Tag Archives: inanç özgürlüğü

Haklarım, Hakların, Hakları

Abdullah Gül önüne konan Internet düzenlemesini “bir iki husus vardı onlar da giderilecek” yaklaşımıyla onayladı. Bir iki husus kısmını saymazsak benim beklentim de onaylayacağı yönündeydi. Bazen insan bir şeyin olcağını bildiği halde kendini aksine inandırır. Ben bunu yapmayı çok önceden bırakmıştım.

Abdullah Gül tarafından dün onaylanan sansürcü, toptan gözetimci, fişlemeci Internet düzenlemesi muktedirin çıkarları için geriye kalan herkesin gizliliğine vurulmuş bir darbedir. Fakat, gizlilik bir insan hakkıdır. Açık toplumlar için bir gerekliliktir. Gizlilik hakkı, bizi biz yapan şeylerle çevrili, bize ait bir alana sahip olma hakkıdır. Sadece biz bu alanda kimlerin olacağını ve paylaşmak istediğimiz şeylerin kapsamını, niyetini ve zamanlamasını kontrol etmeye sahibiz. Gizlilik hakkı, insani gelişme için bir araçtır, kişinin bireysel kimliğini inşaa eder, kendini tanımasına yardımcı olur, yaratcılık ve öğrenme için gereklidir. Ayrıca, insanoğlunun otonomisini korumak anlamına da gelir.

Madde 20 – Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.*

Gizlilik hakkı bizlere yapay bir ada oluşturur. Bu ada fiziksel veya sanal olsun, bizler burada bir üçüncü gözün gözetimi altında kalmadan, herhangi bir sosyal baskıya uğramadan ve yaptığımız eylemlerin sorumluluğunu üstlenmeye zorlanmadan deneyler ve hatalar yapabiliriz. Kendimize ait yalnız kalabileceğimiz bir alana sahip olamazsak kendimiz için neyin doğru veya yanlış olduğuna bağımsız bir şekilde karar veremez, gerçek anlamda otonom insanlar olamayız. Bununla birlikte, gizlilik hakkı insanların fiziksel ve akıl sağlıklarını korumalarına yardımcı olur. Çünkü, oluşturulan bu yapay adalar insanların yüzyüze gelmek istemediği kişilere sahip değildir. Kişinin oynaması gereken sosyal rollere bu adada gerek yoktur. İnsan bu alanda tamamen kendisiyle veya sadece orada olmasını istedikleriyle başbaşa kalabilir.

Madde 22 – Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.*

Madde 24 – Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.*

Bir demokrasideki en hassas konulardan biri de ifade özgürlüğüdür. Bireyin kendini tanıması için ifade özgürlüğü olmazsa olmazdır, ifade özgürlüğü bir doğru arayışıdır. Öncelikle, düşünce bir kişi, olay vs. hakkında görüş sahibi olmak ve zihinsel hüküm kurmaktır. Zihinsel hüküm şunu söyler; bu süreç bireyin kendi iç dünyasındadır ve başkası tarafından bilinemez. Düşünceler ise yazıyla, sözle, resimle, fotoğrafla, video vd. ile yansıtılır. Özgürce düşünemeyen, düşüncelerine ait içeriklerin sansürlendiği bir ortamda birey bunun bir sonucu olarak kendini özgürce ifade edemez. Gizliliğin olmadığı, sansürün ve gözetlemenin olduğu bir yerde bizler daha farklı davranmaya başlar, daha resmi bir tavır takınır, dürüstlüğümüzden ödün verir ve ayıplanma, dışlanma, fişlenme vs. korkuları yüzünden kendimizi özgürce ifade edemeyiz. Ek olarak, kendimizi özgürce ifade edemediğimiz bir yerde inanç özgürlüğünden söz edilemez. Ayrıca, ifade özgürlüğünün zarar görmesi araştırma özgürlüğünü olumsuz yönde etkiler. Çünkü ifade özgürlüğünün engellenmesi açık bilgi akışını etkileyecek ve böylece planlı ve sistemli olarak toplanan veriler, yapılan analizler, yorumlar, değerlendirilmeler bundan dolayı zarar görecektir.

