Category Archives: Çeviriler

Poliamori/Çok-aşklılık nedir? – Noah Brand

Çok-aşklılıkla ilgili en yaygın sorulara yanıtlar.

[Daha önce şurada değinmiş olduğum bu konuyla ilgili The Good Men Project’ten Noah Brand 19 Kasım 2012’de What is Polyamory? başlıklı bir yazı yazmış. Çeviri boyunca polyamory için çok-aşklılık, polyamorous için çok-aşklı sözcüklerini kullanacağım. – Şey]

PolyLogo

Çok-aşklılık ne demek?

Eş zamanlı olarak birden fazla romantik/cinsel ilişkiyi sürdürme pratiğine çok-aşklılık deniyor. Çok-aşklı bir insanın birden çok sevgilisi olabileceği gibi bu insan evli de olabilir. Partnerleri de başka ilişkilere sahip olabilir. Herkes herkesten haberdardır.

Aldatma dediğimiz bu değil mi?

Değil. Aldatmak, yalan söylemeyi ve verilen sözleri tutmamayı içerir. Çok-aşklılığın en iyi çalıştığı – ve işin aslı, gerçekten çalışabildiği tek – durum, son derece açık ve dürüst bir iletişim tabanında kurulduğu durumdur. Çok-aşklı ilişkilerde, aldatmak hâlâ mümkündür: örneğin mevcut partnerinize aksini söylemiş olmanıza rağmen bir kişiye çok yakınlaşabilirsiniz. Bu çok kötü bir davranıştır: Çok-aşklı olsun olmasın, kimse aldatanları sevmez.

Continue reading

Bizim Bedenlerimiz, Bizim Kararlarımız – Tom Gualtieri (#4)

Penis başıyla klitoris, en azından görsel olarak, bağıntılı görünebilir, ama Morris L. Sorrells’in 2006’da yaptığı bir araştırma, penis başının değil sünnet derisinin en duyarlı bölge olduğunu tespit etti ve sinirsel işlev açısından sünnet derisinin klitorisin benzeri olduğunu gösterdi. Araştırma ayrıca kesilmemiş erkekte penis başının daha duyarlı olduğu sonucuna vardı. Embriyonik olarak sünnet derisiyle benzeşen bir deriyle korunan klitoris kaplı olduğu için aşırı duyarlı kalıyor.

“Sünnetli penisin başı sünnetsiz başına kıyasla daha az duyarlıdır. Sünnet derisinin içiyle dışı arasındaki geçiş bölgesi [mukokütanöz birleşim yeri] sünnetsiz penisin en duyarlı bölgesidir ve sünnetli derinin en duyarlı bölgelerinden daha duyarlıdır. Sünnet penisin en duyarlı kısmını [mukokütanöz birleşim yerini] kesip çıkarır.” Continue reading

Bizim Bedenlerimiz, Bizim Kararlarımız – Tom Gualtieri (#3)

“Genç oğlanlarda [mastürbasyonu durdurmak için] neredeyse daima başarılı olan bir çare, sünnettir… Operasyon bir cerrah tarafından anestezi yapılmaksızın uygulanmalıdır ki operasyona eşlik eden kısa süreli acı akılda faydalı bir etki bırakabilsin, özellikle de cezalandırma fikriyle birleştirilmesi durumunda. Birkaç hafta süren acı pratiği durduracak … “ John Harvey Kellogg, hekim (1852-1943)

Kellogg’un geç Viktoryan çağda önerdiği suistimal 21.yüzyılda herhangi bir ebeveynin midesini kaldırmaya yetecektir. “Suistimal” böyle bir standart prosedür için ağır bir sözcük gibi görünebilirse de, Kellogg’un sünneti bir “çare” olarak gösteren tasviri durumu hem yanlış tanıtıyor hem de iğrenç bir şekilde, olduğundan hafif gösteriyor. Kellogg’a göre eğer oğlunuzun kendine dokunduğunu görürseniz, onu penisinin bir kısmını keserek cezalandırmalısınız – bir çeşit Pavlovcu eğitim. Bence psikotik bir şey bu. Continue reading

Bizim Bedenlerimiz, Bizim Kararlarımız – Tom Gualtieri (#2)

Makalenin şurada bulabileceğin ilk parçası, şöyle bitiyor:

“Cinsel zapt, tahakkümle alakalıdır.

Peki, oğullarımız doğar doğmaz elimize bir bıçak alıp anatomilerinin en hassas ve duyarlı bir parçasını keserek ne gibi bir tahakküm uygulamış oluyoruz? Anne-çocuk ilişkisine ne oluyor mesela, yeni doğmuş bebeğini ona en korkunç acıyı yaşatacak bir yabancıya teslim ettiğinde?”

