Üç arkadaştık. Büyükçe bir şehrin bir kenar mahallesinde yaşıyorduk. Uzak kırlardan fakir gelmiştik, pek bir varlığımız yoktu, yani kaybedecek pek bir şeyimiz de yoktu. Geçinmek lazımdı. Küçük bir sokağın üç-beş esnafını haraca bağladık. Bileğimize güveniyorduk, bize ‘dur’ diyen olmadı, polis de buralarda etkisizdi. Geçinmesine geçiniyorduk da gereksinimler hergün artıyordu. Yandaki sokağı da haraca bağladık. Mahallede bizi seven gençlerden bize katılanlar olmasa bu ikinci sokağı alamazdık. Yani gelirler arttı ama giderler de arttı.son_osmanli Yavaş yavaş bize katılanlar çoğalıyordu, giderek daha fazla yer bizden sorulur oldu. Esnaf “korumak” bizim işimiz oldu. Esnafı “korurken” halkı “korumasını” da öğrendik. Bize duyulan korku ve “saygı” büyüyordu. Sayıca çoğaldıkça işleri incelttik, öğrendik. Uzmanlaştık. Gücümüze güç kattık. Şehrin ileri gelenlerinin bile dikkatini çektik. Aramızda işi çekip çevirenlerden saygın ailelerin kızlarıyla evlenenlerimiz bile oldu. Elbette bir şefimiz vardı, ama şefin altında bir hiyerarşimiz de vardı. Yoksa kalabalıklaşmamız mümkün olmazdı. Tabii tek şefli örgüt demek iktidar mücadelesi demektir. İktidar mücadelesi de ihanetsiz, hilesiz, yalansız, entrikasız, kansız olmaz. Ama ne yapalım olacak o kadar. Giderek daha güzel evlerde daha zengin yaşamlara alıştık. Servetimiz, gücümüz sanatın, güzelin yaratıcılarını bize bağladı. Halk bizi sevmiyordu. Ama korkusundan sinmişti, bize itaat ediyordu. Pek sorun çıkarmıyordu. Çıkarmaya kalkışanları da hallediyorduk. Halk “iyiydi”, ‘ver’ diyorsun veriyordu, ‘gel’ diyorsun geliyordu. Bizden sakladığı da vardı mutlaka, saklayacaktı elbette, soluk almalıydı, yaşamalıydı. Sokaklar sokaklara, semtler semtlere eklendi. Öyle büyüdük öyle büyüttük ki…. Ama yine de yetmedi. Yetemedi, yetemezdi de… Semtler semtlere eklenmekle kalsa yine iyi, şehirler şehirlere, yöreler yörelere, ülkeler ülkelere, kıtalar kıtalara eklendi. İşler baştaki kadar kolay değildi. Hiç değildi. Biz çoğaldıkça, büyüdükçe, yayıldıkça işler de çoğaldı, büyüdü, yayıldı. Ayrıca çeşitlendikçe çeşitlendi de…Artık elimizin kolumuzun uzandığı her yerde asayiş bizden sorulur oldu. Ticaret, nakliyat güvencemiz altındaydı. Tüccarı, mal nakledeni biz korurduk. Elimizin kolumuzun uzandığı her yerde onları biz ağırlardık, yedirirdik, içirirdik, yatırırdık. Yalnız onlar için değil herkes için huzuru biz sağlar olduk. Huzur bizdik. Bu huzur için öldük, öldürdük, öldürttük ama rahatlık ve zenginlik içinde yemeyi, içmeyi, zevki, sefayı da öğrendik. İnceldik.osmanli-da-derin-devlet

Sonra? Sonra dünya değişti. Elimizin kolumuzun uzandığı yerlerde yaşayanlardan tanrının kitabının dışında öğrenilecek bir şeylerin varolduğunu görenler, yüzyıllardır hep aynı şekilde gidileduran yerlere kalkıp başka türlü gidenler, kafalarını kaldırıp göklere bakanlar çıktı ortaya… Bu dünyada daha rahat yaşamak için durmadan bir şeyler icadedip durdular. Mal, mülk para biriktirenler, sermayelerine sermaye katmak için kullandılar onları. Bilgiden korkmaz oldular… Devletler çöktü, devletler doğdu. Kimse bizden huzur istemez oldu. Bizim koruduğumuz ve hep açık tuttuğumuz yollar kullanılmaz oldu. Ağırladıklarımız bizi terketti, malları denizden götürmeye başladı. Korumanın bedelini düşürdük, bizim yollarla bağlantı kurulabilecek limanları bedavaya kullandırttık, yetmedi. Biz fiyatları düşürdükçe denizin fiyatları da düştü. Verdikçe istediler. Üstelik varlığından haberimiz bile olmayan yeni yeni yerleri bulup yağmalayıp zenginliklerine zenginlik kattılar. Ödenemez borçlar almaya başladık. Elle tutulur, işe yarar ne varsa verdik. Giderek lüzumsuzlaşmaya başladık. Sonunda olan oldu, neredeyse kovulacak yer kalmayıncaya kadar kovulduk. Neyse, bugün başka türlü yaşıyoruz artık…

*

Yeterince genişletilmiş Osmanlı tarihi budur, gerisi mefruşattır, lafügüzaftır.