AKP’ye, faşizme ve küresel kapitalizme karşı gerçek demokrasi için Tek Yol Devrim! | Sendika.Org

Örsan Şenalp, 9 Haziran 2011

Kapitalizmin 1970’lerde girdiği krizi aşmak için geliştirilen strateji; canlı genlerini, havayı, suyu, insan düşünceleri de dahil olmak üzere doğaya, insana ve topluma ait ne varsa, tarihsel olan ne varsa hepsini ticarileştirmek, metalaşan her şeyin küresel dolaşıma dahil edileceği ‘serbest’ bir dünya pazarını ‘zorla’ yaratmak oldu. Sermaye sınıfı liderliği, bu şekilde sitemin pürüzsüz devamını sağlayacaktı, fakat başaramadı.

Bu çaba, ulusötesi ya da küresel sermaye denilen, sınıf konsensüsünün/hegemonyasının Bilderberg, Üçlü Komisyon, Dış İlişkiler Konseyi ve Dünya Ekonomik Forumları gibi mekânlarda oluşturulduğu, kesif olmasa da belirli bir hiyerarşiye dayanan bir sınıf sistemi eliyle dünyaya dayatıldı. Söz konusu strateji diyalektik bir çelişki sonucu Almanya, Fransa, Çin, Rusya, Hindistan, Brezilya gibi ekonomilerin yükselmesine ve buradaki kapitalistlerin güç kazanmasına yol açtı. Neticede hem ABD için hem de sistemi ölçeğinde küresel sermaye sınıfı içindeki yarılma önlenemez bir hale geldi. Bölgesel ve ulusal kapitalistler güçlenerek küresel sermaye hegemonyasına meydan okumaya başladı, Lenin’in öngörüsü bir dereceye kadar gerçekleşti. Küresel altyapıda yaşanan dönüşüme denk gelecek bir üstyapı dönüşümü ortaya çıkarılamadı ve Gramsci’ci anlamda küresel kapitalist sistem organik bir krize girmiş oldu.

Emperyalist mücadeleler ile birlikte ırkçılık ve milliyetçiliğin geri dönüşü; ABD’de Çay Partisi, AB’de sağcı partilerin ve ırkçı hareketlerin yükselmesi, AKP ve Müslüman Kardeşler tarzı İslami demokrat/liberal/faşist karışımı siyasal gruplaşmaların güçlenmesi ve buna karşı bir toplumsal isyan dalgasının yükselmesi, organik kriz gerçeğini gözler önüne serdi. 68 Mayıs’ı benzeri gençlik isyanlarının Avrupa’da filizlenmesi, ABD’de sendikalara karşı girişilen saldırılar sonucu Wisconsin’de yaşanan direniş ve genel grev çağrıları, Çin’de görülen işçi örgütlenmeleri, grevler ve toplumsal muhalefet, Arap baharı ve bundan ilham alan gençlik hareketlerinin Avrupa’da yeni bir ivme kazanması ile şu günlerde yaşanan işgaller sistemin krizinin her yerde olduğunu gösteriyor. 

Yine Lenin’i doğrulayan şekilde ‘en zayıf halka’ olan Yunanistan, İspanya ve Arap dünyasında patlak veren isyanlar, çıkış noktaları ve ulusal koşulları doğal olarak farklı olsalar da, tamamen küresel organik kriz tarafından üstbelirlendiler. Çalışma ve yaşam koşullarında yıllardır yaşanan gerilemenin üzerine bir de küresel krizin faturasını öyle veya böyle ödemek zorunda bırakılmak orta sınıfları kitleler halinde proleterleştirirken, sosyal kesintiler ve işsizlik, eğitimli eğitimsiz milyonlarca genç için ufukta hiçbir umut ışığı bırakmadı. Kabaran öfkeye eşlik eden Wikileaks, Anonymous, facebook, tweetter etkisi gibi fenomenler, kendiliğinden başlayan isyanların yaygınlaşarak sistemli ve programlı bir dünya devrimine dönüşebilmesi ihtimalini açığa çıkardı.

Kapitalizmin krizini aşma stratejisi altyapıyı dönüştürürken üretici güçlerde de niteliksel bir dönüşüme yol açtı. 15. yüzyılda İngiltere’de kraliyet isyanları bastırmak ve merkezdeki gücünü artırmak için en ücra köşelere kadar yollar açmıştı. Daha sonra bu yollar, ulusal pazarın oluşumunda ve burjuvazinin güçlenerek toplumdaki başat sınıf haline gelmesinde en önemli rolü oynamışlar ve aristokrasi oyunun yeni kurallarını kabul etmek zorunda kalmıştı. Benzer şekilde, aslen sistemin ve dünya pazarının bekası için inşa edilen Internet’in (renkli web sitelerinden ibaret olan World Wide Web’in sadece küçük bir parçasını oluşturduğu devasa altyapı), bugün aynı ‘yollar’ örneğinde olduğu gibi, toplumsal süreçleri, üretim ilişkilerini, iletişimi, sistemin aleyhine de olacak şekilde dönüştürüyor. Birincil üretim gücü olan toplumun temelden dönüşümüne neden olan gelişmeler, bu dönüşüme gerçekten uygun bir üst yapıyı zorunlu kılıyor. Bu üstyapı bildiğimiz haliyle kapitalizmin üretemeyeceği bir üstyapı.