Madde 26 – Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.*

Madde 27 – Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.*

Tüm bunların karşısında artık bazı alışkanlıklarımızı da değiştirmek zorundayız. Kapalı kaynak, bilim etiğinden yoksun, arka kapılara sahip herhangi bir yazılımın ve donanımın kullanılmasına karşı çıkmak gereklidir. Sırf alışkanlık diyerek GNU/Linux görmezden gelinmemelidir. Elbette, kullandığınız veya işiniz için gerekli olan her uygulamayı bulamayabilirsiniz. Fakat, gündelik kullanımınızda hiçbir eksiği yoktur. Hatta işiniz için benzer uygulamalara bile sahip olabilmektedir. Diğer yandan, kriptografi artık olmazsa olmazdır. Birine bir şeyler söylemek veya göndermek isteniyorsa ve bu Internetin gözetlendiği, sansürlendiği, insanların fişlendiği bir ortamda yapılıyorsa bunu şifreleyerek yapmak, anonim, otonom servisler, dijital para (btc vd.) sistemleri kullanmak ve bunları desteklemek gerekmektedir.

Ayrıca, yukarıda bahsettiğim haklarımı hiçbir hükümet, parti, şirket ya da büyük ve yüzsüz örgütlerin savunmasını istemiyorum. Benim adıma konuşmaları, haklarımı savunuyor gibi yapmaları, sanki benimle birlikte aynı mücadeleyi veriyormuş gibi görünmeleri sadece kendi çıkarları içindir. Amaçları benim gizliliğime değer vermek ve bunun için mücadele etmekten çok sahip olduğum bilgiyi elde etmek ve onu kontrol etmektir. Ben bunun bir parçası veya aracı olmak istemiyorum. Bununla birlikte, yalanın doğru, doğrunun ise yalan olduğu şu dönemde bir insan dürüstlükten asla vazgeçmemelidir. Okurken denk gelmiş veya bir yerlerden duymuşsunuzdur; bütün insanlar yalancıdır. Fakat, ben buna inanmıyorum. Tıpkı saydığım haklar gibi dürüstlük de benim için önemlidir. Bir insan dürüst olmadıktan sonra tüm bu haksızlıklara karşı nasıl bir fark yaratabilir ki? Şunu da bir kez daha yinelemek zorudayım. Empati yapmalıyız. Empati yapmayı öğrenmeliyiz. Sizi etkilemediğini düşündüğünüz durumlarda bile, sansüre, fişlemeye, gözetime vd.lerine hangi dilden, dinden, etnik kimlikten vs. maruz kalan olursa olsun bu haksızlıklara karşı mücadele etmek gerekir. Empati ve dürüstlük bunu gerektirir.

Madde 28 – Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve malî teminat yatırma şartına bağlanamaz.*

Son olarak, bunu okuyanlara da bir mesajım var. Yazıyı okurken benim ruhsal dalgalanmalarımı hissedebilirsiniz. Bunu yazıyı da nasıl algılarsanız algılayın. Bir manifesto veya sıradan bir yazı. Fakat devamlı olarak; ben, benim için, bence desem de bu yazı ancak sizlerle birlikte bir fark yaratabilir ve sadece sizlerle bir anlam kazanabilir. Sadece devamlı olarak gördüğünüz “Internet yasaklarını aşın“, “sansürden korunma rehberleri“, “şunu kullanın sansürü aşın” ile değil, sizlerin sansüre, fişlemeye, gözetime her ne ve kime yapılırsa yapılsın karşı çıkarak başa çıkabileceğinizi unutmayın. Ben böyle olduğunu düşünüyorum.

* Türkiye Cumhuriyeti Anayasası

Tagged , , , , , , , , , , , , , , , ,

Türkiye’nin Internetteki Yeni Yeri

Türkiye’nin Internetteki yeni yeri mağmadır. Yerin dibinin de dibidir. Buradan çıkartacak ve bizleri bu utançtan kurtaracak olan da ne muhalefet ne de iktidardır. Sadece bizleriz.

