Bu yazıyı PDF formatında bilgisayarınıza indirmek için tıklayın.

Gidecekler. Bunu gören insan sayısı her gün artıyor. Ama yakıp yıkıp yok edip gidecekler. Bunu gören insan sayısı da her gün artıyor. Büyük ve yaygın bir suç şebekesi, yakıp yıkıp yok etmeden çökmez. İstanbul’u vermek iktidarı vermektir. Erdoğan onun için her an sahnededir. İstanbul’u vermemek için aklımızın ucundan bile geçmeyecek ve inanılmaz boyutlarda her türlü kötülüğü yapabilirler. Bunu gören insan sayısı da her gün artıyor. Ama insanlarda bu kez korku değil ‘pilavdan dönenin kaşığı kırılsın’ neşesi hâkim. Hava bu kez cidden değişmiş görünüyor.

*

§.1. Şöyle bir haber var:

“Terör örgütü IŞİD 36 canlı bombayı sahaya sürdü. Örgütün sözde Dış İlişkiler Sorumlusu Ebu Hamza tarafından canlı bomba eğitim sorumlusuna gönderilen talimat ortaya çıktı… İntihar eylemcilerinin Irak üzerinden 14 farklı ülkeye gönderileceği belirtiliyor. Bu 14 ülke arasında Libya, Cezayir ve Türkiye de bulunuyor. Diğer ülkeler ise birkaç Asya ülkesi ile Avrupa Birliği ülkeleri. (Yeni Şafak)” Cumhuriyet 20 Mayıs 2019.

Dikkatli bir şekilde taradık, dünya basınında bu haberin üstelik AB ülkelerini yakından ilgilendirmesi gereken bu haberin izine rastlamadık. Üstelik Cumhuriyet gazetesinin verdiği tek kaynak Yeni Şafak gazetesi. Yani büyük bir olasılıkla yeni bir haberle değil, temelsiz bir iddiayla, kaos yaratmaya yönelik algı operasyonlarına katkı yapması için ortaya atılmış bir yalanla karşı karşıyayız. İslamcı terör örgütü çökertildi, ama bu yalanı ortaya atanlar bunun farkında değil…

Bir gün önce, 23 Haziran seçimi için oy isteyen Süleyman Soylu şöyle dedi:

“İstanbul üzerinden Türkiye’ye yönelik bir siyasal çatışmanın önü açılmak isteniyor. Bir meşruiyet kavgası başlatmak istiyorlar. Bu meşruiyet kavgasının ötesinde bir de ideolojik kavga da başlatmak istiyorlar. Yönetilecek İstanbul’dur, bu rövanşizm aklı Türkiye’ye kaybettirir. Epey yol aldık bu mesafeden geri dönmeyelim. Bizim ülkemizi zayıfa düşürüp içerideki çatışmaları arttırmak isteyenler şu an dört gözle bekliyorlar. Geçen gün söyledim, DEAŞ şu sıralar Türkiye’de çok hareketli. Onun için, siyasi, ekonomik ve güvenlik anlamında istikrarımızı devam ettirmek durumundayız. Bunlar kolay kolay yakalanacak fırsatlar değildir, Türkiye önemli bir noktaya geldi. Onun için desteğinize ihtiyacımız var.” (abç) (Cumhuriyet 19 Mayıs 2019)

Yeni Şafak kaynaklı, sahte veya eski olma olasılığı yüksek habere paralel bir laf. Daha doğrusu adeta bir gün sonra Yeni Şafak tarafından “doğrulanan” bir laf. Sanki bir pislik karılıyor gibi…

Sivil halk, terör örgütü IŞİD’la ya da Arapça ismiyle DEAŞ’la nasıl baş edebilir? Edemez. Ama terör saldırısına uğrayıp demoralize olabilir, korkabilir, umudunu kaybedebilir, Soylu’nun haklı çıktığını sanabilir. 23 Haziran’a kadar olası terör saldırılarının kimin işine yarayacağı açıktır.

