Tag Archives: kadınlar

Bacaklarımı Tıraş Etmiyorum ve Birlikte Takıldığım Kimse Bunu Dert Etmedi – anonim

 Beni cinsel anlamda cüzzamlı pozisyonuna sokacağını sandığım itirafım anlayışla, kabulle ve en kötü durumda umursamazlıkla karşılık buldu.

bahçe

Bahçemdeki çimenle çok ortak noktam var.

Bacaklarımı tıraş etmiyorum. Hiç de etmedim. Hiç de etmeyeceğim, her kadar kıllarım koyu kahverengi olsa ve yanık tenimde göze çarpsa da.

Muhtemelen her şey annemle başladı. Annem bacaklarını asla tıraş etmedi ve ben de hiç başka bir yetişkin kadının bacaklarını tıraş ettiğini fark etmedim. Bacaklarım anneminkilere benzemeye başlayınca, bu yetişkin bir kadın olmanın bir parçasıydı, tıpkı regl ve büyüyen göğüslerim gibi. Benim için bu çirkin veya çekici değil – her ne ise o sadece, ve bana veya başka kimseyi de bir zararı yok, ben de bu yüzden zaman ve kaynaklarımı kıllarımdan kurtulmaya ayırmıyorum.

Cinsel açıdan, geç serpildim. Gençliğimin büyük kısmını başkalarının bedenlerine zerre ilgi duymaksızın geçirdim. Anca 21 yaşındayken ilgilenmeye başladım – ama tabii o zaman kıllı kadınlarla ilgili damgalardan çoktan haberdardım. Potansiyel partnerlerin benimle ilgili ne düşündüğünü merak ederek, mazoşist bir biçimde internette gezindim ve Yahoo Answers’ın derinliklerinden çoktan terk edilmiş forum yazılarına kadar her yerde kıllı kadınlarla ilgili görüşleri aradım. Çoğu yazar hakaretlerini kaba saba homofobi ve hayvan kıyasıyla ifade ediyordu: mamut, erkek fatma, goril, neandertal, lezbo. Diğerleri ise daha bir üstten atıp tutuyordu: asıl mesele hijyen veya profesyonellikti, ya da “Hey yarabbim, bir insan nasıl bu kadar tembel olabilir?”di.

Konu tıraşsız vulvaya gelince – benimki tıraşlı değil ama kırpılmış – yorumlar sadece azıcık daha olumluydu. Olayın özü, toplum beni bir çeşit pis, geri kalmış zibidi olarak görüyordu. Şort ve kısa etek artık basit bir moda meselesi olmaktan çıkmıştı – benim için, onurlu bir başkaldırı eylemine dönüşmüşlerdi.

Bacaklarım, kıllarım, dizimdeki benler falan.

Bacaklarım, kıllarım, dizimdeki benler falan.

Ama ilk seks yaptığım gün gergindim. Sırf ilk deneyimim olacağı için değil, ayrıca birlikte olduğum erkek hiç bacaklarımı görmemiş olduğu için. Kışın bir kuzey eyaletinde tanışmıştık. Kendimi psikolojik olarak reddedilmeye hazırlamıştım; eğer beni istemezse – eh, beni hak etmiyormuştur zaten.

Nihayet konuyu açtığımda, onun odasındaydık.

“Benim bacaklarım kıllı.”

Bir an duraksadı. “Ne kadar kıllı?”

Hiçbir laf etmeden eteğimi kaldırdım, külotlu çorabımı indirdim ve, aklımda binbir yanıt tasarlayarak, iğrenme çığlıklarını bekledim. Kıkırdadı.

“Aman, benimkinden daha kıllı olmadıktan sonra.” dedi ve kendi pantolonunu indirip, mühendislik öğrencisindense oduncularda görmeyi bekleyeceğin kıllarını gösterdi.

Birçok farklı sebeple, ama temelde ikimiz de bağlılığa hazır olmadığımızdan, ayrıldık ve ben her kadar başka bir ilişkiyle ilgilenmiyorduysam da, beni böylece kabul edecek bir erkek bulmanın samanlıkta iğne aramak olduğu benim için aşikardı.

İkinci, kız kardeşimin işten bir arkadaşıydı. İlk tanıştığımızda şort vardı altımda ve yazın ortasında alışveriş merkezine doğru gidiyorduk. Ama sonradan mesaj atıp bana olan ilgisini ifade ettiğinde, şüpheye düştüm. Ciddi miydi? Bacaklarımı görmemiş miydi? İşlerin bu kadar kolay ilerleyip ilerleyemeyeceğinin merakıyla, ona gayri ihtiyari şu yanıtı verdim:

“Ben tıraş olmuyorum.”

“Uzun kıllar, kim sallar” diye yanıtladı, göz kırpma işaretiyle.

“Bacaklarım da dahil ama.”

Yanıt neredeyse hemen geldi.

“Hala geçerli.”

Bu bugüne kadar devam eden bir trend. Tamam, öyle çok erkekle birlikte olmuşluğum yok, ve çoğunlukla da alternatif çevrelerde takılıyorum, ama yine de beni cinsel anlamda cüzzamlı pozisyonuna sokacağını sandığım itirafım anlayışla, kabulle ve en kötü durumda umursamazlıkla karşılık buldu:

“Eh, benim bacaklarım da tıraşlı değil ki.” – tek gecelik ilişki

“Beden kıllarını dert etmiyorum.” – hali hazırda devam eden renkli arkadaşlık

“Yo, seni anlıyorum. Ben daha yüzümü tıraş etmekten nefret ediyorum, bacaklara gelene kadar…” -tıraşsız bacaklarımı fark eden erkek tanıdık

Sonra, bir gün internette şans eseri tıraşsız bir kadınla karşılaştığı için heyecanını dile getiren adam var. Eğer bunu profilinde tercihleri arasında yazsa kadınların onu “çirkin ve tuhaf” bulacağını düşünüyordu. Malesef, geniş yüzü ve gülümsemesiyle uzun saçları, kendisinin erkek kardeşime benzemesine yol açıyor ve bu da onun benim açımdan cinsel anlamda çekici olmasını topyekün imkansız kılıyordu.

