Tag Archives: tdk

Türkiye’nin Internetteki Yeni Yeri

Türkiye’nin Internetteki yeni yeri mağmadır. Yerin dibinin de dibidir. Buradan çıkartacak ve bizleri bu utançtan kurtaracak olan da ne muhalefet ne de iktidardır. Sadece bizleriz.

Yeni 5651 sayılı kanun tasarısı 5 Şubat 2014 tarihi itibariyle mecliste oylanarak kabul edildi. Bununla ilgili olarak meclisin bu yasanın görüşüldüğü andaki bir ekran görüntüsünü paylaşayım (Şevket‘e çok teşekkürler):

sansüre karşı boş koltuklarSizlerle paylaştığım bu ekran görüntüsü ile duygu sömürüsü falan yapmıyorum. Dikkat ettiyseniz kanun tasarı anlaşılmasın diyerek televizyonlara “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK’da Değişiklik Yapan Kanun Tasarısı” adı altında yansıtıldı. Diğer yandan, gördüğünüz boş koltuklar bir insan hakkı olan Internete, gizliliğinize, düşünce özgürlüğünüze, ifade özgürlüğünüze, inanç özgürlüğünüze, bilime, bilim etiğine, açık bilgi akışına, gelişime, ilerlemeye ve Internetten para kazananların ekmeğine (ve sayamadığım daha birçok hak ve özgürlüklere) yani iktidar destekçi olun veya olmayın sizlere ve geleceğinize vurulmuş en büyük darbedir.

Şimdi kısaca birkaç şeyi son bir kez daha netleştirelim. Sansür; her türlü yayının, sinema ve tiyatro eserinin hükûmetçe önceden denetlenmesi işi, sıkı denetim demektir. Bu, TDK‘nin verdiği tanımdır. Tabi ki ilerleyen süreçte bu da değiştirilmezse. Devamlı ifade edilen ve ettiğim bir diğer şey de TİB’in başına MİT geçmişi olan Ahmet Çelik’in gelmesidir. Sizlere MİT’in sitesinden bir alıntı yapayım (umarım bu cezai takibata neden olmaz inşallah dinimiz amin maşallah):

İstihbaratta gaye, doğru haber almak ve devleti bir süprizle karşı karşıya bırakmamaktır.

Bir de istihbaratın kelime anlamına bakalım. Herhangi bir Türkçe sözlüğü açıp baktığınızda kelimenin Arapça kökenli ve çoğul bir kelime olduğunu göreceksiniz. Anlamı ise “haberler” ve “haber alma” şeklinde yazmaktadır. Teknik olarak istihbarat ise imkanları ve araçları kullanarak bilgi temin etmek, bu bilgiyi işlemek, yorumlamak ve bundan bir sonuç çıkarma sürecini ifade eder. TİB yeni kanun ile bizlere ait bilgiyi (veriyi) temin etme, bu veriyi işleme, yorumlama ve bundan bir sonuç çıkarma (fişleme) sürecine yasal olarak sahip olmuştur. Ayrıca, bu gelenekten gelen bir ismi de kendini başkan yapmıştır.

Artık yeni kanun ile birlikte bunu şöyle yorumlayabiliriz: “17 Aralık 2013 tarihinde başlayan ve devletleşen AKP, AKP’leşen devlet bir yolsuzluk operasyonu süpriziyle karşı karşıya kalmış, buna benzer bir durumla tekrar karşılaşmamak, engellemek ve bundan korunmak için TİB, MİT geçmişi olan Ahmet Çelik başkanlığı ve yeni kanun ile Internette her türlü veriyi önceden denetleyecek, temin edecek, işleyecek, yorumlayacak, bundan sonuç çıkartacak ve sıkı denetim yapacak, insan haklarına aykırı bir yapıya yasal olarak kavuşmuştur.” Ayrıca, ülke tarihinin en büyük toptan gözetimci fişlemesi ile karşı karşıyayız. Bu yapı yüzünden sadece biz karşı çıkanlar kaybetmeyeceğiz. Herkes kaybedecek. Bunun ötesi berisi yoktur.

Sonucu bu sefer uzun uzun yazmayacağım. Okuyanlar artık az çok ileride neler olacağını, neler yaşayacağımızı biliyor. Bununla birlikte, yeni 5651 sayılı kanun tasarısı için yazılar yazdım ve sansürü elimden geldiğince burada anlattım. Bu yazılar kimilerine ulaştı, kimileri okuduğu halde görmezlikten gelmeye devam etti. Sansüre karşı empati yapın dedim fakat çok da ciddiye alınmadım. Hala da aynı konuda ısrar ediyorum, empati yapın. Empati yapmayı öğrenin. Bu toptan gözetimci, fişlemeci sansür yasası, –tekrar tekrar vurguluyorum– ilgili ilgisiz herkese zarar verecektir. Bunun seni, beni, onları olmaz. Lütfen bunu görün. Son olarak, ümitsizliğe kapılmayın. Sansüre karşı verilen bu mücadele hiçbir zaman bitmeyecektir.

