Tag Archives: normlar

#MeToo. Bu iş döner dolaşır bizi de bulur mu?

Trump’ın Yargıtay çoğunluğunu elde etmek için aday gösterdiği Kavanaugh tecavüzle suçlandı ve özel bir oturumda tanık olarak dinlendi. Tüm iddiaları reddetti. Açıkça yalan söylüyordu. Onu dinleyen tüm senatörler de yalan söylediğini biliyorlardı. Ama bu suçu kabul etmenin ne anlama geldiğini de gayet iyi biliyorlardı. Kavanaugh Yargıtay üyeliğine seçildi. Beyaz Saray’a yakın bir avukat Politico gazetesine verdiği bir röportajda şöyle konuştu:

“If somebody can be brought down by accusations like this, then you, me, every man certainly should be worried.”

Yani, Eğer bu gibi ithamlarla birinin adaylığı düşürülebilirse, her erkek kesinlikle endişelenmelidir.”

Aynı hafta, Cristiano Ronaldo’nun ABD’de bir kadına tecavüz ettiği ardından da “konuyu kapatmak için” kadına 375 bin dolar ödediği ortaya çıktı. Portekiz’in ünlü simalarından Marco Costa, Instagram’da yazdığı bir notla Ronaldo’yu savundu. Sonradan düzeltmek zorunda kaldığı mesajında, “Todos nós já violámos alguém…” yani “Hepimizin birinin ırzına geçmişliğimiz vardır.” yazmıştı.

Bu erkekler haklı olabilir mi?

Yani, #NotAllMen diyenlere verilecek feminist yanıt “Konu ataerkil sistem ve bu sistemin yarattığı meşruluk zemini.” vb. söylemler yerine doğrudan #YesAllMen olabilir mi?

Hepimizi, tüm erkekleri korkutacak bir dalga mı bu?

Benim yanıtım, evet.*

Nasıl ki tüm kadınlar şu veya bu şekilde cinsel saldırıya maruz kalmışlarsa, tüm erkekler de şu veya bu şekilde bir kadının rıza göstermediği cinsel hamleler yaptılar.** İnsanı şok edecek kadar çoğumuz kadınlara tecavüz ettik. Birçoğumuz kadınları sokakta veya iş yerlerinde (veya otobüste) taciz ettik. Bazılarımız bunu yaptığında ergendi, kimimiz hala yapıyor. Daha medeni olanlarımız, bu gibi cinsel zorlamaları yalnızca kendi partnerlerimize uyguladık. Açık ve net bir rıza ifadesi yokken, varmış gibi davrandık.

Tek tek bakıldığında belki sen ben travmatik bir deneyim yaşatmadık kimseye. Ama o kadın seni de beni de hatırlıyor. Çünkü yaptığımız şey diğer yaşadıklarıyla birlikte yığılarak yarattı #MeToo’nun açığa çıkarttığı sosyal travmayı. Ve çünkü muhtemelen sana bana daha çok güveniyordu o kadın ve bu yüzden kafasında yer etti o yaptığın, yaptığım.

Hepimizi hatırlıyorlar.

Peki ne olacak?

Şanslı olanlarımız, stratejik sebeplerle affedilecekler. Yani, kadınlar, sırf başka hedeflere saldırmanın daha etkili olacağını düşündükleri için bizim yaptıklarımızı sümen altı edecekler.

Çok şanslı olanlarımız gerçekten affedilecekler. Belki değişmiş olduğumuzu gördükleri için, belki zamanla onlara insan gibi (“kadın gibi” değil yani) davrandığımız için, ve eğer yaptığımız çok derin bir iz bırakmamışsa, yeni bizi teşvik etmek adına eski defterleri kapatacaklar.

Çok çok şanslı olanlarımızla ise kadınlar gelip konuşacaklar. Yapmış olduğumuz şeyi ve onlara nasıl bir etki bıraktığını doğrudan bize anlatacaklar. Belki birlikte, bu noktadan sonra durumu telafi etmek ve o kadına saygı duyduğumuzu göstermek için ne yapabileceğimizi konuşacağız. Yani af falan değil, adil bir barış yapacağız.

Şans dediğime bakma. Bu kadınların bizimle nasıl ve ne zaman hesaplaşacakları, büyük ölçüde, bizim şu anda ve bugünden itibaren ne yaptığımıza bağlı.

Hiçbir erkek muaf değil bu dersten.

#YesAllMen


* Bu cümlenin sonundaki nokta önemli. Virgül değil, noktalı virgül değil, üç nokta değil. Nokta.

** Burada “cinsel saldırı”nın ardından “cinsel hamle” diyerek lafı yumuşatmış gibi olmuşum. Amacım sadece aynı sözcük öbeğini tekrar etmekten kaçınmaktı.

OkCupid tespitleri: Tuhaf kalıplar

İnternet üzerinden randevulaşmanın ve flört etmenin görece daha özgür olacağını, insanların daha rahat olarak kendilerini ifade edeceklerini sanmıştım OkCupid’e girerken. Hatta giriş amacımın bunu gözlemlemek olduğunu dahi söyleyebilirim.

Ama o da nesi?

Tam da aksine, neredeyse bir kasabalının “Ben bir bakışta anlarım.” hızında bir sınıflandırma tıkır tıkır çalışıyor yahu!