§.2. Seçimin iptali yasadışıdır, gayrimeşrudur, darbedir. AKP’nin seçim sonuçlarına bütün itirazları, delilden ve mantıktan yoksun saçmalıklardır. KHK ile işten atılanların anayasal seçme ve seçilme hakkının gaspedilmesine kalkışılmasında da görüldüğü gibi, bir kişinin niyetinin yasanın yerine konmasıdır. Yani Türkiye’de güçler ayrılığı bitti, yargı bağımsızlığı bitti, hukuk devleti yok edildi lafları eski laflardır. Hukuk devleti bitince kanun devleti başlar, ama bugün Türkiye’de kanun devleti de yok edilmiştir. Kanunların yerine tek bir kişinin iradesi geçmiştir. Bu nedenle seçimi yenileme, orman kanununu yürürlüğe sokma stratejisinin bir aracıdır. Bu nedenle ilkesel politik tavır boykottur. Boykot demokrasiye son darbeyi boşa çıkarmanın tek yoludur. Ancak, ana muhalefet partisinin başını çekmediği bir boykot hüsranla sonuçlanır. CHP’nin asla boykot gibi bir niyeti olmadı. CHP, iktidarın hukuka, haklara, demokrasiye her tür saldırısına, seçimlerde ahlaksızca ve fütursuzca, göstere göstere giriştiği tüm rezilliklere ve iğrençliklere yıllardır meşruiyet kazandıra kazandıra, halkta başka türlü bir demokratik mücadele iradesinin oluşmasını sürekli engelledi ve hâlâ engelliyor. Oysa tarihin bazı anlarında toplumun geleceğini ancak ilkesel politik tavır kurtarabilir. Pragmatik, faydacı yaklaşım ise toplumun geleceğini karartır.

§.3. YSK, 16 Nisan 2017 Anayasa referandumunda hem kendi içtihatlarına hem de Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un emredici nitelikteki maddelerine aykırı olarak mühürsüz oy pusulalarını geçerli saymıştır. Üstelik yurtdışından ve Doğu’da erken kapanan sandıklardan gelen mühürsüz oy pusulalarını geçersiz sayarak aynı seçim alanında birbirine ters iki uygulama yaparak seçim alanının bütünlüğünü de bozmuştur. Son belediye seçimlerinin birçok bölgesinde de itiraz eden partiye göre yine birbiriyle çelişen iki ayrı uygulama yaparak seçim alanının bütünlüğünü bozmuştur. Tepesinde YSK’nın bulunduğu bir örgütün alt birimleri olan sandık kurullarında, başkan ve bir üyenin kamu görevlisi olması kuralı emredici değil düzenleyici bir kuralken, birçok yerde bu düzenleyici kural bizzat iktidar tarafından görmezden gelinirken ve buna hiçbir partinin seçim anında itirazı yokken, yer yer bu kurala uyulmamış olması İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptaline gerekçe olmuştur. Bu iptal kararında hukuksal bir mantık varsa 24 Haziran 2018 Genel Seçimi de derhal iptal edilmelidir.

§.4. Aynı zarftaki dört pusuladan sadece birini geçersiz sayma, diğer üçünün de geçersiz sayılması talebini reddetme dahil, daha bir çok kanunsuzluğu, kural tanımazlığı, adillik ilkesini yok sayan kararlarını bir kenara koyalım. Bunları artık çocuklar bile biliyor. YSK’ya bunlar da yetmemiştir: Anayasa’da YSK üyelerini belirleme usulüne dair kesin, açık ve ayrıntılı hükümler varken, 7 asil ve 4 yedek üyeyle birlikte toplanıp yedek üyelere oy hakkı vermiş ve iptal kararı almıştır, yani Anayasa’yı da ihlal etmiştir. Sonuç olarak, İstanbul seçimlerini iptal kararı Anayasa’ya aykırı teşekkül etmiş bir YSK heyetince verildiğinden, hiç oluşmamıştır, yok hükmündedir. Yok hükmünde bir karara dayanarak yenilenecek seçim de Anayasa’ya aykırıdır, nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın yok hükmündedir. YSK’nın kısa gerekçede yazmadığı yeni gerekçeleri sonradan gerekçeli karara eklediğinin ortaya çıkması, yani iptal kararının gerekçelerine AKP’nin seçim propagandasına yararlı olacak yeni cambazlıklar eklemesi, hatta gerekçeli kararın 16 gün sonra bile hâlâ yazılmamış olması, diğer bir deyişle gerekçeli kararın yazılmadan çöp tenekesine atılması, hatta hatta usulsüzlük yaptıklarını iddia ettikleri sandık kurulu üyeleri hakkında, ki bu kişiler 24 Haziran seçimlerindeki kişilerdir, suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmesine rağmen hâlâ tek bir kişinin bile ifadesinin alınmamış olması artık hukuk rezaletleri değildir, düz tenekeli mahalle rezaletleridir.