Tagged , , , , , , , , , , , , , , ,

Sansürün Bizi Etkileme Derecesi

Aklımdan geçenleri tam olarak ifade edebildiğimden emin değilim. Yazı da gece sansür konusunda artık farklı şeyler söylemekten bahsederken birkaç cümleden çıktı, buraya kadar geldi. Umarım okurken keyif alır (ne keyfi, dikkatinizi çeker diyelim) ve görüşlerinizi belirtirsiniz.

5651 sayılı kanun ile gelecek Internette sansür ve etkileri tartışıladursun, ben biraz daha konuyu farklı bir noktaya çekip bir eleştiri getireceğim. Bunun nedeni ise bakış açısını biraz daha farklılaştırabilmek ve daha farklı düşünebilmektir. Öncelikle, sansürün kelime anlamına (TDK) bir bakalım:

Her türlü yayının, sinema ve tiyatro eserinin hükûmetçe önceden denetlenmesi işi, sıkı denetim.

Bizler de tanım olarak farklı bir şey beklemiyorduk. Bizleri en çok ilgilendiren kısım ve yazının temel noktasını oluşturacak şey de “hükümet-ler-ce önceden denetlenmesi işi“. Bildiğimiz üzere, hükümetleri oluşturan partiler ve her partinin de kendine has bir yoğurt yiyişi vardır. Denetim de tam bu noktada önem kazanır çünkü partiler kendi ideolojilerini ön planda tutarak bir denetim süzgeci oluşturacaktır. Fakat, bu süzgeç ne kadar farklı olursa olsun, sansür bir korkuluk gibi durmaya ve baki kalmaya devam etmektedir. Bununla birlikte, sadece sansürlenen “şeyler (içerikler)” değişen hükümetlere göre farklılık göstermektedir.

Sansürün değişen hükümetlere göre gösterdiği farklılığı şöyle anlatayım; daha “muhafazakar” bir partinin iktidarlığında bir kitap “müstehcen” bulunurak sansürlenebiliyor (veya böyle bir girişimde bulunulabiliyor), televizyon yayınlarında çok çeşitli sansürler (böyle dekolte olmaz) görülebiliyor, Internet üzerinde çeşitli kelime grupları bu muhafazakarlık çerçevesinde (örneğin ateizm) filtrelenerek sansürlenebiliyor. Öte yandan, darbelerde sıkça yapılmış sansürleri (kitaptan şarkıya, çok geniş alanda) görebiliyoruz veya başka bir parti iktidar olduğunda Türkiye’de yaşayan farklı etnik gruplara, bu etnik grupların dillerine, yayınlarına veya haberlere sansür uygulanabiliyor. Bu durumla ilgili birçok örnek senaryo oluşturulabilir. Benim dikkati çekeceğim nokta bu sansürlerin bizleri nasıl, ne yönde etkilediği, bizleri etkileme derecesi ve neden baki kaldığıdır.

Konuyla ilgili olarak Apollinaire davasını ele alalım. Kitap mevcut iktidar tarafından müstehcen ve muahfazakar yapısına ters bulunduğu için sansürlenmek istenmektedir. Bu sansürün bizleri nasıl etkilediğine gelince; edebiyatla hiç ilişkisi olmayan bir birey bu sansürden olumsuz yönde etkilense de onun bu sansürden etkilenme derecesi edebiyatla ilişkili bir bireye kıyasla daha düşüktür. Edebiyatla ilişkili bir başka birey de hem olumsuz hem de daha yüksek derecede etkilenmektedir. Bu noktada ön plana çıkan şey –yani etkileme derecesinin önemi-, birey bir sansürden ne kadar az etkilenme derecesine sahipse o sansürü görmezden gelebilme derecesi de aynı oranda artmaktadır. Çünkü, edebiyatla ilişkisi olmayan bu birey, ilgili alanına girmediği için bu kitabın sansürlenmesiyle ilgilenmemekte veya konuya ilişkin bilgi sahibi olsa da görmezden gelmektedir.

