4 + 4 + 4 Dinselleşen Eğitim Sisteminin Zararları – Bölüm 2

Yazımızın 1. Bölümünü okumak için tıklayınız…



Bugün gelinen noktada, “4+4+4” adı verilmiş olan yeni eğitim sistemiyle, din eğitimi 1982 Anayasası’nın da ötesine geçirilmiş, yalnızca “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” gibi dayanaksız bir isme sahip bir dersle yetinilmeyip, ilköğretimde “Arapça” ve ortaöğretimde de “Temel Dini Bilgiler”, “Kuran-ı Kerim” ve “Hz. Muhammed’in Hayatı” dersleri eklenerek ilk ve orta öğretim öğrencilerine aralıksız olarak din bilgisi verilmesi amaçlanmıştır [1]. Buradaki, “din bilgisi” ifadesinden kasıt, elbette ki İslam dininin Sünni mezhebine dair teolojik bilgilerdir. Bunun kanıtlarından birini, 9. sınıflar için hazırlanmış “Hz. Muhammed’in Hayatı” ders kitabından bir alıntıda bulabiliriz:

Peygamber Efendimiz hayâyı imanla ilişkilendirmekte, hayâ ve imanın ayrılmaz bir bütün olduğunu belirtmektedir. O, bu konuda, “Gerçekten hayâ ile iman bütün olarak her ikisi birbirine bağlıdır. Bunlardan biri kaldırılınca, diğeri de kalkar.” buyurmaktadır. Bu hadisten de anlaşılacağı üzere hayâ ile iman bir birine sımsıkı bağlıdır. Birincisinin olmadığı yerde ikincisinin de ortadan kalkması gibi bir tehlike söz konusudur.” [2]


Alıntıdan da anlaşılacağı gibi, Niyazi Altunya’nın ifadelerine de paralel bir biçimde, ahlak ve utanma duygusu imanla bağdaştırılmakta, biri olmadan diğerinin de olmayacağı fikri vurgulanmaktadır.

Bu öğretim programının sıkıntılarından bir diğeri de bugüne dek Türkiye Cumhuriyeti’nde devlet eliyle verilmiş tüm din derslerinde olduğu gibi, “Kuran-ı Kerim Dersi”nde de kitabın (kendine has bir dilinin olması gibi akla mantığa sığmayan sebeplerle) Arapçasının okutulmasına karar verilmiş olmasıdır. Oysa ki bir insanın, Kuran-ı Kerim’i veya kutsal sayılsın sayılmasın başka herhangi bir kitabı tüm kapsamıyla anlayabilmesi için, onu, vakıf olduğu bir dilde ve içeriğini tamamen sindirebileceği bir yaşta okuması gerekir. Müfredatta yer alan (seçmeli) Arapça derslerinde muhtemelen bu seviyeye ulaşamayacak olan öğrencilerin Kuran-ı Kerim’i anlamasının değil ezberlemesinin istendiği ortadadır.Bu durum ayan beyan ifade edilmiş, hatta yine 9. sınıflar için hazırlanmış olan “Kuran-ı Kerim Dersi” öğretim materyalinin 85. sayfasında da “Sure Öğretimini Kolaylaştıracak Bazı İlkeler” başlığı altında, öğrencilerin bu sureleri nasıl daha iyi “ezberleyeceklerine” dair ipuçları sıralanmıştır [3].Dahası, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer de, 7 Nisan 2012 tarihli Hürriyet gazetesinde yayınlanan röportajında, öğrencilerin “okuduklarını anlamayacaklarını” itiraf etmiştir:

Ancak Meclis hüküm getirdi. Kuran ve Peygamberimizin Hayatı’nın öğretilmesi. Biz bunu ortaokulda ve lisede öğreteceğiz. Biz Türkçe gibi Kuran okumayı öğreteceğiz. Zaten şu anda Arapça seçimli. Arapça öğretmeyeceğiz. Arapça lisanıyla Arap alfabesine dayalı Kuran okuma ayrı. Yani çocuk Arap harfleriyle bir kelimeyi okumayı öğrenecek ama okuduğu şey Kuran olacak. Bir müfredat oluşturacağız. Okuyacak ama anlamayacak. Zaten Kuran okuyanların büyük bölümü anlamazlar onu bir kutsal bir kitap olarak okurlar. [4]

4+4+4” eğitim sisteminin tek sorunu, elbette ki eğitimi daha da fazla dinselleştirmesi değildir. Eğitim sistemini kökten değiştiren bu düzenlemenin, sermayenin emek piyasasına ilişkini talepleri doğrultusunda ve onları karşılamak için gerçekleştirildiği göz önünde bulundurulursa, dile getirilen tüm bu sakıncaların, değişikliğin savunucuları tarafından neden hiç önemsenmediği sorusu da yanıt bulacaktır.

Sadece ilk kademe için doğabilecek onlarca sorun vardır. 5-5,5 yaşlarındaki öğrencilerin kalem tutmaya müsait olmayan kemik ve kas yapısı [5], verilen komutları anlamakta ve uygulamakta başarısız olmalarına sebep olan bilişsel gelişim yetersizlikleri [5], ikinci dört yılın ortaöğretim kapsamına alınmasıyla temel eğitimin fiili olarak 3 yıla indirilmiş olması ve yine 5. sınıftan itibaren derslerin branş öğretmenleri tarafından verilmesi kararıyla açıkta kalan veya yetersiz olmasına rağmen açıkta kalmamak için sağlıksız meslek ve eğitim koşullarına katlanmak zorunda kalan öğretmenler, derslik yetersizlikleri yüzünden farklı seviyelerde olmalarına rağmen aynı sınıfta ders görmek zorunda kalan öğrenciler ve daha nice sorun, bu eğitim sisteminin, baştan aşağı bir ideolojik yeniden yapılanmanın bir parçası olduğunun kanıtıdır. Örnekleri daha da somutlaştırmak için bu sorunlardan şikayetçi olmalarına rağmen ana akım medyada kendilerine ya çok az yer ayrılmış ya da hiç yer ayrılmamış olan eğitimcilerin ve velilerin yorumlarına yer vermek iyi olacaktır.

Örneğin Eğitim Emekçileri Sendikası yaptığı birçok açıklamada, çocuğun bilişsel ve kişilik gelişimi üzerine yapılan çalışmalar sonucu tespit edilen yaş kuşaklarına veya dönemlendirmeye uymayan yeni eğitim yapılanmasının, kesintili ve dışarıdan eğitim ile çocuk gelinlerin ve çocuk işçiliğinin artmasına sebep olacağını vurgulamıştır. Meclise sunulan ilk öneride, ilk kademeden sonra yani 9 yaşından sonra velinin isteğine bağlı çocuğun örgün eğitimden çekilebilmesine olanak veren düzenleme, gelen tepkilerden sonra ancak ikinci kademenin bitişine yani 12-13 yaşına çekilmiştir. Fakat yine Eğitim – Sen’in raporlarında, çocuk gelinlerin ağırlıklı olarak 13, 14, 15 [6] yaşında olduğu düşünülürse yasal olarak kız çocuklarının ya eve kapatılması ya da evlendirilmesinin önün açılmış olduğu belirtilmektedir.

21 Eylül 2012 tarihinde haber.sol.org.tr adresinde yayınlanan bir röportajda, Tokat Eğitim-Sen Başkanı Ertan Uysal’ın değinileri, bu sistemin özel eğitimin özgün ihtiyaçlarını bile hesaba katmadığını gösteriyor:

özel eğitim okullarında din kültürü derslerinin varlığı tartışılırken seçmeli olarak din derslerinin eklenmesi ve zorunlu seçtirilmesi bilimsel açıdan büyük bir sorun. Temelde müzik, resim ve beden eğitimi derslerine daha çok ihtiyacı olan bu okul öğrencilerine dayatılan son durum tam da ortaçağ karanlığına benzemektedir.” [7]

Bu röportajdan çok daha önce, 2 Nisan 2012’de Hürriyet gazetesinde çıkan habere göre ise TBMM’ye, çoğunluğu annelerden oluşan velilerden mektup yağdı. Gönderilen mektuplarda öne çıkan noktalar ise bu yazıda değindiklerimizden çok da farklı değil:

– Henüz özbakım becerilerini kazanmamış çocuğumun, kişisel ihtiyaçlarını kendi başına beceremediğinde kendine güveninin sarsılmasını ve değersizleştirilmesini istemiyorum.
– 5 yaşındaki çocuğumun, tek başına servisten inip eve girmesini istemiyorum.
– Çocuğumun, yıllık eğitim programını yetiştirmek zorunda olan sınıf öğretmeninin zorlamalarına maruz kalmasını istemiyorum.
– 5 yaşındaki çocuğumun kocaman bilinmez bir alanda yalnız kalmasını istemiyorum.
– 5 yaşındaki çocuğumun 12 – 13 yaşındaki abi ve ablaları ile aynı alanda risklere açık olarak bulunmasını istemiyorum.
– 7 yaş çocuğu dahi 1. sınıfta zorlanırken 5 yaşındaki çocuğumun ilkokula başlamasını istemiyorum.

