«Halk sifonu çekecek, layık olduğunuz yere gideceksiniz» – Selahattin Demirtaş, 10 Haziran 2018

Vitesi boşta yokuş aşağı geri geri giden bir kamyonu birinci vitese takarak ileriye doğru harekete geçiremezsiniz. Çünkü birinci vitese takamazsınız. Vites kolunu zorla birinci vitese takmak isterseniz şanzımanı dağıtırsınız, çünkü kamyon geri giderken şanzıman dişlileri dönmeye devam eder. Mutlaka önce kamyon durdurulmalıdır, ayak freniyle, artı el freniyle ve gerekiyorsa ilaveten takozla mutlaka durdurulmalıdır. Kamyonu durdurmadan yükünü nereye götüreceğinizi, nasıl dağıtacağınızı, yakıtı nereden alacağınızı, durup nerede yemek yiyeceğinizi, boş kamyonu ne zaman kime geri teslim edeceğinizi tartışmak anlamsızdır. İleri hareketi başlatmanın ön şartı geri hareketi durdurmaktır. Hele bir dursun, her şey o zaman konuşulur.

Bugün Türkiye’de toplumsal ilerleme sürecini yeniden başlatmanın ön şartı, toplumsal gerileme sürecini durdurmaktır. Toplumsal bilincin kesintisiz derinleşiyor olması toplumsal ilerlemenin sürdüğü anlamına gelmez.

Bugün tek tarihsel hedef toplumsal gerilemeyi durdurmaktır. Toplumsal gerilemenin durdurulması, bugün toplumsal ilerlemenin ta kendisidir. Başka bir deyişle bugün toplumsal ilerleme, toplumsal gerilemeyi durdurma biçimini almıştır.

Bir demet talebi ele alalım:

Talep: Hak! Hukuk! Adalet!

Talep: Yargı bağımsız olsun!

Talep: Güçler ayrılığı sağlansın!

Talep: Parlamenter rejime geri dönülsün!

Talep: Yurttaş hakları tanınsın!

Talep: Eğitim laik olsun!

Talep: Diyanet hesap versin!

Talep: Doğayı katledenler yargılansın!

Talep: Çocuk tacizcileri cezalandırılsın!

Talep: Kadın katilleri, çocuk ve kadın tecavüzcüleri cezalandırılsın!

Bütün bu talepler pozitif taleplerdir. ‘Şu olmasın bu olmasın’ talepleri değildir, ‘şu olsun bu olsun’ talepleridir. Toplumsal ilerleme kanallarının dar veya geniş, şu veya bu ölçüde açık olduğu bir siyasi ortamda öne sürülebilir taleplerdir. İyi örgütlenmek gerek. Bu talepleri topluma iyi anlatmak gerek. İnsanları eyleme geçirmek gerek. Eylemler yaygınlaşsın. Güçler dengesi değişsin. İktidar ciddi bir baskı altına girsin ve nihayet geri adımlar atsın. Yargıyı bağımsızlaştırsın, güçler ayrılığını sağlasın, parlamenter rejime geri dönsün, yurttaş haklarını tanısın, eğitim laik olsun. Kısacası yukarıdaki taleplerin tümünü ve benzerlerini kabul etsin. Bütün bunlar toplumsal ilerleme sürecinin taşlarıdır. Zaman içinde ısrarlı bir mücadeleyle döşenir. Bu taşların döşenmesi toplumun lehinedir, adım adım döşeniyor olmalarını zorla kabullenmesi ise iktidarın aleyhinedir. Üstelik bu taşların döşenmesi, daha da “kötüsü”, burjuva demokrasinin sınırlarını aşan yeni talepleri gündeme getirir, ki bizim esas gündemimiz de o yeni taleplerdir. Döşenen bu taşlar iktidarın aleyhinedir ama yok olmasını getirmez. Zayıflatır ama öldürmez, bin bir çeşit yeni siyaset üreterek yeni duruma uyum sağlamaya çalışır, ama ölmez.