“Ne aradığın”la ilgili dört seçenek var, bunlardan istediklerini işaretleyebiliyorsun:okcupid

  • Uzun süreli ilişki
  • Kısa süreli ilişki
  • Yeni arkadaşlar
  • Öylesine seks

Şimdi, bunlardan yapılabilecek her bir kombinasyonun anlamı belli ve belirli, üstelik akıl almaz ölçüde de dar.

Sırf “uzun süreli ilişki”yi seçiyorsan, evlenecek insan arıyorsun demek, daha altı kurtarmıyor.

Sırf “öylesine seks”i işaretlediysen bildiğin orospusun.

Sırf “iyi arkadaş”ı seçtiysen, burada ne aradığın meçhul, kafan karışmış, böylece de her türlü ipsiz sapsız adam dadanacak sana.

Hepsini birden işaretlediysen bundan çıkan anlam, aslında seks için buraya geldiğin ama takiyye yaptığın.

Hem uzun hem kısa süreli ilişkiyi seçtiysen, çıkacak erkek arıyorsun demek.

İyi aile kızıysan, “kısa süreli ilişki” ve “yeni arkadaşlar”ı seçmelisin.

falan filan…

Yani maş-eros, her bir şeyin anlamı güzelce kodlanmış. Giydiği eteğin boyundan kadının namusunu ölçen erkekler buranın da boyunu ölçüsünü almış.online dating

Üstelik bu ortamda, gerçek hayattakinden daha küçük kutulara sıkışıyor sanki insan.

Son olarak: Benim sorduğum hiç kimse, tek başına “kısa süreli ilişki”nin ne anlama geldiğini bilmiyor. Anlaşılan bu seçenek diğerlerinin etkisini yumuşatmak için konmuş:

Uzun süreli ilişki’nin yanında “Korkma evlenmesek de sevişiriz” mesajı vermek için; öylesine seks’in yanında “Porno film çekmiyoruz burada, önce bir oturur muhabbet ederiz doğru dürüst” mesajı vermek için; yeni arkadaşlar’ın yanında ise “Sevişebiliyorum ilgilendiklerimle” mesajı vermek için.

İşin kötüsü, birçok insan aramalarını bu seçeneklere güvenerek yapıyor ve kimse ciddi ciddi birbirinin profilini okumakla uğraşmıyor. Zaten “ne istediğini” profilinde düzgünce anlatan da pek yok, erkekler hava basıyor kadınlar da erkeklerden illallah etmiş “ne istemediklerini” yazıp duruyor sayfalarca.

Yoklama: Hani nerede kadınların anlattığı o erkekler? … BURDA.

Bugün, bir tercih yapıyorum.

Bu uzun bir yazı olacak, lütfen oku sonuna kadar.

Özgecan’ı bıçakladılar ve ona tecavüz ettiler. Onu öldürdüler. Sonra ellerini kestiler. Sonra yaktılar. Sıra çok önemli. Yakarak öldürmediler onu mesela, öldürüp sonra yaktılar. Bıçaklayıp sonra tecavüz etmediler, bıçaklama parçasıydı tecavüzün. Ellerini keserek öldürmediler onu, öldürdükten sonra parmak izini ortadan kaldırmak için kestiler ellerini.

ozgecanSıra çok önemli.

Çünkü bu sıralamayı, kadınların yaşadığı cehennemin katları olarak görebiliriz.

Bugün bir tercih yapıyorum. Sosyal medyada #sendeanlat etiketiyle cehennemi tasvir edenler kadınlar bağırıyorlar: “Hani, erkekler nerede peki?”

Off.. Uzun bir yazı olacak bu.

Her koyun kendİ bacağından, her kurt kendİ kuyruğundan…

Bugün, ben de anlatacağım. Ve böylece, daha uzun bir süre açık kimlikle yazmamayı tercih ediyorum.

İlkokulda kızların eteklerini kaldırmayı oyun haline getiren benim. Şöyleydi oyun, anlatayım bak:

Kızlar bir kaldırımın üstüne çıkarlar. Ben aşağıda dururum. (Tek oğlan çocuk, tek avcı ben miydim, hatırlamıyorum.) Kaldırım “güvenli bölge”dir. Aşağı inenin eteğini kaldırmaya çalışırım.

Onlar da geri, kaldırıma kaçarlar. Daha cesur olanlar kaldırımdan uzağa koşarlar ve bir yakalamaca oyunu başlar.

Evet, bu bir oyundu. Ve sadece oynamak isteyenler dahildi oyuna. (En az beş kız hatırlıyorum.) Her şey bir çeşit rıza mekanizmasına dayanıyordu. (Yedi yaşında çocuklar arasında rıza ne kadar anlamlıysa o kadar…)

Ancak, madem ki bundan 20 yıl sonra sevgilimle beraber evini ziyaret ettiğim ilkokul arkadaşım bu hikayeyi hâlâ hatırlıyordu ve bir çocukluk anısı olarak  anlatmaya değer buluyordu (gülerek, bana takılarak ve biraz da beni sevgilimin yanında utandırmak için anlatmıştı), demek ki ortada bir tuhaflık vardı.

Ama orada dur!.. Asıl öyküden kaçıyorum. Araya masumane anılar sıkıştırıyorum. Demiştim, uzun bir yazı olacak bu, çünkü başlamak bile çok zor; yine de lütfen oku sonuna kadar.

SADEDE GELELİM.

Ortaokulda kızların bacaklarını ve kalçalarını elleyen de benim.

