Tag Archives: beden

Demet Akalın ve İbrahim Kutluay ayrılığı hayatımızda neler değiştirdi? – G.Y.

Tam olarak kestiremiyorum ilk kez ne zaman “Sen beni aldattın hain seni de oradan bir kaşar çıkıp aldatsın ve o tam bir şerefsiz tıpkı senin gibi hey pislik kapıma gelip sakın ağlama oh yes.” tadında şarkılara maruz kaldığımı. Belki bilinçsiz bir dönemimde bu türden yakarışlara denk gelmiştim fakat bu acımasız furyanın asıl başlangıcı İbrahim Kutluay’la Demet Akalın’ın ayrılığı idi benim nezdimde. Evet, o günden bugüne, “Sen de kendin gibi bir şerefsize aç”tan bugüne çok şey değişti, hatta Demet Akalın bir çocuk bile dünyaya getirdi, fakat o günlerden belki de çok çok önce başlayan bir şey sabit kalmaya devam etti: kadının kadına düşmanlığı.

Aşık olduğum adamlar oldu, aşkla seviştiğim, aşksız seviştiğim, sevişmediğim ama aşık olduğum ve birçok farklı kombinasyon. Bu adamların bana karşı davranışlarını değerlendirdiğimde, neredeyse hiçbiri beni “kaltaklık”la suçlamadı ve düşünülenin aksine birçoğuyla önce sohbet üzerinden doğurduğum bir çekim oluştu aramızda.

Lakin bu adamların eski sevgilileri, yeni sevgilileri, sevgilileri olmayıp platonik olarak onlara aşık olan kadınlar, hatta anneleri ve hatta kız kardeşleri çoğu zaman “aman feminist damarı kabarmış bunun”, “o ne be kazulet gibi 1.80 boyunda kadın mı olur”, “bi kendini beğenmiş kim ki o zaten duyduğum kadarıyla ‘veriyormuş’ “, “ayakları 42 numaraymış oha artık bizimkiyle aynı ayakkabıları giyecek asker arkadaşı misali”, “ben varken bunun neresini beğendi” gibi yalnızca dış görünüşe dayanan desteksiz yorumlarda bulundu. Bazıları ise benimle karakterim üzerinden gelişen tartışmalara girmeye yeltendiler.image1

Şimdi gerçekten soruyorum, mevzu erkeklere gelmeden evvel kadının kadına yapmış olduğu zalimce ve hatta cinsiyetçi eleştirileri ne yapmalı? Galiba çuvaldızı önce bir kendimize batırmanın vakti geldi!

Aldatılan kadının öfkesini kadından ziyade her iki tarafa da yönlendirmesinin, mümkünse bu öfkenin gerekli olup olmadığı hakkında düşünmesinin, vakti geldi. Çünkü “yuva yıkan kadın” yakıştırması bir nevi erkeğin aldatmasını meşru kıldığından (meşru olmadığını iddia etmiyorum yalnız burada bahsettiğim “irkektir yapar, gadın kısmısı bu işlere bulaşamaz” mantığı) ya da korktuğundan partnerinden alamadığı intikamı, karşı taraftaki kendine denk gördüğü kadını aşağılayarak alabileceğini zanneden kadın büyük bir yanlışın içerisindedir. Yalnız kendini sömüren bu sistemi şak şaklamakla kalmaz, kadın mücadelesinde özgür cinsellik vb. konularda atılmış tüm adımları mehteran bir düsturla geriye götürür. Üstelik bunun bir değişik versiyonu olarak gördüğüm “plaza kadını” hali hazırda kendini modernizmin serin kollarına bırakmış sevişmekle konservatif yapıları arasında gidip gelirken , özgürlüğünü seks ve gene steril dış görünüm üzerinden tanımlayıp , geri kalan orta ve altı sınıflara mensup kadınlara “Kezban” sıfatını yakıştırmaktan geri kalmayarak aynı sistemin devamını mümkün kılar.

image3

Kadın kadının neden destekçisi olmaz? Kadın kadını niçin yargılar? Kadın kadını neden bu kısır döngü içerisine sokar?

Her kadının neden hiç veremediği bir beş kilo fazlası vardır ve hatta bu beş kilo fazla neden onun aldatılmayı hak ettiğini düşündüren ve eğer bu karşı taraftaki kadında da varsa içini rahatlatan bir fazladır?

Bence tartışmaya değer bir konu!

Dünyanın bütün kadınları birbirimizi sevsek ya! Birbirimizi eleştirmekten ziyade tekil olarak kendimizi sevmeye ve tanımaya vücudumuzdaki her bir beni, her bir yara izini, her fazlalığı, her noksanlığı sevmeye vakit ayırsak ya. Çünkü kendimizde bunları sevdiğimizde başkasında gördüğümüz, onun sevilmemeyi hak ettiğini düşündüren fazlalık ya da noksanlıklar eleştirilmeye değer olmayacaktır.

Hatta bir başlangıç olarak; hayatımda iliklerime kadar aşık olduğum tek adamın yeni sevgilisini çok sevdiğimi ve taktir ettiğimi yazmak isterim. Kendisi benden altı yaş büyük, mavi gözlü, hafif topluca ve inanılmaz zarif bir kadın. Çok başarılı, dünyanın en çaplı okullarından birinde MBA yapıyor, mükemmel bir özgeçmişi var. Bunun yanında entelektüel ve kendini bilen biri. Onu kıskanıyorum ama onu takdir etmeme engel hiçbir şey yok görünürde. Hatta bir zamanlar beraber olduğum insanın tercihlerine olan güvenimin boşa çıkmadığını hissettiriyor bana bu kadın.

image

Erkekler Seksle İlgili Gerçeği Söyleyebilirler mi? – Noah Brand

Çağdaş cinselliği tartışan erkek sesleri nerede? Hayır gerçekten, erkekler nerede?AdultShop

Geçenlerde BBC’de çok ilginç bir makale okudum. Yazar Sarah Dunant, seksin insan deneyiminde ve toplumdaki rolüyle ilgili süregelen tartışmalarla kendi ilişkisini ve bu tartışmadaki son durumu özetliyor. Sonra da cesur ve zor bir soruyla bitiriyor yazıyı, sorulması gereken bir soruyla.

