§.1. Ulus-devlet düşünürlerce keşfedilmiş bir toplum modeli değildir. Tarihsel bir normdur. Tarihin belli bir aşamasında, birçok nesnel sürecin kesiştiği noktada ve belli bir üretim biçiminde ortaya çıkmış, bu üretim biçimine en iyi denk gelen birikim mekânıdır, ekonomik-politik-sosyal bütünlüğü olan bir birimdir. Şehir-devletler, köle imparatorlukları, merkezî feodal imparatorluklar, Asya tipi üretim tarzı devlet-toplumları, gevşek federatif yapıya sahip feodal imparatorluklar gibi tarihsel bir olgudur, onlarla aynı soyutlama düzeyinde incelenebilir.

§.2. Ulus-devlet kapitalizmle birlikte doğdu, uzun bir süreç içinde gelişti. Kabaca beş yüz yıl süren ömrünün sonunda bugün can çekişiyor. Çünkü birikimin esas mekânı olma özelliğini kaybetmesi bir yana, sermaye birikimini giderek daha ciddi bir biçimde engelliyor. Ulus-devletin sermaye birikimindeki tarihsel işlevi sona ermiştir. Kapitalizme artık yararından çok zararı vardır. Bugün kapitalizm gerçek anlamıyla dünya çapında bir kapitalizmdir, birikim için dünya çapında bir mekân istiyor. Bu mekân uluslarötesi bir mekândır, küreselleşme bu mekânın oluşturan bir süreçler bütündür.

§.3. Ulus-devletin sermaye birikimindeki varoluşu, rolü, tarihsel misyonu, iki temel tanımlayıcı unsura dayanır :

1) Ulus-devlet sınır çeker: “Bu sınırlar içindeki mekân benim ulusal pazarımdır, ben bu ulusal pazarda, serada domates yetiştirir gibi kapitalist yetiştireceğim, varolan sermaye birikimine destek olacağım, hatta böyle bir birikim yoksa, bunun sıfırdan yaratılması için elimden geleni ardıma koymayacağım. Sermayenin merkezileşmesi ve yoğunlaşması için kapitalistlerle el ele uğraşacağız. Ulusal ekonomiyi bu sınırlar içinde örgütleyeceğim, üretici güçlerin bu sınırlar içinde gelişmesi için ne gerekiyorsa onu yapacağım. Kapitalist üretim ilişkisini bu sınırlar içinde yayıp derinleştireceğim. Kapitalist sömürühudut polisleri ilişkisini bu sınırlar içinde yeniden ürettireceğim. Benim burjuvazim emeği direkt olarak bu sınırlar içinde sömürecek. Bu sınırları gerekirse savaşla koruyacağım, gerekirse savaşla genişleteceğim. Herkes nerede olduğunu bilsin diye ortaya, sınırlara, oraya, buraya bir de bayrak dikeceğim”, der.

2) Ulus-devlet para basar: “Bu ulusal pazarı oluşturmak için bu ülkenin içindeki bölgesel sınırları, iç gümrükleri ve yerel paraları yok ettim, serbest dolaşıma her türlü engeli kaldırdım. Artık para basmak benim hakkımdır. Sadece benim hakkımdır. Benden başka hiç kimse bu topraklarda para basamaz. Dışımdaki herkese para basmayı yasaklıyorum. Bu yasağı çiğneyeni mahvederim. Bu parayı, değeri bu ulusal pazarda değiştirebilmek ve dolaştırabilmek, sermaye birikimini gerçekleştirebilmek, kaynakları dağıtabilmek için basacağım. Bastığım paranın dünya çapında bir anlamı olacak, üretim fiyatlarını, şu veya bu ölçüde başka paralar kadar yansıtabilecek. Hem banknot basacağım hem kredi yaratacağıpara para param. Benim dışımdakiler kredi yaratacaklarsa benden izin alacaklar. Tüm dünya para basma hakkım olduğunu kabul edecek. Param başka ülkelerin paralarıyla değiştirilebilecek”, der.

§.4. Bu iki temel unsur, ulus-devletin dar anlamda ekonomiye geniş anlamda toplumsal yaşama müdahalesini tanımlayan iki asal işlevdir (primary functions). Yani asal renkler gibi (primary colors)… Nasıl gökkuşağının yedi asal renginden diğer bütün renkler türetiliyorsa, ulus-devletin bu iki asal işlevinden de diğer tüm işlevleri türetilir. Ulus-devlet yaşama binlerce farklı biçimde müdahale eder ama bütün bu müdahaleler, bu iki asal işlevden, ya birinden ya ötekinden ya da ikisinden birlikte kaynaklanır. Örneğin gümrük ve kotalar koymak, dış ticaret politikaları, bütçe politikaları, para politikaları, vergi politikaları, yatırım politikaları, meslek eğitimi, endüstrileşme politikaları, tarım politikaları, teşvik, sübvansiyon vb. ile bütün bunlara karşılık gelen hukuksal çerçeve ve politikalar, rejim, sömürünün örgütlenmesi, polis, şiddet vb. bu iki asal işlevden türer ve ulus-devlet bu iki ana işlevi varolabildiği sürece varolabilir, daha doğrusu varolmayı tarihsel olarak hak edebilir. Devlet-Ekonomi ilişkisi üzerine, “Günümüz Kapitalizmi ve Devleti Üzerine” kitabımın özellikle “Reel Kapitalizmin İşleyişinde Devletin Varlığı” (s.199-210) başlıklı alt bölümü referans verebilirim.