Hatta dilersen, nasıl yapılır öğretebilirim…

1. KURBANIN SEÇİLMESİ

Öncelikle, doğru kızları seçeceksin. Bu seçenekleri de tabii ki diğer erkek arkadaşlarının anlattığı hikayelerden süzerek bulacaksın. Bunlara “kolay kızlar” diyelim. Bunlar arasından, çekingenlik açısından senin seviyende birini seçmelisin.

Kolay kızlardan havalısını seçersen, kız çıngar çıkaracaktır ve sen “E ama şu şu erkeklere izin veriyorsun?” gibi hak arama çabalarınla iyice yerin dibine girersin. Ha yok, kolay kızlar arasından çok ezik birini seçersen, bu sefer ezilenin öfkesiyle karşılaşırsın; seninle sosyal temasını kaybetmekten çekinmeyeceği için, gürültü edecektir kız. Bu gürültüyü bastırabilirsin (ezik o nasıl olsa, aşağılamak ve alay etmek kolaydır) ama tacizi tekrarlamana izin vermeyecektir.

Böylece, seninle aynı sosyal kategoride (hatta tercihen azıcık altta) kalan birini seçmelisin ki ne hakkını savunabilsin, ne de seni engelleyebilsin.

Benim durumumda bu seçilmişler, aynı benim gibi, kendilerini havalılara eklemlemeye çalışan, ve aynı benim yaptığım gibi, havalı saydıkları bir önderin etrafında takılan tiplerdi.

2. MORAL DEPOLAMA

Kurbanlarını seçtiğine göre şimdi sıra kendini motive etmekte.

Öncelikle, ergenliğin ilk yıllarındasın, unutma. Cinsellik, öpüşmek, “çıkmak” falan öyle önemli şeyler sayılıyor ve öyle az bulunuyor ki, senin gibi hiçbir deneyimi olmayanların biyolojik açlığı iyice kışkırtılmış vaziyette.

Buna bir de kendini ispat etme kaygını ekle. Herkesin saygısını gören, kızların etrafında pervane olduğu havalılar bunca şey yaşarken, sen eğer hiçbir şey yapmıyorsan gerçek bir erkek değilsin demektir. Bu yapacaklarını da kimseye anlatmak zorunda değilsin zaten. Yapman, özgüven kazanmana yetecektir. (Hem zaten kime yaptığını anlatınca kendi düşük sosyal sınıfını da açığa vurmuş olursun. İyisi mi hiç anlatma.)

Son olarak, havalı arkadaşlarının anlattığına bakılırsa, bu kolay kızlar bunu hak ediyor ve/veya istiyorlardır. Böyle bir şeyi kızların kendilerine sormak enayiliğini etmediğin sürece, vicdanını da rahat tutabilirsin.

3. EYLEM PLANI

Şimdi, kurbanını seçtiğine ve cesaretini topladığına göre, sıra taktik geliştirmeye geldi.

Ne sandıydın? Öylece elini kolunu sallayarak gidip kızı kıstıracak halin yok herhalde sınıfın orta yerinde! Unutma ki etrafta kolay-olmayan kızlar da var ve onların bu yaptıklarını görmelerini istemezsin. Bilakis, arkadaşlarını daima bu kolay-olmayanlar arasından seçtiğine göre, onların gözleri önünde böyle şeyler yapmak hiç de akıllıca olmayacaktır.

Önünde yine de bol miktarda fırsat var. Ama ben tek bir tanesini, birkaç ay boyunca uyguladığım ve sonuç aldığım bir yöntemi tanıtmak istiyorum burada.

Bildiğin gibi okulda zil iki kez çalar: 10 dakikalık teneffüsün 8. dakikasında öğrenci zili, 10.dakikanın sonunda ise öğretmen zili çalar. İkinci zille beraber öğretmenler, Öğretmenler Odası’ndan çıkarlar ve onları gören öğrenciler de sınıfa koşuşurlar.

Zaten bildiğin bu detayları neden mi anlatıyorum? Çünkü dikkatli bakarsan görebileceğin gibi, eğer öğrenci zili çalınca kızdan önce sınıfa girersen, sonra hoca geliyor mu diye bakma bahanesiyle dışarı çıkabilir ve tamamen tesadüfen onunla aynı anda kapıdan geçebilirsin. Bu da sana ihtiyacın olan yakın mesafeyi ve konfigürasyonu verecektir. Şimdi tek yapman gereken, onun tarafındaki elini doğru kullanmaktan ibarettir. Hem kazara olmuş izlenimi vermeli, hem de maksimum teması sağlamalısın.

Avantajın, doğal olarak günde (evet, hem de her hafta beş gün) 6-7 kez böyle bir fırsatının olması. Dezavantajın, bir süre sonra kızın seninle aynı anda kapıdan geçmekten kaçınmaya başlaması.

İyice öğrendin mi?

Aferin.

YETİŞKİNLERİN DÜNYASINA, KADINLARIN CEHENNEMİNE DÖNÜŞ

Bunları kafamdan silip atmak yıllarımı aldı benim. (İngilizce’de unlearn diye çok güzel bir fiil var; öğrenilmiş bir şeyi silmek/unutmak anlamında.) Sadece okumak, dinlemek, sorgulamak değil kastım; koskoca bir blog oluştu bu kaygının etrafında.

Ve benim bugünkü tercihim, beni bu blogun yazarı olarak tanıyan insanlara açılmaktan ibaret. Onlara karşı hep dürüst olduğumu iddia edegeldiğim insanlar, arkadaşlarım, dostlarım, eski sevgililerim…

Ayrıca bugünkü tercihimle “Hayır,” demiş oluyorum, “hiç de o kadar cesur değilim.” Hayır, hem bunları anlatmaya hem de altına imza atmaya yüreğim yok.