“Çağdaş cinselliği tartışan gür erkek sesleri nerede? Çok zor iş erkekleri seks hakkında dürüstçe konuşturmak. Barda birbirini dürtükleyerek yapılanından değil, ya da komedyenlerin laf arası esprilerinden de değil, ciddi bir sorgulamadan bahsediyorum.

Feminizmin ardından erkek olarak yetişmenin zor olduğunu kabul ediyoruz hepimiz; ama hani nerede erkeklerin cinselliğiyle ilgili büyük kamusal tartışmalar? Pornografinin etkisi. Bizim arzularımız onlarınkini ne kadar değiştirebildi? Neyin kabul edilebilir olup olmadığıyla ilgili çizgileri bizimkinden farklı mı?

Bu gibi itiraflar çoğunlukla politik açıdan doğrucu olmaz – seks çoğunlukla değildir zaten. Erkekler büyük sahnede ağızlarını açar açmaz kararlı bir hamleyle oradan indirilmeleri hiç de yardımcı olmuyor. Hem George Galloway hem de eski Adalet Sekreterimiz Ken Clarke beyanlarında düşüncesizlik etmiş olabilirler, ama beğenin ya da beğenmeyin onlar bir şeyler denmesi gerektiğini düşünmüşlerdi – ki ardından patlayan bir kadın öfkesi fırtınasında tüm tartışma boğuldu gitti.

Evet, daha gidecek çok yolumuz var. Ama bunun erkeklerin görüşleri olmadan yapamayız.

Dunant’ın temas ettiği nokta ciddi ve kamusal söylemin bir parçası olması gerekiyor. Erkeklerin sesleri, seksin işlevi ve arzularımızla ilgili kamusal alandaki konuşmaların bir parçası değil.

Tabii tam bu noktada geleneksel feminist düşünce canhıraş devreye girer: “Dur bir saniye, bizim tek duyduğumuz şey erkeklerin sesleri ! Erkek bakışı öyle yaygın ki kadınların buna uyum sağlaması insani değer konusundaki tek kaynağımız olmuş durumda. Porno ölçülemez miktarlarda üretiliyor ve neredeyse tamamı da erkeklerin arzuları hedeflenerek hazırlanıyor. Erkeklerin cinsel arzularla ilgili deneyimini biliyoruz çünkü bize ha bire toplumdaki her şeyin, her canlı kadının kamusal alandaki kılığından piyasaya çıkan her reklama kadar her şeyin, ona hizmet etmek için var olduğu anlatılıyor.”

Sorun şu ki, bu söylenenler tamamen yanlış değilse de otantik erkek arzuları hakkında hiçbir şey söylemiyor. Hayali ortalama erkek arzusunu tanımlıyor; geleneksel sağduyu ve toplumsal baskının en küçük ortak paydasından ortaya çıkan bir tanım bu, kimsenin donundan değil. Ve allah aşkına, eğer cinsel arzudan bahsedeceksek, gerçek insanların gerçek donlarının içinde neler olduğuna önem vermemiz gerekiyor, bizim orada ne olduğunu varsaydığımıza değil. (Ay yok, endişenmeyin, bu makale boyunca hiç sertleşme esprisi yapmayacağım.)

Seksle ilgili geleneksel sağduyu anlatısı der ki erkeklerin tek istediği incecik, büyük göğüslü, yirmi yaşında sarışınlardan çekilişsiz kurasız oral seks hizmeti almaktır; kadınların tek istediğiyse bronz tenli zengin doktorlarla oynaşmak ve bağlılık yeminleridir. Bu varsayımın her iki yönü de kelimenin tam anlamıyla sıç-bok. İnsan deneyiminin ve arzusunun zenginliğini, neredeyse kimsenin gerçekten sevmediği ama herkesin başkaları seviyor diye idare ettiği iki karikatüre indirgiyorlar.

İyi haber şu ki seks-pozitif feminizm birçok kadının Nuh-u nebi’den kalma bu saçmalığa karşı sesini yükseltmelerini ve kendi cinselliklerini ve onun icap ettirdiği ne varsa her şeyi gururla sahiplenmelerini sağladı. Evet, daha hâlâ bol miktarda şıllık-aşağılaması, toplumsal baskı ve basmakalıplaştırma var, ama nitelikli bir ilerleme de sağlandı.

Öte yandan erkekler büyük ölçüde bu toplumsal anlatıya hapsolmuş olarak kaldılar. Her yana nüfuz eden geleneksel sağduyu modelinin kendisi, ona karşı ses yükseltmeyi zorlaştırıyor. Eğer karşınıza çıkan her reklam bütün erkeklerin aynı sıkıcı şeyi istediğini varsayıyorsa, belki de onların bilip de sizin bilmediğiniz bir şey vardır? Sırf kendilerinden beklendiğini sandıkları için gündelik seks istiyormuş gibi yapan erkekler gördüm. Toplumsal baskıdan çekindikleri için iri kadınlardan hoşlansalar da zayıf kadınlarla çıkan erkekler gördüm. Erkekliklerine zeval gelmesin diye kendi cinselliklerinin kimi yanlarıyla ilgili yıllar yıllar boyunca yalan söyleyen erkekler gördüm. Ve bahse varım, bir oturup düşünseniz, siz de görmüşsünüzdür onları.

***

Erkek cinselliğinin ve arzusunun gerçekleriyle ilgili konuşan daha çok erkek sesine ihtiyacımız var. Basmakalıp laflar değil, önden varsayılmış roller değil, ucuz şakalar değil; aşk ve şehvetlerimizin karmaşıklığı ve çeşitliliğiyle ilgili ayağı yere basan gerçekleri duymaya ihtiyacımız var. Biz Good Men Project‘te bu diyaloğu başlatmaya çalışıyoruz, ama bir arabayı yokuş yukarı ittirmeye benziyor bu biraz. Bu benzetmedeki “ağırlık”, kültürel varsayımların, egemen erkeksiliğin, erkeklerin ne olması gerektiğiyle ilgili tüm o fikirlerin ve tüm o kriterleri sağlamıyorsan işi yanlış yaptığını başına kakan söylemin sonu gelmez yükünü temsil ediyor.

