Foto-analiz: Lizbon’da Monsanto’ya Karşı Yürüyüş – Sinan Eden

24 Mayıs’ta, dünyanın dört bir yanında, 52 ülkede, 400’den fazla şehirde Monsanto Karşıtı Yürüyüş (March Against Monsanto) gerçekleştirildi.

Burada uzun uzun Monsanto’nun ne boyutta bir tohum ve gıda tekeli olduğundan, aynı anda nasıl bir pestisit (böcek öldürücü kimyasal) tekeli olduğundan falan bahsetmeyeceğim. Genetik mühendisliği üzerinde kurduğu hegemonyadan ve bugün GDO konusunda bağımsız bilimsel araştırma dahi yapamıyor oluşumuzdan da bahsetmeyeceğim. Daha basit, daha kişisel bir gözlemimi anlatacağım. Ne yediğimiz ne içtiğimiz konusundaki dayanılmaz cehaletimiz hakkında küçük bir gözlemimi paylaşacağım.

mam01

Dünyanın dört bir yanı demiştim. Mesela aşağıdaki, Avusturalya’nın Sydney kentindeki eylem.

mam sydney

Şu da, Almanya’nın Düsseldorf kentindeki eylem.

mam dusseldorf

Türkiye’de de İstanbul’da Yeşil Öfke’nin çağrısıyla Monsanto Türkiye temsilciğine bir yürüyüş gerçekleştirildi.

mam istanbul

Bu eylemlerin hepsi mutlaka ilginç anekdotlarla doludur. Ben, Portekiz’in başkenti Lizbon’daki protestoya katıldım ve bu protestoyla ilgili bir anekdot paylaşmak istiyorum.

mam02

Aslında, protestonun nasıl geçtiğinden deği, protestoda taşınan şu kartondan bahsetmek istiyorum.

mam04

Türkçesi:

Özgür tohumlar
Sağlık
Gıda egemenliği
3F’ye karşı 3S

Şimdi bu kartondaki 3S’nin karşı olduğu 3F’yi açıklayayım.

Portekiz’de 1926-1974 yıllarında faşist bir rejim vardı: 1926’da ordu darbe yaptı ve cumhuriyet hükümetini devirdi. Ardından António de Oliveira Salazar önderliğinde 1933’de Estado Novo (Yeni Devlet) kuruldu, yeni bir anayasa hazırlandı ve resmen faşist bir rejim hayata geçirildi. Bu rejimde (düşünün, ta 1974’e kadar!) kadınların eşlerinin izni olmaksızın yurtdışına çıkmaları yasaktı, tüm basın sansür kurulunun kontrolüne tabiydi, kadın öğretmenler evlenmek için bakanlığın iznini almak zorundaydı, sendika kurmak yasaktı ve asgari ücret diye bir şey tanımlı dahi değildi. Bu rejim, 25 Nisan 1974’te Karanfil Devrimi’yle sona erdi. Karanfil Devrimi, tarihe “kan dökülmeyen” devrim olarak geçti. Komünist, sosyalist, sosyal demokrat ve liberal partiler, devrimin rotasını çizdi.mam07

Gerisi tarih. Bizim için ilginç olan kısma, yani 3F’ye dönelim.

Salazar rejiminin toplumu bu baskı rejiminde “idare etmek” için kullandığı üç araç vardı.

Fado
Fatima
Futbol

Yani 3F.

Fado, devletin desteğini alan ve büyüdükçe büyüyen bir müzik tarzıydı. Fado sözcüğünün anlamı kader. Müziğin tarzı da sözcük anlamıyla uyumlu: Dertler, ayrılıklar, yalnızlık temaları işleniyor. Ve bu temalar, neredeyse daima, umutsuzluk ve eylemsizlik perspektifiyle sunuluyor. Ya da en azından, devletin desteğini arkasına alan ve Portekiz’in ulusal müziği haline gelen Fado bu.

Fatima, Portekiz’de bir kasabanın adı. Önemi, Katolikler’in inandığına göre, 1917’de üç köylü çocuğa Meryem Ana’nın göründüğü mucizeden geliyor. Bu mucize, Vatikan’ın resmen tanıdığı son mucize olarak tarihi bir öneme sahip. (Evet, Vatikan’da mucizelerin mucize olup olmadığını kontrol eden bir komisyon var. Ve evet, 20. yüzyılda bile bu komisyon hala iddialıymış.) Salazar, Vatikan’la yaptığı anlaşmayla Fatima için bir pazarlama kampanyası başlattı ve kiliseye de özel imtiyazlar sağladı. Dolayısıyla, 3F’deki Fatima sözcüğü, genel olarak Katolik kilisesi kast edilerek kullanılıyor.

Futbolun ne olduğunu açıklamama gerek yok sanıyorum.mam08

İşte bu üç F ile faşizm toplumu uyutuyordu. Bu özetten sonra günümüze dönelim:

Fado geçtiğimiz yıl UNESCO tarafından insanlık mirası ilan edildi. Fatima, her yıl milyonlarca insanın ziyaret ettiği devasa bir dini-ticari kompleks olarak, paraya para demiyor.

Ve en ilginci: 24 Mayıs’ta, yani Monsanto’ya Karşı Yürüyüş’ün yapıldığı gün, Lizbon’da Şampiyonlar Ligi finalinde Atletico Madrid ile Real Madrid karşı karşıya geliyordu. Tüm meydanlara dev ekranlar konmuştu. Madrid’den iki günlüğüne Lizbon’a gelen seyirciler, kentte yaşayanların evlerindeki bir odada kalabilmek için 1000€’ya (yani 2800 TL) varan ücretler ödemeyi göze almıştı.

Öte yandan biz, yine aynı şehir merkezinde, Monsanto’yla, gıda tekelleriyle, genetiği değiştirilmiş gıdalarla, yaşamın patent altına alınmasıyla ilgili sloganlar atıyorduk.

Etrafımda bize “çapulcu” diyen taraftarları gördüğüm anda, 3F’nin (belki artık Salazar rejimince değil ama) adına neoliberalizm denen dizginsiz kapitalizm tarafından da gayet güzel içselleştirilmiş olduğunu düşündüm. Yazının başında söylediğim “ne yediğimiz ne içtiğimiz konusundaki dayanılmaz cehaletimiz”in ne kadar sistemli ve planlı bir unutturma politikasının sonucu olduğunu düşündüm.

İşte, belki de biraz da bu yüzden, bu paylaştığım yazıyı daha da önemli buldum:

Özgür tohumlar
Sağlık
Gıda egemenliği
3F’ye karşı 3S

mam06

Tüm tohumlara özgürlük

Not: Bu yazıyı “Gıdayı kontrol eden tüm yaşamı kontrol eder.” temamız kapsamında yayınladık.

Leave a Reply

Your email address will not be published.