Tam olarak anlatabildiğimden de emin değilim zaten. Özet geçeyim: Ortaokulda sınıf arkadaşlarını taciz eden, virgül, benim. Nokta.

“Sen de anlat” dediler, anlattım. Bu, hikayelerden sadece biri. Üstelik kendime de ilk kez anlattım. (Dürüstlük mü demiştim?) Bir şey değişti mi anlatınca? Bilmiyorum.

Ben o günlerden bugüne biraz olsun değişmiş olduğum için anlatabildim belki de.

Ama mesela, o “arkadaş”larımla, mezun olduğumuzdan beri – özür dilemeyi geçtim – konuşmuşluğum dahi yok. Konuşsam, konuya nasıl girerdim, ne derdim, hiçbir fikrim yok.

ozgecan-aslan

***

Son bir itiraf: Öyküler yazmaya biraz da bu gibi şeyleri anlatabilmek için başlamıştım. Bir arkadaşımın önerisiyle, anlatıcıyı olayın dışına çıkarmanın anlatmayı kolaylaştıracağına karar vermiştim. Özgecan’ın katli tüm hesaplarımı altüst etti.

Perili köşkte seks

Sahne: Bir yatak odasında, ikiz yatak. Erkek kadının üstündedir. İkisi de büyük ölçüde giyiniktirler. Birbirlerine sürtünerek öpüşmektedirler.

Ta orta okuldan beri cebelleş oldunuz başıma. Değil mi, C? Değil mi, E? Değil mi, M? Ve diğerleri! Konuşsanıza ulan. Aylarca, yıllarca, sizin zaferlerinizi dinledik durduk. Okul servisinde, basketbol oynarken, deneme sınavı çıkışında, teneffüs arasında, sürekli kızlarla yaşadığınız küçük maceraları anlattınız. Gözümü kocaman aça aça dinledim hikayelerinizi. Çünkü daha o yaşta Marx’tan haberimizin olmadığı için, insanlar üç sınıfa ayrılırdı: Havalılar, ezikler ve orta sınıflar. Ve ben de bir ezik-orta sınıf mensubu olarak imreniyordum size.haunted house storyboard art[4]

“Verir mi? – Ne zaman verir?” muhabbetlerini, öperken hatunun alt dudağını ısırışınızı, okulu ekip kafeye gitmek için otostop çektiğinizde yeterince yer olmadığından kucağınıza oturduğunda sikinizin nasıl sertleştiğini ve kızın bunu fark etmesine rağmen pozisyonunu değiştirmemesini, “Oğlum onun öyle sessiz göründüğüne bakma ha, aslında…”larınızı… Hepsini, hepsini, hiç sevgilisi olmamış, hiç bir kızın bacaklarına dokunmamış bir ilk ergenin açlığıyla kazıdım zihnime. Ve tüm C’ler, tüm E’ler, tüm M’ler, tüm havalılar, hepinizin sentezinden oluşan o soyut kişi gibi olmayı marifet sandım. Kız tavlamak için sizin gibi olmak gerekir sandım.

Gerçek insanlarla tanışana kadar, gerçekten romantik ve/veya erotik şeyler yaşayana kadar, her şey anlattığınız gibi olacak sandım. Sizin hiç eliniz ayağınıza dolaşmıyordu sevişirken, ve bütün kızlar “vermeye” can atıyorlardı, hiç reddedilip üzülmüyordunuz, hiç kimse kalbinizi kıramıyordu. Gerçek insanlarla tanıştıktan, gerçekten romantik ve/veya erotik şeyler yaşadıktan sonra hüsranım arttı. Hem sevişiyordum, hem de yine de sizin gibi olamıyordum. İşler yolunda gitmiyordu.

Liseden mezun olduğumdan beri (yani kabaca 10-15 yıldır) görüşmüyoruz. Tek tük karşılaşmalarımızda, kilo aldığınızı veya hâlâ orta okuldaki cümle öbekleriyle kendinizi ifade edebildiğinizi veya sadece ve sadece mutsuz olduğunuzu gördüğümde, sevinmemiştim. Çok istemiştim sevinmeyi, ama becerememiştim.; çünkü sizin hüsranınız da benim hüsranıma eklenmiş, o hepinizin sentezi soyut kişi daha da erişilmez hale gelmişti.Barnabys-Dream

İşte şimdi de tüm bunları çoktan geride bırakmış olmam gerekirken yine, bir kez daha aklıma gelmeniz öfkelendiriyor beni.

Neyin peşindesiniz?

Bir tarife göre sarışın, mavi gözlü, saçlarını at kuyruk yapan, mizah duygusu gelişmiş bu kadınla arama neden giriyorsunuz? Sarışın mavi gözlü deyince aklımıza gelen, belki de birinizin bir keresinde tam da böyle anlattığı bu kadının gözlüklerini çıkarınca yüzünün yuvarlaklığının belirginleşmesi, yattığında gıdısının ortaya çıkması, keyif aldığını belli eden nefes alış verişlerinde burnundan çıkan hırıltı neden dikkatimi çekiyor? Neden hiçbir şeyin masallarınızdaki gibi olmasına izin vermiyorsunuz?

Ve ben neyin peşindeyim?

Epi topu üç gün önce tanıştığım ve en iyi ihtimalle “sevimli” bulduğum bu kadınla neden sevişiyorum? Size kendimi ispat etmeye mi çalışıyorum hâlâ? Daha da önemlisi: Neden şu oynaşma halinden huzur içinde keyif alamıyorum?

