E-postalarımı kontrol edeyim, dur Twitter’da yeni bir şey var mı bakayım, Facebook hesabıma mesaj gelmiş midir, Instagram’da da yeni fotoğraflar mı varmış, bunu internetten satın alayım, şu eylemin haberini Facebook’ta yayayım…
Bunların hepsini internet sayesinde hemen yapıveriyoruz. Bunları yapmak için elimizi her internete attığımızda da bir iz bırakıyoruz bir yerlerde, herhangi bir şeye ulaşmak için istedikleri o bilgiler, rengini beğendiğimiz kazak, Google’da yaptığımız bütün aramalar, Twitter’da takip ettiğimiz insanlar hep bir yerlerde kayıtlı kalıyor. Çok önemsemesek ya da farkında olmasak da bu bilgilerin hepsi aslında kişisel bilgiler, aslında kırmızı kazağı sevdiğimizi bütün kazak markalarının bilmemesi en az kredi kartı şifremizi kimsenin bilmemesi kadar önemli. Çünkü kapitalizm kendini bu bilgilerle besleyip büyütüyor, neyi beğenip neyi beğenmeyeceğimizi bu şekilde kontrol etmeye çalışıyor.
Facebook, Twitter Derken…
Bunun yanında karar vericiler (!) de internette var olmaya devam edip neyin edemeyeceğine de kendileri karar veriyor. Facebook rahatlıkla kişi hesaplarını kapatıyor, siteler yayından kaldırılıyor. Türkiye’de Gezi Parkı protestoları boyunca sosyal medyanın nimetlerini kullanan insanların izi sürülüp haklarında davalar açıldı, yurttaş gazeteciliği yapan Ötekilerin Postası sebep belirtilmeden altı defa kapatıldı. Bakan Binali Yıldırım Facebook ile uzun süredir işbirliği içinde olduklarını ve hiç bir sorun yaşamadıklarını ama Twitter’dan henüz olumlu yanıt alamadıklarını söyledi.
Doç. Dr. Erkan Saka “Facebook’un bu konuda dünya çapında kötü bir ünü var. Örneğin İngiltere’deki olimpiyatlar öncesinde çok sayıda muhalif sayfa kapatılmıştı. Türkiye’de de en yoğun muhalefeti yapan partilerden biri olduğu için BDP bu uygulamalara maruz kaldı” diyor ve de ““Facebook dünya çapında çok ticarileşti, reklamveren baskısından çekiniyor, politik riskler almak istemiyor” diyerek de bu dünyanın üstünde döndüğü sistemi bize bir kez daha hatırlatıyor.
Ancak böyle kirli işlerin altından çıkanlar sadece sosyal medya devleri değil. Google da “Nasıl ki bir mektubu iş arkadaşına yollayan kişi mektubu iş arkadaşının asistanı açtığında şaşırmaması lazım, web tabanlı email kullanan kullanıcılar da emaillerinin alıcıların servis sağlayıcıları tarafından bir süreçten geçirildiğinde şaşırmaması lazım” demiş idi.
Ama Consumer Watchdog avukat grubu Google ile aynı fikirde değil. Grubun gizlilik müdürü John Simpson “Google’ın açıklaması ters bir benzetme, email atmak mektubu postaneye vermeye benzer. Postanenin mektubumu üzerinde yazan adrese iletmesini beklerim. Postacının mektubu açıp okumasını değil”
Kitlelerin Yeni Kahramanı Snowden
Bütün bunlar oladururken bir de eski CIA (Merkezi İstihbarat Teşkilatı) ajanı ve Ulusal Güvenlik Kurumu (NSA) çalışanı olan Edward Snowden adında bir abimiz boy gösterdi. Kendisi NSA ve FBI’ın (Federal Soruşturma Ofisi) telefonları dinlemek ve internet kullanıcılarını takip etmek için PRISM (Prizma) adından bir program kullandıklarını cihana ilan etti. Zaten ABD gibi büyük oyuncuların bir şekilde her adımımızdan haberdar olduğunu sezinliyorduk ancak kendisinin sızdırdığı bilgiler bu sezilerimizin kanıtı olmuş oldu.
Lakin PRISM adındaki bu sisteme dahil olan şirketler sadece Facebook ya da Google değil; Microsoft, Apple, Yahoo, AOL, Verizon, Sprint ve AT&T de yine bu sistemin içinde. Hatta Obama’nın da izniyle Merkel’in telefonları da 3 yıldır güzelce dinleniyormuş. PRISM ise adını bildiğimiz tek sistem, daha niceleri varsa da onları henüz bilemiyoruz.
Elbette blog ve web sitesi hizmeti verenler de bütün bunlardan azade değil. Blogger ve wordpress.com gibi sağlayıcılar istenildiği takdirde sizin detaylarınızı yetkililer ile paylaşabiliyor.
“Aman canım benim saklayacak neyim var, n’olur ki benim mailime baksalar” diyorsanız demeyin. Zaten sistemin içinde hareket edecek yer bırakılmamışken, sevgilimizle yaptığımız telefon görüşmesinden, yoldaşımıza gönderdiğimiz maile kadar her şeyin denetleniyor olması özgürlüğümüzün elimizde kalan son parçalarını da devletlerin, şirketlerin eline teslim ediyor. En gözde şekliyle ifade edecek olursak bu yapılanlar insan haklarına aykırı.
Bir Alternatif Var mı ki?
Ancak bu yaşananların önüne geçmenin bir yolu var. Elbette öncelikle bu iletişim ve internet devlerinden gizlilik talep edebiliriz. Lakin bunun gerçekleşmesi çok kolay olmayacaktır.
Şimdiye kadar kullandığımız her bir internet hizmetini, iletişim yolunu alternatifleri ile değiştirebiliriz. E-postalar, e-posta grupları, mikro blog siteleri (Twitter gibi), bloglar, web siteleri hatta bilgisayarınızın işletim sistemi için çok sayıda alternatifi deneyebilir kullanabilirsiniz. Bu yeni sistemlerin birçoğu bilgilerinizin çok kısıtlı bir kısmı dışında kalanları kesinlikle saklamıyor. Çünkü bilgilerinizi çeşitli reklam firmalarına pazarlamak, devlete sızdırmak gibi dertleri yok. Birlikte, sağlıklı ve güvenli bir iletişim ile hayatımızı nasıl devam ettirebiliriz sorusuna odaklanıyorlar. Güvenli ve sağlıklı iletişimi bir hak olarak görüyorlar.
Bunları nereden bulalım biz, nasıl kullanalım derseniz şu site bu konuda sorularınızı cevaplayacak, sizi yönledirebilecek harika bir içeriğe sahip: https://techtoolsforactivism.org/. Ben İngilizce bilmiyorum, n’olacak diyenler için ise çok yakında https://kemgozleresis.org.tr/ yayında olacak.
Out For Beyond Nereye?
Biz de Out For Beyond ekibi olarak her gün bir yenisini öğrendiğimiz bu bilgi sızdırmaları karşısında bir duruş sergilemek için ve eyleme geçmenin gerekliliğine inandığımızdan öncelikle RiseUp (https://help.riseup.net/en) maile geçtik, şimdi de ikinci basamak olarak blogumuzu Network23’e (https://network23.org/) taşıyoruz. Bundan sonra sizleri yeni yerimize bekleriz
https://network23.org/outforbeyond/
Not: Ben bu konulara biraz daha kafa yormak isterim derseniz Alternatif Bilişim Derneği’nin size söyleyecekleri olacaktır: http://www.alternatifbilisim.org/wiki/Ana_Sayfa
emel