hiç rahatsız etmedim. Sonra korkuyla salona geri döndü ve bana gitmesini isteyip istemediğimi sordu. İstemiyordum öyle bir şey. Sonra yanıma uzandı ve konuyu baştan açtık. Neden kaygılandığını, ne korkuları olduğunu ve bunları neyin beslediğini anlattı. Sonra da bu konuda benim ne yapabileceğimi söyledi. Şartlar değişince iletişim kurmam, önerilerinden biriydi. Diğeri daha da basit: kendini böyle terk edilmiş hissettiğinde ve üzgün olduğunda, konuya odaklanmak yerine sadece “ben buradayım” deyip ona sarılmam.

İlk defa böyle bir döngüden çıkmakta aktif bir rol oynadım. Çok gurur duydum kendimle ve duygusal zekamla. Normalde bu döngüleri fark etmem bile ben. Şimdi döngüyü fark etmenin yanı sıra, duygularımı hızla ve doğru tespit ettim, ve onların gerektirdiği bir şekilde eyleme geçtim. Okumalar işe yarıyor mu acaba?

Haftaya bu yeni kabiliyetlerimi seks yaparken deneyeceğim, bakalım gerçekten bir şey öğrenmiş miyim.

#17 Yirmi dakikalık kavga

ETİK SÜRTÜK, ALIŞTIRMA #17. Partnerinizle anlaşamadığınız bir konuyu tartışmak için 20 dakika ayırın. Odaklanabileceğiniz, hemen ardından bir şeye yetişmeniz gerekmeyen (belki sonrasında bir film izlemeyi planlayabilirsiniz) bir zaman dilimi olmasına dikkat edin.
Bunu önce küçük bir anlaşmazlıkla deneyin; pratik olması açısından, başa bela bir konu seçmeyin. Yirmi dakika dolunca ama tartışma bitmeyince, nasıl duracaksınız? En zorlu anlaşmazlıklarımız, saatlerce konuşmayla, bağrışmayla, tartışmayla dahi çözümlenmeyecek – hatta belki haftalar, aylar sonra bile. Zor konular zaman isterler. Bu yüzden önemli becerilerden biri çelişkiyi açmak ve ardından bir sonraki tartışmaya kadar kapatmayı becermektir.
İyi iletişim araçları kullanın ve alarmı kurun. Yirmi dakika dolunca, birkaç derin nefes alın, ve bırakın gitsin. Tartışmanın neresinde olursanız olun, bırakın gitsin. Nasıl duracağını bilmek, muhteşem faydalı bir beceridir. Bir anlaşmazlık hakkında konuşmak, birbirinizi helak edene kadar bağrışmayacağınıza ortaklaşa karar verdiğinizde çok daha güvenlidir. Konuşma bittikten sonra, söyledikleriniz veya partnerinizin söyledikleri hakkında düşünürken bulabilirsiniz kendinizi. Ve birkaç gün içinde, neyin işe yarayabileceğiyle ilgili yeni fikirler gelebilir aklınıza. Haftayaki Yirmi-Dakikalık-Kavga raunduna gelene kadar birbirinizin pozisyonunu ne kadar iyi anladığınızı ve kabul ettiğinizi görerek şaşıracaksınız.

Kitapta birçok çatışma çözümleme yöntemi sunuluyor. Ben bu alıştırmayı yapmadım. Böyle bir alıştırma yapmamı gerektirecek bir durum oluşmadı, ben de sırf yapmış olmak için tartışma uydurmak istemedim.

Ama şununla ilgili başka bir şey deniyorum:

Bir anlaşmazlık hakkında konuşmak, birbirinizi helak edene kadar bağrışmayacağınıza ortaklaşa karar verdiğinizde çok daha güvenlidir.