– Gel yanıma uzan. Biraz ağırdan almak istiyorum.

İşte kurtarıcı müdahale! Beni sizin hortlaklarınızdan hep ne istediğini bilen kadınlar kurtardı zaten. Şimdi rahat bırakın beni, çünkü bu gece sadece sarılıp uyumak istiyorum bu insanla.

Devamı gelmeyecek.

Ve yarın kimseye anlatacak bir maceram olmayacak.

waking up next to you

Bacaklarımı Tıraş Etmiyorum ve Birlikte Takıldığım Kimse Bunu Dert Etmedi – anonim

 Beni cinsel anlamda cüzzamlı pozisyonuna sokacağını sandığım itirafım anlayışla, kabulle ve en kötü durumda umursamazlıkla karşılık buldu.

bahçe

Bahçemdeki çimenle çok ortak noktam var.

Bacaklarımı tıraş etmiyorum. Hiç de etmedim. Hiç de etmeyeceğim, her kadar kıllarım koyu kahverengi olsa ve yanık tenimde göze çarpsa da.

Muhtemelen her şey annemle başladı. Annem bacaklarını asla tıraş etmedi ve ben de hiç başka bir yetişkin kadının bacaklarını tıraş ettiğini fark etmedim. Bacaklarım anneminkilere benzemeye başlayınca, bu yetişkin bir kadın olmanın bir parçasıydı, tıpkı regl ve büyüyen göğüslerim gibi. Benim için bu çirkin veya çekici değil – her ne ise o sadece, ve bana veya başka kimseyi de bir zararı yok, ben de bu yüzden zaman ve kaynaklarımı kıllarımdan kurtulmaya ayırmıyorum.

Cinsel açıdan, geç serpildim. Gençliğimin büyük kısmını başkalarının bedenlerine zerre ilgi duymaksızın geçirdim. Anca 21 yaşındayken ilgilenmeye başladım – ama tabii o zaman kıllı kadınlarla ilgili damgalardan çoktan haberdardım. Potansiyel partnerlerin benimle ilgili ne düşündüğünü merak ederek, mazoşist bir biçimde internette gezindim ve Yahoo Answers’ın derinliklerinden çoktan terk edilmiş forum yazılarına kadar her yerde kıllı kadınlarla ilgili görüşleri aradım. Çoğu yazar hakaretlerini kaba saba homofobi ve hayvan kıyasıyla ifade ediyordu: mamut, erkek fatma, goril, neandertal, lezbo. Diğerleri ise daha bir üstten atıp tutuyordu: asıl mesele hijyen veya profesyonellikti, ya da “Hey yarabbim, bir insan nasıl bu kadar tembel olabilir?”di.

Konu tıraşsız vulvaya gelince – benimki tıraşlı değil ama kırpılmış – yorumlar sadece azıcık daha olumluydu. Olayın özü, toplum beni bir çeşit pis, geri kalmış zibidi olarak görüyordu. Şort ve kısa etek artık basit bir moda meselesi olmaktan çıkmıştı – benim için, onurlu bir başkaldırı eylemine dönüşmüşlerdi.

Bacaklarım, kıllarım, dizimdeki benler falan.

Bacaklarım, kıllarım, dizimdeki benler falan.

Ama ilk seks yaptığım gün gergindim. Sırf ilk deneyimim olacağı için değil, ayrıca birlikte olduğum erkek hiç bacaklarımı görmemiş olduğu için. Kışın bir kuzey eyaletinde tanışmıştık. Kendimi psikolojik olarak reddedilmeye hazırlamıştım; eğer beni istemezse – eh, beni hak etmiyormuştur zaten.

Nihayet konuyu açtığımda, onun odasındaydık.

“Benim bacaklarım kıllı.”

Bir an duraksadı. “Ne kadar kıllı?”

Hiçbir laf etmeden eteğimi kaldırdım, külotlu çorabımı indirdim ve, aklımda binbir yanıt tasarlayarak, iğrenme çığlıklarını bekledim. Kıkırdadı.

“Aman, benimkinden daha kıllı olmadıktan sonra.” dedi ve kendi pantolonunu indirip, mühendislik öğrencisindense oduncularda görmeyi bekleyeceğin kıllarını gösterdi.

Birçok farklı sebeple, ama temelde ikimiz de bağlılığa hazır olmadığımızdan, ayrıldık ve ben her kadar başka bir ilişkiyle ilgilenmiyorduysam da, beni böylece kabul edecek bir erkek bulmanın samanlıkta iğne aramak olduğu benim için aşikardı.

İkinci, kız kardeşimin işten bir arkadaşıydı. İlk tanıştığımızda şort vardı altımda ve yazın ortasında alışveriş merkezine doğru gidiyorduk. Ama sonradan mesaj atıp bana olan ilgisini ifade ettiğinde, şüpheye düştüm. Ciddi miydi? Bacaklarımı görmemiş miydi? İşlerin bu kadar kolay ilerleyip ilerleyemeyeceğinin merakıyla, ona gayri ihtiyari şu yanıtı verdim:

“Ben tıraş olmuyorum.”

“Uzun kıllar, kim sallar” diye yanıtladı, göz kırpma işaretiyle.

“Bacaklarım da dahil ama.”

Yanıt neredeyse hemen geldi.

“Hala geçerli.”