Esasında bu fenomenin bir ismi bile var: Çoğulcu cehalet deniyor buna. Birçok insanın bir şeyi beğenmediği, ama geri kalan herkesin beğendiğini varsaydıkları, böylece de görgülü davranma kaygısı veya garip kaçma korkusuyla seslerini çıkaramadıkları durumlar için kullanılıyor. Binlerce insanın hepsinin aptalca olduğunu bildikleri bir planın peşinden nasıl olup da gidebildiklerini açıklıyor bu durum, zira her biri tek şüphe duyanın kendisi olduğunu düşünüyor. Ve hepimizin yapay, üretilmiş, tuhaf derecede spesifik ve sınırları keskin biçimde çizilmiş erkek cinselliği kalıbını nasıl “normal” kabul ettiğimizi de açıklıyor.

Bir grup erkeği alın karşınıza ve onlara dergi kapaklarındaki sahte kadınları mı yoksa gerçek, kusurlu, insani kadınları mı tercih ettiklerini sorun; hep bir ağızdan size gerçek olanı tercih ettiklerini söyleyecekler. Gerçek kadınlar (burada gerçek derken kastım neyin gerçek olduğuyla ilgili bir tanım yapmak değil, sözcüğün ilk anlamıyla “hayali olmayan”ı kast ediyorum) incinebilirler. Gerçek kadınlarla ilişkilenilebilir. Gözenekleri yok olana kadar çılgıncasına zımparalanmış ve boyanmış fotoşop eseri aynı mayo modelinin bilmem kaçıncı versiyonunun aksine, gerçek kadınlar birçok renk, doku, şekil, ses ve kokuyla çıkabilirler karşınıza.

Gayet mantıklı. O yapay görseller plastik ne kadar seksiyse o kadar seksi. Endüstriyel ve medya kültürünün birer ürünü onlar – pazarlama komitelerinin, hiçbir kültürel varsayımın kılına dokunmadan ve böylece de markanın anahtar demografik gruptaki pazar payını maksimize edecek optimum konumunu garanti edecek şekilde beklentileri yerine getirmek için tasarlanmış toplantılarının mutabakata vardıkları ürün onlar. Ve size ciddi ciddi soruyorum, kim sikini böyle bir şeye sokmak ister?real

Yanıt, maalesef: Bazıları istiyor. Sesi can sıkıcı derecede çok çıkan bir erkek azınlık, hakikaten de kadınların kendi tüketimleri için işlenmiş bir ürün olduğunu düşünüyor. Ve daha da fenası, bu görüşlerinin duyulması konusunda da hiç çekingen değiller – özellikle de kendilerinin hatalı ürün olarak gördükleri kadınların duyması konusunda.

Aynı olay, biraz farklı bir formda olsa da, genel kabul gören erkek cinsel arzusu hikayesinde de geçerli. Tamamen penis odaklı, tamamen yüzeysel, tamamen penetrasyon ve kontrol hakkında… hepimizin bildiği şeyler işte. Yine; çoğu erkeğin asıl arzuları bundan sonsuz defa daha karmaşık, daha nüanslı, daha şapşalca ve hassas, ve çok çok daha acayip. Ama varsayılan normallikle ilgili koronun sesi öyle gür ve tuhaf ya da zayıf görünmek konusundaki toplumsal yaptırım öyle büyük ki, çoğu erkek gıkını çıkaramıyor ve anca kendinden ne yapması beklendiğini düşünüyorsa onu yapmaya çalışıp duruyor. Ve sonuçta herkes, ortalama olarak, aslında yaşayabileceğinden daha az eğlenceli bir seks yaşıyor.

Bu böyle gitmez. Erkeklerin cinselliğindeki olağanüstü çeşitliliği ve derinliği görmezden gelmeye devam edemeyiz. Sözcüğün ilk anlamıyla, insanları öldürüyor bu durum. Ve her şeyden önce de, durum son derece aptalca. Böylesine kişisel bir konu hakkında sesini yükseltmek zor olabilir, ama her birimizin yapabileceği bir şey var: “normal” normalmiş gibi davranmaktan vazgeç.

İşbu yazıyla tüm erkekleri haberdar etmek istiyorum ki, bira reklamları ya da sit-kom esprilerindeki tanımlardan sapan cinsel arzulara sahip tek erkek siz değilsiniz. Yalnız değilsiniz. Aslında galiba neredeyse hepimiz aynı vaziyetteyiz. Birçoğu gibi siz de bu yanlış mutabakatın bir parçası olmayı bırakmak için birilerinden izin bekliyorsanız, izin sizin. Normalmiş gibi davranmayı bırakın çünkü öyle bir şey yok ve hiç var olmadı.

***

[Noah Brand, Good Men Project‘in baş editörü. Bu yazının orijinali Good Men Project’te 1 Ekim 2012 tarihinde “Can Men Tell The Truth About Sex?” başlığıyla yayınlandı.]

Blog okuması: Porno ne işe yarar?

New Internationalist dergisinde Hazel Healy’nin yazdığı “Is there a feminist spring?” başlıklı makalede şöyle bir tümce geçiyor:

” ‘Boys as young as 11 are watching porn and learning that sex is something you “do to” a girl,’ explains Sophie Bennett, who runs UK Feminista’s schools programme.” (Temmuz/Ağustos 2014, 474. sayı, sayfa 15)

Yani diyor ki:

” ‘Daha 11 yaşındaki çocuklar porno izliyorlar ve seksin “kızlara yapılacak” bir şey olduğunu öğreniyorlar.’ diye açıklıyor UK Feminista’nın okul programını yürüten Sophie Bennett.”