§.5. İktidar çetesinin emir kulu YSK eliyle gerçekleştirdiği gayrimeşru, hukuk dışı, kanun tanımaz seçim iptal eylemi ortada. Amacımız bunları yineleyerek dupdururken okurun tansiyonunu yükseltmek değil. Amacımız başka. Amacımız, muhalefetin kendini sıkıştırdığı gayrimeşru, hukuk dışı, kanun tanımaz alanda politika yapmayı seçmiş olduğunu teşhir etmek ve bu durumdan çıkışa çare aramaktır.

§.6. Seçimin iptalinin hiçbir meşruluğu yok ise, bu iptal, hukuku yok saymak, anayasayı ve bir dizi kanunu çiğnemek anlamına geliyorsa, yenilenecek seçime katılmak da seçimin iptalini onaylamak ve meşrulaştırmak anlamına gelir. Muhalefet gayrimeşru, hukuk dışı, kanun dışı bir seçime niçin katılıyor? Sadece ve sadece “bu sefer daha açık arayla kazanacağız, hiçbir şey diyemeyecekler” diye düşünerek katılıyor. Yani ortada pragmatik politik bir beklenti vardır, ilkesel bir politik duruş yoktur. Bu yaklaşım 24 Haziran Genel Seçimi öncesinde Kılıçdaroğlu’nun, “%60 oyla kazanacağımız seçimi niçin boykot edelim?” mantığıyla aynıdır. CHP boykota karşı olduğu için diğer muhalefet partilerinin de seçime katılmaktan başka seçeneği zaten kalmamıştır.

§.7. Yeniden seçim kararı hukuka aykırıdır. Ama bu seçime katılmak da hukuka aykırıdır. Yeniden seçim kararı anti-demokratiktir. Ama bu seçime katılmak da anti-demokratiktir. Yeniden seçim kararı gayrimeşrudur. Ama bu seçime katılmak da gayrimeşrudur.

§.8. Bu durumda, boykot lafının hiç edilmediği bir ortamda, halkın her zaman boykot fikrinden uzak tutulduğu ve boykot fikrine yabancı olduğu bir ülkede, bu saatten sonra boykotun örgütlenmesinin olanaksız kılındığı bir ortamda, hukuka aykırı, anti-demokratik ve gayrimeşru bu seçime katılmak, ancak ve ancak bu katılım hukuksal, demokratik ve meşru bir mücadelenin yan eylemi olursa bir haklılık kazanır. Bu mücadele sürekli yığın eylemleridir. Minareyi çaldılar, kılıfını da uydurdularsa bu kılıfı kullanmalarının önlenmesi, oyunun bozulması gerekir. Oyunu ancak yığın eylemleri bozar. Yığın eylemleri bugün demokratik, hukuksal ve meşru yegâne politik mücadele silahıdır. Ayrıca demokrasinin son kalıntılarının gömülmesi ancak yığın eylemleriyle önlenebilir.

§.9. Yığın eylemleri hukuka uygundur, hukukun gereğidir. Demokratiktir, demokrasinin gereğidir. Seçim bu eylemlere tali, ikincil bir eylem olarak görülmelidir. Aksi takdirde iktidar bu seçimi de çalabilir ve geriye yılgın bir toplum bırakır. Yığın eylemleri seçimin arka planında ikincil bir mücadele yöntemi gibi algılanmamalıdır, aksine seçim yığın eylemlerinin arka planında tekil bir eylem olarak kalmalıdır.

§.10. Bugün isteyen istediği kadar “İmamoğlu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıdır” desin. “Sandıkta kazandığımızı masa başında vermeyiz” dedikten sonra tükürdüğünü afiyetle yalayan CHP, hukuk dışına çıkarak YSK’nın iptal kararına, yani Erdoğan’ın YSK’ya verdiği iptal talimatina, ve yeni seçime meşruiyet vermiştir. İmamoğlu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı değildir. Onun mazbatasını Kılıçdaroğlu geri almıştır.