Benim tartışmalarımda hiç bağırış çağırış olmuyor. Genellikle sakin geçiyor, hiç “kavga” boyutuna ulaşmıyorlar. Ama bu, iletişimi sağlıklı biçimde sürdürebildiğimiz anlamına gelmiyor. Dahası, çoğunlukla iletişimi tıkayan ben oluyorum.round-2

Tartışmayı asla yarıda kesmiyorum, mekanı asla terk etmiyorum, asla karşımdaki insanı aşağılamıyorum. Ancak onun söylediklerine odaklanıp söylemek istediklerini görmemeye başladığım anlar oluyor. Dinliyorum sözde, ama mesajı almıyorum, söylediklerini duymuyorum.

Tartışma kızıştığında, haklı çıkma dürtüsüyle iletişimi verimsiz düzlemlere taşıdığımı gözlemledim.

Gerçi bunu bana defalarca söylemişti partnerlerim de arkadaşlarım da. Biraz ciddiye almıştım, ancak yakın zamanda, bunun sandığımdan daha sık gerçekleştiğini fark ettim.

Böylece bir partnerime bir güvenlik sözcüğü (safeword) kullanmamızı önerdim:

Herhangi bir konuşmayı sürdürmek için kendini rahat hissetmediğinde “X” de. [Burada X’in ne olduğunu yazmak istemiyorum.] Sadece “X!” diyebilirsin. Başka insanlar varsa ve onların yanında X demek çok saçma olacaksa, X’i bir cümle içinde kullanabilirsin. Ben mesajı alacağım, kendime çeki düzen vereceğim.

Partnerimle sohbet ve tartışmalarımızda BDSM muamelesi yapmak biraz absürt olsa da, bir ölçüde (yani, iletişim kanallarımı kapattığım ölçüde) BDSM’ye benzediğini söyleyebiliriz.

Böylece bir soluk alma arası, yani ilk anlamıyla “teneffüse çıkma” yöntemi denemeye karar verdik.

Birkaç nokta önemli:

  • Bu güvenlik sözcüğü tek taraflı çalışıyor, çünkü partnerlerimin beni dinlemekle sorunu olduğunu düşünmüyorum.
  • Sözcüğün varlığı bile içimi rahatlatıyor. Dilediğim gibi tartışabilirim, çünkü biliyorum ki partnerimin, haddimi aştığımda beni uyandırmasını sağlayacak bir aracı var.
  • Güvenlik sözcüğünü söylediğinde ne yapacağımızı tam netleştirmedik. Bir ara verebiliriz, birer çay içebiliriz, belki gider yüzümüzü yıkarız, belki bulaşıkları aradan çıkarmaya karar veririz. Önemli olan, alıştırmada geçtiği gibi, “birbirimizi helak etmemeye” odaklanmamız.
  • Belki bu teneffüsün ardından konuşmamızı başka bir şekilde sürdürmeyi seçeriz. Mesela 13. alıştırmadaki gibi bir dinleme egzersizi yapabiliriz, veya 14. alıştırmadaki kazan-kazan yöntemini deneyebiliriz.

Şimdilik bunun ne ölçüde işe yarayacağını bilmiyorum. Alıştırma hakkında düşünürken uydurdum bu yöntemi. Uymazsa, başkasını uydururuz.

rubisco

#11 Çatışma: Bir serbest yazı

ETİK SÜRTÜK, ALIŞTIRMA #11: On dakika boyunca duraklamaksızın yazmayı dene – şu sorularla ilgili aklına her ne geliyorsa yaz: Büyüdüğün ailede çatışmayla nasıl baş edilirdi? İnsanlar neler yapardı, ve ne gibi inançlar temelinde hareket ederlerdi? Gerilimle baş etmek için alkol kullanan var mıydı? Ailende kim çatışkı yaratmaya daha yatkındı, kim suç üstlenmek pahasına çatışmadan kaçınırdı? Kızgın insanları yatıştırmak kimin işiydi, anlaşmazlıkları hasır altı etmek kimin işiydi? Çatışmayı tartışmaya açmak kimin işiydi? Senin işin neydi? Çatışmayı yönetme tarzını nasıl tasvir edersin?keciler

Çatışma büyürken hiç karşılaşmadığım bir şeydi. Bir kez olsun annemle babamın kavga ettiğini, birbirine bağırdıklarını görmedim. Hatta 50’li yaşların ortalarına kadar gerçekten de bağırmadıklarını düşünüyorum. Yaşlandıkça asabileştiler, ama öncesiyle ilgili benim izlenimim, meselelerin konuşarak çözüldüğüydü.