Tüm bunlar beni, tıraşsız bacaklı kadınlara karşı damganın birçok kadının sandığı kadar da yaygın olmayabileceğini düşünmeye itti. Feministler arasında bile, beden kılıyla toplumsal kabul görme arasında tercih yapma zorunluluğu, istenmeyen ancak inkar edilemeyecek bir gerçek olarak görülüyor. Ama ben hiç bu sebeple reddedilmedim veya hakarete uğramadım, üstelik plajda veya şortla gezerken bile. İşin aslı, bu konuda olumsuz şeyler söyleyenler sadece diğer kadınlardı.

Bir noktada, birçok açık görüşlü insanla dolu bir foruma üyeydim, üyelerin birçoğu marjinal politik gruplardan veya devrimci alt kültürlerden insanlardı. Oldukça “her şeye eyvallah” bir atmosferdi. Kadın bakımı başlığında, en büyük yazarlardan biri – kendini eğitmiş gotik bir feminist – bana şu özel mesajı attı:

“Tıraş olmak bizim görevimiz. Biz artık hayvan değiliz, bu temel bakımın bir parçası.”

Daha geçen hafta, çocuğuyla gezen bir kadın benim bacaklarımı gördü ve bodoslama şöyle dedi:

“Orada kıl olmaması gerekir.”

İşe giderken etek giydiğim o ilkbahar gününü daima hatırlayacağım. Bacak kıllarımı losyonla düzgünleştirmiştim, çünkü hepsinin aynı yöne bakmasını tercih ediyorum. Dağınık, kirli veya bir kadının bacağında olması dışında hiçbir açıdan tuhaf gözükmüyordu. Bir kadın iş arkadaşımla oturmuş sohbet ediyorduk ki bir cümlenin ortasında, eteğine dökülen poğaça kırıntılarıyla bacaklarıma bakarak durakladı. Gözleri büyüdü ve ürkütücü bir cazibeyle bakmayı sürdürdü.

“Tıraş olmadığını hiç fark etmemiştim.” dedi nihayet.

Hazır cevaplık edecek bir hinlik gelmedi aklıma. “A… yok, tıraş olmuyorum.” dedim, tuhaf bir gülüşle. “Yani, pek takmıyorum, hem zaman kazandırıyor, yani sonuçta…”

“Oh, anladım.” dedi, sesinde aynı anda onaylama ve imrenmeyle. “Ben bunu asla yapamazdım.”

Şimdi, bir kere ben kesinlikle bedensel özerklikten yanayım. Yani bir kadın pürüzsüz takılmaktan daha çok hoşlanıyorsa, aynen öyle yapmalı. Hiçbir erkeğin pürüzsüz bacak tercih etmediğini söylemiyorum. Ama, lafları ağızlarına tıkılanlar sırf kadınlar değil – erkeklerin de başına geliyor bu. Ve benim (sınırlı) deneyimime göre, birçok erkek bizim düşünmeye yönlendirildiğimizden çok daha az umursuyor tıraş hikayesini.

İnternetteki görüşlere ve kişisel sohbetlerime dayanarak, birçok kadının tıraş olmayı toplumsal, mesleki ve özellikle de cinsel kabul görme açısından olmazsa olmaz bir adım olarak gördüklerini söyleyebilirim; ama belki de bu tam olarak gerçeği yansıtmıyordur.

***

[Bu yazı, Xojane’de 9 Kasım 2014’te “I Don’t Shave My Legs and Nobody I’ve Ever Hooked Up With Cared” başlığıyla anonim olarak yayınlandı.]

Blog okuması: İdeal partner

Burada şimdi sana hayalimdeki güzel prensesin nasıl biri olduğunu, nasıl bir insanla hayatımın sonuna kadar yaşamak isteyeceğimi anlatacak değilim. En romantik muhasebeciye bile baygınlık geçirtecek böyle bir girişimin yerine, cinsellik açısından partnerimin ne gibi özellikleri olsa iyi olurdu, onu anlatacağım. Bunun ilk dediğimden daha eğlenceli olacağına garanti veremiyorum, ama daha sıkıcı olmayacağına emin olabilirsin.

BİR GÖZLEM: HAYIRCI KADINLAR, EVETÇİ ERKEKLER

Erkek-egemen toplumdan uzun uzadıya bahsetmeden ve yazıyı görece özgür iletişim kuran insanlarla sınırlayarak, şöyle bir gözlemle başlayayım: Cinsel özgürleşme ve cinselliğin özgürleşmesi, kadın ve erkek için farklı şekillerde yola çıkıyor.

Vaziyetimiz öyle harap ki, kadın için cinsel bir obje olmaktan çıkmak, “Hayır” demekle başlıyor. Bu Hayır, kadının partnerine kendisine zevk vermeyen veya canını acıtan bir şeyi söylemesine yarıyor. Her şeyden önce, kadın cinselliğin aktif bir öznesi haline geliyor böylece. Ayrıca, cinselliği porno videolardan öğrenmiş erkekler kitlesinin belki de en acil ihtiyacı da bu.akıllı ol

Erkek içinse özgürleşme, yeni şeylere “Evet” demekle başlıyor sanırım. Son elli yılın cinsel yaşama belki de en ciddi katkısı, kadın orgazmıyla klitorisin ilişkisinin ortaya konması oldu. Böylece erkek için oral seks yapmak vb. cinsel davranışlar norm haline geldi. İşte mesela erkek buna Evet diyerek, partnerinin zevk almasını ve seksin çok daha zevkli geçmesini sağlayabiliyor. (Banal şeyler söylüyor gibi olduğumun farkındayım, ama ben tüm bunları çok çok geç fark ettim ve fark edince de hakiki bir aydınlanma yaşadım. O yüzden bahsetmeden geçmek ayıp olur.) Öte yandan erkek açısından da, prostatın anal olarak uyarılması gibi eskiden homofobik sayılıp dışlanan pratikler ortaya çıkageldi. Bunlara Evet demeyi deneyerek de cinsel deneyimini iyileştirmesi mümkün bir erkeğin.