Porno endüstrisinin cinsiyet rollerini iyicene kuvvetlendirerek yeniden ürettiğini görmek için ne dahi olmaya ne de pek bir eleştirelliğe gerek var.watchin it

Porno endüstrisine cinselliği metalaştırdığı için* ve/veya topluma cinsiyetçilik aşıladığı için karşı çıkabiliriz. Ama karşı çıktığımız şeyin tam olarak ne olduğunu netleştirmemiz lazım. Ben, açık cinsellik içeren eserlere ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

Kadınların cinselliği hakkında çok kısıtlı gerçek bilgimiz var zira:

Benim şimdiye kadarki deneyimim, hiçbir kadının ben sormadan bana ne yapacağımı söylememiş olması. Konuyu, tabii ki gayet tedirgin bir biçimde, hep ben açıyorum. Açtıktan sonra da genellikle partnerimin ağzından cımbızla laf alıyormuş gibi hissediyorum. …

Tüm cinsellik bilgisini abuk subuk porno filmlerden edinmiş olan bunca erkek, eğer kimse onları uyarmazsa uzunca bir süre kendilerini kandırarak (ve partnerlerini mutsuz ederek) yaşayacak.” (“Friends with Benefits” ve Hollywood’un seksten anladığı)

Şimdi pornografinin birçok versiyonu olduğunu, az da olsa bazılarının cinsiyetçi rollere belli ölçüde eleştirel yaklaştığını akılda tutarak, porno ihtiyacına bir de bu gözle bakalım. Bunun bir kısmı, bugün cinselliğin topyekun baskılanmış olmasından doğan bir ihtiyaç:

“Cinselliğe o kadar seyrek maruz kalıyoruz ki… Hiç tiyatro izlemeyen aktör gibi hissediyorum kendimi, pornodan uzun süre uzak kaldığımda. Bir adım geri atıp, “Yahu nasıl görünüyor acaba?” diye düşünerek kendimi ve başkalarını izlemek seksten aldığım keyfi arttırıyor.

Belki hayatın içinde cinsellikten bu kadar uzak olmasak, başka insanların cinselliğinden bir şeyler öğrenmek için odamın kapısını kapatmama, kulaklığımı takmama, internet tarayıcısında gizlilik modunu açmama falan gerek kalmazdı.” (Evet, porno izliyorum: Amatör çekimler)

Bir başka kısmı, cinselliğin kiminle yapılıp kiminle yapılmayacağına dair normların hepimize aynı ölçüde hitap etmemesi:

“Etrafımdaki insanlar içinde, yaşıtım kadınlar içinde etkilendiklerimin oranı çok düşük, oysa örneğin benden yaşça gayet de büyük olan kadınlar içinde etkilendiklerimin oranı bayağı yüksek. …dove ad

… Buna rağmen, yani paylaşabileceğimiz şeyler olduğuna dair somut bir veri olmasına rağmen, benim bu kadınlara yaklaşmam garip karşılanıyor.

Gerçek dünyada, farklı yaş gruplarından insanların cinsellik yaşama oranı çok çok düşük. Pornografik yayın yapan sitelerde, farklı yaş gruplarından insanların seviştiği videoların diğer videolar içinde oranı düşük, ama çok da düşük değil. Öte yandan, kendisinin dahil olmadığı yaş grubundan insanların pornosunu izleyenlerin oranı görece yüksek.

Üstelik bu izleyici davranışı çift yönlü çalışıyor: Yaşlılar gençleri izliyor, hadi onu anladık diyelim, ama gençler de yaşlıları izliyorlar gayet.

Demem o ki, yahu madem bu videoları izliyoruz, madem böyle şeyleri düşünüyoruz, neden bu konunun gerçek dünyada karşılığı yok?

Belki de, yalnız kaldığımızda ve tüm seçeneklerle serbestçe karşılaştığımızda yaptığımız tercihler (yani, bu yazı bağlamında, tercih ettiğimiz porno türleri) bize arzularımızla ilgili sosyal hayatta görmediğimiz ve göremeyeceğimiz şeyler anlatabilir.

Belki de, porno izleme alışkanlıklarımız üzerine düşünmek, kendi cinselliğimizi keşfetmemiz için, kendi cinselliğimizle barışmamız (ya da tersine, mücadele etmemiz) için bir fırsat sunabilir.” (Evet, porno izliyorum: Farklı yaş grupları)

Bir kısmı ise, belki cinsellik üzerindeki baskılar kalksa bile medeni cesareti olmayanlarımızın yine de duyacağı bir ihtiyaç:

“Asıl ilgimi çeken, gerçekten kamusal alanda ve gerçekten “halk” tarafından görülme ihtimali olacak şekilde sevişenler. …

Etrafımdaki insanlarla cinsellik konusunda açık olsak bile, porno bana kendimin ve/veya partnerimin medeni cesareti(miz) olmadığı için gerçekleştiremediğim bir cinsel deneyim ve hayal gücü sağlıyor. Yani, dünyanın en özgürlükçü arkadaş çevresine bile sahip olsam, pornoya olan ihtiyacım ortadan kalkmayacak – ya da en azından “kamusal alan” kategorisine.” (Evet, porno izliyorum: Kamusal alan)

Üstelik pornonun dönüp kendime bakmamı sağlayan bir yanı da var:

“[Amatör çekimlerde] kendimi görüyorum. Bunu hem iyi hem kötü anlamıyla söylüyorum. İyi anlamıyla, çünkü bazen “işi gücü” bırakıp “aktör”ün beceriksizliğini izlemek yalnız olmadığımı hissettiriyor. Kötü anlamıyla, çünkü ticari olmayan bir ortamda dahi kadının rolüyle ilgili kodların nasıl yeniden üretildiğini görüyorum – üstelik bunlar çoğunlukla benim de tekrar ettiğim kodlar oluyor.” (Evet, porno izliyorum: Amatör çekimler)neverseenanythinglikethis

Dahası, pornoyu tersten izlemek, yani orada gördüklerimin gerçeği ne kadar yansıttığını sorgulamak da mümkün. Çünkü,

“geleneksel porno sektörü, bir erkeğe, sadece kadınların ne istediğiyle ilgili yanlış bilgi vermiyor. Aynı zamanda, nelerin erkeğin hoşuna gideceğiyle ilgili de gizli varsayımlar yapıyor.

Penetrasyonun daha hızlı ve daha sert olması gerekmediğini … fark etmek için dahi olmaya falan gerek yok. …

Ama nihayetinde, erkek egemen bir toplumda olduğumuzu, bu fast and furious tarzın erkeğin fiziksel hazzını arttırdığını ve dolayısıyla – kadınların orgazmı diye bir derdimiz olmadığına göre – kendi keyfimize bakmamızın öğütlendiğini sanmıştım. Oysa erkeğin en çok keyif aldığı yöntemin bu olduğu da hiç bariz değil. Mesela sevişmenin sonuna doğru bilinçli olarak yavaşlamak hiç aklıma gelmemişti yakın zamana kadar. Bir süredir bunu deniyorum ve şaşırtıcı derecede zevk alıyorum.” (Daha hızlı ! Evet ! Daha hızlı !)