Yeni 5651 sayılı kanun tasarısı 5 Şubat 2014 tarihi itibariyle mecliste oylanarak kabul edildi. Bununla ilgili olarak meclisin bu yasanın görüşüldüğü andaki bir ekran görüntüsünü paylaşayım (Şevket‘e çok teşekkürler):

sansüre karşı boş koltuklarSizlerle paylaştığım bu ekran görüntüsü ile duygu sömürüsü falan yapmıyorum. Dikkat ettiyseniz kanun tasarı anlaşılmasın diyerek televizyonlara “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK’da Değişiklik Yapan Kanun Tasarısı” adı altında yansıtıldı. Diğer yandan, gördüğünüz boş koltuklar bir insan hakkı olan Internete, gizliliğinize, düşünce özgürlüğünüze, ifade özgürlüğünüze, inanç özgürlüğünüze, bilime, bilim etiğine, açık bilgi akışına, gelişime, ilerlemeye ve Internetten para kazananların ekmeğine (ve sayamadığım daha birçok hak ve özgürlüklere) yani iktidar destekçi olun veya olmayın sizlere ve geleceğinize vurulmuş en büyük darbedir.

Şimdi kısaca birkaç şeyi son bir kez daha netleştirelim. Sansür; her türlü yayının, sinema ve tiyatro eserinin hükûmetçe önceden denetlenmesi işi, sıkı denetim demektir. Bu, TDK‘nin verdiği tanımdır. Tabi ki ilerleyen süreçte bu da değiştirilmezse. Devamlı ifade edilen ve ettiğim bir diğer şey de TİB’in başına MİT geçmişi olan Ahmet Çelik’in gelmesidir. Sizlere MİT’in sitesinden bir alıntı yapayım (umarım bu cezai takibata neden olmaz inşallah dinimiz amin maşallah):

İstihbaratta gaye, doğru haber almak ve devleti bir süprizle karşı karşıya bırakmamaktır.

Bir de istihbaratın kelime anlamına bakalım. Herhangi bir Türkçe sözlüğü açıp baktığınızda kelimenin Arapça kökenli ve çoğul bir kelime olduğunu göreceksiniz. Anlamı ise “haberler” ve “haber alma” şeklinde yazmaktadır. Teknik olarak istihbarat ise imkanları ve araçları kullanarak bilgi temin etmek, bu bilgiyi işlemek, yorumlamak ve bundan bir sonuç çıkarma sürecini ifade eder. TİB yeni kanun ile bizlere ait bilgiyi (veriyi) temin etme, bu veriyi işleme, yorumlama ve bundan bir sonuç çıkarma (fişleme) sürecine yasal olarak sahip olmuştur. Ayrıca, bu gelenekten gelen bir ismi de kendini başkan yapmıştır.

Artık yeni kanun ile birlikte bunu şöyle yorumlayabiliriz: “17 Aralık 2013 tarihinde başlayan ve devletleşen AKP, AKP’leşen devlet bir yolsuzluk operasyonu süpriziyle karşı karşıya kalmış, buna benzer bir durumla tekrar karşılaşmamak, engellemek ve bundan korunmak için TİB, MİT geçmişi olan Ahmet Çelik başkanlığı ve yeni kanun ile Internette her türlü veriyi önceden denetleyecek, temin edecek, işleyecek, yorumlayacak, bundan sonuç çıkartacak ve sıkı denetim yapacak, insan haklarına aykırı bir yapıya yasal olarak kavuşmuştur.” Ayrıca, ülke tarihinin en büyük toptan gözetimci fişlemesi ile karşı karşıyayız. Bu yapı yüzünden sadece biz karşı çıkanlar kaybetmeyeceğiz. Herkes kaybedecek. Bunun ötesi berisi yoktur.

Sonucu bu sefer uzun uzun yazmayacağım. Okuyanlar artık az çok ileride neler olacağını, neler yaşayacağımızı biliyor. Bununla birlikte, yeni 5651 sayılı kanun tasarısı için yazılar yazdım ve sansürü elimden geldiğince burada anlattım. Bu yazılar kimilerine ulaştı, kimileri okuduğu halde görmezlikten gelmeye devam etti. Sansüre karşı empati yapın dedim fakat çok da ciddiye alınmadım. Hala da aynı konuda ısrar ediyorum, empati yapın. Empati yapmayı öğrenin. Bu toptan gözetimci, fişlemeci sansür yasası, –tekrar tekrar vurguluyorum– ilgili ilgisiz herkese zarar verecektir. Bunun seni, beni, onları olmaz. Lütfen bunu görün. Son olarak, ümitsizliğe kapılmayın. Sansüre karşı verilen bu mücadele hiçbir zaman bitmeyecektir.

