Nijerya: Okomu Palmiye Yağı Şirketi kâr için toplulukları yok ediyor.

Not: Bu makalenin orijinali, World Rainforest Movement‘ın (Dünya Yağmur Ormanları Hareketi – WRM) 199. bülteninde yayınlanmıştır. Çevirimizde, 7 Mart 2014 tarihinde internet sitelerinde yayınlanan “Nigeria: Okomu Oil Palm Company- destroying communities for oil palm expansion” başlıklı makaleyi esas aldık.

Palmiye yağı ve kauçuk üretimi sektörlerinde çalışan Okomu Oil Palm, 1976’da Nijerya Federal Hükümeti’nin bir pilot projesi olarak 15.580 hektarlık bir alanın 12.500 hektarına palmiye ağaçları dikilmesi için kuruldu. 1979 yılında limited şirket olarak özelleştirildi ve 1990’da Yapısal Uyum Programı kapsamında Halka Açık Kamusal Şirket (Public Limited Company – PLC). Okomu Oil Palm, Lüksemburg merkezli SOCFIN’in bir üyesi. SOCFIN, palmiye ekiminin yanında kauçuk, kahve ve tropikal bitkilerin ekiminde küresel aktörlerden oluşuyor. SOCFIN, Okomu Oil Palm’ın hisselerinin yüzde 62.69’una sahip.

nigeria

Okomu Oil Palm kurulduğundan bugüne Nijerya’nın en büyük palmiye yağı şirketlerinden biri haline geldi. Edo eyaletinde 2012 itibariyle 9.713 hektarlık bir alanda ekim gerçekleştiriyor, buna 2014’e kadar 802 hektar daha ilave etmeyi planlıyordı.

Şirket 2012 yıllık raporunda palmiye ve kauçuk ekim alanlarını genişletmeye niyetli olduğunu duyurdu ve ayrıca Afrika’nın en büyük yağ değirmenini kurarak Sierra Leone’de yağ değirmeni kapasitesini saate 30 tondan 60 tona çıkarma planlarını açıkladı.okomu oil

Yatırımcılar arasında Okomu Oil Palm bir başarı öyküsü olarak biliniyor. Şirket 2013 yılında hissedarlarına tarihinin en büyük kar payını bıraktı. Ama doğal maddelerin işlenmesine dayalı bu gibi tarımsal işletmelerde yatırımcılar için “başarı” yerel topluluklar için yüksek bedeller anlamına geliyor.

Dünya Yağmur Ormanları Hareketi – WRM ile yaptığı bir röportajda bölge halkından Sunny Ajele, Okomu’nun palmiye ağacı ekimlerini genişletmesiyle beraber yerel toplulukların yaşamlarının nasıl değiştiğini anlatıyor: “Bizim deneyimimiz, Okomu Oil Palm’ın üç köyü (Owieke, Ajbede, Ijawkam) köylülere hiçbir tazminat ödemeksizin yok etmesiyle başladı. Köyler yok edilirken, hiçbir duyuru yapılmadan buldozerler geldiğinde köylerin şefleri öfke içinde öldüler. Eyalet hükümeti bir araştırma komitesi kurdu ama bu komite köyleri hiç ziyaret etmedi. Komite raporu, köylülerin yasadışı işgalciler olduğunu, köylerin sadece 1950’li yıllarda kurulduğunu iddia etti. Oysa bu art niyetli komite raporunun başka bir bölümü köyün 1935’de var olduğuna kanıt içeriyordu. Ayrıca 1912 tarihli bir orman yönetmeliği köylülere tarım yapma, balık avlama ve yaşama hakkı tanıyordu.”

“Bu art niyetli komite raporunu gören köylüler kendilerini mahvolmuş hissettiler. Sonra, 2010 yılında Okomu Oil Palm, Makilolo Topluluğu’na bir son ihtar yolladı. Makilolo, benim de ait olduğum topluluk. Bölgeyi terk etmek için belli sayıda günümüz kalmıştı. İhtar, askeri polis tarafından ulaştırıldı. Bu aşamada topluluk “Yeter artık.” dedi ve hükümete, eğer gereken buysa bir kitlesel cenazeye hazırlıklı olmasını söyledik. Yine de hükümet bize hiçbir yanıt vermedi.”