Uzun lafın kısası: Cinsellik açısından, kadınların özgürleşmesi “Hayır” ile erkeklerin özgürleşmesiyse “Evet” ile başlıyor.

Bunu ne kural olarak ne de iyi bir şey olarak söylüyorum; sadece şimdiye kadarki minnacık gözlemimi paylaşıyorum. Ayrıca, böyle başlıyor diye böyle devam edecek diye bir kural yok, hatta lütfen böyle devam etmesin.

EVETÇİ KADINLAR, HAYIRCI ERKEKLER

Demin söyledim ama tekrar etmeye değer: Erkeklerin (ve maalesef kadınların) büyük bir kısmı cinselliği endüstriyel pornodan öğreniyorlar. İşte bu yazının özeti de budur: İdeal seks partnerimin bu bilgiyi iyicene sindirmiş olmasını isterdim.bilmiş

Birkaç millenyumluk erkek-egemen düzenden süzülerek kristalleşen porno videoların kadınlar hakkında çizdiği imajdan bir kez şüphe duymaya başlayınca insan varoluşsal bir krize sürükleniyor. Haberin olsun. Benim geldiğim nokta şudur:

“Fazla mı hızlı gidiyorum, fazla ısrarcı mı oluyorum, sıkıcı ölçüde yavaş mı gidiyorum? … Hadi diyelim o anda yapmakta olduğum bir şeyden hoşlandığı sonucuna vardım bir şekilde, iyi ama yapmaya devam etmem gerektiği sonucu çıkmaz ki bundan. Ve nihayet: Onu tatmin ediyor muyum?? Yoksa her şey “idare edilen” bir hayal kırıklığı mı?“(Kadınlar ne ister?)

Hadi partnerimi rahatsız etmemeyi başarmak görece kolay böyle takıntı derecesinde temkinli olunca. Ama mesela: “Partnerimin orgazm olup olmadığını anlayamıyorum.” (Devamı şurada: Kadın orgazmı da neymiş?)

Yani bu anlamda erkeğin geçmişten öğrendiği şeylere Hayır demesi lazım bir miktar:

“Cinselliği penetrasyona, erkekliği de başarılı cinselliğe endekslemişiz. “Kadını yatakta memnun edememek” başarısız bir ilişkinin göstergesi (hatta karikatürlere bakılırsa boşanmanın tek geçerli nedeni (bkz. “kocalık görevlerini yerine getirememek”) ) oluyor. Cinselliğin başarısını da, uzun süre boşalmadan durabilmekle ve birçok kereler boşalmaya rağmen sevişmeye devam edebilmekle tanımlamışız. …

Eğer cinselliğin tanımı penetrasyonla veriliyorsa ve dolayısıyla penetrasyonun süresi ve niteliği karşımdaki insanın tatminini belirleyecekse, penetrasyonun benim için ne kadar kaygı verici bir şey olacağını görüyor musunuz?” (Penetrasyon ve diğer belalar)

Ya da mesela fast and furious olmayan bir sevişmenin aslında bana daha çok keyif verdiğini fark ettim ben. (Devamı şurada: every one of themDaha hızlı ! Evet ! Daha hızlı !) Hem pornonun öğrettiği hem de ergenlikte arkadaş çevremde birbirimize “öğrettiğimiz” bu kalıba Hayır demek tabii ki kolay, ama Hayır demeyi akıl etmek çok zamanımı aldı.

Ama işte bu Hayır’lar kadının Evet’leriyle dengelenmediği zaman benim gibi ne yapacağını şaşıran ördekler beliriyor.

O yüzden, ne kadar deneyimli, o kadar iyi.

… “Deneyim”den kastım sevişme sayısı, seviştiği erkek/kadın sayısı, denediği pozisyon sayısı gibi niceliksel bir ölçü değil. Daha ziyade, kendi bedenini bilen, nelerin onu heyecanlandırdığıyla ilgili fikri olan, sevişmeyi kendi istekleri doğrultusunda yönlendirebilen veya en azından benim sorularıma yanıt verebilen birini kast ediyorum, deneyimli derken.” (İlk sevişme)

Yani ideal partnerim, konuşan, beni yönlendiren, böylece nelere Hayır dediğinin yanında nelere Evet dediğini de benimle açıkça paylaşan biri olurdu. Burada “açıkça” lafı önemli, çünkü o kadar çömeziz ki bu konuda, söyleneni anlamak bile bir marifet. Bu yüzden, basit, anlaşılır bir dille açıkça ifade etmek kritik.

(Bu konuyu “Oral seks nasıl yapılmaz” ve “Cunnilinugs’ta dikkat edilecek hususlar” yazılarında detaylandırmışım biraz. İletişimin önemine ikna olduysan ve spesifik olarak neler yapılabileceğini düşünmek istiyorsan, o iki yazıyla devam edebilirsin.)

Sanırım bu konuyu “gereğinden fazla” tekrar etmeme imkan yok.

“Benim şimdiye kadarki deneyimim, hiçbir kadının ben sormadan bana ne yapacağımı söylememiş olması. Konuyu, tabii ki gayet tedirgin bir biçimde, hep ben açıyorum. Açtıktan sonra da genellikle partnerimin ağzından cımbızla laf alıyormuş gibi hissediyorum.