Bir başka ve görülmesi daha net bir örneğe gelecek olursak, Türkiye birçok etnik grubun diline sansür uygulayan iktidar-lar vardır/olmuştur. Bu etnik gruba üye bireyler kendi dillerine uygulanan bu sansürden olumsuz yönde ve yüksek derecede etkilenirken, bu etnik gruba üye olmayan, bu dili konuşmayan bireyler ise düşük –hatta yok sayılacak– düzeyde etkilenmektedirler. Ayrıca, etkilenmediği için bu konuda yapılan bir sansürün ne tür boyutlarda yıkım oluşturduğunu da bilememektedir. Sansüre uğrayan etnik grup sayıca ne kadar az olursa (sayıca çok olması da görüldüğü kadarıyla görmezden gelinmeye engel olmuyor) ve görmezden gelen veya ilgilenmeyen (hatta destekleyen) kesim ne kadar kalabalık olursa sansür o kadar çok normalleştirilmekte, kalabalık kesim (çoğunluk) tarafından meşru bir şeymiş kabul edilmekte, bu etnik grup (azınlık) üzerinde böyle bir algı oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Son bir örnek de kendimden vereyim. Benim için dini bir kitabın veya dini bir Internet sitesinin sansürlenmesi çok bir şey ifade etmiyor ve benim bundan etkilenme derecem yok denecek kadar azdır. Fakat, ben bu sansür karşısında tepki göstermezsem veya görmezlikten gelirsem bu yaptığım yapılan sansürü ve ileride yapılacak sansürleri meşru kılacak bir zemin hazırlar. Ayrıca inancım, görüşüm, dilim ne olursa olsun asla kabul edilebilir bir davranış değildir. Eğer bir duruş arıyorsanız, buna empati yapabilmek diyebilirsiniz.

Yukarıda gösterdiğim örnekleri dikkate alarak sansürün baki kalmaya devam etmesinin en büyük katalizörlerinden biri –bence– sansürün bizleri etkileme derecesidir. Bizler bir sansürden ne kadar az etkileniyorsak, o konuda o kadar çok görmezden gelebiliyor, ilgilenmeyebiliyor, normalleştirebiliyor veya bana dokunmayan yılan diyerek geçiştirebiliyoruz. İşte tam da bu noktada hataların en büyüklerinden birini gerçekleştiriyoruz. Sansür her ne olursa olsun sansürdür ve kime veya neye yapılırsa yapılsın, bizleri ne kadar az etkilerse etkilesin (veya hiç etkilemesin) bunun karşısında olmak gerekir.

Sonuç olarak, beni/bizi ilgilendirmiyor, beni/bizi etkilemiyor diyerek sansürü ne kadar çok görmezden gelirsek o kadar çok normalleştirir ve meşrulaştırır, bir önceki hükümette bizi etkilemeyen –veya çok az etkileyen– bir sansür bir sonraki hükümette farklı bir formda ve bizleri daha yüksek düzeyde etkileyebilir. Ayrıca, sansüre karşı çıkmak azınlığın veya belirli kitlelerin, etnik grupların veya belirli bir konuda ortak görüş sağlamış çoğunluğun değil, herkesin yararınadır. Malesef her türlü sansüre (etkilensin veya etkilenmesin) her zaman tepki gösteren küçük bir kesim var ve artık bunun olabildiğince büyümesi gereklidir. Çok şey istediğimin farkındayım ama sansür konusunda –ve birçok konuda– zihniyetin değişmesi gereklidir. Değişmediği sürece sansür mücadelesi bir daire etrafında aynı şeyleri tekrarlayan ve farklı yönlere koşma mücadelesinden öteye geçemeyecektir.

Not: Gelen bir e-posta üzerine sıkça yapılan bir mantık hatasından bahsetmem gerekli oldu.

A- Sansür olmamalı.
B- Hayır efendim, örneğin çocuk pornosu serbest olur ve önünü alamayız. Bu asla istemeyeceğimiz bir durumdur ve herkes olumsuz etkilenir.

Buna korkuluk mantık hatası denilmektedir. A ifadesinde çocuk pornosunun gibi aşağılık bir şeyin serbest olmasından bahsetmezken B bir korkuluk yaratarak (çocuk pornosu) tartışmayı savunulması zor bir tarafa çekmektedir. Kaldı ki çocuk pornosu (pedofili) ile mücadele için sansür araçlardan biridir. Tek başına sansür bir anlam ifade etmez.

Tagged , , , , , , , , , ,

Google Hesabı Silmek

Uzun zamandır Google ile ilgili bir yazı yazıp, açık açık suç işlediklerini duyurmak niyetindeyim. Benim ağırdan almam ve PRISM konusunun derinlik kazanmasından sonra Google bazı şeyleri değiştirmiş ve anlatmak istediğim şeyin en büyük kısmını geçersiz kılmış. Bu, sonuç olarak, hem iyi hem de kötü.

Güncelleme (30.10.2013): Google, gizlilik ve güvenlik ilkelerini değiştirerek, silinen hesabın artık tamamen silinmesini sağlamaktadır.