“Bu noktada, bize bir “Mutabakat Anlaşması” imzalamamızı ya da tahliye edileceğimizi söyleyen Okomu Oil Palm’ın sorumlu müdürü Dr. Graham Hefer tatile çıktı. Bu anlaşma tek taraflı olarak şirket tarafından hazırlanmıştı ve bize kimse bir şey sormamıştı. Polis, emniyet birimleri ve köylüler durumu çözüme kavuşturmaya çalışmak için toplantı yaptılar. Polis komiseri bize, şirketin elinde iskan izni olduğu sürece kazanmamızın imkansız olduğunu söyledi. Komiser bize “Gidin şirkete kalmanıza izin vermesi için yalvarın.” tavsiyesinde bulundu. Biz de “Böyle bir şey mümkün değil.” dedi. Ardından köy Okomu Oil Palm’ın sorumlu müdürüyle de bir toplantı yaptı. Müdür bize bir Mutabakat Anlaşması sundu ve teklifini değerlendirmemiz için bize 24 saat süre verdiğini söyledi.”

“Aklı başında hiç kimse o belgeyi imzalamazdı. Belge insanı direkt köleliğe yolluyordu. Böylece köy bu Mutabakat Anlaşması’nı imzalamayı reddetti.”

“Bunun üzerine şirket topluluğu bölgeye hapsetti, pazarla tüm bağlantılarını kopardı. Pazar yerine ulaşmak için muazzam dolambaçlı yollardan gitmek, bölgeyi terk etmek için başka bir eyaletin içinden geçmemiz gerekiyordu çünkü etrafımızı çevirmişlerdi. Benin kentine doğrudan ulaşmak yaklaşık bir buçuk saatimizi alacakken, Ondo eyaleti üzerinden dolaşarak gitmek bir tam gün sürüyordu.”

Sunny, köyleri Benin kentine bağlayan ve köylülerin normalde kullandıkları yolda askerlerle karşılaştıklarını, bu hattaki askerlerin “Köylü görürseniz vurun.” talimatı almış olduklarını anlattı. Bu hapis, 17 Aralık 2010’dan 25 Şubat 2011’e kadar sürdü.

“Polisi bu yaptıklarının kamusal rahatsızlık yarattığı ve eğer kapılar bir an önce açılmazsa gençlerin ayaklanacakları konusunda uyardık. Yine de kapılar kilitli kaldı.”

“Ofise gitmem için bir telefon aldım. Bu bir aldatmacaydı. Gittim ve buluşma noktasında ofisi bombalayacağım bahanesiyle tutuklandım. Beni bir gün hapiste tuttular, sonra serbest bıraktılar. 18 Ocak 2011’de tekrar davet edildim. Ekim alanında bir beyaz adamı kaçırdığım, adamın ciddi şekilde yaralandığı ve tedavi için yurt dışına yollandığı iddia ediliyordu. ‘Ben bunu nasıl yapmış olabilirim? O gün ben hapisteydim, sizin gözetiminizdeydim. Nasıl aynı anda ekim alanında birini kaçırmış olabilirim?’ diye sordum. Devlet Güvenlik Teşkilatı’ndan bir memur sessizce, bana tuzak kurulduğunu ve bunun çok ciddi bir mesele olduğunu söyledi.”

“Bu noktada telefonumu iptal ettirdim, evi terk ettim ve kaçak durumuna düştüm. ERA/FoEN (The Environmental Rights Action/Friends of the Earth, Nigeria) yasal biriminin başındaki Bar. Chima Williams ile, onların, ormanları ve biyoçeşitlilik projesi üzerinden irtibata geçtim. ERA dosdoğru Okomu Oil Palm yönetimine bir mektup yazdı. Mektupta, şirket tarafından kitlenen köyün tek giriş – çıkış yolunun derhal topluluk üyelerine açılması ve topluluk üyelerinin yazımında yer almadıkları bir Mutabakat Anlaşması’nı imzalamaya zorlanmamaları gerektiği söyleniyordu. Bu noktada ERA bana kaçmayı bırakmamı tavsiye etti.”

“Okomu Oil Palm’ın sorumlu müdürü, topluluk temsilcileri, devlet güvenlik teşkilatı, askerler ve köf şefleriyle bir toplantı çağrısı yapıldı. Sorumlu müdür bunun üzerine yeni bir anlaşma kaleme aldı, yolu düzene koyacaklarına, yılda 60 genci eğiteceklerine, burslar sağlayacaklarına, okulu ıslah edeceklerine vb. söz verdi. Bu sözler 2011 yılı sonunda gerçekleşecekti. Tüm bunlar, köylülerin daha önceden reddettikleri Mutabakat Anlaşması’nı imzalamaları şartına bağlanmıştı. Eğer bu teklif kabul edilmezse şirket başka bir şey önermeyecekti. Köyün yanıtı netti: ‘Biz bunu imzalayamayız.’”

