İklim adaletine ulaşmanın beş yolu – Helena Kennedy

İklim adaletsizliğini görmeyi öğreniyoruz. Paramparça olan yaşamlar, destansı kuraklıklar, seller ve tayfunlar, yerinden edilmiş aileler ve halkların öykülerinde görüyoruz iklim adaletsizliğini. İklim değişiminin kendisinden daha hukuki bir mesele değil iklim adaletsizliği ilk bakışta: ekonomik, politik ve bilimsel bir mesele. Ancak, her geçen yıl yüzümüzü tekrar hukuka dönüyoruz ve her yeni iklim görüşmesinden uluslararası bağlayıcılığı olan bir anlaşma umuyoruz.

Bugün, iklim değişiminin insani bedeliyle yüzleştiğimizde, dünyanın her yerinde insanlar hukuka başvuruyorlar yardım için, çare bulmak için, telafi için, ve bunun tekrar başlarına gelmemesini güvence altına almak için. İklim adaletinin karşısındaki zorlu görev budur.

Şimdiye kadar hukuk bu görevi boşlamış görünüyor. Gerçekten de, Uluslararası Barolar Birliği (International Bar Association – IBA) Çalışma Grubu’nun yakın zamanda yayınlanan raporunun (pdf) da gösterdiği üzere, hem ulusal hem uluslararası kimi yasalarımız iklim eylemini kolaylaştıracağına zorlaştırıyor. Ancak rapor birçok da öneride bulunuyor. İşte büyük bir fark yaratabilecek ve politik olarak mümkün beş öneri.

1. İklim değişimi mağdurlarının varlığını tanı.

İklim değişiminin mağdurları olduğunu kabul etmemiz ve onlara yasal bir yer açmamız gerekiyor. Rapor, devletlerin, iklim değişiminden doğrudan etkilenenlere kapı açabilecek bir “iklim değişimi için yasal model statü” benimsemelerini öneriyor. Bu büyük ölçüde prosedürlerin netleştirilmesi meselesi. Bir sonraki adım olarak IBA böyle bir model  statü için bir taslak hazırlıklarına başladı bile.

2. İnsan haklarını güçlendir.

İklim değişiminin insan haklarına zarar verdiği uzun zamandır gayet açık. Pek o kadar açık olmayan ise, mahkemelerin bu ihlalleri incelerken mevcut yasaları ve hukuki emsalleri kullanıp kullanamayacakları. Nihayetinde tüm hukuk, iklim değişiminin devasa boyutu ve aciliyeti göz önünde bulundurulmadan geliştirilegeldi. Ancak, aynı diğer insan hakları ihlallerinde olduğu gibi, iklim değişiminde de aktörler, mağdurlar ve hasarlar var. Nedensellik ilişkisini kurmak için öyle pek de hukuki hayal gücüne gerek yok. Politikacılar, avukatlar ve uluslararası toplum bu bağlantının netleştirilmesinde yardımcı olabilir.

3. Şirketlerden hesap sor.

Şu anda, çok-uluslu şirketler karbon hesap verebilirliğinden kaçabilirler – tıpkı sıklıkla yurtdışındaki iştirakleri ve tedarikçilerinin yol açtığı insan hakları ihlallerinden kaçabildikleri gibi. İnsan haklarında olduğu gibi burada da ihtiyacımız, basitçe gereken özeni göstermek. Uluslararası tedarik zincirinde karbon emisyonlarının üretimden dağıtıma ve satış noktasına kadar doğru hesap edildiğini garanti etmek olmalı hedef.

4. Uluslararası kurumları güçlendir.

Konu çevresel anlaşmazlıklar olduğunda ülkeler pek seyrek olarak uluslararası hukuki anlaşmazlıklar için dünyadaki birincil mahkeme olan Uluslararası Adalet Divanı’ndan (UAD) faydalanıyorlar.

İklimle alakalı hiçbir eylem ulaşmadı mahkemeye şimdiye kadar. Elbette bunun ardında politik nedenler var, ancak ayrıca son derece teknik meselelerde mahkemenin salahiyetiyle ilgili de endişeler mevcut.

UAD’nin güçlendirilmesi lazım. Divanın adli heyetine yapılan yeni atamalar yardımcı olabilir. Yakın zamanda ortadan kaldırılan çevre heyeti yeniden kurulabilir ve güçlendirilebilir. Mahkemeler böyle meselelerde en azından arabulucu heyetlerinden daha iyidirler. Ama, özellikle enerji yatırımcılarıyla çevre politikaları arasındaki anlaşmazlıklarda olduğu üzere, devletlerin arabuluculuğa başvurmayı seçtiği durumlarda her şey tamamen şeffaf biçimde yürütülmeli – bugün böyle bir durum yok. IBA ayrıca Lahey’deki Daimi Arabuluculuk Konseyi’nin çevresel uzmanlığını kullanmayı öneriyor.

5. Ticaret sistemini düzelt.

Ticari kuralların düşük karbon ticareti politikaları gibi iklim eylemlerini cezalandırmamasını sağlamalıyız. Onlarca yıldır bir iklim anlaşması muhabbeti çeviren hükümetler bunu yerine DTÖ’ye bakanlarını yollayarak bu meseleyi çözebilirler. Bugünkü durumda, örneğin yüksek-karbon ithalatını vergilendirmek isteyen hükümetler DTÖ’nün adli mercilerinden bir tokat yemekten korkabilirler. Bakanlıklar düzeyinde bir deklarasyon yayınlayarak bu gibi düzenlemelerin yasallaştırmak çok daha kolay bir mesele.

Elbette benzer düzenlemeler, şu anda müzakere edilen TPP (Transpacific Partnership) ve TTIP (Transatlantic Trade and Investment Partnership) gibi bütün çift-taraflı ve bölgesel ticaret anlaşmalarına da içerilmeli. Bunlar ve gelecekteki başka anlaşmaların hepsine son halleri verilmeden önce uzun vadeli iklim etkileri gözetilerek incelenmeli.

*

IBA raporu bu öneriler dışında birçok başka noktaya değiniyor ve bence tüm avukatların ve politikacıların okuması zorunlu kılınmalı. İklim değişiminin yol açtığı insani hasarları önlemek ve tazmin etmek konusunda ciddi kafa yormaya başlamamızın tam zamanı.

***

Müsteşar Helena Kennedy, IBA Başkanlığı İklim Değişimi Adaleti ve İnsan Hakları Çalışma Grubu eşbaşkanı ve IBA İnsan Hakları Enstitüsü’nün eşbaşkanı.

Bu yazının orijinali 12 Ocak 2015’te Guardian‘da “Five ways to achieve climate justice” başlığıyla yayınlandı.