Taydaştan taydaşa
Mevcut organik krizin ‘üstyapının yeniden üretilememesi’ ile ilgili olduğunu belirtmiştik. Kanımızca bugün üretici güçlerde yaşanan niteliksel değişim potansiyel olarak kolektif üretime, kolektif mülkiyete, kolektif bölüşüme ve kolektif yönetime olanak veriyor. Bunu sağlayan şey, üretici güçlerdeki dönüşümün yeni bir toplumsal ilişki ilkesini ortaya çıkarmış olması. P2P (taydaştan taydaşa) olarak adlandırılan bu dinamik tüm bireylerin birbirlerine ve sistem ile ilgili tüm bilgiye, ilkesel olarak, erişebilirliğine dayalı bir ilişki olarak niteleniyor. Bu da Internet benzeri dağıtımlı ve aracısız sosyal ilişki ağlarının kültürel, siyasal ve ekonomik alanların örgütlenmesinde içselleşmeleri ile ilgili bir şey.

Tahrir sonrasında Madrid ve Atina’da şu günlerde yaşanan işgallerde ortaya çıkan deneyimler ve sosyal medyanın bu süreçte oynadığı rol, P2P benzeri ilişkisel dinamiklerin toplumsal muhalefetin örgütlenmesinde sınandığını ve yaygınlık kazandığını gözler önüne seriyor. Bize göre bu sosyal ilişki dinamiği yeni komünizmin sınıf içi ve sınıflar arası ilişkisel boyutunun net olarak anlaşılmasını ve uygulamaya geçirilebilmesini sağlıyor. Gerçek dayanışmanın, birlikte çalışmanın, ortak mülkiyetin ve kolektif karar vermenin fiziksel olanağı / altyapısı artık mevcut. Hayal artık gerçekliğe dönüşüyor ve bu durum burjuva siyasal düzenini, partileri ile birlikte reddedebilmenin, devrimi ve küresel bir komünü çok kısa sürede inşa edebilmenin olası olduğu müjdesini veriyor.

Tekel işçileri Ankara’da, Tahrir’den önce taydaş bir komün deneyiminin nasıl olacağını göstermişti. Mısır halkının isyanı ve Tahrir Komünü ise dünya ezilenleri için bir umut ışığı oldu. Tahrir’de yakılan meşale Arap dünyasına yayılan bir yangına dönüştü ve ateş Cebelitarık’ı geçerek İspanya’yı tutuşturdu. Madrid, Barcelona ve diğer İspanyol kentlerinden sıçrayan kıvılcımlar da bu günlerde tüm Avrupa’ya yayılıyor. AKP’yi ve yeni CHP’yi küresel kapitalizm yaratmıştır. Taraf’ı ve Fethullah’ı, yeni TCK’yı, yeni MİT’i, yeni polisi ve yeni MHP’yi de kurgulayan küresel kapitalist sistemdir. Artık hiçbir ülkede insanların burjuvazinin elitist politik sistemine, devlet aygıtına ve onun aktörlerine güveni kalmamıştır.

Komün böyle bir ortamda ulusötesileşmektedir. Bu hafta Avrupa çapında kent merkezleri işgal ediliyor. Eş güdümlü eylemler için bir Avrupa ve Dünya Devrimi için çağrılar yapılıyor. İşgallerin fiziken birbirine bağlanması ve bir Avrupa-Kuzey Afrika komününün kurulması bugün gerçekten mümkün. Bu anlamda Türkiye hem kritik hem de stratejik bir noktada yer alıyor. ABD, AB ve Rusya ve Çin’in mücadele ve stratejilerinin tam ortasında duran AKP’nin, faşizmini ve kendi kapitalistlerini yaratabilmesi bu dengeye bağlı iken, bugün dünya devrimi yapma zorunluluğu ile AKP’yi alt etme zorunluluğu gelip birbirine kenetlenmiş, aynı karşı stratejinin ayrılmaz parçalarına dönüşmüş durumdadır.

Gün isyan, komün ve devrim günüdür. Gün HES’lere karşı su hakkını, kesintilere karşı sosyal hakları, krize karşı işçi haklarını, öğrencilerin haklarını, yeni bir sistem yeni bir hayat talebi ile birleştirmek; küresel ve ulusal kapitalizme karşı birbirine ulusötesi anlamda bağlı komünler kurmak üzere Taksim’i, Kızılay’ı, Konak’ı ve tüm diğer meydanları doldurmak ve süresiz oturma ile işgal eylemlerini örgütlemek günüdür. Bunu yapmak bugün fiziken de mümkündür.

Panzerlere nasıl panzehir olunacağını gösteren Dilşat Aktaş hepimize ölümden artık korkmamamız gerektiğini de gösterdi, Metin Hoca bunu hayatını feda ederek ispatladı. Metin Lokumcu’nun, kaybedilen diğer devrimcilerin ve Dilşat’a yapılan saldırının hesabını hem Türkiye kapitalizminden hem de küresel kapitalizmden Devrimler yaparak sormak zorundayız, başka yolu yok!

http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=37899

This entry was posted in General. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *