İklim değişimi neler yapıyor? Ve biz iklimle ilgili ne yapıyoruz?

(Küresel iklim krizi – güncel gelişmeler 13)

İklim zirvesini, dünyanın dört bir yanında geniş katılımla gerçekleşen iklim yürüyüşlerini geride bıraktığımız ama yine de Türkiye basınının büyük bir kısmının ve siyasetin iklim değişimiyle değil sadece iklim zirvesinde Erdoğan’ın boş koltuklara çektiği Ortadoğu azarıyla ilgilendiği bir zaman diliminden geçtik gittik. Şimdi de bir kan gölünün ve nefretin içinde debeleniyoruz. Özgür Gürbüz yakın tarihli bir yazısında “Vicdani retçiler, barış eylemcileri ve pasifistler için en zor zamanlar, havada kuşların değil kurşunların uçtuğu günlerdir” diye yazmıştı, iklim yazısı yazmak da aslında o kadar kolay değilmiş. Ama bir yandan da bütün bunların kaynağının bir olduğunu düşününce mücadeleye devam etmek gerekiyor elbette.

Yakın zamanda tespit edilen etkiler

Gelelim son dönemdeki iklim gündemine. Elbette iklim değişimi Çin’de yeşil çayın kalitesine dahi zarar verecek şekilde etkilerini genişletmeye ve artırmaya devam ediyor. Buğdaylarda yaprak yanması hastalığı iklim değişimi ile bağlantılı olarak artacak zira bu hastalık bitkinin çiçeklenme dönemi sulu bir döneme gelmişse ortaya çıkıyor. İklim değişimi de çiçeklenme dönemini erkene çekerek bu hastalığa davetiye çıkaracak. Ciddi bir salgın döneminde bu hastalığın ürünün neredeyse yüzde 60’ını yok edebildiği biliniyor. Yine atmosferdeki yüksek karbondioksit oranı gıda maddelerinin protein üretimini engelleyerek bitkilerin besin değerlerini düşürüyor. Avrupa’yı sıcaklık artışları ve kuraklıklar nedeniyle ciddi hasat kayıpları bekliyor. Bilim insanlarına göre, ciddi etkileri olacak gıda kıtlığına ise sadece 40 yıl uzaktayız, özellikle yüzyılın ikinci yarısında bu etki en yüksek olacak.

İklim değişimi Kamerun’da pamuk üretimiminde artış sağlamak gibi küçük pozitif etkiler yapacak olsa da dünyadaki milyarlar için daha pek çok olumsuzluğu ve yıkımı beraberinde getiriyor. İklim değişiminin yüksek enlemlerde sıcaklığı artırması nedeniyle sıtma gibi hastalıklarda artış görüleceği konusunda çeşitli bilgiler var. Bilim insanları Kolombiya ve Etiyopya’nın yüksek enlemlerinde gerçekleştirdikleri çalışmalarla bu artışı ortaya koyuyor. 1 derecelik sıcaklık artışı Etiyopya’da 3 milyon daha fazla sıtma vakası anlamına gelebilir. İngiltere’de aşırı sıcaklık nedeniyle ölümlerde 2050 yılına kadar %257’ye varan artış bekleniyor. Sıcaklık artışları aynı zamanda erken doğumlara da neden oluyor. Bir araştırmaya göre, sıcaklıkların 6-7 gün süreyle 32 derece dolaştığı bir yaz mevsiminde erken doğum riski normal bir yaz mevsiminden %27 daha fazla. İklim değişiminin etkilerine maruz kalmak ayrıca bireylerin mutluluğuna ve memnuniyetine de olumsuz bir etkide bulunuyor. Buna benzer şekilde Avustralya’da yapılan bir araştırma intihar oranlarının artışının küresel iklim değişimi ile bağlantısını kuruyor.

İklim politikalarında son gelişmeler

Bir yandan bilim insanları araştırmaları ve yayınladıkları raporlar ile iklim değişiminin etkilerini ortaya koyarken, bir yandan da iklim değişiminin önlenmesinin tek yolu devletlerin bu konuda ciddi adımlar atması. Lakin şimdiye kadar bunu görmüşlüğümüz yok, göreceğimiz de şüpheli. Ancak küçük de olsa gelişmeler de yaşanmıyor değil. Ekvador ve Dominik Cumhuriyeti’nden sonra Tunus, iklim değişimini anayasasına koyan 3. ülke oldu. Tunus, yenilenebilir enerji payını 2014’te %5 artıracak ve 2030 yılında bu payı %25’e çıkaracak. Almanya’nın Hamburg kenti 20 yıl gibi bir sürede Yeşil Ağ Projesi ile tamamen yayalaşacak ve otomobilden arınmış hale gelecek. Kuzey Kore, tarımdan enerjiye kadar köklü dönüşümlerle iklim değişimine karşı mücadelede şampiyonluğa oynayabilecek düzeyde bir çalışma içinde. ABD dahi yeni düzenlemelerle kömürlü termik santrallerin neden olduğu salımları 2030 yılına kadar 2005 yılına göre %30 azaltmak için harekete geçti.

Avrupa Birliği şimdiye verilmiş en iyi taahhüdü vererek 2030 yılına kadar salımlarını %40 azaltacağı ve enerjisinin %27sini yenilenebilir enerjilerden sağlayacağını söyledi. Derken kirli enerji lobileri bütün güçlerini kullanarak yenilenebilir enerji hedeflerinin bağlayıcılığını ortadan kaldırdı. IPCC raporlarının üçüncüsü iklim değişiminin yıkıcı etkilerinin önüne geçmek için yenilenebilir enerjinin enerji üretimi içindeki payının 2050 yılına kadar üçe katlanması gerektiğini belirtiyorken hem de. Almanya bir yandan iddialı adımlar atarken bir yandan da koyduğu hedeflere ulaşmakta zorlanacak gibi: 2050 yılına kadar ev ısıtmasından kaynaklanan salımlarını %80’ne kadar azaltmayı umuyordu ancak yeni yapılan bir çalışma bu şekilde devam ederse bu oranın %25’te kalacağını gösteriyor.

Aslında bu iki ileri bir buçuk geri adımlarımızın nedeni şirketlerin çılgın lobi faaliyetleri ve reklam çalışmaları. Hepimiz bir fosil yakıt olan petrolün iklim değişimi için ciddi bir sorun olduğunu biliyoruz, ancak petrol devlerinden Exxon’a göre “eğer toplum iklim değişikliğine karşı petrol tüketimine sınır getirirse, bunun kendisi gibi petrol şirketlerinin değerini askıya alma anlamına gelecek”. Türkiye hükümetinin de bu konularda Exxon’dan farklı düşünmediğini biliyoruz. TUİK’in yakın sayılabilecek bir zamanda açıkladığı istatistikler bunu gösteriyor. Kyoto Protokolü’ne göre ülkelerin sera gazı salımını 1990 yılının yüzde 5 altına çekmesi gerekirken Türkiye’de 1990’a göre karbon emisyonu artışı yüzde 133.4.

kisibasi

Geriye attığımız bir buçuk adımda önemli yeri olan ülkelerden biri Kanada. Kanada hükümetinin kendi tahminlerine göre katran kumu (tar sand – petrollü kumlardan petrol elde etme) yatırımları nedeniyle salımları 2030 yılına kadar %38 artış gösterecek. Kendileri aynı zamanda dünyanın her noktasında katran kumu çıkartmaya kararlı gibi. Polonya kaşla göz arasında Ukrayna krizini fırsat bilip kömür, doğal gaz ve kaya gazı konularını hemen Avrupa Birliği gündemine getirdi. Ayrıca ABD, Rusya ve daha birçok ülke katran kumundan petrol üretimi için canla başla çalışıyor.

Bir yandan da aslında iklim konusunda çok ortalarda olmayan ama ciddi katkıları olan endüstriler var. Endüstriyel hayvancılık kadar Oxfam’ın yakın zamanda yiyecek-içecek firmaları hakkında çıkardığı rapor da ciddi veriler sunuyor. Mesela Oxfam diyor ki 10 büyük yiyecek-içecek şirketi Nordik (Finlandiya, İsveç, Danimarka, Norveç ve İzlanda) ülkelerinden daha fazla iklim değişimine katkıda bulunuyormuş. Herhalde isimlerini de duysanız şaşırmazsınız: Associated British Foods, Coca-Cola, Danone, General Mills, Kellogg, Mars, Mondelez International, Nestlé, PepsiCo ve Unilever.

Bunlar yetmezmiş gibi bir de iklim değişimini durdurmak için özellikle BM Temiz Kalkınma Mekanizması (Clean Development Mechanism) tarafından da desteklenen projeler iklim değişimini katkıda bulunmaya ve halkların başlarını ağrıtmaya devam ediyor. Örneğin, biyodizel üretimi nedeniyle desteklenen palmiye yağı üretiminin ormansızlaştırma dışında başka bir konudan daha sabıkası çıktı: üretim sürecinde ortaya çıkan atık su ciddi miktarda metan gazı barındırıyor. Daha önceki yazılarda da defaatle bahsettiğimiz üzere iklim değişimi konusunda metan gazı karbondioksitten daha tehlikeli bir gaz. Öyle ki mesela Endonezya’da bu yıl atık sulardan çıkan metan gazının Endonezya’nın toplam sera gazı salımının %30’una denk düşmesi bekleniyor. Peru’da doğalgaz çevrim santralinin genişletilmesine onay verilmesi bölgedeki ormanlara ve şehir yaşamından izole yaşayan yerli halkların yaşamına ciddi zararlar verecek. Benzer bir durum Kenyalı Sengwer halkı için de geçerli.

Hükümetler ve şirketler el birliği ile gezegeni bir ateş çukuruna sürüklerken dünya halkları iklim değişimine ve bu kirli politikalara karşı boş durmuyor ve bu kirli enerji politikalarına karşı mücadele vermeye devam ediyor. Peru Pumatalya’da yerli halk iklim değişiminin etkileri ile şimdiden ciddi şekilde karşı karşıya. Ancak Perulular boş durmuyor ve iklim değişimine adaptasyon için İnkaların qocha kaynak sistemi ile meteoroloji verilerini kullanarak su sorunu konusunda çözüm geliştiriyorlar.

Ekvador’da Yasuni Milli Parkı’nda yapılmak istenen petrol araştırmaları için yapılacak referandumu reddetti. Aktivist grup Yasunidos biyoçeşitlilik konusunda oldukça zengin olan bu alanda kesinlikle böyle bir araştırma yapılmasına karşı olduklarını ve buna karşı mücadele edeceklerini belirtiyor. Kanadalı aktivistler de boş durmuyor ve her fırsatta Kanada’nın çılgın kaya gazı ve katran kumu planlarına karşı eylemlerini devam ettiriyorlar.

powershift

Powershift Kanada iklime ve su kaynaklarına zarar verecek fosil yakıt yatırımlarına karşı eylemde.

Montreal’de McGill Üniversite’sinde madencilik endüstrisinin kongresine de aktivistler damga vurdu. ABD’de Kuzey Kutbu’nda petrol çıkarılması üzerine açılan davalardan birisi kazanıldı ve büyük şirketlerin Alaska’nın Kuzey Batı sularında petrol çıkarma planları askıya alındı.

Aktivistlerin şirketler ve devletler ile mücadelesi devam ediyor ve dünyayı ateş çukurunun kenarından kurtaran kadar da devam edecek. Zira durum ciddi ve dünya ölüyor ya da Utah Philips’in dediği gibi “Dünya ölmüyor, öldürülüyor. Ve öldürenlerin isimleri ve adresleri var!”. O zaman bu isimlerin kapılarını yumruklamaya ve mücadeleye devam!

Leave a Reply

Your email address will not be published.