Ayrıca mesela, porno filmlerinin tam aksine,

“Bence kadın cinsel organının “tıraşlı” olması hiç de iyi bir şey değil.

Bir kere, genellikle, sevişmeden hemen önce değil biraz zaman önce tıraş olunduğu için, yeni çıkmaya başlayan kıllar batıyor (oysa biraz uzun olsalar hiç batmayacaklar). Dahası, atlanmış tek bir kıl veya kesilmiş ama deriye yapışıp kalmış bir küçük parça, ayakkabı içine kaçan küçücük bir taş parçası gibi sinir bozucu olabiliyor. (Oysa plajda yalınayak yürümek dert değil mesela.)” (Cunnilingus’ta dikkat edilecek hususlar)

Pornonun erkekleri (ve kadınları) yanlış yönlendirmesinin dahi faydalı olabileceğini sanıyorum. Hepimiz zaten sürekli tüm toplum tarafından gizli veya açık kodlarla kadın-erkek rolleri ve seks konusunda yanlış yönlendiriliyoruz; porno eserleri bu yanlışları somut olarak göstermek için iyi bir araç olabiliyor. Yani toplumun kılcal damarlarında akan cinsiyetçiliği göz önüne çıkarıyor olması başlı başına faydalı olabilir. (Öte yandan, porno eserlerdeki birçok abartılı sahnenin izleyicide “Bu ne be?” tepkisi oluşturabileceğine de inanmak istiyorum.)

Safinaz'ın Temel Reis'e "Erkekim benim." diye  sarılmasını hatırlıyor musun?

İşte bir “Bu ne be?” anı.

Örneğin bu yazının en başındaki alıntıdaki gibi, seksin kızlara yapılan bir şey olması bilgisi, porno olsa da olmasa da benim hayatımdaki temel varsayımlardan biriydi. Üstelik etrafımdaki kadınlar da bunu büyük ölçüde böyle görüyorlardı:

“… büyüdüm, büyüdükçe de azıcık akıllanır gibi oldum. Kadın “gideri olan/olmayan”, yani “götürülecek” bir şey olmaktan çıktı. Lisenin sonlarına doğru ve üniversitenin ilk yıllarında artık kadınları bu anlamda cinsel obje olarak görmüyordum.

Ama yine de cinsellik açısından obje olarak görüyordum kadınları ! …

Cinsellik hâlâ erkeğin talep ettiği bir şeydi. Kadın bu talebi değerlendiren ve kabul veya reddeden kişiydi. Bir bakıma, sanki kadınlar normal şartlar altında sevişmek istemezler, gibime geliyordu. …

Dolayısıyla seks, erkeğin talep ettiği, kadının arz ettiği bir hizmetti.” (Gideri olan kızlar özelden yazsın.)

Cinsiyetçi pornografik eserlerin bu toplumsal algıyı deşifre etmemize yardımcı olabileceğini sanıyorum.

Öte yandan, madem öyle, kendi cinselliğimle ilgili de video ve fotoğraf çekmeye olumlu yaklaşmam lazım değil mi? Bir bakıma evet, ama her şeyden önce şu var:

“… bugün bir kadının seks videosunu çekmek aynı zamanda ciddi bir şantaj aracı olabiliyor. Dolayısıyla, böyle bir şeyi hiçbir partnerime asla önermek istemem. Hadi diyelim bana güvendiler (bence kimseye bu kadar çok güvenmesin kadınlar), ya bir şekilde bizim elimizden çıkıverirse video?” (Evet, porno izliyorum: Peki orada olmak ister miydim?)

Bu sorunu ortadan kaldıracak ama başka bir soruna işaret edecek şekilde, şöyle bir yorum yapmıştı biri:

“Bi keresinde ben (kadın tarafı) bi sevişmeyi kaydetmiştim. Tripod üstünde bir kameraya karşı sevişirken insan kaydedilmekte olduğu hissinden kurtulamıyor, iş “performans”a dönüşüyor ister istemez. Sonra çektiğimiz şeyi hiç bilgisayara aktarmadan, kameradan izleyip silmiştik. Hepsini izlemeye dayanamamıştım, hiç uyarıcı filan gelmediği gibi rahatsız edici gelmişti bir de.” (Evet, porno izliyorum: Peki orada olmak ister miydim? – “eyyorcu” isimli okuyucunun yorumu)

Toparlarsak:

1. Porno endüstrisinin ezici bir çoğunluğu cinsiyetçi normları güçlendirerek yeniden üretiyor.

2. Pornografik eserlere, hem cinsellik bugün yaşamımızın doğal bir parçası olamadığı için, hem de hayal gücümüzü geliştirebileceği için ihtiyacımız var.

3. Pornografik eserlerin cinsiyetçi normları vurgulaması, ayrıca bu normların deşifre edilmesine ve sorgulanmasına önayak olabilir. (Böyle çalışmalar feminist literatürde bolca mevcut.)

4. Öte yandan, tüm pornografik eserlerin belli bir ölçüde “performans” olduğunu akılda tutmamız gerekiyor. Bu sırf sik boyuna ve kaslarına göre seçilmiş aktörlerle stüdyoda çekilmiş videolar için değil, orada bir kameranın olduğunu bilen amatörler için de geçerli. Tüm pornografiyi bu gözle izlememiz lazım: Hem insanların nasıl göründüğünü, hem de nasıl görünmeye çalıştıklarını göz önünde bulundurarak.

Pornografiyle haşır neşir olmak (ve aynı zamanda aramıza bir mesafe koymak) cinsellik hakkında algımızı genişletebilir. Özellikle de bu haşır neşir olma halini açıktan açığa yaparsak…

first time

***

* Mesela HES karşıtı mücadele de suyun metalaştırılmasına karşı çıkıyor.

Hanım hanımcık

Geçtiğimiz ay “Gideri olan kızlar özelden yazsın.” başlıklı bir yazıda ‘gideri olmak’ lafının etrafından dolaşarak kadınları cinsel obje olarak görmekten ve kadınları cinsellik açısından obje olarak görmekten (yani özne değil) bahsetmiştim. Böyle özetleyince pek bir anlamsız geliyor kulağa ama yazıya bakarsan o kadar da saçma olmadığını görürsün diye umuyorum.