Bu bugüne kadar devam eden bir trend. Tamam, öyle çok erkekle birlikte olmuşluğum yok, ve çoğunlukla da alternatif çevrelerde takılıyorum, ama yine de beni cinsel anlamda cüzzamlı pozisyonuna sokacağını sandığım itirafım anlayışla, kabulle ve en kötü durumda umursamazlıkla karşılık buldu:

“Eh, benim bacaklarım da tıraşlı değil ki.” – tek gecelik ilişki

“Beden kıllarını dert etmiyorum.” – hali hazırda devam eden renkli arkadaşlık

“Yo, seni anlıyorum. Ben daha yüzümü tıraş etmekten nefret ediyorum, bacaklara gelene kadar…” -tıraşsız bacaklarımı fark eden erkek tanıdık

Sonra, bir gün internette şans eseri tıraşsız bir kadınla karşılaştığı için heyecanını dile getiren adam var. Eğer bunu profilinde tercihleri arasında yazsa kadınların onu “çirkin ve tuhaf” bulacağını düşünüyordu. Malesef, geniş yüzü ve gülümsemesiyle uzun saçları, kendisinin erkek kardeşime benzemesine yol açıyor ve bu da onun benim açımdan cinsel anlamda çekici olmasını topyekün imkansız kılıyordu.

Tüm bunlar beni, tıraşsız bacaklı kadınlara karşı damganın birçok kadının sandığı kadar da yaygın olmayabileceğini düşünmeye itti. Feministler arasında bile, beden kılıyla toplumsal kabul görme arasında tercih yapma zorunluluğu, istenmeyen ancak inkar edilemeyecek bir gerçek olarak görülüyor. Ama ben hiç bu sebeple reddedilmedim veya hakarete uğramadım, üstelik plajda veya şortla gezerken bile. İşin aslı, bu konuda olumsuz şeyler söyleyenler sadece diğer kadınlardı.

Bir noktada, birçok açık görüşlü insanla dolu bir foruma üyeydim, üyelerin birçoğu marjinal politik gruplardan veya devrimci alt kültürlerden insanlardı. Oldukça “her şeye eyvallah” bir atmosferdi. Kadın bakımı başlığında, en büyük yazarlardan biri – kendini eğitmiş gotik bir feminist – bana şu özel mesajı attı:

“Tıraş olmak bizim görevimiz. Biz artık hayvan değiliz, bu temel bakımın bir parçası.”

Daha geçen hafta, çocuğuyla gezen bir kadın benim bacaklarımı gördü ve bodoslama şöyle dedi:

“Orada kıl olmaması gerekir.”

İşe giderken etek giydiğim o ilkbahar gününü daima hatırlayacağım. Bacak kıllarımı losyonla düzgünleştirmiştim, çünkü hepsinin aynı yöne bakmasını tercih ediyorum. Dağınık, kirli veya bir kadının bacağında olması dışında hiçbir açıdan tuhaf gözükmüyordu. Bir kadın iş arkadaşımla oturmuş sohbet ediyorduk ki bir cümlenin ortasında, eteğine dökülen poğaça kırıntılarıyla bacaklarıma bakarak durakladı. Gözleri büyüdü ve ürkütücü bir cazibeyle bakmayı sürdürdü.

“Tıraş olmadığını hiç fark etmemiştim.” dedi nihayet.

Hazır cevaplık edecek bir hinlik gelmedi aklıma. “A… yok, tıraş olmuyorum.” dedim, tuhaf bir gülüşle. “Yani, pek takmıyorum, hem zaman kazandırıyor, yani sonuçta…”

“Oh, anladım.” dedi, sesinde aynı anda onaylama ve imrenmeyle. “Ben bunu asla yapamazdım.”

Şimdi, bir kere ben kesinlikle bedensel özerklikten yanayım. Yani bir kadın pürüzsüz takılmaktan daha çok hoşlanıyorsa, aynen öyle yapmalı. Hiçbir erkeğin pürüzsüz bacak tercih etmediğini söylemiyorum. Ama, lafları ağızlarına tıkılanlar sırf kadınlar değil – erkeklerin de başına geliyor bu. Ve benim (sınırlı) deneyimime göre, birçok erkek bizim düşünmeye yönlendirildiğimizden çok daha az umursuyor tıraş hikayesini.

İnternetteki görüşlere ve kişisel sohbetlerime dayanarak, birçok kadının tıraş olmayı toplumsal, mesleki ve özellikle de cinsel kabul görme açısından olmazsa olmaz bir adım olarak gördüklerini söyleyebilirim; ama belki de bu tam olarak gerçeği yansıtmıyordur.

***

[Bu yazı, Xojane’de 9 Kasım 2014’te “I Don’t Shave My Legs and Nobody I’ve Ever Hooked Up With Cared” başlığıyla anonim olarak yayınlandı.]

Erkekler Seksle İlgili Gerçeği Söyleyebilirler mi? – Noah Brand

Çağdaş cinselliği tartışan erkek sesleri nerede? Hayır gerçekten, erkekler nerede?AdultShop

Geçenlerde BBC’de çok ilginç bir makale okudum. Yazar Sarah Dunant, seksin insan deneyiminde ve toplumdaki rolüyle ilgili süregelen tartışmalarla kendi ilişkisini ve bu tartışmadaki son durumu özetliyor. Sonra da cesur ve zor bir soruyla bitiriyor yazıyı, sorulması gereken bir soruyla.

