İyi bir CV nasıl olmalıdır? Başarılı CV’lerin sırrı nedir? CV’niz ile rakiplerinizin önüne nasıl geçebilirsiniz? CV yazmanın 10 altın kuralı… Fark edilin… Aykırı olun… Israrcı olun… Kendinizi övmekten çekinmeyin… Blablablah
Tüm bunları okuduğunuzda günümüzdeki iş bulma sürecinin tamamen rekabet yapma yeteneğine dayandırıldığını göreceksiniz. İş arama ve ilan siteleri, kariyer planlama merkezleri, başarı öyküleri vd. bu rekabetçiliğin birer simgesidir. Sizin mesleki ya da yüksek öğreniminiz açısından uygun bir işe yerleşip yerleşememeniz, size dayatılan pazarın bu yapısını kabul etmenizle veya pazardaki başarınızla ilişkilendirilmektedir. Peki kimler tarafından?
Bir hikaye ile devam edelim. Çok uzak bir ülkede aileler iş ortamlarından ve aldıkları ücretlerden, muktedirin altında ezilip itilmekten ve kendi kötü yaşam koşullarından dolayı, çocuklarının daha iyi bir yaşama sahip olmasını istemektedirler. Muktedirler, bir yandan “Bu meslekler iyidir.“, “Bu mesleklerin parası iyidir.” diyerek topluma öğrettikleri, zorla dayattıkları işleri ve bu düşünceleri ailelerin çocuklarına aktarabilmesi ve çocuklarını bu alanlara sokabilmesi için planlı ve programlı olarak çalışmaktadır. Aile, bu süreç içerisinde çocuğunun “o” mesleklerden birinin sahibi olursa, güç sahibi olacağını, para sahibi olacağını, çocuğu daha gelişirken beynine işlemekte, devamlı kendilerinden örnek vermekte “Bizim gibi olmak/çalışmak istemiyorsan…” diyerek sanki içinde bulundukları durumun kendi suçlarıymış gibi algılayıp çocuklarına aktarmaktadır. Aynı şeyi çocuğun gittiği okullar/üniversiteler de yapmakta, bilinçli olarak eğitim sistemi de kendi rekabetçiliği ile çocukların geleceğini tayin etmektedir. Çocuk, ailesi tarafından, toplum tarafından ve gittiği okullar tarafından zorla bir alana sokulup, tüm bunlar kabul ettirilerek, yapmak istediği şeyi veya hayalindeki işi yapamayacak olmasına rağmen bu alanlardan birinden mezun olur ve iş aramaya koyulur. Karşısında ise bu muktedirler, işverenler, kendisini tecrübesizlikle, rekabet yapma yeteneği yoksunluğuyla, “Taşra üniversitesinden mezun olmuşsun.” demekle, piyasadaki işsizlikten dolayı kendilerine muhtaç olduğunu söylemekle, bilinçli olarak korkutmakla ve daha çocukken ailesinin, öğretmenlerinin, okullarının kafasına vura vura soktuğu “iyi maaşı” vermemekle tehdit edip, çocuğu bir güzel sindirerek yıllardır ona öğretilen tüm bu şeyleri bir kalemde silmektedir. Çocuk, aslında piyasaya yön verenin bu muktedirler olduğunu ve tek dertlerinin ucuz işgücü temini olduğunu farkeder. Bu büyüyüp gelişen, hayalindeki şeyleri yapamayacak olan çocuk bunun darbesiyle bir kez daha yıkılır. Gerçekler bunlar diye, aslında gerçek diye başında kendisine yutturdukları şeyleri, şimdi, aslında öyle değil böyle diyerek bu güç budalası ahmaklar tarafından istendiği gibi kullanıldığını, manipüle edildiğini farkeder.
Hikayede anlattığım üzere, muktedirler aklın karanlık çağlarında olduğu gibi yargıladıklarına hiçbir savunma ve itiraz hakkı tanımadan keyiflerinin oyuncağına dönüştüren engizisyon kuruluna dönüşüyor. Savunma ve itiraz hakkını da mülakatlarda sizlere kendi yön verdikleri süreç doğrultusunda izin veriyor. Onda da çoğunlukla her kavramı bilinçli olarak yanlış kullanmaktadırlar ki böylece kavramların içini boşaltabilmeli ve karşısındaki bireyleri bilinçli olarak aptallaştırmaya çalışabilmelidirler.
Muktedirlerin, rekabetçilikten sonra en çok sırtını dayadıkları ve güç aldıkları şey “tecrübesizliktir“. Siz tecrübesizsinizdir ve size yapılması gereken ödeme “emeğinizin” karşılığı olan o düşük ücrettir, ayrıca hakettiğiniz ünvan da süslü “jr.“, “newbie” gibi şeylerdir, böylece işgücünüzün değil ünvanınızın hakettiği bir ücret vardır. Alın size bir kavramın içinin boşaltılması örneği. Emeğin (ve ünvanın) bir değeri var! Halbuki emeğin kendisinin değeri yoktur, sizin sattığınız kendi işgücünüzdür. İşveren sizin işgücünüzü satın alır ve ona belirli bir çalışma süresi için ödeme yapar. Siz günde 8 saat çalışıyorsanız, işverenin bu zaman içinde sizin ücretinizi ödemesi için gerekli olan süre, çalışma sürenizin küçük bir kısmıdır. İşverene kalan süre, değer, onun için artı-değerdir, yani ücretin dışında kalan değer. Bu tür basit ve zorla kabul ettirilmiş oyunlar, muktedirlerin ucuz işgücü temini politikasından başka bir şey değildir.
Kısaca bir özet geçecek ve toparlayacak olursak, piyasayı yöneten bu kudretli tanrılar kavramların içini boşaltır, kendi yön verdikleri piyasalarda kendilerine uygun işgücü temini için bilinçli olarak fakirleştirdikleri aileleri ve eğitimi kullanır, sizin işgücünüze değil size verdikleri basit ünvanlara ücret belirler. Böylece çark her zaman onlar için döner, kavramlar onların istedikleri şekilde tanımlanır, size ise aldatılmak, “kaderinize razı olmak” ve bu tanrıların vereceği kırıntılar kalır.