Tagged , , , , , , , , , , , , , , ,

Çalışanın İzlenmesi ve İş Yerinde Gizlilik Hakkı

Gizlilik hakkından yazılarda devamlı bahsediyorum fakat bunu kategorilendirip hiç yazmadım. Özellikle sanayi devrimi ve teknolojinin çok hızlı ilerlemesi, üretim için büyük avantajlar getirdiyse de işverenin açgözlülüğü, çalışma saatleri ile özel hayatın iç içe geçmesi dünyayı kocaman bir ticari köy haline getirdi. Peki teknoloji bu konuda kimin tarafını tutuyor?

Ofisi 7/24 izleyen kameralar, işverenin sağladığı cep telefonların takibi ve hatta dinlenmesi, bilgisayarların uzaktan kontrolü, hangi siteye girdiklerini, kimlerle e-posta trafiğine sahip olduklarını ve çalışma ortamına ani ziyaretlerle günümüz iş ortamlarının gizlilik haklarının en çok ihlal edildiği yerlerden biri haline geldi. İşverenin genel düşüncesi bellidir; daha çok kâr etmek, üretim sürecinde çalışanların iş saatleri ve hatta bunu nasıl kullandıkları üzerine tam kontrole sahip olmak. Bu da sonuç olarak gizlilik hakkının işverenin ekonomik çıkarlarıyla ters düştüğünü söylemektedir. Özellikle ticari sırların ifşası, çalışanların güvenirliği  işvereni gizlilik ihlaline ittiği konusunda durulsa da çalışanın iş saatleri ile özel hayatının birbirine girmiş olması, bu iki durumun birbiri içine girdiğini göstermektedir.

Amerika’da yapılan bir araştırmada çalışanlar iş saatlerinin %25’ini Internette gezerek ve e-posta okuyarak harcadıkları ve her 5 işletmeden biri aşırı/yersiz e-posta kullanımından çalışanlarını çıkartmakta olduğunu söylüyor. Bunun bir sonucu olarak, işveren sistem yönetimi masraflarını arttırıyor, çalışanların üzerindeki kontrol ve izleme varlığı üretkenliği azaltıyor, e-posta ve Internet aktivitesini bir denetim süzgecinden geçmeye başlıyor. Böylece, iş ortamında takip edilen ve hareketleri izlenen bir çalışan verimliliğini, çalışma ortamı ise moral ve güveni kaybetmektedir.

Bir çalışanın gizliliği nasıl ihlal edilebilir (Privacy in the Digital Environment, s. 152)?

  • E-postaların takibi. Günümüzde işverenler çalışanlarına (hepsi olmasa da) bir e-posta adresi sağlamaktadır. Bu e-postaların içerikleri disk üzerinde bir yer kapladığı için işveren bu konuda istediği gibi davranabilmektedir. Bunu şöyle örneklendireyim; diyelim ki size gelen bir e-postayı silseniz dahi disk üzerinden silinip silinmediği konusunda herhangi bir fikre sahip olamazsınız. Denetim de sizin elinizde olmadığı için işveren isterse bu sildiğinizi düşündüğünüz e-postaları belirli kurallarla (mesela anahtar kelimeler) inceleyebilir.
  • Internet takibi. İşyerinde Internet olmazsa olmazlardan. Bazen belirli sitelerin erişeme kapatılması (çalışma alanından dolayı) mümkün olmayabiliyor. Böyle olunca da işveren çalışanlarının hangi sitelere girip buralarda ne kadar zaman kaybettiklerini de öğrenmek isteyebiliyor. Analiz sonuçları, çalışanın azar yemesini ve hatta işten atılmasına kadar işi götürebiliyor.
  • İçeriğin filtrelenmesi. Genel anlamıyla tam bir gizlilik ihlali olmasa da anahtar kelimelerle belirli algoritmalar üzerinden içeriğin filtrelenmesi erişim olanaklarını olumsuz yönde etkilemekte, bazen çalışanın ihtiyaç duyduğu içeriklere ulaşamamasına neden olmaktadır.
  • Yüklenen yazılımların takibi. Burada temel neden iş ortamında kullanılan bilgisayarlara zararlı yazılımların bulaşmasını engellemek ve lisanssız yazlımlar yüzünden sıkıntıya düşmemektir. Fakat, bunun takibi iş saatleri dışında olabildiğinden biri sizin bilgisayarınızı bunun için tarayabilir ve size sormadan yazılımları silebilir. İşveren size o bilgisayarı verdi diye kafasına estiğince siz yokken girip incelemesi bir ihlaldir.