Bu hafta, beden dili üzerindeki cinsiyet ve cinsellik kodları üzerinden üzerinden kimin gideri olduğunu falan nasıl tespit ediverdiğimizi, devamında da erkeklerin nasıl kadınların nasıl oturup kalkması “gerektiğini” falan anlatacaktım – ya da en azından bana neyin nasıl öğretildiğini ve bugün tüm eleştirel okumaların falan ardından bu pislikten hâlâ geriye kalanları.

Ama ben yazı hakkında düşünürken 5Harfliler blogunda “Yaz Mevsiminde Sokakta Kadın Olmak” yazısı yayınlandı.

Benim tartışmayı başlatmak istediğim nokta şu resimdi:

seated

Burada hem kadının hem de arka plandaki erkeğin duruşları üzerinden bir şeyler söylemeyi düşünüyordum. Ama 5Harfliler’de Selmini’nin yazdıkları, bu resmin ve ‘beden dili’nin iyi bir başlangıç noktası olmadığını hatırlatıyor. Zira Türkiye’de ‘gideri olan’ kadın olmak için pek bir şey yapmaya gerek yok; genellikle kamusal alanda bulunmak yeterli oluyor.

“Yazın sıradan bir gündü, yurtdışından arkadaşım gelmişti, Taksim’de buluşacaktık… 10 dakika geciktik. Daima yüzü gülen Yunan arkadaşım baktım tedirgin. “nerdesiniz!” dedi. Sonra bana döndü ve sordu: “neden bakıyorlar?”. Önce anlamadım, sonra ben de “baktım”. Kızın üzerinde yere kadar askılı siyah elbise, ayağında terlik, sıradan bir kıyafet. Ama gerçekten “bakıyorlardı”. Doğduğumdan beri algılarımı kapattığım, görmediğim ya da bünyemi görmemeye zorladığım iğrenç bakışlardı bunlar. Bakarlar dedim Türkiye’de nedeni yok, rahatsız olmamaya çalış, duyma, görme, sonra ben utandım, dediğimden de bakışlardan da… Kızcağız 10 dakikada Taksim meydanında yalnızca erkeklerin bakışları yüzünden ağladı ağlayacak. Neden bakıyorlar çünkü açlar, çünkü bu ülkede cinsellik tabu, kadın görünce böyle mal mal uzaylı görmüş gibi bakıyorlar diyemedim. Zaten İngilizce mal mal diyemem. Mal mal bakmak bize mi mahsus acaba?”

Sonra devam ediyor:

Ben değilim baktıkları biliyorum, güzel, çirkin, kısa, uzun, zayıf, şişman, pardesülü, elbiseli… Siz değilsiniz baktıkları. Etiniz, kadınlığınız.

Selmini benim “gideri olmak” dediğim şeye “yollu olmak” diyor bu arada. Ne çok laf var aynı şeyi anlatmak için.

Yazlık bir elbiseyle, hele (haşa!) şortla otobüse, dolmuşa, taksiye binmeniz, sokakta, durakta, balkonda ayakta durmanız bile sizin ne kadar haysiyetsiz biri olduğunuzun kanıtı sayılıyor, e adam napsın, böyle yollu gelmiş önüne taciz ediyor tabi!

Yani derdim kısaca şu:

Ben “kadın gibi oturmak”, “erkek gibi durmak” gibi şeyleri konuşmak istiyordum. Bunu da beden dili kodları üzerinden yapmak istiyordum. Ama ortada “kadın gibi” olmakla ilgili daha ciddi sorunlar var.

Erkekler “kadın gibi” olmadıkları sürece sorunları olmuyor. Saçım uzun olduğu için ismime benzeyen bir kız ismiyle bana seslenen anneannem, şakayla karışık (ve bazen hiç karıştırmadan) bana “Oğlum kestir şu saçlarını.” diyor. Gülüp geçiyorum, ama hani biliyorum ki saçımı kestirsem sorunum ortadan kalkacak. Ya da mesela koltuğa sandalyeye tam olarak kurulmam bekleniyor. “Kız gibi” sandalyenin köşesine ilişmem tuhaf karşılanıyor.crossed legs girl

Kadınlar “erkek gibi” olduklarında sorun var, evet. Kılını tüyünü düzenli almayan, saçını başını toparlamayan, yumruk yumruğa kavga eden, hatta sadece erkek gibi bacak bacak üstüne atan (bkz. yandaki resim) kadın yadırganıyor.

Kadın “kadın gibi” olduğunda ise sorun bitmiyor ! Aslında kadının sorunu büyük ölçüde orada başlıyor. Çünkü erkek bir kez erkek oldu muydu ister dağınık saçlı, ister göbekli, ister takım elbiseli olsun, erkek adama yakışıyor. Kadın kadın olduğunda ise kendini yepyeni bir yazısız kurallar labirentinin içinde buluyor.

Ve ben de tabii ki bu yazısız kurallar labirentinin bir parçasıyım. Yukarıda alıntıladığım makaleyi düşününce “Eh, pek de küçücük bir parçasıyım yahu” diye seviniyorum kendimce. Bir kalemde aklıma gelen şöyle şeyler var:

  • Yan yana yürüdüğüm bir kadın elini omzuma attığında şaşırıyorum. Hani kol kola girersin ya yürürken. Ya da ne bileyim yanındakinin beline dolarsın elini. Bunlar tamam. Ama, her nedense, kadının elini erkeğin omzuna koymasını yadırgıyorum. Bunun sebebi, genellikle kadın arkadaşlarım boyca benden kısa olduklarından bu hissi yabancı bulmam gibi masum bir şey de olabilir; elini omza koyma eylemine içten içe bir üstünlük anlamı yüklemem gibi ataerkil bir kalıntı da. Gerçekten bilemiyorum bu hissimin sebebini.

    yanyana

    Bak burada kadın elini erkeğin omzuna atmış ama ortada “tuhaf” bir görüntü bile yok. Benim derdim ne acep…

  • Hiç görmedim ama görsem muhtemelen çok şaşırırım: Bir kadının, ayaklarını masanın üstünde çaprazladığını düşün. Şöyle mesela:

legs-over-table

  • Daha enteresan olarak, ellerini başının arkasında birleştirerek kollarını esnetmek var. Bunu yadırgamıyorum veya garip bulmuyorum. Ama, Selmini’nin deyimiyle “bakıyorum” bunu yapan kadına.relax Bu bakmada eleştiri yok, cinsel çağrışımlar yok, aslına bakarsan neredeyse hiçbir anlam yok. Sadece, bir kadından beklemediğim bir hareket olduğu için dikkatimi çekiyor. Sonra bakmaya devam falan da etmiyorum, zaten ortada bakılacak bir şey de yok. Yine de, gayet basit bir esneme hareketini bile kadınların yapmasını beklemiyorum.