§.5. İşte “Ulus-devletin tarihteki rolü sona ermiştir” derken, ulus-devletin, asal işlevleri düzeyinde, tanımlayıcı unsurları düzeyinde, asal işlevler düzeyinde çözüldüğünü anlatmış oluyoruz. Ancak karıştırmamak gerekir: Ulus-devletin kurgusunda, etnik veya üst-kimlik olarak ulusal kimliğin rolü, devletin ekonomik rolünden çok daha dayanıklı, tarihsel olarak çok daha direngen görünüyor. “Ulus” olgusunun daha çok uzun bir süre yaşayacağı söylenebilir. Hem ulus-devlet hem de ulus-devleti eriten dinamiklerin ayrıntılı bir anlatımı için okura “Günümüz Kapitalizmi ve Devleti Üzerine” isimli kitabın “Küreselleşme: Uluslararası Ekonomiden Uluslarötesi Ekonomiye” başlıklı alt bölümüne (s.61-80) başvurmasını önerebilirim.

§.6. Dünyada hâlâ sınırlarını koruyan yüzlerce ulus-devlet var. Ancak değerin çok büyük bir kısmı, ulusal sınırların erimesiyle, artık alt-sistemlerde yaratılıyor. Her alt-sistem, kimisi geride kimisi ilerde, entegrasyon sürecinin farklı bir aşamasında duruyorlar. Kiminde henüz ancak meta serbest dolaşırken kiminde siyasi üstyapı bile oluşmuş durumda…ABD’nin kendisi bir alt-sistemdir şimdi daha da büyük NAFTA alt-sisteminin parçasıdır. AB alt-sistemi şimdilik 27 ulus-devletin çözülmesiyle oluşmuş bir alt-sistemdir. Şu anda 6 daimi üyesi, 4 üye adayı ülkeyle MERCOSUR, Latin Amerika ülkelerinin tek bir pazar olarak entegrasyonunu amçalayan bir alt-sistemdir. AFTA Pasifik ülkelerinin birleştiren bir alt-sistemdir. En son doğan Şanghay İşbirliği Örgütü (SCO) Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ı birleştirecek bir alt-sistemdir. Afrika’da da henüz çok zayıf alt-sistemler doğdu. Bu alt-sistemlerin dışında, yine başta Afrika olmak üzere her kıtada ulusal sınırları hukuken çözülmemiş ülkeler elbette var. Ama soru şudur: Bu sınırlar bu ülkelerin ulusal pazarlarını koruyabiliyor mu, yani ulusal bir kapitalizm geliştirebiliyor mu?

§.7. Evet, dünyada hâlâ para basan yüzlerce ulus-devlet de var. Ama dünyada değerin neredeyse tamamını ulusallığını çoktan yitirmiş evrensel paralar dolaştırıyor : Dolar, Euro, Yen, Sterling ve Çin’in büyüyen ekonomik gücüne bağlı olarak belki yakın bir gelecekte yeni bir para… Bir ulus-devlet, örneğin kaybettiği bir savaş sonucunda, geçici olarak para basma hakkını hukuken kaybedebilir, ama bu onun para basma işlevinin nesnel olarak sona erdiğini göstermez. Bugün gelinen aşamada, ulus-devletin para basma işlevi nesnel olarak o kadar ortadan kalkmıştır ki, örneğin Avrupa Birliğinde bu işlevi hukuken de kaybetmiştir. Öte yandan örneğin ABD Doları Panama ve Ekvator’da resmi parası olmuştur. Yüzlerce ulus-devletin para basabiliyor olması artık sadece hukuksal bir hakkın kullanımı anlamına geliyor, kapitalizm açısından pek bir anlam ifade etmiyor. Dünyada, üretim fiyatlarını, Dolar, Euro, Yen, Sterling kadar iyi yansıtamıyorlar, değer deposu işlevi göremiyorlar, uluslarötesi mali devrede değeri dolaştıramıyorlar. Ulusal para evrensel bir para olamayınca, küreselleşen kapitalizmin dışında ve ondan bağımsız ulusal bir kapitalizm de gelişemiyor. Çin de artık dolardan kurtulmak, kendi evrensel parasını basmak istiyor. Bugün tıkandığı bir nokta da budur.hep para

§.8. İşte küreselleşme, bir yandan uluslarötesi tekellerin kendi mekânında ve mantığında ama bir yandan da ulus-devletin enkazı üzerinden ilerliyor. Ulus-devletin norm olduğu bir dünyadan hızla küreselleşmenin norm olduğu bir dünyaya geçiyoruz. Bu gözlemin ışığında, küreselleşmeyi, “Sermayenin ve kârın hareket ettiği uluslarötesi bir dünya-mekânını oluşturan süreçlerin toplamı” olarak tanımlıyoruz. Hem ekonomik, hem siyasi, hem sosyal, hem kültürel süreçlerin toplamı…

*

“Küreselleşme” olgusunun devrimci anlamı ve teorik ayrıntıları için okura, “ÇIKIŞ HATTINA DOĞRU: Sosyalizm Kapitalizm Yazıları” isimli kitabımın blogda da yer alan “Küreselleşen Dünyada Çıkmaz Sokağı Seçen Sol” ve “İşçi Sınıfının Taarruz Çıkış Hattı” başlıklı yazılarını önerebilirim.

***

Editörün notu: “Ne Yapmalı’dan Önce” makalesindeki bir parçadan hareketle hazırlanan bu makale, yazarın küreselleşme ile ilgili geçmişte yayınlanmış yazıları için bir fragman işlevi görüyor. Tıpkı film fragmanlarında olduğu gibi, ilgili yazılarda detaylıca analiz edilen kimi noktalara burada sadece değiniliyor. Yazıyı pdf olarak yüklemek için: Coskun Adali – Kuresellesmeyi Kabaca Ozetlersek