Sıradan eleştirerek ilerleyelim:

E-postalar yukarıda da bahsettiğim üzere siz silseniz dahi disk üzerinde kalabilir ve işveren tarafından incelenebilirler. Bir diğer nokta da e-postaların bu şekilde takip edilmesi üçüncü şahısların gizlililiğini de ihlal etmektedir. Şöyle anlatayım; e-posta gönderdiğiniz kişinin iletişim bilgilerini ve mesaj içeriğini sadece sizinle onun arasında geçen bir iletişime ait olarak kullanıldığını düşünürken, işverenin bunu takibe alması hem mesajı hem de iletişimde olduğunuz kişiye ait (varsa) özel bilgilerin ifşasına neden olur. Bu yüzden işveren sadece çalışanının gizlilik hakkını değil iletişim halinde olunan üçüncü kişilerin de gizlilik hakkını ihlal eder.

Çalışanın Internet’te hangi sitelere girdiğini, hangisinde ne kadar süre harcadığını detaylı bir şekilde takip etmek uzaktan zararsız gibi gözükebilir. Hatta şöyle bir inanç da var; işveren uygunsuz bir şeyi farkederse çalışanını azarlar, konu kapanır. Durum malesef bundan daha karışık. Şimdi bunu örneklendirerek anlatayım. Diyelim ki siz bir eşcinselsiniz (illa olmanız şart da değil), eşcinsel arkadaşlık sitelerini ziyaret ediyor, LGBT haberleri okuyor, etkinliklerini takip ediyorsunuz. İşvereniniz ise Internet takibi yaptığı için sizin eşcinsel olduğunuzu (olmasanız bile) düşünüyor, eğer eşcinselliğe olumsuz yaklaşıyorsa iş yerinde (sadece işveren tarafından değil) size karşı homofobik tutumlar sergilenebilir, cinsel tacizlerde bulunulabilir. Tekrar diyeyim, illa eşcinsel olmanız da şart değil. Eşcinsel cinayetlerin sayısındaki artışa ait bir haber bile homofobik bir işvereni size karşı olumsuz tutumlar içine itebilir. Devam edelim, bir kanserle ilgili doktor sitelerini gezip bilgi toplamanız işverenin sizi hasta olarak algılamasına ve sizinle uzun vadeli çalışamayacağını düşünüp işten çıkarmaya bile yol açabilir.

İçerik filtrelemesi -bence- en zarar veririci ihlallerden biridir. Bunda biraz daha uç örnekler vereyim. Çalıştığınız iş yeri çeşitli kelimeleri filtreliyor ve bunlara her türlü erişim yasaklanıyor. Örneğin, ateizm, ateist, atheist, atheism, agnostik gibi kelime grubunu filtrelenmiş durumda. Bu, sadece Internet’te ateizm ilgili herhangi bir içeriğe erişimi değil ateist çalışanların ifade özgürlüğü ve inanç özgürlüğünü de etkiler. Buna gizlilik literatüründe dondurucu etki de denir. Hem doğrudan hem de dolaylı yoldan çalışanın gizliliği ihlal edilmiş olur, beraberinde diğer özgürlükleri (ifade, inanç vs) de kısıtlanmış olur.