Sadede geleyim:

Tüm cinsellik bilgisini abuk subuk porno filmlerden edinmiş olan bunca erkek, eğer kimse onları uyarmazsa uzunca bir süre kendilerini kandırarak (ve partnerlerini mutsuz ederek) yaşayacak.

İşin kötüsü, doğrusunu öğrenmenin bir yolu yok, çünkü “doğrusu” diye bir şey yok. Her kadının tahrik oldukları şeyler farklı, her kadını rahatsız eden şeyler farklı. Dolayısıyla her partnerin bedeniyle baştan tanışmak gerekiyor. Kolay yol, her kadının profesyonel porno vidtalkaboutiteolarındaki kadınlar gibi olduğunu varsayıp bodoslama dalmak. Daha az kolay yol, her yeni kadının, önceki partnerlerimizle hemen hemen aynı olduğunu varsayıp bodoslama dalmak. Zor olan ama cinselliğin sağlıklı bir paylaşım haline gelmesini sağlayan yol içinse, mutlaka ve mutlaka kadınların açıkça konuşmaları lazım.

Kadınlar, her şeyden önce kendi cinsel hazlarını kurtarmak için ama aynı zamanda benim durumumdaki güvensiz ve kararsız erkekleri “adam etmek” için de seslerini çıkarsalar ne güzel olurdu.” (Friends with Benefits ve Hollywood’un seksten anladığı)

İnternette "ideal woman" sözcüklerini aratınca bu çıktı karşıma.

İnternette “ideal woman” sözcüklerini aratınca bu çıktı karşıma.

***

Blog okuması: Porno ne işe yarar?

New Internationalist dergisinde Hazel Healy’nin yazdığı “Is there a feminist spring?” başlıklı makalede şöyle bir tümce geçiyor:

” ‘Boys as young as 11 are watching porn and learning that sex is something you “do to” a girl,’ explains Sophie Bennett, who runs UK Feminista’s schools programme.” (Temmuz/Ağustos 2014, 474. sayı, sayfa 15)

Yani diyor ki:

” ‘Daha 11 yaşındaki çocuklar porno izliyorlar ve seksin “kızlara yapılacak” bir şey olduğunu öğreniyorlar.’ diye açıklıyor UK Feminista’nın okul programını yürüten Sophie Bennett.”

Porno endüstrisinin cinsiyet rollerini iyicene kuvvetlendirerek yeniden ürettiğini görmek için ne dahi olmaya ne de pek bir eleştirelliğe gerek var.watchin it

Porno endüstrisine cinselliği metalaştırdığı için* ve/veya topluma cinsiyetçilik aşıladığı için karşı çıkabiliriz. Ama karşı çıktığımız şeyin tam olarak ne olduğunu netleştirmemiz lazım. Ben, açık cinsellik içeren eserlere ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

Kadınların cinselliği hakkında çok kısıtlı gerçek bilgimiz var zira:

Benim şimdiye kadarki deneyimim, hiçbir kadının ben sormadan bana ne yapacağımı söylememiş olması. Konuyu, tabii ki gayet tedirgin bir biçimde, hep ben açıyorum. Açtıktan sonra da genellikle partnerimin ağzından cımbızla laf alıyormuş gibi hissediyorum. …

Tüm cinsellik bilgisini abuk subuk porno filmlerden edinmiş olan bunca erkek, eğer kimse onları uyarmazsa uzunca bir süre kendilerini kandırarak (ve partnerlerini mutsuz ederek) yaşayacak.” (“Friends with Benefits” ve Hollywood’un seksten anladığı)

Şimdi pornografinin birçok versiyonu olduğunu, az da olsa bazılarının cinsiyetçi rollere belli ölçüde eleştirel yaklaştığını akılda tutarak, porno ihtiyacına bir de bu gözle bakalım. Bunun bir kısmı, bugün cinselliğin topyekun baskılanmış olmasından doğan bir ihtiyaç:

“Cinselliğe o kadar seyrek maruz kalıyoruz ki… Hiç tiyatro izlemeyen aktör gibi hissediyorum kendimi, pornodan uzun süre uzak kaldığımda. Bir adım geri atıp, “Yahu nasıl görünüyor acaba?” diye düşünerek kendimi ve başkalarını izlemek seksten aldığım keyfi arttırıyor.

Belki hayatın içinde cinsellikten bu kadar uzak olmasak, başka insanların cinselliğinden bir şeyler öğrenmek için odamın kapısını kapatmama, kulaklığımı takmama, internet tarayıcısında gizlilik modunu açmama falan gerek kalmazdı.” (Evet, porno izliyorum: Amatör çekimler)

Bir başka kısmı, cinselliğin kiminle yapılıp kiminle yapılmayacağına dair normların hepimize aynı ölçüde hitap etmemesi:

“Etrafımdaki insanlar içinde, yaşıtım kadınlar içinde etkilendiklerimin oranı çok düşük, oysa örneğin benden yaşça gayet de büyük olan kadınlar içinde etkilendiklerimin oranı bayağı yüksek. …dove ad

… Buna rağmen, yani paylaşabileceğimiz şeyler olduğuna dair somut bir veri olmasına rağmen, benim bu kadınlara yaklaşmam garip karşılanıyor.

Gerçek dünyada, farklı yaş gruplarından insanların cinsellik yaşama oranı çok çok düşük. Pornografik yayın yapan sitelerde, farklı yaş gruplarından insanların seviştiği videoların diğer videolar içinde oranı düşük, ama çok da düşük değil. Öte yandan, kendisinin dahil olmadığı yaş grubundan insanların pornosunu izleyenlerin oranı görece yüksek.

Üstelik bu izleyici davranışı çift yönlü çalışıyor: Yaşlılar gençleri izliyor, hadi onu anladık diyelim, ama gençler de yaşlıları izliyorlar gayet.