“Çağdaş cinselliği tartışan gür erkek sesleri nerede? Çok zor iş erkekleri seks hakkında dürüstçe konuşturmak. Barda birbirini dürtükleyerek yapılanından değil, ya da komedyenlerin laf arası esprilerinden de değil, ciddi bir sorgulamadan bahsediyorum.

Feminizmin ardından erkek olarak yetişmenin zor olduğunu kabul ediyoruz hepimiz; ama hani nerede erkeklerin cinselliğiyle ilgili büyük kamusal tartışmalar? Pornografinin etkisi. Bizim arzularımız onlarınkini ne kadar değiştirebildi? Neyin kabul edilebilir olup olmadığıyla ilgili çizgileri bizimkinden farklı mı?

Bu gibi itiraflar çoğunlukla politik açıdan doğrucu olmaz – seks çoğunlukla değildir zaten. Erkekler büyük sahnede ağızlarını açar açmaz kararlı bir hamleyle oradan indirilmeleri hiç de yardımcı olmuyor. Hem George Galloway hem de eski Adalet Sekreterimiz Ken Clarke beyanlarında düşüncesizlik etmiş olabilirler, ama beğenin ya da beğenmeyin onlar bir şeyler denmesi gerektiğini düşünmüşlerdi – ki ardından patlayan bir kadın öfkesi fırtınasında tüm tartışma boğuldu gitti.

Evet, daha gidecek çok yolumuz var. Ama bunun erkeklerin görüşleri olmadan yapamayız.

Dunant’ın temas ettiği nokta ciddi ve kamusal söylemin bir parçası olması gerekiyor. Erkeklerin sesleri, seksin işlevi ve arzularımızla ilgili kamusal alandaki konuşmaların bir parçası değil.

Tabii tam bu noktada geleneksel feminist düşünce canhıraş devreye girer: “Dur bir saniye, bizim tek duyduğumuz şey erkeklerin sesleri ! Erkek bakışı öyle yaygın ki kadınların buna uyum sağlaması insani değer konusundaki tek kaynağımız olmuş durumda. Porno ölçülemez miktarlarda üretiliyor ve neredeyse tamamı da erkeklerin arzuları hedeflenerek hazırlanıyor. Erkeklerin cinsel arzularla ilgili deneyimini biliyoruz çünkü bize ha bire toplumdaki her şeyin, her canlı kadının kamusal alandaki kılığından piyasaya çıkan her reklama kadar her şeyin, ona hizmet etmek için var olduğu anlatılıyor.”

Sorun şu ki, bu söylenenler tamamen yanlış değilse de otantik erkek arzuları hakkında hiçbir şey söylemiyor. Hayali ortalama erkek arzusunu tanımlıyor; geleneksel sağduyu ve toplumsal baskının en küçük ortak paydasından ortaya çıkan bir tanım bu, kimsenin donundan değil. Ve allah aşkına, eğer cinsel arzudan bahsedeceksek, gerçek insanların gerçek donlarının içinde neler olduğuna önem vermemiz gerekiyor, bizim orada ne olduğunu varsaydığımıza değil. (Ay yok, endişenmeyin, bu makale boyunca hiç sertleşme esprisi yapmayacağım.)

Seksle ilgili geleneksel sağduyu anlatısı der ki erkeklerin tek istediği incecik, büyük göğüslü, yirmi yaşında sarışınlardan çekilişsiz kurasız oral seks hizmeti almaktır; kadınların tek istediğiyse bronz tenli zengin doktorlarla oynaşmak ve bağlılık yeminleridir. Bu varsayımın her iki yönü de kelimenin tam anlamıyla sıç-bok. İnsan deneyiminin ve arzusunun zenginliğini, neredeyse kimsenin gerçekten sevmediği ama herkesin başkaları seviyor diye idare ettiği iki karikatüre indirgiyorlar.

İyi haber şu ki seks-pozitif feminizm birçok kadının Nuh-u nebi’den kalma bu saçmalığa karşı sesini yükseltmelerini ve kendi cinselliklerini ve onun icap ettirdiği ne varsa her şeyi gururla sahiplenmelerini sağladı. Evet, daha hâlâ bol miktarda şıllık-aşağılaması, toplumsal baskı ve basmakalıplaştırma var, ama nitelikli bir ilerleme de sağlandı.

Öte yandan erkekler büyük ölçüde bu toplumsal anlatıya hapsolmuş olarak kaldılar. Her yana nüfuz eden geleneksel sağduyu modelinin kendisi, ona karşı ses yükseltmeyi zorlaştırıyor. Eğer karşınıza çıkan her reklam bütün erkeklerin aynı sıkıcı şeyi istediğini varsayıyorsa, belki de onların bilip de sizin bilmediğiniz bir şey vardır? Sırf kendilerinden beklendiğini sandıkları için gündelik seks istiyormuş gibi yapan erkekler gördüm. Toplumsal baskıdan çekindikleri için iri kadınlardan hoşlansalar da zayıf kadınlarla çıkan erkekler gördüm. Erkekliklerine zeval gelmesin diye kendi cinselliklerinin kimi yanlarıyla ilgili yıllar yıllar boyunca yalan söyleyen erkekler gördüm. Ve bahse varım, bir oturup düşünseniz, siz de görmüşsünüzdür onları.

