Son üç ayın nasıl bir politik ortamda yaşandığını herkes biliyor. Yinelemeye gerek yok ancak bu gergin süreci asla unutmayalım.

Konsolosluklarda oylamanın başladığı 27 Mart tarihinden dün akşama kadar yapılan sandık hilelerine gelince, sosyal medyadan ve yandaş olmayan medyadan insanlar zaten bunları izlediler, ama yine de kayda geçsin diye dünküleri özetleyelim.

Dün gün içinde çok çeşitli hileler yapıldı. Ülkenin her tarafından medyaya ve sosyal medyaya hile haberleri aktı. Bir köşede mühürsüz pusulalara oy basma görüntüleri peş peşe geldi. Oy hırsızlıkları, birden fazla oy kullandırma, farklı damgalara izin verme, sandığa boş atılmış pusulalara kaşe basma, elektrik kesintileri, sistem “kilitlenmeleri” vb. artık sıradanlaştı. HDP’nin resmi açıklamasına göre dün “3-4 puanlık hile yapıldı”. Kürt bölgelerinde hem tüm HDP müşahitleri sandık odalarından kapı dışarı edildi, hem de uluslararası gözlemciler sandıklardan uzaklaştırıldı. Kolluk kuvvetleriyle ve İçişleri Bakanlığı genelgeleriyle birçok yerde AKP’ninkiler dışındaki müşahitler engellendi. Manipülasyon ise sınır tanımadı. Saat 20’de CHP Genel Başkan Yardımcısı Budak, “Şu anda YSK’nın açıkladığı sandıkların girildiği oran yüzde 70. Ama bakıyoruz televizyon kanallarına sadece Anadolu Ajansı’ndan alınan haberlerle seçimin bittiğinin duyurusunu yapıyorlar. Bu büyük bir manipülasyon”, dedi. Arada sadece 1 milyon 300 bin oy fark varken ve bir milyon 600 bin oya tekabül eden 40 bin sandık hiç açılmamışken, sonuçların ise sadece % 70’i sisteme girilmişken balkon konuşmaları başladı.


Ancak çapıyla en olağanüstü hukuksuzluğu dünün en “yüce” hukuk organı, YSK yaptı. Daha doğrusu,
bu “yüce” hukuk organı tam da “yüceliğine” yakışan ilkellikte bir hukuksuzluk yaptı: Seçim kanununun maddesi çok açıkken, üstelik kendisinin 17 Şubat 2017 tarihli talimatına da aykırı olarak, 2 buçuk milyon mühürsüz zarflı mühürsüz oy pusulasını, hem de oylar sayılırken geçerli saydı. YSK, meclisten geçen Seçim Kanunu’nun, üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü olmayan zarfları geçersiz sayan 98. maddesi ile arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan pusulaları geçersiz sayan 101. maddesini çiğnedi. YSK Başkanı televizyonda milyonların yüzüne baka baka, hiç utanmadan, çiğnediğini bildiğini de söyledi.

Bu geçersiz oyların kime yaradığını söylemeye herhalde gerek yok, çünkü bizzat YSK Başkanı’nın kendisi canlı yayında resmen “AKP’li üye mühürsüz oy pusulalarını geçerli sayılmasını istedi, onu için geçerli saydık” dedi. Bir başka rezillik de bu hukuksuzluğa gerekçe olarak, “dışarıdan getirildiği ispatlanmayan mühürsüz pusula ve zarflar geçerli kabul edildi” demesi oldu. Özrü kabahatinden büyük: Yani, “Dışardan mühürsüz pusula ve zarf getirmek suç değildir, normal bir şeydir, ama sandığa atılırsa boşuna getirilmiş olur, çünkü geçersiz sayılır” demiş oldu. Maç ortasında kural değiştiren YSK’nin bu son dakika kararıyla oylamanın hukuksal bütünlüğünü bozduğunu da not edelim: YSK yurt dışı oylarında mühürsüz oy pusulalarını geçersiz saydı, yurt içi oylarda ise geçerli saydı. Yani aynı oylamada iki ayrı yerde farklı uygulama yapıldı. Aynı şekilde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da sandıklar 16’da açıldı fakat YSK’nin mühürsüz oyların geçerli sayılacağı kararı bu bölgeye 1 buçuk saat sonra gitti, yine iki farklı uygulamayla karşı karşıyayız. Bütün bu rezillikleri nedeniyle YSK Başkan ve üyelerinin yargılanmaları gerekir.