Demem o ki, yahu madem bu videoları izliyoruz, madem böyle şeyleri düşünüyoruz, neden bu konunun gerçek dünyada karşılığı yok?

Belki de, yalnız kaldığımızda ve tüm seçeneklerle serbestçe karşılaştığımızda yaptığımız tercihler (yani, bu yazı bağlamında, tercih ettiğimiz porno türleri) bize arzularımızla ilgili sosyal hayatta görmediğimiz ve göremeyeceğimiz şeyler anlatabilir.

Belki de, porno izleme alışkanlıklarımız üzerine düşünmek, kendi cinselliğimizi keşfetmemiz için, kendi cinselliğimizle barışmamız (ya da tersine, mücadele etmemiz) için bir fırsat sunabilir.” (Evet, porno izliyorum: Farklı yaş grupları)

Bir kısmı ise, belki cinsellik üzerindeki baskılar kalksa bile medeni cesareti olmayanlarımızın yine de duyacağı bir ihtiyaç:

“Asıl ilgimi çeken, gerçekten kamusal alanda ve gerçekten “halk” tarafından görülme ihtimali olacak şekilde sevişenler. …

Etrafımdaki insanlarla cinsellik konusunda açık olsak bile, porno bana kendimin ve/veya partnerimin medeni cesareti(miz) olmadığı için gerçekleştiremediğim bir cinsel deneyim ve hayal gücü sağlıyor. Yani, dünyanın en özgürlükçü arkadaş çevresine bile sahip olsam, pornoya olan ihtiyacım ortadan kalkmayacak – ya da en azından “kamusal alan” kategorisine.” (Evet, porno izliyorum: Kamusal alan)

Üstelik pornonun dönüp kendime bakmamı sağlayan bir yanı da var:

“[Amatör çekimlerde] kendimi görüyorum. Bunu hem iyi hem kötü anlamıyla söylüyorum. İyi anlamıyla, çünkü bazen “işi gücü” bırakıp “aktör”ün beceriksizliğini izlemek yalnız olmadığımı hissettiriyor. Kötü anlamıyla, çünkü ticari olmayan bir ortamda dahi kadının rolüyle ilgili kodların nasıl yeniden üretildiğini görüyorum – üstelik bunlar çoğunlukla benim de tekrar ettiğim kodlar oluyor.” (Evet, porno izliyorum: Amatör çekimler)neverseenanythinglikethis

Dahası, pornoyu tersten izlemek, yani orada gördüklerimin gerçeği ne kadar yansıttığını sorgulamak da mümkün. Çünkü,

“geleneksel porno sektörü, bir erkeğe, sadece kadınların ne istediğiyle ilgili yanlış bilgi vermiyor. Aynı zamanda, nelerin erkeğin hoşuna gideceğiyle ilgili de gizli varsayımlar yapıyor.

Penetrasyonun daha hızlı ve daha sert olması gerekmediğini … fark etmek için dahi olmaya falan gerek yok. …

Ama nihayetinde, erkek egemen bir toplumda olduğumuzu, bu fast and furious tarzın erkeğin fiziksel hazzını arttırdığını ve dolayısıyla – kadınların orgazmı diye bir derdimiz olmadığına göre – kendi keyfimize bakmamızın öğütlendiğini sanmıştım. Oysa erkeğin en çok keyif aldığı yöntemin bu olduğu da hiç bariz değil. Mesela sevişmenin sonuna doğru bilinçli olarak yavaşlamak hiç aklıma gelmemişti yakın zamana kadar. Bir süredir bunu deniyorum ve şaşırtıcı derecede zevk alıyorum.” (Daha hızlı ! Evet ! Daha hızlı !)

Ayrıca mesela, porno filmlerinin tam aksine,

“Bence kadın cinsel organının “tıraşlı” olması hiç de iyi bir şey değil.

Bir kere, genellikle, sevişmeden hemen önce değil biraz zaman önce tıraş olunduğu için, yeni çıkmaya başlayan kıllar batıyor (oysa biraz uzun olsalar hiç batmayacaklar). Dahası, atlanmış tek bir kıl veya kesilmiş ama deriye yapışıp kalmış bir küçük parça, ayakkabı içine kaçan küçücük bir taş parçası gibi sinir bozucu olabiliyor. (Oysa plajda yalınayak yürümek dert değil mesela.)” (Cunnilingus’ta dikkat edilecek hususlar)

Pornonun erkekleri (ve kadınları) yanlış yönlendirmesinin dahi faydalı olabileceğini sanıyorum. Hepimiz zaten sürekli tüm toplum tarafından gizli veya açık kodlarla kadın-erkek rolleri ve seks konusunda yanlış yönlendiriliyoruz; porno eserleri bu yanlışları somut olarak göstermek için iyi bir araç olabiliyor. Yani toplumun kılcal damarlarında akan cinsiyetçiliği göz önüne çıkarıyor olması başlı başına faydalı olabilir. (Öte yandan, porno eserlerdeki birçok abartılı sahnenin izleyicide “Bu ne be?” tepkisi oluşturabileceğine de inanmak istiyorum.)

Safinaz'ın Temel Reis'e "Erkekim benim." diye  sarılmasını hatırlıyor musun?

İşte bir “Bu ne be?” anı.

Örneğin bu yazının en başındaki alıntıdaki gibi, seksin kızlara yapılan bir şey olması bilgisi, porno olsa da olmasa da benim hayatımdaki temel varsayımlardan biriydi. Üstelik etrafımdaki kadınlar da bunu büyük ölçüde böyle görüyorlardı:

“… büyüdüm, büyüdükçe de azıcık akıllanır gibi oldum. Kadın “gideri olan/olmayan”, yani “götürülecek” bir şey olmaktan çıktı. Lisenin sonlarına doğru ve üniversitenin ilk yıllarında artık kadınları bu anlamda cinsel obje olarak görmüyordum.