***

Erkek cinselliğinin ve arzusunun gerçekleriyle ilgili konuşan daha çok erkek sesine ihtiyacımız var. Basmakalıp laflar değil, önden varsayılmış roller değil, ucuz şakalar değil; aşk ve şehvetlerimizin karmaşıklığı ve çeşitliliğiyle ilgili ayağı yere basan gerçekleri duymaya ihtiyacımız var. Biz Good Men Project‘te bu diyaloğu başlatmaya çalışıyoruz, ama bir arabayı yokuş yukarı ittirmeye benziyor bu biraz. Bu benzetmedeki “ağırlık”, kültürel varsayımların, egemen erkeksiliğin, erkeklerin ne olması gerektiğiyle ilgili tüm o fikirlerin ve tüm o kriterleri sağlamıyorsan işi yanlış yaptığını başına kakan söylemin sonu gelmez yükünü temsil ediyor.

Esasında bu fenomenin bir ismi bile var: Çoğulcu cehalet deniyor buna. Birçok insanın bir şeyi beğenmediği, ama geri kalan herkesin beğendiğini varsaydıkları, böylece de görgülü davranma kaygısı veya garip kaçma korkusuyla seslerini çıkaramadıkları durumlar için kullanılıyor. Binlerce insanın hepsinin aptalca olduğunu bildikleri bir planın peşinden nasıl olup da gidebildiklerini açıklıyor bu durum, zira her biri tek şüphe duyanın kendisi olduğunu düşünüyor. Ve hepimizin yapay, üretilmiş, tuhaf derecede spesifik ve sınırları keskin biçimde çizilmiş erkek cinselliği kalıbını nasıl “normal” kabul ettiğimizi de açıklıyor.

Bir grup erkeği alın karşınıza ve onlara dergi kapaklarındaki sahte kadınları mı yoksa gerçek, kusurlu, insani kadınları mı tercih ettiklerini sorun; hep bir ağızdan size gerçek olanı tercih ettiklerini söyleyecekler. Gerçek kadınlar (burada gerçek derken kastım neyin gerçek olduğuyla ilgili bir tanım yapmak değil, sözcüğün ilk anlamıyla “hayali olmayan”ı kast ediyorum) incinebilirler. Gerçek kadınlarla ilişkilenilebilir. Gözenekleri yok olana kadar çılgıncasına zımparalanmış ve boyanmış fotoşop eseri aynı mayo modelinin bilmem kaçıncı versiyonunun aksine, gerçek kadınlar birçok renk, doku, şekil, ses ve kokuyla çıkabilirler karşınıza.

Gayet mantıklı. O yapay görseller plastik ne kadar seksiyse o kadar seksi. Endüstriyel ve medya kültürünün birer ürünü onlar – pazarlama komitelerinin, hiçbir kültürel varsayımın kılına dokunmadan ve böylece de markanın anahtar demografik gruptaki pazar payını maksimize edecek optimum konumunu garanti edecek şekilde beklentileri yerine getirmek için tasarlanmış toplantılarının mutabakata vardıkları ürün onlar. Ve size ciddi ciddi soruyorum, kim sikini böyle bir şeye sokmak ister?real

Yanıt, maalesef: Bazıları istiyor. Sesi can sıkıcı derecede çok çıkan bir erkek azınlık, hakikaten de kadınların kendi tüketimleri için işlenmiş bir ürün olduğunu düşünüyor. Ve daha da fenası, bu görüşlerinin duyulması konusunda da hiç çekingen değiller – özellikle de kendilerinin hatalı ürün olarak gördükleri kadınların duyması konusunda.

Aynı olay, biraz farklı bir formda olsa da, genel kabul gören erkek cinsel arzusu hikayesinde de geçerli. Tamamen penis odaklı, tamamen yüzeysel, tamamen penetrasyon ve kontrol hakkında… hepimizin bildiği şeyler işte. Yine; çoğu erkeğin asıl arzuları bundan sonsuz defa daha karmaşık, daha nüanslı, daha şapşalca ve hassas, ve çok çok daha acayip. Ama varsayılan normallikle ilgili koronun sesi öyle gür ve tuhaf ya da zayıf görünmek konusundaki toplumsal yaptırım öyle büyük ki, çoğu erkek gıkını çıkaramıyor ve anca kendinden ne yapması beklendiğini düşünüyorsa onu yapmaya çalışıp duruyor. Ve sonuçta herkes, ortalama olarak, aslında yaşayabileceğinden daha az eğlenceli bir seks yaşıyor.

Bu böyle gitmez. Erkeklerin cinselliğindeki olağanüstü çeşitliliği ve derinliği görmezden gelmeye devam edemeyiz. Sözcüğün ilk anlamıyla, insanları öldürüyor bu durum. Ve her şeyden önce de, durum son derece aptalca. Böylesine kişisel bir konu hakkında sesini yükseltmek zor olabilir, ama her birimizin yapabileceği bir şey var: “normal” normalmiş gibi davranmaktan vazgeç.

İşbu yazıyla tüm erkekleri haberdar etmek istiyorum ki, bira reklamları ya da sit-kom esprilerindeki tanımlardan sapan cinsel arzulara sahip tek erkek siz değilsiniz. Yalnız değilsiniz. Aslında galiba neredeyse hepimiz aynı vaziyetteyiz. Birçoğu gibi siz de bu yanlış mutabakatın bir parçası olmayı bırakmak için birilerinden izin bekliyorsanız, izin sizin. Normalmiş gibi davranmayı bırakın çünkü öyle bir şey yok ve hiç var olmadı.

***

[Noah Brand, Good Men Project‘in baş editörü. Bu yazının orijinali Good Men Project’te 1 Ekim 2012 tarihinde “Can Men Tell The Truth About Sex?” başlığıyla yayınlandı.]