*

Erdoğan YSK eliyle bir sandık darbesi gerçekleştirmiştir. Bu onun B planıydı. Sayım “kötüye” gittiğinde devreye sokulacak B planı… Sayım kötüye gidiyordu, saat 17 ile 21 arasında devreye sokuldu. CHP Genel Başkan Yardımcısı Aksünger’in dediği gibi, “devlet eliyle bir ‘EVET’ operasyonu” yapılmıştır. Yine onun dediği gibi “Bu tamamen bir devlet kıyımıdır. Halk iradesine karşı bir devlet kıyımıdır”.

*

Oyların tek tek kontrol edilmesi, 850 bin geçersiz oyun tek tek incelenmesi, mühürsüz sahte iki buçuk milyon oyun tek tek ayıklanması gerekiyor. Bu yapılmadan EVET sonucunu tanımak, kabullenmek hem hiçbir anlam ifade etmez hem de aptallıktır. “Gölge düştü”, “Şaibe düştü” lafları boş laflardır.

*

Bu boş laflar akla hemen Kılıçdaroğlu’nu getiriyor. Kılıçdaroğlu, tamamen hukuk dışında durup sürekli suç işleyen ve ancak bu şekilde var olabilene karşı ancak hukuk içinde kalarak mücadele edileceğini 15 yıldır savunuyor. Güzel de, anladığı hukuk meydanların hukuku değil, bir bina içinde kalması gereken hukuk, hatta o binanın bir salonunda kalması gereken hukuk, hatta o binanın o salonunun kürsüsünde kalması gereken bir hukuk… Bu kadar dar bir hukuk anlayışıyla insanları artık görüntüsü bile kalmamış bir hukuk devletine inandırmaya çalışıyor. Hatta insanların bu olmayan hayali hukuk devletine inanmakla da kalmamalarını, dar hukuktan başka bir çözüm düşünmemelerini istiyor. Bu yaklaşımı Erdoğan’ın tabanına yönelik olarak da geçerli. Kılıçdaroğlu’nun tercihi şu: Dapdaracık bir hukuk anlayışı içinde kalma, Erdoğan’ın onun bu anlayış içinde kalmasına hayranlık duyması ve utanarak kendisinin de hukuk içine geri gelmesi, olmazsa Erdoğan’ın tabanının hukuk dışına çıkmayan Kılıçdaroğlu’na hayranlık duyması ve zorlayarak reisleri Erdoğan’ı da hukuk içine geri getirmesi. İşte karar meclisten çıktıktan sonra bu kağıdın oylanmasının iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmak gibi gülünç ve sürrealist fikirlerinin altında bu anlayış yatıyor.

*

Kılıçdaroğlu dün gece 22.45’teki basın açıklamasında, “Milletin kararına saygılıyız ama YSK gölge düşürdü. Hukuksal açıdan da kamu vicdanı açısından da referandumun meşruiyetini tartışmalı hale getirdiler. Bunu asla doğru bulmuyoruz. Bunu sonuna kadar takip edeceğiz”, dedi.

“Milletin saygı duyulacak kararı” nedir ? Kılıçdaroğlu’na göre, sanki her şey olmuş bitmiş, kesinleşmiş gibi, “EVET” sonucudur…Dün gece Kılıçdaroğlu sonuca, “Gölgeli ama EVET”, “Tartışmalı ama EVET” demiş oldu.

Bu kağıdın, olağanüstü hal koşullarında değil olağan hal koşullarda, toplum hiçbir baskı, korku ve tehdit altına alınmadan, devlet aygıtının tamamen bağımsız kaldığı ve maddi olanaklarını kimseye kullandırmadığı, yani eşit koşullarda oylandığını varsayalım. 50 milyon oyda 550 bin “EVET” oyu yerine 550 bin “HAYIR” oyu çıksaydı bu kağıt dün gece çöpe gidecekti. Kılıçdaroğlu’na göre fiili aleyhte propaganda yasakları, manipülasyon, hile, hurda, baskı, tehdit, tüm devlet olanaklarının “EVET” kampanyasına sunulması vb gibi olağandışı koşullara rağmen çıkan 24 milyon “HAYIR” oyu değil, bu küçük fark saygıyı hak ediyor. Mutlaka bir şeye saygı duymak için yanıp tutuşan Kılıçdaroğlu neye saygı duyacağını şaşırıyor.