Ama yine de cinsellik açısından obje olarak görüyordum kadınları ! …

Cinsellik hâlâ erkeğin talep ettiği bir şeydi. Kadın bu talebi değerlendiren ve kabul veya reddeden kişiydi. Bir bakıma, sanki kadınlar normal şartlar altında sevişmek istemezler, gibime geliyordu. …

Dolayısıyla seks, erkeğin talep ettiği, kadının arz ettiği bir hizmetti.” (Gideri olan kızlar özelden yazsın.)

Cinsiyetçi pornografik eserlerin bu toplumsal algıyı deşifre etmemize yardımcı olabileceğini sanıyorum.

Öte yandan, madem öyle, kendi cinselliğimle ilgili de video ve fotoğraf çekmeye olumlu yaklaşmam lazım değil mi? Bir bakıma evet, ama her şeyden önce şu var:

“… bugün bir kadının seks videosunu çekmek aynı zamanda ciddi bir şantaj aracı olabiliyor. Dolayısıyla, böyle bir şeyi hiçbir partnerime asla önermek istemem. Hadi diyelim bana güvendiler (bence kimseye bu kadar çok güvenmesin kadınlar), ya bir şekilde bizim elimizden çıkıverirse video?” (Evet, porno izliyorum: Peki orada olmak ister miydim?)

Bu sorunu ortadan kaldıracak ama başka bir soruna işaret edecek şekilde, şöyle bir yorum yapmıştı biri:

“Bi keresinde ben (kadın tarafı) bi sevişmeyi kaydetmiştim. Tripod üstünde bir kameraya karşı sevişirken insan kaydedilmekte olduğu hissinden kurtulamıyor, iş “performans”a dönüşüyor ister istemez. Sonra çektiğimiz şeyi hiç bilgisayara aktarmadan, kameradan izleyip silmiştik. Hepsini izlemeye dayanamamıştım, hiç uyarıcı filan gelmediği gibi rahatsız edici gelmişti bir de.” (Evet, porno izliyorum: Peki orada olmak ister miydim? – “eyyorcu” isimli okuyucunun yorumu)

Toparlarsak:

1. Porno endüstrisinin ezici bir çoğunluğu cinsiyetçi normları güçlendirerek yeniden üretiyor.

2. Pornografik eserlere, hem cinsellik bugün yaşamımızın doğal bir parçası olamadığı için, hem de hayal gücümüzü geliştirebileceği için ihtiyacımız var.

3. Pornografik eserlerin cinsiyetçi normları vurgulaması, ayrıca bu normların deşifre edilmesine ve sorgulanmasına önayak olabilir. (Böyle çalışmalar feminist literatürde bolca mevcut.)

4. Öte yandan, tüm pornografik eserlerin belli bir ölçüde “performans” olduğunu akılda tutmamız gerekiyor. Bu sırf sik boyuna ve kaslarına göre seçilmiş aktörlerle stüdyoda çekilmiş videolar için değil, orada bir kameranın olduğunu bilen amatörler için de geçerli. Tüm pornografiyi bu gözle izlememiz lazım: Hem insanların nasıl göründüğünü, hem de nasıl görünmeye çalıştıklarını göz önünde bulundurarak.

Pornografiyle haşır neşir olmak (ve aynı zamanda aramıza bir mesafe koymak) cinsellik hakkında algımızı genişletebilir. Özellikle de bu haşır neşir olma halini açıktan açığa yaparsak…

first time

***

* Mesela HES karşıtı mücadele de suyun metalaştırılmasına karşı çıkıyor.

Pardon, tanışabilir miyiz?

Trende arka sırada oturan kadına “Yanınıza oturabilir miyim?” diyen, sonra sohbet açan adam gördüm geçen hafta.Print

Müze girişinde sıra beklerken arkamızdaki kadınlarla muhabbet açıveren arkadaşım var.

Hatta otobüs durağında benimle tanışan bir kadınla ilişkim bile oldu.

Ama hâlâ kendim hiçbir sebep yokken biriyle tanışamıyorum. Çoğunlukla öyle sokakta gördüğüm, bir ortak özelliğimiz var mı yok mu bilmediğim (anneannemin “at eti midir eşek eti midir bilmediğin şeyleri yeme” sözü geldi aklıma) insanlarla zaten tanışasım olmuyor. Çok seyrek olarak gerçekten de tanışmak isteyip utanıp çekindiğimden konuşamayınca da pek üzerinde durmuyorum konunun.

Öte yandan, ortak özelliğimiz olduğunu bildiğim insanlarla konuşmanın da bu kadar zor olmaması lazım. (Tanışmadan ortak özelliğiniz olduğunu nereden biliyorsun, diyenler için bkz. anarşik mekanda karşılaşmak, solcu etkinliğinde görmek, dans kursunda tanışmak vb.)

Yani daha doğrusu, ismen tanımak ve selamlaşmak elbette doğal olarak mümkün oluyor. Ama hani o “Ya biz seninle bir şeyler içsek ya.” cümlesini kuramıyorum.

barney

Tanışmalarla ilgili bir metin Barney Stinson’ı içermek zorunda.

Bu çekingenliğimin sebeplerinden bahsetmek istiyorum.

0. Her şeyden önce, utanıyorum ben böyle şeyler söylemekten/sormaktan. Bunu geçelim, zira “Utanıyorum çünkü utanıyorum.” demiş oldum bununla.

