“Kinsey” filmini izleyin. (Fragman şurada.) Lütfen izleyin. İkna olmadınız mı? Peki madem, biraz bahsedeyim Alfred Kinsey’den ve filmden.
ALFRED KINSEY ve kINSEY RAPORLARI
Kinsey, ABD’nin dört bir yanında binlerce katılımcıyla teker teker gerçekleştirilen yüz yüze röportajlar aracılığıyla “Sexual Behavior in the Human Male” (1948) ve “Sexual Behavior in the Human Female” (1953) raporlarını oluşturan, seksoloji diye bir bilimsel alanı neredeyse yoktan var eden*, cinsellik araştırmalarında devrim yapan biyoloji kökenli bir bilim insanı.
Özellikle evlilik öncesi cinsellik, eşcinsel ilişkiler, orgazm gibi konularda Amerikan toplumunun (Pazar ayinlerinde papağan gibi tekrarlanan cinsellikten kaçınma (abstinence) propagandası dışında) hiç konuşmadığı mevzuları, açıkça ve bilimsel soğukkanlılıkla tartışmaya açtı.
Kinsey Raporları öyle çok şeyi ilk kez söyledi ve öyle çok yeni fikre ilham verdi ki, saymaya kalkıp da önemli bazılarını unutmaktan korkuyorum. Bu yüzden, beni en çok etkileyen fikre, Kinsey skalasına değinmekle yetineceğim.
KINSEY SKALASI
Kinsey, bireyleri heteroseksüel – homoseksüel olarak ayırt etmektense, 0-6 arasında numaralandırılmış bir yelpazeye yerleştirilmelerini öneriyor. 0 tamamen heteroseksüel, 6 ise tamamen homoseksüel anlamına geliyor. Biraz bu skaladan bahsetmek istiyorum, ama önce Kinsey’in kendinden öğrenelim ne yapmaya çalıştığını. Erkek cinselliği raporunda 639-656. sayfalar arasından bir bölüm:
“Erkekler heteroseksüel ve homoseksüel diye iki ayrık populasyona ayrılmazlar. Dünya koyunlar ve keçiler diye bölünmez. Taksonominin temel ilkelerinden biri, doğanın çok nadiren ayrık kategorilerle çalışmasıdır. … Yaşayan dünya her açıdan bir continuum (süreç, süreklilik) ifade eder.
Sadece heteroseksüel ve sadece homoseksüel hikayeler arasındaki seviyelendirmenin sürekliliğini vurgulamakla beraber, her katılımcının hikayesindeki heteroseksüel ve homoseksüel deneyim veya yanıtların görece miktarına dayanan bir çeşit sınıflandırma geliştirmek cazip göründü. […] Bir birey, hayatının her dönemi için bu skalada bir konuma yerleştirilebilir. […] Yedi-puanlı bir skala, gerçekte var olan seviyelendirmeleri göstermeye en yaklaşan oldu.”
Burada benim dikkatimi çeken birkaç şey var.
- Birincisi, Kinsey bir deneyime veya yanıta, yani geçici nitelikte bir şeye heteroseksüel veya homoseksüel adını takarak başlıyor; bir kişiye değil. Sonrasında, oluşan öyküye göre kişiyi skalada bir yere koyuyor. Yani aslında olağanüstü bir kıvraklıkla, dogmatik kalıpları materyalist yöntemle değiştiriyor. Deneyimler kişiliğin sonucu oluşmuyor, deneyimlere bakarak kişilikle ilgili bir yargıya varıyor.
- İkincisi, skalaya yerleştirme işi, gayet subjektif kriterlere göre yapılıyor. Subjektiften kastım Kinsey’in kafasına göre insanlara isim takması değil. Dikkat ederseniz, hikayenin oluşturulması katılımcıların yorumları, deneyimlerini anlamlandırmaları vb. öznel değerlendirmelere dayanıyor. Yani aslında katılımcı bizzat kendisi, kendine skalada bir yer belirliyor.
- Son olarak, tabii ki, bu konuda yapılan ilk araştırma olmasından dolayı, “cinsel kimlik” ve “cinsel yönelim” konularının biraz iç içe geçtiğini, bugünkü terminolojimizin daha ince ayarlanmış olduğunu eklemek lazım.
“KİNSEY” (2004)
Filme gelirsek.
Senaryosu, klasik Hollywood biyografilerinden farklı değil. Bir yanda araştırmalar ve onların yarattığı toplumsal infialle mücadele, bir yandan Kinsey’in çocukluktan evlilik hayatına kadar kendi cinsel deneyimleri… Ama Kinsey’in hem araştırmaları hem de özel hayatı o kadar ilham verici ki, senaristin çok da yaratıcı olmasına gerek kalmıyor.**
Filmden onlarca anekdot aktarabilirim şu anda, ama sadece şunu söylemekle yetineyim: 1940’larda ABD’de tartışılan konularla 2014’te Türkiye’de nelerle uğraştığımızı kıyaslamak bile dudak uçuklatıyor.
Tekrar ediyorum: Lütfen izleyin.
İyi seyirler.
Kinsey (2004)
Yönetmen: Bill Condon
Oyuncular: Liam Neeson, Laura Linney, Chris O’Donnell
***
* Seksoloji diye bir şey önceden de vardı elbette. Burada asıl olarak bu alanın “bilimsel” bir alana dönüştürülmesine, yani verilerin önyargılardan (en azından metodolojik olarak) önce gelmesi ve tezlerin özgürce tartışılabilmesi gibi kriterlerin konmasına vurguda bulunmak istedim.
** A Beautiful Mind‘dan mesela, tamamen senaristin uydurduğu görsel aldanmaları çıkarın (John Nash’te şizofreni sadece sesler duymaya ve zihinsel kurgulara dayanıyor.) bakın geriye ne kalacak. İpucu: Fragmandaki neredeyse tüm sahneleri çıkartmanız gerekecek.