– 5 yaşındaki çocuğumun, tek başına servisten inip eve girmesini istemiyorum.
– Çocuğumun, yıllık eğitim programını yetiştirmek zorunda olan sınıf öğretmeninin zorlamalarına maruz kalmasını istemiyorum.
– 5 yaşındaki çocuğumun kocaman bilinmez bir alanda yalnız kalmasını istemiyorum.
– 5 yaşındaki çocuğumun 12 – 13 yaşındaki abi ve ablaları ile aynı alanda risklere açık olarak bulunmasını istemiyorum.
– 7 yaş çocuğu dahi 1. sınıfta zorlanırken 5 yaşındaki çocuğumun ilkokula başlamasını istemiyorum. [8]

Eğitimin dinselleşmesi, büyük bir sorundur. Bu eğitimin aynı zamanda sağlıksız, uygunsuz bir biçimde yürütülmesi, bir kar topunu çığa dönüştürebilir. Bunun önüne geçilmesi için çok geç olmadan harekete geçilmesi, üstelik yalnızca eğitim işlerinde değil, devletin her kademesinden dinin izlerinin silinmesi gerekiyor.

Özgür Düşünce Hareketi olarak tüm sayılan nedenlerle kimi önemli değişiklikler yapılması gerektiğini düşünüyoruz:

  1. Eğitim-öğretimin karma olarak yürütülmesinden hiçbir şart altında vazgeçilmemeli. İki cinsin birbirine din perçeminden bakması cinsiyet eşitsizliğinin ve kadına yönelik şiddetin önemli kaynaklarından biridir. Dahası, kadın ve erkeğin kategorik olarak birbirinden ayrıldığı bir ortamda yetişen çocuklar, trans kimlikleri anlamlandırmakta zorlanacak, doğal olarak transfobik olmaya şartlanacaklardır.
  2. Din bilgisi, tarih bölümü altında dinler tarihi ve onun da altında İslam dini şeklinde özelleşerek olmalıdır. Eğer din eğitimcileri yetiştirilecekse lisans eğitimi üzerine pedagojik eğitim de verilen bir program oluşturulmalıdır.
  3. Yukarıda açmaya çalıştığımız zararlar nedeniyle, seçilmiş bir dinin uygulama eğitimi olan İmam – Hatip ortaokulları ve liseleri kapatılmalıdır.
  4. Zorunlu ve sözde seçmeli din eğitimi dersleri kalkmalı, reşit olmamış bireye verilmemelidir.
  5. Yeni yayınlanan “kılık-kıyafet” yönetmeliğinde kız çocuklarına küçük yaştan itibaren türban dayatılmasını teşvik eden düzenleme geri çekilmelidir.


Kaynaklar:
1. Talim ve Terbiye Kurulu Öğretim Programları: http://ttkb.meb.gov.tr/www/ogretim-programlari/icerik/72

2. Ortaöğretim “Hz. Muhammed’in Hayatı” 9. Sınıf Öğretim Materyali: http://ttkb.meb.gov.tr/dosyalar/kitaplar/hzmuhammedinhayati_9.pdf – s. 41.
3. Ortaöğretim “Kur´an-ı Kerim” 9. Sınıf Öğretim Materyali: http://ttkb.meb.gov.tr/dosyalar/kitaplar/kuran%C4%B1kerim_9.pdf – s. 85
4. http://www.hurriyet.com.tr/gundem/20293658.asp
5. http://www.ttb.org.tr/kutuphane/okulabaslama.pdf
6. http://www.egitimsen.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=217&sube=0#.UQZLPx3VdHJ
7. http://haber.sol.org.tr/kent-gundemleri/444-sistemi-tokatta-da-bircok-sorunla-basladi-haberi-59890
8. http://siyaset.milliyet.com.tr/tbmm-ye-4-4-4-sikayeti-yagdi/siyaset/siyasetdetay/02.04.2012/1522766/default.htm



Özgür Düşünce Hareketi – Ocak 2013

Leave a Reply

Your email address will not be published.