1.  İstatistiksel olarak bakarsak, çoğunlukla reddedilmem lazım. (Gerçi bunu tipime bakarak da söyleyebiliriz.) Bu veriyi bir kere kavradıktan sonra, reddedilmenin kendisiyle bir sıkıntım yok. Ama beni yiyip bitiren,

  • o reddin hemen ardından gelen birkaç saniyelik sessizlik,
  • eğer reddedilmek (demin iddia ettiğim gibi) normalse sohbeti sürdürebilmem gerektiğini aklımdan geçirmemle başlayan ve bu sessizliği daha da uzatan bir “Şimdi ne diyeceğim” kaygısı,
  • ve tüm bunların üstüne “Lan acaba o ne düşünüyor?” diye iyicene endişelenmemle birlikte bir yolunu bulup ortamı terk etmem.

Yetmezmiş gibi, sonrasında karşılaştığımız her seferde de bir tuhaflık hissetmek var.

2. Şu mesajı aktarmanın yolunu bulamıyorum bir türlü: “Ben şimdi sana yazıyorum gibi oluyor ya, sen istemezsen bir şeycik olmaz. Ben tabii üzülürüm, ama yani ‘normal arkadaş’ gibi görüşebiliriz. Hatta aslında bu beraber bir şeyler yapma teklifimi kabul etsen bile senin istemediğin hiçbir şey için aşırı ısrarcı falan olmam. Sonuçta ben seninle görüşmek istiyorum, bence denesen sen de pek zararlı çıkmazsın.”

Bunu tabii böylecene söyleyemiyorum… hele ki konuyu açar açmaz. Direkt söylemeden ama bu mesajı almasını sağlayacak şekilde de bir formül geliştiremedim. Laboratuvar çalışmalarımız sürüyor.

3. Bir de galiba feminist söylem beni biraz terörize etti. Ne yapsam, ne desem, sanki sarkıntılık ediyormuşum gibi hissediyorum. Bunu sona koyuyorum çünkü sanki önceki bahanelerim ortadan kalksa, bu o kadar da belirleyici olmazmış gibime geliyor. Yine de, diğer bahanelerim beni tanışmaktan alıkoyarken bu da önemli bir etken olarak hep aklımdan geçiyor.

Sonuç olarak, böyle ortalıkta gezinirken ilginç bulduğum, tanışmak istediğim, ama cesaretimi toplayıp iki kelam edemediğim insanlar oluyor. Ve elimden bir şey gelmiyor şimdilik.

Bitirmeden önce: Şimdi bu yazıyı “Evet ‘arkadaşlar’, buyurun hayallerime” yazısıyla birlikte düşünerek tekrardan okumanı öneririm. Çünkü aslında “tanışmak isteyip tanışamadığım” insanlardan bahsetmekle “sevişmek isteyip de söyleyemediğim” arkadaşlarımdan bahsetmek arasında ilginç bir paralellik var bence.

how to pick up

Gideri olan kızlar özelden yazsın.

Gideri olmak diye bir şey var biliyorsun. Hatta bence direkt şu resimle başlayalım. Sen olsan aşağıdaki kadınlardan hangisine sarkarsın?

PrintTabii ki sağdakine, değil mi? Beden diliyle bizi sekse davet ediyor resmen. Hatta, böyle oturduğuna göre, elde etmek kolay olacaktır muhtemelen.

Neredeyse bütün ilk ergenliğim boyunca kızlara böyle baktığımı kabul etmeliyim. Ve, ironiye bak, bu sürede hiç cinsel ilişki yaşamadım sayılır – ilk deneyimim lise son sınıftayken oldu.

Sonra tabii büyüdüm, büyüdükçe de azıcık akıllanır gibi oldum. Kadın “gideri olan/olmayan”, yani “götürülecek” bir şey olmaktan çıktı. Lisenin sonlarına doğru ve üniversitenin ilk yıllarında artık kadınları bu anlamda cinsel obje olarak görmüyordum.

Ama yine de cinsellik açısından obje olarak görüyordum kadınları ! Burada obje sözcüğünü “şeyleştirme” anlamında değil, subje/obje bağlamında, yani özne değil nesne olmak anlamında kullanıyorum. Bundan ne kast ettiğimi açıklamaya çalışayım.

Cinsellik hâlâ erkeğin talep ettiği bir şeydi. Kadın bu talebi değerlendiren ve kabul veya reddeden kişiydi. Bir bakıma, sanki kadınlar normal şartlar altında sevişmek istemezler, gibime geliyordu. Bunu gerçek dünyadaki gözlemlerim de destekliyordu tabii:

  • Erkeklerin sevişmekten anladıkları şeyin ne olduğunu gördükçe, “Lan ben olsam ben de istemem, o ne öyle be?!” diyordum kendi kendime. (Bunu hala diyorum aslında.)
  • Etrafımda hiç sevişmeyi talep eden kadın yoktu. Yani şey, benden talep etmesi anlamında demiyorum, ne yapsın beni zaten; birine “sarkıntılık eden”, bir erkeği “götür”meye çalışan bir kadın yoktu. Bunlar gayet erkeklerin görevi gibiydi.

Dolayısıyla seks, erkeğin talep ettiği, kadının arz ettiği bir hizmetti. Bunu çok uzun süre böyle gördüm ben. Böyle gördüm derken; bu, içinde yaşadığım gerçekliğe uygun bir varsayımdı ve bu yüzden sorgulanmasına gerek yoktu.

Kendini kıt kaynakların sınırsız ihtiyaçların varlığında yönetilmesi olarak tanımlayan klasik ekonomi imdadımıza yetişti tabii ki.  Benim gibi – sözcüğün her iki anlamında da – koca burunlu biriysen böyle rekabetçi bir piyasada kendine yer bulman hiç kolay değil.

Nitekim bu algıyı kırmamı sağlayan feminist yazının cinsel hayatımın sağlıklı gelişmesine çok katkısı oldu. “Hala koca burunluyum ama artık dert etmiyorum” de diyebiliriz.