Tüm bu örnekleri “tespit” olarak okumanı rica edeceğim. Mesela sonuncuda “kadınların yapmasını beklemiyorum” dedim ama bunu zaten yazıyı yazarken fark ettim. Bundan kastım “yapmamalıdırlar”dan ziyade “a ne acayip ben gerçekten de böyle bir şey olunca şaşırıyorum” gibi bir mevzuya uyanma hali.

Dikkat edersen örnekleri “yollu olmak” bağlamından uzak seçtim. Bu iki örnekteki kadınlar da bu yaptıklarıyla daha kadın ya da daha az kadın olmuyorlar, daha yollu ya da daha az yollu olmuyorlar. Ortada cinsellikle ilgili çağrışımlar falan da yok.

Buna rağmen bu şekilde davranmamalarını bekliyorum. Bekliyoruz.

Erkekler kadınlara rezerve edilmiş beden diliyle hareket ettiklerinde gey oluveriyorlar. Yani “adam gibi” davranmamış oluyorlar. Demek ki, bu soruna denk düşen bir sorunu erkekler de yaşıyor. Ama farkındaysan sorunlar simetrik değil: Kadınlar erkek gibi davranınca lezbiyen sayılmıyorlar, sadece yanlış veya tuhaf sayılıyorlar. Dolayısıyla erkek açısından mesele gey olmayı veya geylere atfedilen şeyleri yapabilmekken, kadın açısından mesele tuhaf şeyler yapabilmek olarak görünüyor.

Bunu birini diğerinden önemli bulduğum için söylemiyorum. Sadece, kadınlar açısından mücadele edilecek şeyi somutlaştırmanın daha zor olduğunu, toplumsal dilin bu sorunu ifade edecek sözcükleri dahi geliştirmemiş olduğunu söylemeye çalışıyorum.

Sonuçta kadınların kamusal alandaki özgürleşmesinin önemli bir kısmı “Rahat bırakın lan bizi!” olarak özetlenebilir herhalde. İlk görsele dönersek: Kadının çaldığı enstrümana ve müziğe odaklan ! Hayır, donu görünmüyor !

seated

Tahrik edici unsurlar her yerde

Hepimizin bildiği üzere, kadınların ne giyip ne giymemesi gerektiği, hangi mekanlarda kimlere bedenlerinin ne kadarını göstermeleri gerektiği gibi hususlarda ilk ve son söz hakkı erkeklere verilmiş halkımızın dini değerlerine uygun olarak.

Bu yüzden ben de bugün bu en doğal hakkımı kullanayım ve kadınların giysileriyle beni nasıl tahrik ettiklerini anlatayım dedim.

AY TAHRİK OLDUM!

Öncelikle, bir erkeğin o ya da bu sebeple herhangi bir insana ya da nesneye bakarak tahrik olmasında herhangi bir sorun yok. “Bu beni tahrik ediyor.” diye şikayet eden insanları anlamıyorum. Tahrik olduysan ne güzel, aferim sana.

“Tahrik oldum, demek ki X eylemini gerçekleştirebilirim.” gibi bir argümanın ise neresini tutsan elinde kalıyor. Çünkü argüman tersten çalıştırılabiliyor: X eylemini gerçekleştirdiysen, mutlaka seni bu eylemi gerçekleştirmeye iten unsurlar vardır. Bu bir totoloji. Şimdi, bu tahrik edici unsurun varlığı senin eylemi gerçekleştirmeni haklı çıkarıyorsa, totolojinin mantıksal bir sonucu olarak, bu dünyadaki tüm eylemler ve davranışlar meşrudur.

Özetle şu:

your faceNeyse, bu kadar felsefe yeter, konumuz giysiler ve tahrik olmak.

TAHRİK OLDUM AMA Bİ SOR NASIL OLDUM !

Kadının (artan muhafazakarlık sırasına göre) donunu, memelerini, bacaklarını, belini, omuzlarını, boynunu, kollarını, göğsünü, saçlarını, yüzünü veya gözlerini görerek tahrik olan erkeğin dertlerinden farklı bir deneyimim var benim: Gördükçe değil, görmedikçe tahrik oluyorum.

Bunu biraz açıklamaya çalışayım:

  • Plajda bikinili (veya üstsüz) kadınlara bakmıyorum. Ama sokakta etekli kadınların bacaklarına bakıyorum.
  • Şu veya bu ortamda (filmde, sokakta, tiyatroda vb.) çıplak bir kadın gördüğümde tahrik olmuyorum. Ama soyunmakta olan bir kadın beni çok heyecanlandırıyor. (Tabii bu örnekte sevişmeyi paranteze alalım. Bir sevişme sahnesinden bahsediyorsak (duruma göre) çıplaklıktan bağımsız olarak tahrik olabilirim herhalde.)
  • Sevişirken, apar topar kıyafetleri bir kenara savurmak yerine ağır ağır soyunmaktan ve cinselliğin büyük bir kısmını henüz çıplak değilken gerçekleştirmekten daha çok haz alıyorum.

sinblog0714a

Bu söylediklerimden tabii “Ay kadınlar ne yapsa tahrik oluyoruz yahu.” gibi bir anlam da çıkmıyor değil. Ve muhtemelen bunda doğruluk payı da var. Kendimi bundan kısmen özgürleşmiş saysam da, erkeklerin baktıkları her yerde seks görmeleri ataerkil düzenin bir parçası.

Ne yöne baksan seks görmekte sorun var elbette; ama bazen bazı yerlere bakıp (oralarda seks olmasa da) seks görmekte bir sorun yok. Fantaziler, hayaller falan tam da buralardan çıkıyor. Asıl sıkıntı, demin de dediğim gibi “Seks gördüm, demek ki seks vardır.” (She asked for it.) gibi bir hataya düşmemekte.