Oysa Türkiye’deki dinbaz çete diktatörlüğü için bu tür taleplerin gerçekleşmesi, zayıflama değil ölüm demektir. Diktatörlüğün varlığını sürdürebilmesi, ancak ve ancak tüm demokratik taleplerin yok sayılmasıyla, demokratik talepler için her tür mücadelenin kriminalize edilmesiyle ve ezilmesiyle mümkündür. Hukukun yok edilmesiyle mümkündür. Ahmet Şık’ın dediği gibi, hukuk devletinden hukuk çıkarıldıktan sonra geriye devlet değil çete kalır. Demokratik mücadeleyi terör, hak arayan yurttaşı terörist olarak tanımlayan bu acımasız çete, örgütlenmeyi, toplumla iletişim kurmayı, eylemi engelliyor. Devlet şiddetiyle, terörüyle, polisiyle, savcısıyla, hâkimiyle engelliyor. Tek bir demokratik talep için bile mücadeleyi olağanüstü çileli, ızdıraplı, yaşam boyu geri dönüşsüz berbat sonuçlar doğurabilen, can ve ömür bedeli aşırı yüksek bir özveri haline getiriyorsa, bunun nedeni işlediği sayısız suçun cezasının kendisi için ölüm demek olduğunu çok iyi bilmesindendir. Demokrasi hareketinin, işlediği sayısız suçun hesabının sorulması yolunu açıyor olmasındandır. Bu durumda, daha iyi bir toplum isteyenlerle, her şeyi sadece ve sadece ölmemek için göze alan bir çetenin mücadelesi asimetriktir. Mücadele, toplumsal ilerleme isteyenlerle toplumsal ilerlemeye katlanmak istemeyenler arasında değildir; toplumsal ilerleme isteyenlerle işlediği suçlar yüzünden yok olmak istemeyen, bunun için de toplumsal gerilemeyi sürdürmek zorunda olan bir çete arasındadır. Mücadele, toplumsal ilerleme isteyenlerle, yokuş aşağı geri geri giden kamyonun giderek hızlanması gibi toplumsal gerilemeyi her geçen gün daha büyük bir şiddetle sürdürmek zorunda olan çete arasındadır.

Normal bir toplumsal ilerleme sürecinin yaşanması, yani demokratik talepler uğruna etkin bir şekilde ve anormal ağır bedeller ödemek zorunda kalmadan mücadele edilebilmesi, önce toplumsal gerilemenin, toplumsal ilerleme hedefinin bugün ta kendisi olan toplumsal gerilemenin, frene basılıp durdurulmasını gerektirir. Bugün güçler dengesi artık en azından frene basacak kadar lehimizedir.

Gerilemeyi durdurmak için:

1) En baştan OHAL derhal kalkmalıdır. Çünkü Erdoğan artık ancak OHAL sayesinde iktidarını sürdürebiliyor. OHAL kalkarsa Erdoğan düşer, Erdoğan düşerse OHAL kalkar. OHAL’in kalkması demokratik haklar mücadelesinin ve genel olarak toplumsal ilerlemenin bir talebi değildir. Yangına acil müdahaledir. OHAL ve sadece KHK’lerle ülke yönetmek yasama gücünün yok edilmesidir, artık her kanun ve her karar anayasaya aykırıdır. “İktidar anayasaya uysun” gibi bir demokratik talep olmaz. Karşı taraf zoru ve şiddeti göstere göstere “Anayasaya uymuyorum, ne yapacaksın?”, diyor.

Gerilemeyi durdurmaya yönelik diğer müdahaleler de yangına acil müdahalelerdir, verili bir güçler dengesi çerçevesinde doğal siyasi mücadele akışı içinde yürüyen bir toplumsal ilerleme sürecinin talepleri değildir. Bu süreci kesildiği yerden, zorla ve şiddetle durdurulduğu yerden yeniden başlatmaya yönelik taleplerdir. El konan demokratik ve sosyal hakları, kazanımları geri almak için mücadeleyi başlatmaya yönelik acil ön taleplerdir. Hepsinde de kritik sözcük “derhal” sözcüğüdür:

2) 16 Nisan 2017’de zorla dayatılan ve halk iradesini hileyle çalan kağıt yok hükmündedir, derhal iptal edilmelidir.

3) Bütün KHK’ler yok hükmündedir, sonuçlarıyla birlikte derhal iptal edilmelidir.

4) Rehin alınmış Demirtaş başta olmak üzere, esir tüm milletvekilleri, belediye başkanları, parti yöneticileri ve militanları, gazeteciler ve öğrenciler derhal serbest bırakılmalıdır. Haklarındaki bütün davalar derhal düşürülmelidir.

5) KHK ile işten atılanların tümü derhal işlerine geri dönmelidir.