Bunu hem çocukluk ve ergenliğimde, hem de genç yetişkinlik dönemimde gözlemledim. Hatta, aileyi bütün olarak ilgilendiren kararlarda, bir noktada beni de tartışmaya dahil ederlerdi. Elbette 10 yaşında çocuğu sohbete sıfırdan dahil edecek halleri yoktu, öncesinde biraz konuşup konuyu şekle şemale soktuktan sonra benim de dahil olduğum bir son tur yapılırdı oturma odasında.

Şiddet içeren çatışma yaşanmıyordu, şiddetsiz çatışmalar ise genellikle önceden kurulmuş konsensuslarla çözülüyordu. Örneğin, babam hep uzun süreler çalıştığı ve iş gezilerine falan gittiği için, benimle ilgili kararlarda son söz annemindi. Sorunu annem tanımlar ve bağlamına oturtur, tartışmanın ardından da kararın nasıl uygulanacağına annem karar verirdi. İş hayatı (ki bu şehirler arası taşınma öyküleri kadar belirleyici olabilir) konusunda da babam benzer bir rol oynuyordu. Babam durumu özetler, seçenekleri tarif eder, sonra tartışmanın ardından ne yapılacağına büyük ölçüde o karar verirdi. Bu rol paylaşımının bir çatışmadan kaçınma yöntemi olduğunu sanıyorum.

Çekirdek aile dışındaki meselelerde ise arabuluculuk rolü pek sabit değildi. Birimiz geniş ailenin diğer bir bireyiyle sorun yaşadığımızda, diğerleri arabuluculuk yapardı. Sanırım bunun da altındaki mesaj, birlik mesajıydı. Yani mesela annem dedemle kavga etmiş olsun. (Hiç yaşanmamış bir şeyi örnek veriyorum.) Babamın arabuluculuk yapıp annemle konuşmasındaki alt metin, “Asıl olan biz üçümüzüz. Ben senin yanındayım ve yanında olmaya devam edeceğim. Haydi bu sorunu bir şekilde tatlıya bağlayalım. Bunu yapmama sen de yardımcı ol.” gibi bir şeydi.

Öte yandan, babamın görece asabi bir insan olması sebebiyle bu görev sıklıkla anneme düşüyordu. Biraz daha derin düşünürsem, babamın anneme kıyasla daha fazla asabi olma hakkı olduğunu, bunun da cinsiyet rolleriyle alakalı olduğunu söyleyebilirim. Ama şimdilik alıştırmanın bağlamından çıkmayayım.

Benim bu çatışmalar sırasındaki görevim genellikle soytarılık etmekten ibaretti. Böyle ciddi meselelerle uğraşmak hiç elimden gelmediği için, espriler yapmak, konuyu değiştirmek, veya hatta direkt konuyu sulandıracak bir bakış açısıyla yaklaşmak gibi abuk subuk yöntemlerle ortamı yumuşatırdım. (Tabii bunu çatışma ortamının içinde değil, çatışmanın muhatapları fiziksel olarak birbirlerinden ayrı olduklarında yapardım.)

Sanırım bugün bile, kendi çatışmalarıma aynı sulu yöntemle yaklaşıyorum. Kendi hislerimi, ortamdaki gerginliği ve çatışmanın olası sonuçlarını küçümseyip dalga geçiyorum.

Bundan, çatışmayı görmezden geldiğim veya hasır altı etmeye çalıştığım anlamı çıkmasın. Sadece, büyütülecek bir şey olmadığını, sonuçta epi topu bir galaksideki bir güneş sisteminin bir gezegeninde tarihin kısa bir anında yaşayan bir tek kişinin hayatındaki bir sorun olduğunu düşünüyorum. Pratik bir yaklaşım esasında, çünkü gözümde büyütmediğimde sorunları çözmek kolaylaşıyor.

not arguing