“Eş zamanlı olarak şirket köydeki bazı kişilere Mutabakat Anlaşması’nı imzalatmak için çalışmaya başladı. Bazı köylüler bir süre sonra anlaşmayı imzaladılar gerçekten de. Bunun ardından şirket 4 litre kırmızı palmiye yağı ve birçok kitap bağışlamış olduğunu iddia etti. Ama bu bağış kitaplar daha hala, topluluğun rızasını almadan anlaşmayı imzalayanların evinde öylece duruyor. Bu imzacılardan biri sonra şirketin topluluk meseleleriyle ilgili özel danışmanı oldu. Şirketle tüm iletişim onun üzerinden gerçekleşmek zorunda. (Bu kişi ayrıca köy şefliğine aday olmayı planlıyor.)”

“2013’ün sonlarında yolun sadece yarısı düzenlenmişti. 2012’de bir kuyu açtılar, çünkü köylülerin geçmişte kullandıkları nehir suyu yağmurlu mevsimlerde şirketin ekimde kullandığı zirai toksinler yüzünden kullanılamaz hale geliyor. Köylüler zararlı olduğunu bilmelerine rağmen bu suyu hala içiyorlar.”

Suçlamalar devam etti. Örneğin Sunny Ajele askeri kamplar yönetmekle suçlandı. Bir memur kendisine verilen emri gizli olarak Sunny’ye söyledi: ‘onu bul, düzelt, işini bitir’; bir başka deyişle, onu öldür.

Bundan beri durum biraz daha az gergin olmakla birlikte topluluk için hala katlanılmaz halde. 50 akre alan köye, hiçbir sabit yapı inşa edilmemesi, hiçbir ekim yapılmaması, köpeklerin ve keçilerin alandan uzak tutulması, aksi takdirde topluluğun tahliye edileceği şartıyla “bağışlandı”. Köye girip çıkan tüm araçlar yol kullanımı için 200 Naira (yaklaşık $1.20) ödemek zorunda. Gıda kamyonları ise daha da çok ödüyorlar. Yakın zamanda şahsi araçlardan ücret alınmasına son verildi, ama ticari araçlar hala kullanım ücreti ödemek zorundalar.

“Köyü terk etmek veya eve dönmek, gümrükten geçmeye benziyor. Kamerayla geldiğini görürlerse kamerana el koyarlar.” diye açıkladı Sunny. “Şirketin bir hastanesi var, ama sadece çalışanlarına hizmet veriyor. Ayrıca her ‘ev’e keyfi olarak girip arama yapma hakları var. Ha bire palmiye meyvelerini çalmakla suçlanıyoruz. 20’den fazla köylü tutuklandı. Anlayacağın, kendi topraklarımızda köle hayatı yaşıyoruz. Mutabakat Anlaşması şirkete köyü dilediği anda yıkma hakkı veriyor, diğer üç köyde yaptıkları gibi. Ekimin başladığı bu diğer üç bölgeye insanların girmesi yasak, ekim alanları maaşlarını şirketin ödediği askerler tarafından korunuyor.”

Bu öykü, palmiye yağının yayılmasının gerçek bedellerini anlatıyor. Hakları için ayaklanan mütevazi ve cesur yerel halk, yüksek bedeller ödüyor ve kimi zamanlarda hayatını tehlikeye atıyor. Buna rağmen manşetler, cirosunu katlayan şirketlerin haberlerinden başka bir şey vermiyor.

***

2-5 Kasım 2013’de Nijerya’nın Cross River eyaletinde Calabar’da yapılan bir uluslararası toplantıda WRM’den Jutta Kill’in Sunny Ajele ile yaptığı röportaj esas alınmıştır. Calabar Deklarasyonu’na (İngilizce) şuradan ulaşabilirsiniz.

2 pings

  1. […] tarım” deniyor. Bu çelişkinin diğer çözümünü ise, bundan önce paylaştığımız “Nijerya: Okomu Palmiye Yağı Şirketi kâr için toplulukları yok ediyor.” haberinde de gördüğümüz gibi, “tarım endüstrisi” oluşturuyor. Devasa tarım […]

  2. […] – Nijerya: Okomu Palmiye Yağı Şirketi kâr için toplulukları yok ediyor. (6 Mayıs 2014) […]

Leave a Reply

Your email address will not be published.