Peki ama, ben neden çıplaklığa kıyasla yarı giyinik olma durumundan tahrik oluyorum?

Sanırım sebeplerden biri şu:

Bir miktar giyinik olmak, cinsellik esnasında bu giysilerin çıkarılabileceğini ima ediyor. Yani ortada hayal edilebilecek bir şey var. Aynısı mesela soyunmakta olan biri için de geçerli. Tüm bu durumlarda, bir sürecin başlangıcını hayal edebiliyorum.

Oysa örneğin plajda güneşlenen birine baktığımda, bir olay değil bir durum görüyorum. Bu kişi soyunmuş ve güneşlenmektedir. Bu, herhangi bir şeyin başlangıcı değil, ortada bir süreç yok, tamamına ermiş bir durum var. Ya da aynı şekilde, verili kültür içinde “açık saçık” kabul edilen bir şeyler giymiş bir kişi gördüğümde, (o kültür dahilinde) bir dışavurum görüyorum. Bu kişi, nasıl isterse öyle giyinmiştir, bu bir kendini ifade biçimidir, ve ifade etme eylemi sonuçlanmıştır. Ortada bir süreç yok, kendi başına bir durum var.

“Bu böyledir, şu şöyledir.” derken tabii sadece benim bu durumların her birinde neler hissettiğimi anlatmak istiyorum. Yoksa bu benim algıladığım versiyonların gerçek olduğunu kabul edersek çok eğlenceli bir şey çıkıyor ortaya: Müslümanların iddia ettiğinin aksine, kadınların kapandıkça erkeği tahrik etmeyi amaçladıkları anlamı çıkıyor söylediklerimden.

Derdimi anlattığıma göre, halkımızın dini değerlerini aşağılamadan bu konuyu da burada bitireyim. Halkın dini değerlerini de başka bir yazıda aşağılarım artık (?!) .

***

Nasıl sevişilir? #2

Bu yazının önceki kısmında mekan, beden pozisyonu ve kıyafetlerden bahsetmiştim. Bu kısmı okumak için öncesini bilmeye gerek yok. O yüzden hiçbir girizgah yapmadan devam ediyorum.

#3 ALET EDEVAT

Bu konuda seks oyuncaklarından bahsedebilmeyi çok isterdim, ama malesef ben böyle şeyleri ne satın alabilecek ne de bir kadına kullanmamızı önerebilecek kadar medeni cesarete sahibim. Öte yandan daha basit şeyler var ki nedense üzerine pek az konuşuyoruz:

  • Kadının masaya uzandığı ya da yaslandığı ya da eğildiği pozisyonlar çok ilginç olabiliyor benim için. Ama bir türlü masanın bu hareketliliğe dayanacağına güvenemiyorum.
  • Aslında masanın sarsılması ve üstündeki eşyaların hareket etmesi falan ortama enteresan bir ekşın hissi veriyor. Yani, sevişmeyi olduğundan daha şiddetli gösterebiliyor. Böylece partnerimin canını yakıp yakmadığımı dert etmeden de şiddet hissini yaşayabiliyorum.
  • Yastık üstüne oturmak veya uzanmak çok değiştiriyor hissi. Özellikle kadının (ister sırt üstü, ister yüzükoyun) yastığın üstüne yatması bambaşka bir his yaratıyor. Yalnız burada asıl sorunum, sonra o yastığa kafamı koyacak olmam. Aramızda kalsın, şimdilerde sırf sevişirken kullanmak için ayırdığım bir yastık var. Bu yastık yatağın civarında duruyor ama son kertede uyumak üzere yatarken bir şekilde kenara bir yere yerleşiveriyor.
ladyholder?

Şöyle bir yastık var. İsmini “ladyholder” koymuşlar?!

#4 BEDEN HAREKETLERİ

Beden hareketleri tabii ki en zorlu bölümü olayın.

  • Bir kere, hız meselesi var. Ama buna daha önce değindim.
  • Birlikte bir ritmi tutturmak hem iyi, hem de sıkıntılı olabiliyor. Böyle durumlarda hep partnerimden önce heyecanlanıyorum. Bu sefer de boşalmamak için yavaşlamam veya durmam gerekiyor. İşin kötüsü, ritm olunca partnerim de heyecanlanmaya başlayabiliyor. Hal böyleyken duruvermek de çok saçma , çünkü sanki partnerimin ne istediğini hiç anlamamışım gibi oluyor.

handstouching

  • Penetrasyon sırasında ileri-geri hareket etmenin yanında bazen daire çizmek ilginç olabiliyor. Bunu özellikle kadınların mastürbasyon sırasında yaptıklarını fark ettikten sonra denemeye başladım. Penetrasyonun başında veya yavaşladığımızda yapıyorum genelde böyle değişik şeyleri.Print

Bunların dışında fark ettiğim bir şey var: Kadınlar erkeğin beden hareketlerini yönlendirmiyorlar çoğunlukla. Tamam, bazı pozisyonlar buna zaten pek izin vermiyor, ama kadının sırt üstü uzandığı pozisyonlarda (erkeğin illa ki kadının tam olarak üstüne olmasına gerek yok) kadın gayet de erkeği yönlendirebilir. Şimdiye kadar bunu yapan sadece bir kadınla karşılaştım ve kendimi de çok iyi hissettim.

#5 EL HAREKETLERİ

Son olarak şikayetçi olmak istediğim bir mevzu var:

  • Kadınlar ellerini pek kullanmıyorlar. Yani tamam, bence de erkek bedeni öyle pek okşanmaya değer bir şey değil; ama sanki daha çok temas olsa daha iyi olabilirdi.hands

Bundan başka, el ele tutuşmak, partnerin bileğini kavramak gibi seçenekler var ama mesela benim başlatmam dışında böyle şeyler hiç olmuyormuş gibi. Bu el hareketleri bölümünü de sırf bu mesele içimde kalmasın diye uydurdum zaten.

***

Elbette bu sevişme konusu daha başka yazılarda da devam edecek. Ama bu uzun makaleyi burada sonlandırıp biraz başka konulardan bahsedesim var.