Google’da hesabı silseniz dahi Gmail ve diğer Google servisleri (Blogger, Analytics vd.) arkaplanda kalmakta, özellikle Gmail, hesap silinse de e-posta alıp, kopyalarını saklamaktaydı. Değişikliğin iyi yanı şu; en azından artık hesap silindikten sonra Gmail e-posta alma işlevini yitiriyor. Kötü yanı ise, biz öyle olduğunu biliyoruz ve diğer servisler (Gmail için eğer gelen, spam vd. kutularda daha önceden kalan e-postalar varsa onlar da duruyor) verileriyle birlikte durmaya devam ediyor. Peki, bir şeyi “silmekten” anladığımız nedir? “Silmek” bizlere ne ifade ediyor?

Sözlük anlamına (TDK) bakarsak, “ortadan kaldırmak, yok etmek, ilişkisini koparmak veya gidermek” şeklinde sonuçlara ulaşabiliriz. İngilizce-ingilizce anlamına buradan bakabilirsiniz. Sonuç (make invinsible dışında) pek de farklı değil. Başından beri anlamıyla ilgili beklentilerimiz de bu yöndeydi. Google örneğimize kelime anlamları üzerinden geri dönelim. Google hesabını sildiğiniz zaman hesabınız ortadan kalkmıyor. Çünkü, hesabınızı istediğiniz zaman kurtarabiliyorsunuz.

google 1

Ekran görüntüsünde de görüldüğü gibi eğer telefon bilgileriniz Google hesabınızla ilişkilendirilmişse, basit bir SMS yolu ile “silmiş” olduğunuz Google hesabını geri alabiliyorsunuz. Yani, hesabınız ne “ortadan kalkmış” ne de “yok olmuş”. Hesabınız kurtarıldıktan sonra “Ürünler” bölümüne girerek eğer daha önce Google ürünlerine sahipseniz bunların aynen durduklarını göreceksiniz.

google 2

Ekran görüntüsünün hesap silinmeden önce alınmış olabileceğini düşünen olursa, lütfen hesabını silsin ve geri kurtarsın. Bir diğer kelime anlamımıza geri dönecek olursak, Google hesabımızla ilişkili ürünlerin (görüldüğü üzere Analytics, Blogger, Gmail vd.) aynen durduğunu, hatta verilerinin de silinmediğini yani “ilişkisinin kopmadığını” ve devam ettiğini görmekteyiz. Kelime anlamı olarak silmek, Google için hiçbir şey ifade etmemekte. Bir tek “make invisible” buna uymaktadır o kadar. Bir diğer deyişle, Google hesabınızı gizliyor.

Benim düşünceme göre (de), kullanıcı hesabını silmek istiyorsa ve kullandığı ürün neyse “hesabını sil” seçeneği koyuyorsa, hesabı tamamen silinmeli. Bunun dolambaçlı yollara girmesine, çeşitli nedenlerle suistimal edilmesine göz yumulmamalı. Google hesap ve veri silme konusunda açık ve net olarak kullanıcılarını yanlış yönlendirmektedir. Google’ın kendini nasıl savunabileceğine bakacak olursak:

  1. Kazara silinir ya da geri kurtarmak isterseniz diye verilerinizi tutuyoruz/saklıyoruz/bir süre sonra siliyoruz.
  2. Hesabı silseniz dahi en fazla 6 ila 24 boyunca verileri yasal olarak saklayabiliriz.
  3. Sunulan hizmetin daha da geliştirilebilmesi için veriler anonim olarak tutulmaktadır.

Bir süre sonra silmeye örnek olarak Gmail’de tamamen sildiğini sandığınız bir e-posta Google sunucularından 60 gün sonra silinmektedir ve 1. cevabımız ile tamamen örtüşmektedir. İsterseniz 2. cevap ile bunu da ilişkilendirebilirsiniz ve yasal olarak buna kimse itiraz edemez. Tracking kısmı üçüncü cevap ile örtüşmektedir. Google, tüm bunları istediği gibi uydurabilir, kamuyu istedikleri doğrultuda fakat “yasalardan sapmadan” yönlendirebilir. Fakat tüm bunları yaparken kullanıcılarını da yanlış yönlendirmeye devam etmektedir.

Verilerin ve gizliliğin korunması adına, hesap silindikten sonra hesapla ilişkili verilerin de ortadan kalkması gerekmektedir. Verilerin unutulması (Right to be forgotten) şirketlerin kabul etmesi ve derhal uygulamaya koyması gereken bir zorunluluk olmalıdır. Google gibi devasa şirketler bile böyle kıvırırken küçük şirketlerin pastadan pay alabilmek için veri ve gizlilik haklarını nasıl suistimal edebileceğini düşünmek korku verici.

Tagged , , , , , ,