Geçtiğimiz hafta Marmara Üniversitesi’nde “Bilim, Türler Arası Evrimi Neden Kabul Etmiyor?” Sempozyumu yapılacağının bilgisi, sempozyumun içeriğine dair bir program ve konuşmacıların isimleriyle birlikte mail kutularımıza ulaştı. Bunun üzerine başta Üniversite Konseyleri Derneği altındaki isimler olmak üzere kimi bilim çevreleri, bir bilim kurumunda böylesi bir etkinliğin yapılmasının kabul edilemez olduğu itirazlarını yükseltti ve bu etkinliğin gerçekleştirilmesi aleyhinde harekete geçti. Bilim karşıtları yine kuzu postuna bürünmüş kurt kılığında sızabildikleri yere sızmakta, sorumluluk sahibi kimi bilimciler de var güçleriyle buna karşı çıkmaktaydı. Ancak bir üçüncü parti vardı ki onlar da bu sempozyumun ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini savunuyorlardı.
Erkekler dört kadın alabilsin diyen aile danışmanlarının, intihalci milli eğitim bakanlarının olduğu bir Türkiye ortamında, elbette bir bilim kurumunda bilim karşıtı etkinlik yapılmasın d(iy)emeyecek ve hatta yapılmasını ifade özgürlüğü addedecek bilimcilerin olmasına şaşırmıyorum. Lakin şunun altını iyice çizmekte fayda var; anlamını insan aklının önündeki perdelerin kaldırmasından bulan bir kurumda insan aklına hakaret etmek ifade özgürlüğü olmadığı gibi bilimcilerin kendi hareket alanlarında bilim karşıtlığına göz yummayı reddetmeleri de (denk gelmiş olduğum bir yazıda iddia edildiği gibi) bilimsel faşizm değil, olsa olsa sorumluluk bilincidir.
Sempozyumun duyurusunda diğer her şey bir yana misyon tanımındaki bir ibare dikkat çekiyor: “Evrim düşüncesinin, bilimsel önemini bir hayli aşan bir ilgi görmesi nedeniyle” … Aslında bu cümle sempozyumun özgür tartışma ortamı oluşturmakla yakından uzaktan ilgisi olmadığına dair her şeyi yeterince açıklıyor.
Evrim bilimsel bir kuram. Elbette üniversitelerde özgürce tartışılması ve araştırılması icap eder ancak bu çerçeveyi salt özgürlük bağlamında çizmek muğlak olur. Bir bilimsel kuram, özgürce “ve” bilimsel çerçevede tartışılmalı ve araştırılmalıdır. Nasıl ki bilimsel dergilerde evrim kuramını ve evrimsel mekanizmaları özgürce ama ancak bilimsel çerçevede tartışıyorsak, evrim kuramına dair bilimsel olduğunu iddia eden bir sempozyumu gerçekleştirirken de aynı ilkeleri yerine getirmek sözkonusudur.
Bu sempozyumun bu başlık ve içerikle, bir üniversitede yapılmasını kabul edilemez buluyorum. Nacizane önerilerim şöyle: Eğer bu insanların derdi evrim bilimini tartışmaksa, bilimsel bilgilere ve bulgulara bağlı kalmaları, dolayısıyla sempozyumun içeriğini ve konuşmacılarını ona göre revize etmeleri gerektiğini düşünüyorum, zira bu konuşmacıların bilim dışı, bilim karşıtı yayınları ve söylemleri defalarca bilimsel cevaplarla çürütüldü (bkz. ilgili kaynaklardan sadece bir tanesi). Yok eğer içerik ve konuşmacılarda kararlıysalar sempozyum başlığını “bir grup akademisyenin evrime/yaratılışa bakışı” ya da “ben yaptım oldu” sempozyumu olarak değiştirmelerini, olmayan bilimlerinin arkasına saklanmamalarını tavsiye ediyorum. Son olarak bu içerikte ve bu içeriğin bilimsel olduğunda ısrarcılar ise yapmaları gereken belli: İlgili çalışmalarını hakemli bilimsel dergilerde yayınlamak ve bu referanslarla karşımıza çıkmak.
Bunun haricinde bilim kurumlarında, bilim karşıtı ve sahte bilim etkinliklerinin düzenlenmesinin ve bunu seyretmenin ne demokrasiye ne düşünce özgürlüğüne hele hele bilime hiçbir faydası yoktur. Fizik bölümlerinde “kuantumla iş hayatınızda başarılı olmanın yolları”, astronomi bölümlerinde “astroloji gerçeği”, biyokimya bölümünlerinde de “bilim fotosentezi neden kabul etmiyor” sempozyumlarının bilimsellik iddiasıyla yapılmasının özgür tartışma ortamı bağlamında değerlendirildiği bir ülke, kafalı insanların güzel Türkiye’sinin değil kafası güzel insanların Türkiye’sinin resmidir.
Akademiden bilime ve bilim karşıtlığına eşit mesafede durmasını beklemek naiflik. “Hem bilim hem de bilim karşıtı etkinlikler yapılsın, onlar bilim karşıtlığı yapıyorsa bize düşen çıkıp güzelce bilimi anlatmaktır” şeklindeki bakış açısının hangi gelecekte nasıl bir faydalı sonuç getireceği ve bunun ne gibi gerekçelere dayandırıldığı epey kaygan bir zemin. Bilim karşıtlığı karşısına bilimsel argümanlarla çıkmak, ülkemizde (ve dünyada) yapılmamış bir şey değil (ayrıca sanılanın aksine ülkemizde evrim üzerine herkesin özgürce söz söyleyebildiği çok sayıda platform mevcut, üniversite bunlardan biri olmamalı). Bu bilimsel platformda sürdürülen özgür bir mücadele olsaydı, böyle bir mücadeleye gerek bile duymazdık. Sorun akademide karşı karşıya gelip bilimsel argümanlarla mağlup edip etmeme meselesi değil, onlara meşruluk kazandırıp kazandırmama meselesidir.
Beynimiz de bedenimiz gibi istismara açık. Bilimsellik kisvesi altında böyle girişimler ise doğrudan beyinlerimize tecavüz etmeye yönelik. “Rızası var” mı diyeceğiz? Tecavüzü savunmak, göz yummak, bir yanda birilerine tecavüz edilirken öbür yanda sadece tecavüzün ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatmakla yetinmek, tecavüze ortak olmaktır. Gelin siz bu tecavüze ortak olmayın.
if
1 comments
Fazlasıyla katılıyorum. İfade özgürlüğü çerçevesinde elbette evrim karşıtlığının da dile getirilmesi gerekir ancak bunun yeri “deneye ve gözleme dayanan verileri konu edinen bilimin öğretildiği” üniversiteler olamaz. Çünkü yaratılışçılık test edilebilir veriler içermiyor, deneye tabi tutulamıyor. Bilimin olmazsa olmaz niteliklerinden yoksun bir konuya bilim kılıfı geçirerek üniversitelere anlatmaya çalışmanın ifade özgürlüğü ile ilgisi yoktur. Bu etkinliği düzenlemek isteyenlerin üniversitelerden bağımsız, nötr ortamlarda bunu gerçekleştirmesine kimsenin bir diyeceği yoktur.