Tabii bu özgürleşme başlı başına bir sorun. Çünkü, yukarıdaki çizime dönersek, muhtemelen sağdaki kadının soldakine kıyasla cinselliğiyle daha barışık olduğunu söyleyebiliriz sanıyorum. Böylece başladığımız yere geri dönmüş oluyoruz gibi sanki. Daha doğrusu, bir spiral çiziyoruz. Bundan on küsur yıl önce gideri var diye sarkacağım o kadına bugün olsa yine yazarım, ama daha sağlıklı bir iletişim kurabileceğimi düşündüğüm için.

hit on girls

“Friends with Benefits” ve Hollywood’un seksten anladığı

Çok kötü bir Hollywood filmi izledim. Yine de, iyi ki izlemişim.

Friends with Benefits, başrollerde Mila Kunis ile Justin Timberlake’in oynadığı, neredeyse hiçbir özgünlük barındırmayan ve film çekme reçetelerinin eklektik bir şekilde birbirine yapıştırılmasıyla oluşturulmuş bir film. Kesinlikle bir zaman kaybı. Sakın izlemeyin.benefits

Film, arkadaşlıklarına seks, ama sadece ve sadece seks eklemeye karar veren bir kadınla bir erkeğin hikayesi. Erkek New York’a taşınıyor ve kadınla tanışıyor. Tesadüfe bak, ikisi de hemen öncesinde bağlanma sorunları sebebiyle sevgililerinden ayrılmışlar. Günlerden bir gün konuşurken “E hadi sevişelim lan.” deyip arkadaşlıklarına böyle bir boyut ekliyorlar. Sonra malum kafaları karışıyor falan filan.

Uzatmayayım. Sonunda, beklendiği üzere, birbirlerine aşık oluyorlar ve tadaa, mutlu son.

Filmde kayda değer iki nokta var:

Bunlardan ilki şu: Erkek karakter “Neden seks de diğer başka faaliyetler gibi olamıyor ki? Mesela tenis. Buluşursun, tenis oynarsın. Sonra el sıkışır ayrılırsın.” diyor. Kadın onaylıyor. Zaten bu konuşmadan hemen sonra erkek kadına “Ya aslında, tenis oynasak ya?” diyor vesaire. Bu elbette özgün bir laf değil. Sadece bana bu konuyu, yani cinselliğe ne anlam yüklediğim konusunu hiç işlemediğimi hatırlattı. Buna başka bir yazıda değineceğim.

İkinci ve asıl önemli olan ise, tenis muamelesi gösterecekler ya sekse, öncesinde paldır küldür kurallar koymaya başlıyorlar: “Şunu yaparım.”, “Şundan hiç hoşlanmam.”, “Şunu mutlaka yapmalısın.” gibi. Dahası, sevişirken de sözlü olarak birbirlerini yönlendiriyorlar: “Daha hızlı.”, “Boynumu öp.”, “Saçımı tut.” vb. Hatta ilk seks sahnesinde kadın erkeğin oral seks konusundaki kabiliyetsizliğiyle dalga geçiyor ve ona ne yapması gerektiğini öğretiyor.justenough

Hollywood karakterlerimiz tüm bunları, tenis oynarkenki profesyonel yaklaşımla yapıyorlar. Filmin bize verdiği mesaj, mahrem alanın yerini araçsallaştırılmış hayvani bir faaliyetin almakta olduğu. Zaten film bu “sorunu” çözecek şekilde “mutlu” sonla bitiyor.

Şimdi artık filmi unutalım ve kendimize şu soruyu soralım: Ya biz partnerlerimizle hiç konuşuyor muyuz cinsellik aktivitesi hakkında?

Hadi diyelim ki bazılarımız için seks esnasında bu gibi konuşmalar anın büyüsünü bozuyor, peki ya öncesinde veya sonrasında konuşuyor muyuz?

Bu meseleye “Kadınlar Ne İster?” yazımda biraz değinmiştim, şimdi başka bir boyutuna odaklanmak istiyorum.

Benim şimdiye kadarki deneyimim, hiçbir kadının ben sormadan bana ne yapacağımı söylememiş olması. Konuyu, tabii ki gayet tedirgin bir biçimde, hep ben açıyorum. Açtıktan sonra da genellikle partnerimin ağzından cımbızla laf alıyormuş gibi hissediyorum.

Sadede geleyim:

Tüm cinsellik bilgisini abuk subuk porno filmlerden edinmiş olan bunca erkek, eğer kimse onları uyarmazsa uzunca bir süre kendilerini kandırarak (ve partnerlerini mutsuz ederek) yaşayacak.

İşin kötüsü, doğrusunu öğrenmenin bir yolu yok, çünkü “doğrusu” diye bir şey yok. Her kadının tahrik oldukları şeyler farklı, her kadını rahatsız eden şeyler farklı. Dolayısıyla her partnerin bedeniyle baştan tanışmak gerekiyor. Kolay yol, her kadının profesyonel porno vidtalkaboutiteolarındaki kadınlar gibi olduğunu varsayıp bodoslama dalmak. Daha az kolay yol, her yeni kadının, önceki partnerlerimizle hemen hemen aynı olduğunu varsayıp bodoslama dalmak. Zor olan ama cinselliğin sağlıklı bir paylaşım haline gelmesini sağlayan yol içinse, mutlaka ve mutlaka kadınların açıkça konuşmaları lazım.

Kadınlar, her şeyden önce kendi cinsel hazlarını kurtarmak için ama aynı zamanda benim durumumdaki güvensiz ve kararsız erkekleri “adam etmek” için de seslerini çıkarsalar ne güzel olurdu.

***

Eksik kalmasın, filmin künyesini de vereyim.

Friends with Benefits (2011)

Yönetmen: Will Gluck

Oyuncular: Mila Kunis, Justin Timberlake, Patricia Clarkson