§.11. Kılıçdaroğlu anayasaya aykırı olduğunu bilerek ve bunu açıkça beyan ederek nasıl dokunulmazlıkların kaldırılmasını destekleyip iktidarın HDP’ye amansız saldırısına meşruiyet verdiyse, anayasa referandumunda “HAYIR” oyunun “51,2 ile” kazandığını bildiğini tam on ay sonra itiraf ederek o itiraftan on ay önce 16 Nisan 2017 akşamı düşen Erdoğan’ı yerden kaldırıp o yok hükmündeki anayasaya nasıl meşruiyet verdiyse, nasıl hileli oylar sonucu ortaya çıkan o anayasaya dayalı olarak yapılan 24 Haziran seçimlerine meşruiyet verdiyse, genel olarak nasıl Cumhuriyet’in ve parlamenter rejiminin yıkılış sürecine, daha doğrusu parça parça sökülüş sürecine meşruiyet verdiyse, bugün de İstanbul seçiminin iptaline ve yenilenmesine öyle meşruiyet vermiştir. İmamoğlu seçimi hileyle hurdayla kaybederse, Binali’nin başkanlığına da hiç vakit kaybetmeden meşruiyet verecektir.1

*

Türkiye’de hukuk ve demokrasi gasp edilmiştir. Türkiye’nin anayasası ve cumhurbaşkanı yoktur. Takvimde artık 2023 diye bir tarih de yoktur. Yığınlar bu bilinçle eyleme geçmelidir. Olaylar, İmamoğlu’nun Belediye Başkanlığı çerçevesini çoktan ve çok çok aşmıştır. Ok yaydan çıkmıştır. Yığın eylemleri hemen başlayıp toplumsal gerileme süreci durduruluncaya kadar kesintisiz sürmedikçe, mücadele iktidardaki çete mahkeme önüne çıkarılıncaya kadar kesintisiz sürmedikçe, Kılıçdaroğlu-Bahçeli desteğiyle Erdoğan bir süre daha iktidarda kalacaktır. Sadece bir süre daha…

Coşkun ADALI, 22 Mayıs 2019


1 Erdoğan Avrupa’da ve dünyada artık çok iyi tanınıyor. Erdoğan’a sürekli meşruiyet veren CHP bugün Avrupa’da büyük bir prestij kaybına uğramıştır. Avrupa Parlamenterler Meclisi’nin AB aday üyesi olarak Türkiye’yi denetim altına alan 25 Nisan 2017 tarihli “Türkiye’de Demokratik Kurumların İşleyişi” başlıklı 2156 sayılı karar tasarısına CHP red oyu vermiştir. Oysa bu karar tasarısına temel olan aynı başlıklı ve 14282 nº’lu ve 05 Nisan 2017 tarihli, raportörlerinden birisi muhafazakar gruptan Norveçli GOSKESEN diğeri sosyalist gruptan Estonyalı MIKKO olan komitenin raporunda yazılan her şeyi, her sözcüğü CHP yıllardır savunduğu halde, karar tasarısına reddetmiştir. Hem de devasa 16 Nisan hilesinin üzerinden daha on gün bile geçmeden hilecilerden AKP ve MHP’yle birlikte reddetmiştir. Esasında CHP kendini reddetmiştir. Aynı şekilde dokunulmazlıkların kaldırılmasına anayasaya aykırı olduğunu bilerek arka çıkması da Avrupa kamuyoyunun anlayabileceği bir şey değildir. Anayasa referandumunun hileli sonucunu gerçeği bilerek kabullenmek Avrupa için yine başka bir anlaşılmaz durumdur. Bu doğrultuda daha birçok şey söylenebilir. Kılıçdaroğlu’na linç girişiminde bulunuldu ve iktidar suçluların yanında durdu. Üyesi olduğu ve bir zamanlar ikinci başkanlığını bile yaptığı Sosyalist Enternasyonal’den CHP’nin liderine en ufak bir destek geldi mi? Hatta iki satırlık bir geçmiş olsun mesajı ya da tweet geldi mi? Sosyalist Enternasyonal’den vazgeçtik, herhangi bir sosyalist veya sosyal demokrat partiden herhangi bir destek veya geçmiş olsun mesajı veya tweet’i geldi mi? İmaj ve prestij kaybı böyle bir şeydir. Diktatöre ve diktatörlüğüne yıllarca bıkmadan, usanmadan meşruiyet kazandırarak asıl CHP kendini deşifre etmiştir. Avrupa kamuoyu Kılıçdaroğlu’nu görmezden gelmekte haklıdır. Kılıçdaroğlu suratına yumruğu atanın elini sıkmaya koşa koşa gitmiş ve yüz yılın en gerici 19 Mayıs rezilliğine hayalindeki “yüce” devletin kutlama töreniymiş gibi katılmış, böylece o yediği yumruğa bile meşruiyet kazandırmayı ihmal etmemiştir. Yani utanmazlığının, onursuzluğunun sınırı yoktur.