(Küresel iklim krizi – güncel gelişmeler 18)
Ve evet, en sıcak yıl rekoru yine kırıldı: 2014 yılı, kayıt altındaki en sıcak yıl oldu. En sıcak 15 yılın 14’ünün 2000 yılından sonra gerçekleştiğini düşünürsek, şaşılacak bir şey yok gibi. Oysa şaşılacak çok şey var. Mesela hala küresel ısınmayı inkâr edenlerin olması inanılır şey değil. Ya da örneğin, 2014 yılında tespit edilen 15 sıcak noktadan biri Orta Doğu iken, Türkiye’de kimsenin iklim krizini dert etmemesi, hayretler uyandırıcı.
Gerçi, bilim insanları “acil, küresel ölçekte uykudan uyanma çağrısı” yayınlasalar da, fosil yakıt şirketlerinin kültür ve hayırseverlik kurumlarındaki etkisinin artması, konunun neden görmezden gelindiğini anlamamızı sağlayabilir.
Ama önce ne durumda olduğumuzu kısaca özetleyelim:
Şu anda bilinen petrol rezervlerinin üçte biri, doğal gaz rezervlerinin yarısı ve kömür rezervlerinin de en az yüzde 80’i, yeraltında bırakılmazsa ve 2050’den önce kullanılırsa, sıcaklık artışı 2°C sınırını geçecek.
Peki bu sınırın ötesinde ne var?
Bu soruyu yanıtlamadan önce, sınırın altındaki (şimdiye kadar, sanayi devrimine kıyasla 0.85°C’lik bir ısınma gerçekleşti) durumdan örnekler verelim.
- Pasifik Okyanusu’ndaki ada devletleri, deniz seviyelerinin yükselmesi sebebiyle sular altında kalıyorlar ve yurtlarını terk etmek zorunda bırakılıyorlar.
- Kuraklık, Orta Amerika’dan Avustralya’ya, ABD’den Brezilya’ya kadar dünyanın dört bir yanını etkiliyor; bunun sonucu olarak da tarımsal üretim küresel ölçekte düşüyor (kuraklığa dayanıklı bildiğimiz buğdayda bile) ve gıda güvenliğini tehlikeye sokuyor.
- Yerküre üzerinde insan yaşamını mümkün kılan ekosistemlerin de en az yarısı tehdit altında. Sadece geçtiğimiz üç ay içinde, küresel ısınmanın mercan kayalıklarına, kuzey enlemlerdeki ormanlara ve balıklara, deniz kaplumbağalarına ve hatta Ekvador’un gözlerden ırak göllerine etkileri tespit edildi.
Bunlar şimdiye kadar olanlar. 2°C’den fazla bir artış ise, tüm dünyayı geri dönüşü olmayan bir felaketler silsilesiyle baş başa bırakabilir. Bu “geri dönüşü olmama” olgusuna, pozitif geri besleme mekanizmaları sebep oluyor. (Örneğin Kuzey Kutbu’ndaki buzullar eridikçe ve denizler ısındıkça buzulların erime hızı artıyor.)
Geçtiğimiz aylarda yayınlanan bilimsel raporlarda şu noktalar vurgulanıyor.
- Aşırı şiddetli fırtınalar artıyor ve ısınmayla beraber daha da şiddetlenecekler.
- Mahvetmek birkaç on yılımızı alan deniz ekosistemlerinin toparlanması binlerce yıl alabilir.
- Okyanus akıntılarında önemli buz dinamikleri ortadan kalkabilir.
- Kuzey Kutbu’ndaki buzullarla birlikte, dağ zirvelerindeki buzullar da eriyor. Binlerce insanın tatlı su kaynaklarının yok olmasının yanı sıra, bu buzulların kapladıkları topraktan serbest kalacak karbonla küresel ısınma daha da hızlanacak. İşte size bir pozitif geri besleme mekanizması daha. Aynı risk Siberya’daki tundralar için de geçerli.
İklim felaketinin ölçeğini daha iyi anlamamızı sağlayacak yeni bir araştırma, salınan her ton karbonun getireceği maliyet olarak tanımlanan “karbonun sosyal maliyeti”ne odaklanıyor. ABD’deki resmi araştırmalarda 37 $/ton olarak kabul edilen bu değerin aslında 220 $/ton olduğuna işaret ediyor araştırma. Yani diyor ki, bugüne kadar öngördüğümüz ne varsa, aslında bizi bunun altı katı bir tehlike bekliyor!
Peki şirketler bu konuda ne düşünüyor? Anlaşılan, olayı pek dert ettikleri yok. Yakın zamanda CEO’lar arasında yapılan bir ankette iklim öncelikli kaygılar listesine bile giremedi. Anlaşılan, 1972’de “Büyümenin Sınırları” raporunun yazarları arasında yer alan Jørgen Randers’in en son Davos zirvesi öncesinde söylediklerinde haklılık payı var: “Dünyayı cehenneme yollamak kârlıdır.”
Nitekim Brezilya’da çelik endüstrisi emisyonlarını ikiye katlarken, ABD’nin Florida eyaleti çareyi devlet çalışanlarına “iklim değişimi” sözcüklerini kullanmayı yasaklamakta buldu. İngiltere ise geçtiğimiz yıllarda ülke dışındaki fosil yakıt projelerine 1.7 milyar sterlin (yaklaşık 7 milyar TL) aktardı.
Hükümetlerin ilgisizliğine (veya daha kötüsü, fosil yakıtlara yakın ilgisine) rağmen, sorun karşımızda duruyor.
Alman enerji şirketlerine tazminat davası açan Perulu çiftçi Saul Luciano Lliuya ve Avustralya’nın en büyük kömür madeni olacak 16 milyar dolarlık Carmichael maden projesini durdurmak için direnen Aborijinler önderlik ediyor iklim adaleti mücadelesine. Ve dünyanın dört bir yanında yankılanıyor sesleri. Londra’da binlerce insanın katıldığı Harekete Geçme Zamanı eyleminden, şimdiye kadarki en hızlı büyüyen yatırım çekme kampanyasının düzenlediği Küresel Yatırım Çekme Günü’ne kadar.
İşte bu çoğalan sesi yükseltmenin zamanı şimdi.
Naomi Klein’ın söylediği gibi: İklim değişimi, her şeyi değiştirecek.