E-posta, Internet takibi ve içerik filtrelemesini bir arada incelersek; Internette gezmek ve e-postalar çalışanın kendi kişisel kimliğine işaret eder. Ayrıca, iş yeri çalışanların birçok etkileşimde bulunduğu sosyal bir alandır. Bu alanda gizlilik hakkının korunması gerekir. Internet’te özgürlük konuşma özgürlüğü tarafından korunur. Takip edildiğini bilen bir çalışan kendini açıkça ifade edemeyecektir. Böylece konuşma özgürlüğü engellenmiş olacaktır. İnancını, cinsel görüşünü veya düşüncelerini gizlemek, iş yerinde yaşayabileceği baskılardan dolayı da olmadığı gibi gözükmek durumunda kalabilir. Ayrıca, tüm bu haklar birbirleri ile etkileşim halindedir. Örneğin, inanç özgürlüğü, bunu ifade edemedikten ya da bu inancın gerekliliklerini yerine getiremedikten ve özgürce bunları söyleyemedikten sonra bir şey ifade etmez. Bununla birlikte, çalışanların beklentilerine işveren tarafından saygı duyulması gerekir. İşverenin bu şekilde yapacağı takipler ya da işverenin böyle bir takip yaptığı söylememesi, çalışanları olumsuz yönde etkiler.

Size tahsis edilen bilgisayara herhangi bir yazılım kurdunuz ve siz yokken bu yazılım farkedildi. Görevli bilgisayarı açtı ve yazılımı sildi. Sabah geldiniz, bilgisayarınızı açtınız, yazılım yok, biri bilgisayarınıza “böyle şeyler kurma” diye not bırakmış.  Size tahsis edilen bilgisayar, bir başkasının kafasına göre açıp bir şeyleri silebileceği ya da kurabileceği bir şey olmamalıdır. Burada genel bahane sisteme sızabilecek, bilgi çalabilecek her türlü zararlı içeriğin yüklenen yazılımdan gelebileceğidir. Eğer böyle bir olasılıktan bahsediliyorsa, bunu engellemek çalışanın bilgisayarının takibi ile değil çalışana temin edilecek yazılımdan, iyi bir güvenlik duvarından, anti-virüs programlarından vs. geçer. Ek olarak, bana göre bir görevlinin gelip “Bilgisayara ne yükledin? Aç bakacağım!” demesi bile kabul edilebilir bir şey değildir.

Başka bir olumsuzluktan bahsedecek olursak, çalışma ortamının evden olduğu durumlarda işverenin herhangi bir takip yapması sadece çalışanın gizliliğini ihlal etmez. Çalışanın aile ve özel yaşamına dair gizlilik hakları da çiğnenmiş olur. İşveren şunu iyi anlamalı; çalışan onun mülkiyeti değildir. Eğer tüm bu izlemeleri ticari sırların, şirkete ait özel bilgilerin ya da lisansların sızdırılmasını ya  da kaynak israfını engellemek amacıyla yaptığını söylüyorsa, işveren bunlar için gizlilik haklarını ihlal etmeye yönelmemeli. Onun yerine bu hakların sızdırılması ve sonrasında işvereni koruyacak ve iş yerinde gizlilik hakkını ihlal etmeyecek yasaların oluşturulması için çaba sarfetmelidir.

Teknoloji bu konuda kesinlikle tarafsız olmalı. Ne pazarı domine eden gücün haklarını ne de bir başkasının haklarını koruyup diğerlerini hiçe saymalı. Yukarıda da bahsettiğim üzere bu haklar iç içe geçmiş durumdadır. Konuşma özgürlüğü olmayan bir çalışandan inanç özgürlüğü beklenemez. Bu, toplum için de geçerlidir. Bir gizlilik hakkının ihlali iş ortamını bir taciz ortamına dönüştürebilir. Çalışanı dolaylı (veya doğrudan) olarak farklı görüşlerin baskısı altında kalmasına neden olabilir.

Sonuç, çalışan iş yerindeki gizliliğini kontrol edememekte, Internet’te hangi sitelere girdiği, gönderdiği e-postalar takip edilmekte, konuşma özgürlüğünden uzak ve verimliliğini kaybetmektedir. İş yerinde gizlilik hakkı daha çok pazar güçleri tarafından gizlice düzenlendiği için işveren kâr maksimizasyonu hırsıyla birçok tacize ve hak ihlaline neden olabilecek bir iş ortamı oluşturmaktadır. İş yerinde gizlilik hakkı ve çalışanın izlenmesini engellemek yasal bir düzenleme ile korunmalıdır.

Tagged , , , , , , , , , , , , , , ,