Kıbrıs Harekâtı sırasında Kocatepe muhribinin batırılması olayının çok önemli gördüğüm bir yönü var. TSK, “şu bölgeye giren gemiyi batırırım”, diyor, o bölgeye giren gemiyi batırıyor. Gemilerin Rodos’tan kalktığı ve Kıbrıs Rum kuvvetlerine yardım götürdüğü duyumu alınıyor. Bu duyumun gerçekliğinin, teyit edilip edilmemiş olmasının buradaki argüman açısından hiç önemi yok. Pilotlar, dolayısıyla Hava Kuvvetleri Komutanlığı, gemilerin savaş gemisi olduğunu görüyor. Hem duyuma hem de Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın verdiği bilgiye göre bunlar Yunan savaş gemileri. O günün savaş ortamında başka türlüsü de olamazdı zaten…Hava Kuvvetleri, alınan kararı uyguluyor,kibris “doğru” hedefleri vuruyor. Hem de bu basit bir taciz operasyonu değil, bir imha operasyonu, ve çok başarılı bir operasyon. Tarihsel olarak, başta ABD, genel olarak Batı dünyası, özel olarak da NATO için bu saldırı tam bir şoktur, gelecek için büyük bir endişedir. Tarihte ilk kez, ve belki de son kez, bir NATO ülkesi başka bir NATO ülkesini vuruyor. Olay Kıbrıs krizi bağlamının çok ötesinde bir olaydır. TSK bir karar alıyor, bu kararı hiç eli titremeden, hiç siyasi yönlerine bakmadan, anında, tam bir askeri kararlılıkla uyguluyor, gemilerin durup demirlemesine bile izin vermiyor. “Şans” eseri yapılmış olan yanlışlık bir taraftan bu derin şoku gözlerden saklıyor, gizliyor, diğer taraftan da o gün NATO içinde büyük bir siyasi krizin ortaya çıkmasının nesnel temelini ortadan kaldırıyor. Ama korkutuyor.