Flowchart1

Ben sünnetten kalıcı hasar gördüm. Kötü uygulanmış bir ameliyat beni, bazı cinsel faaliyetler sırasında katlanılmaz acılar yaşatan ciddi yara ve aşırı duyarlılıkla baş başa bıraktı. Bu duyarlılık yaşlandıkça daha da kötüleşti. İşin özü, bir kısımdan olması gerektiğinden fazla parça alınmıştı. Yetişkinliğimde, hastaneden eve penisimde dikişlerle geldiğimi öğrendim. Muayenenin ardından, bir ana damarın zarar gördüğü ve kesimin çok derinden yapıldığı açıkça ortaya çıkmıştı. Continue reading

Bizim Bedenlerimiz, Bizim Kararlarımız – Tom Gualtieri (#1)

“Benim bedenim, benim kararım.”

Bu lafı seviyorum, indirgemeci basitliğine rağmen. Bunun yanında tüm argüman manasız duruyor.

Amerika’da biz bedenimizle ne istersek yapabiliriz, intihar (bu başka bir yazının konusu) ve yasa dışı maddeler kullanmak dışında. Piercing’ler, dövmeler, kollajenler, cinsiyet değişiklikleri ve hormonlar, göğüs büyütmeler… Liste uzadıkça uzuyor, üstelik müdahale içermeyen diyet, güzellik rejimi, ağda, epilasyon, saç stilleri, klasik saç kesimi ve boyatma, ve hatta (yok artık!) egzersiz yapmayı saymıyorum bile. Kendimizi güzel veya özel hissetmek ya da sırf ortama uyum sağlamak için kendimizi maviye boyayabilir, burnumuza halka takabilir, kulağımızı esneten devasa küpeler takabilir, deri elbiseler giyebilir veya dağlar kadar silikon kullanabiliriz. Haklarımız için savaşırız. Continue reading

Neden Öylesine Takılmalar İlişkilerden Daha Çok Enerji İster? – Alexia LaFata

hookip

Perşembe, saat öğleden sonra bir. Yemek salonunda sandviç sırasında 10 kişi var ve tam o sırada o adamı görüyorum. Birkaç kez beraber takıldıydık.

Öylesine bir şeydi, gerçi herhalde neredeyse hiç tanımadığın birinin gecenin bir yarısı çıplak ve korumasız bedeninin üstüne çıkmasında “öylesine” denecek pek az şey vardır – ama konudan sapıyorum bak. Tanımlara bakarsak, öylesine bir şeydi.

Ona selam vermenin doğru bir usülü var mıdır? “Selam!” çok zorlama geliyor. “Nasılsın?” tuhaf hissettiriyor. “Seni son gördüğümde üzerinde hiç kıyafet yoktu!” aslında tek söylemek istediğim şey.

Belki hiçbir süzgeçten geçirmediğim içindir, ama belki söylenebilecek başka her şey yaşanmışlıklardan – yani tesadüfi bir biçimde bedensel sıvı takası yapmış ve bir daha hiç konuşmamış olmamızdan – kaçınmaya çalışıyormuşum gibi hissettirdiğindendir.

Neden bu adama ilişkiniz olduğundan başka bir şeymiş gibi davranasın ki? Yapmacık bir sohbetin yaratacağı garip hislerle başedebilirsin muhtemelen, ama neden kendini bununla tüketesin ki?

Muhtemelen hoş ve yüzeysel bir sohbet mümkündür, ama bu tarz muhabbetlerin içine eden nahoş sessizliklerle ilgili paniğe kapılmayı kim ister?

Ve kim, acaba bu adam bunlardan herhangi birini aklına bile getirdi mi diye düşünerek kendini güvensiz hissetmek ister? Ben değil.

Daha kalabalık yerlerde yaşayanlar bu açıdan şanslılar, çünkü kendi “bu adam”larıyla karşılaşma ihtimalleri muhtemelen pek az.

Ama yine de, “Sex & the City”nin ilk sezonunda Carrie Bradshaw’dan herhangi bir şey öğrendiysek o da en curcunalı şehirlerin bile küçücük olduğu ve aynı hafta içinde Mr. Big’le birkaç kez karşılaşmanın normal ve hatta beklenir bir şey olduğudur.

Dünya sandığınızdan çok daha küçük. “Onun yatağı”, kesinlikle takıldığınız adamı göreceğiniz en son yer olmayacak. Kahvecide, spor salonunda, hatta Facebook arkadaşlık talebinde karşınıza çıkabilir.

Sonra da onunla nasıl etkileşeceğinizle ilgili endişelenmeniz gerekir, bu da zaten içinde debelenip durduğumuz kaygı üreten sosyal dünyaya hiç de gerekmeyen yeni bir huzursuzluk katmanı ekler.