Kılıçdaroğlu’na göre oylamanın “meşruiyeti” tartışmalıymış. Yani, sonucu “EVET” çıkan oylamayı tartışmalı buluyor. Hepsi o kadar…

Nasıl oluyor da meşruiyeti tartışmalı bir oylamanın sonucu meşru olabiliyor ?

Dün gece Kılıçdaroğlu sonuca “gayrimeşru” demedi, “bu sonucu tanımıyoruz” demedi, “bu sonucu reddediyoruz” demedi. “YSK, üzülerek ifade edeyim, bu referandumu tartışmalı hale getirdi”, dedi. Bu çapta bir rezilliğe bile kızamıyor, sadece üzülüyor. Ayrıca hedefi ıskalıyor, Erdoğan’ı değil bir piyonunu suçluyor.

Kılıçdaroğlu konuşmasını “Bunu sonuna kadar takip edeceğiz” diyerek bitirdi. “Bunu” derken neyi kastediyor belli değil. Neyi kastederse kastetsin, bütün bu kıvırmalarının ışığında Kılıçdaroğlu’nun “sonuna kadar” takibinin sonucu “Gayrimeşru ama EVET” olacaktır. Aynen tutsak alınacaklarını bile bile HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına “Anayayasa aykırı ama EVET” dediği gibi.

Bu kağıt konusunda bütün CHP’lileri aynı kefeye koymadığımızı söyleyelim. Ama bir kez daha görüyoruz ki bir politik fenomen olarak Erdoğan iktidarını Kılıçdaroğlu muhalefetinden ayrı düşünmek mümkün değildir. Nasıl fiilen Bahçeli Erdoğan sisteminin bir eklentisiyse, Kılıçdaroğlu da fiilen bu sistemin başka bir eklentisidir. Erdoğan cesaretini bu ikisinin acınası durumlarından alıyor.

*

Yine de bir kez olsun yumuşaklıktan vazgeçip oylamayı tümden iptal ettirmek için harekete geçerse, CHP’yi de bu yolda harekete geçirir, Muharrem İnce gibi gerçek militanların önünü kesmezse kendisinden özür dileriz. Aksi takdirde çöpe gidecek bu kağıtla birlikte Bahçeli gibi Kılıçdaroğlu da çöpe gidecektir.

*

EVET’ sonucu gayrimeşrudur. Demokratlar, solcular, sosyalistler, bu ülkenin geleceğini düşünen herkes ‘EVET’ sonucunu tanımıyor, reddediyor. Derinden taban hareketi sürecek. Dün geceki eylemlerden sonra bugün bir ilk hamle olarak sosyal medya üzerinde Change.org aracılığıyla ‘Sandık kurulu mührü taşımayan oy pusulaları ve zarfların gereği yapılsın!’ kampanyası başlatıldı bile… Militanlarda önceki oylamalar sonrasında görülen “çok çalıştık, olmadı, ne yapalım” havası bu sefer yok, tam aksine “çok çalıştık, kazandık, bunu sana yedirmeyiz Recep” havası var.

*

Şimdi artık bahardır, çiçek zamanıdır, mutlu olma zamanıdır. Kendimizi zorlayarak tüm hileleri unutalım, hiç hile yapılmadığını varsayalım. Sonucun adil olduğunu varsayalım. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya, Mersin, Eskişehir, Denizli, Aydın, Diyarbakır dahil tam 33 ilde, evet tam 33 ilde ‘HAYIR’ kazandı. Kanuni’yle Yavuz’un ruhlarını imdadına çağırsa bile Erdoğan bu Türkiye’yi artık yönetemez. Türkiye için artık iki numara küçük kalır. Erdoğan’ın yokuş aşağı inişi dün gece başlamıştır, mücadelenin son safhasına bugün girilmiştir. O lanet kağıdı dayattığına pişman olacaktır.

*

‘HAYIR’ KAZANMIŞTIR, ERDOĞAN KAYBETMİŞTİR.

Coşkun ADALI, 17 Nisan 2017

Bu yazıyı pdf formatında bilgisayarınıza indirmek için tıklayın: Reddediyoruz – Coskun Adali – 17 Nisan 2017