6) Din derslerinin zorunlu olması derhal yasaklanmalıdır. İmam Hatip lisesine dönüştürülen liseler derhal eski statülerine geri dönmelidir.

7) Parçalanan ünivesiteler derhal birleştirilmeli, eski yapısına kavuşturulmalıdır. YÖK derhal kaldırılmalı, bütün rektörler derhal azledilmeli, rektörleri öğretim üyeleri ve öğrenciler seçmelidir.

8) YSK başta olmak üzere, yüksek yargı organlarının diktatörlüğe destek olan tüm üyeleri derhal azledilmeli, haklarında soruşturma başlatılmalıdır.

9) Medya çalışanı kisvesi altında algı operasyonlarının ve kara propagandanın örgütlenmesinde yer alan bütün yalakalarla, maaşlı aktroller hakkında, ‘halkı kin ve isyana teşvik’ suçundan derhal dava açılmalıdır.

Bu çerçevede içinde “derhal” sözcüğü olması gereken daha başka bir çok talep sayabiliriz. Hepsi gerekiyor. Fren yetmedi, el freni, o yetmedi, arka tekerleklere takoz, o yetmedi, bütün tekerleklere takoz vb.

Toplumsal gerileme ancak ve ancak Erdoğan düşürülerek durdurulabilir. Ya toplumsal gerileme durdurulacak, ya da gitgide koyulaşan karanlığa doğru yola devam edilecektir. Son on altı yıldır tek mücadele hedefi budur ve bu mücadele bugün bir seçim mücadelesi biçimini almıştır. Üstelik iktidar salınımı giderek artan bir sarkaç gibi sallandıkça, bu mücadele oy yarışı olmaktan çıkıp, seçimde hile yapmak ile hileyi önlemek arasında bir mücadeleye dönüşmektedir.

Tek ve değişmez hedef Erdoğan’ı düşürmektir, toplumsal gerileme başka bir hedef seçilerek durdurulamaz. AKP’yi düşürmek bile sulandırılmış, vuruşun keskinliğini kütleştiren bir hedeftir. Erdoğan’ı düşüren bir irade ortaya çıktığı anda AKP zaten kendiliğinden ufalır gider. Üstelik Erdoğan düşer düşmez can havliyle ona ilk saldıracaklar, gemiyi terk etmekte geç kalmış fareler olacaktır, politik olarak varlıkları anlamsızlaşmış AKP ve AKP’liler, danışmanlar, yandaşlar, yalakalar olacaktır. Bunu en iyi Erdoğan biliyor.

Bu hedef çerçevesinde, her türlü olumsuzluğa karşı hâlâ bir fırsat olan 24 Haziran seçimlerinde ilk turda Demirtaş ve HDP diyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimi 2. turunda ise, Erdoğan’ın karşısında kim varsa ona oy vermek şarttır, diyoruz. Sırf bu gerekliliğin önemini vurgulamak için söyleyelim: Değil kim varsa, ne varsa ona oy vermek şarttır. YSK evet demiş olsaydı ölü bir fare’ye, bir domuz yavrusuna, bir at sineğine, yırtık bir paltoya, eski bir bavula, delik bir kovaya bile oy vermek gerekirdi.

Yani vereceğimiz oy pozitif oy değildir, vereceğimiz oy negatif oyun sonucunu önlemek için verilen oydur. İkinci turda oy vermemek ise Erdoğan’ın karşısında kalana oy vermemek değildir, doğrudan Erdoğan’a, ülkenin yeryüzündeki bu en büyük düşmanına oy vermektir.

Bu seçimle Erdoğan düşürülür ve toplumsal gerileme durdurulabilirse, bir daha bu ülkeye başka bir Erdoğan asla gelmeyecektir. Toplumsal ilerleme süreci, ilerlemeden yana güçlerle yeni iktidar arasındaki güçler arasındaki mücadele temelinde yeniden başlayacak, mücadele gerçek ve tarihsel hedeflerine yeniden kavuşacak, yeniden doğal oluğunda akmaya başlayacak ve bir daha kesintiye uğramayacaktır. Tarihsel karar günü gelmiştir. Bunun için “Artık bir dur!” diyoruz.

11 Haziran 2018

Coşkun Adalı

Bu yazıyı pdf formatında bilgisayarınıza indirmek için: Artık bir dur – Coskun Adali 11 Haziran 2018