Neden hayatı zorlaştıralım?

Öylesine takılmalar duygusal kaynaklarınız için öyle bezdirici ki. Hiçbir sınırları olmaması bekleniyor (“öylesine”ler ya hani), ama sonra peşinen bilmeniz icap eden tuhaf söylenmeyen sınırlar beliriveriyor. Bir kez takıldıktan sonra, koca bir yeni toplumsal yasalar yığını ortaya çıkıyor. Ve bu yasaları bilmiyorsanız, aptal görünüyorsunuz.

Öyle çok da ilginizi çekmeyen ama sizden hoşlanan bir adamla takıldığınızı varsayalım. Eğer bir partide karşılaşırsanız ve sizinle konuşmaya veya başka bir buluşma ayarlamaya kalkışırsa, ne yaparsınız?

Tabii ki onun bu hamlelerini reddedebilirsiniz; ama biraz makul bir insansanız, önceki buluşmanız sizin için hiçbir anlama gelmiyor olsa da, size karşı bir şeyler hisseden birini geri çevirdiğiniz için kendinizi muhtemelen kötü hissedersiniz.

Bunun tersi de mümkün. Eğer aynı partide bir ara takıldığınız ve hoşlandığınız ama sizden hoşlanmayan bir adamla karşılaşırsanız, onu görmezden gelmeniz ve her şey yolundaymış gibi davranmanız gerekir – tüm bunlar kaçık veya aşırı duygusal görünmek gibi kadınların başına bela olan binbir çeşit saçma stereotipten kaçınmak için.

“İletişim, bildiğin normal konuşma, öyle yapışkan ve mahrem sayılır oldu ki, hiçbir ciddi konu tartışılmaz hale geldi.” diye dert yanıyordu geçen gün bir arkadaşım, öylesine takılmaların akıbetiyle ilgili. “Her saniyeyi aşırı analiz etmekle geçiriyorsun, çünkü kimse senin düşüncelerini doğrulayacak hiç kimse yok.”

Bu çok doğru. Bu buluşma tek seferlik miydi, yoksa haftaya da buluşur muyuz? Birimiz diğerinden hoşlanmaya başlarsa ne olacak? Altı üstü insanız, yani cinsel aktivite yaşayınca “daha fazlası” için bir merak veya bir duygu ortaya çıkması normal.

“Öylesine” olduğu için, hiçbir şey kesinkes yaşanmamalı mıdır? Bunun öylesine olup olmadığına kim karar veriyor ki zaten?

Ona tüm bunlarla ilgili mesaj falan atayım deme, çünkü haftasonu gecesi dışında iletişim kuramazsın. Kurarsan, yapışkansın; kaçıksın; yasaları çiğniyorsun.

Benim tüm bunları düşünmeye enerjim yok. Öylesine takılmalar kelimenin hiçbir anlamında tamamına ermiyor ve hiç kimse nasıl davranması gerektiğini bilmiyor. Yani, sırf seks yaşandı diye birbirimize normal insanlar gibi davranmayı bırakmamız gerekmez.

Takılmanın bizzat kendisi öyle mahrem bir şey ki tamamen güvenmediğimiz insanlarla bu kadar sık takılıyor olmamız beni şaşırtıyor.

İnsanlara – ilk anlamıyla – çıplak benliğimize erişim hakkı tanıyoruz; en özel, en kişisel bölümlerde özgürce gezinmelerine izin veriyoruz. Sızı değiş tokuşu yapılıyor. Tüm delikler dolduruluyor. Anın ateşi içinde sırlar açığa çıkıyor ve gerçek mahremiyet kuruluyor.

Rastgele seksin yanlış bir şey olduğunu söylemiyorum; ama öylesine ilişki yaşamanın, kısacık bir gece, belki de berbat bir insan olan biriyle en savunmasız anlarını geçirmenin boktan sonuçlarını kabul etmek anlamına geldiğini söylüyorum.

Yani diyorum ki, çarşafların arasında bu insanla konuşmuş, gülüşmüş ve birlikte terlemiş olabilirsin, ama bu insanı gerçekten tanımıyorsun, onun nasıl biri olduğunu nereden bilebilirsin? Bilemezsin.

Tüm bunlara rağmen, herkes herhangi bir türden ilişki yaşamaktansa tonlarca geçici seks yaşamayı tercih edecek birini tanıyordur.

Sanki bir ilişki veya birtakım şeyleri bazı insanlara münhasır kılmaya benzeyen bir şeyler isteyince Stv dizisi karakteri oluveriyormuşsun gibi. İlişkiler zahmetlidir. İlişkiler sınırlayıcıdır. İlişkiler çok emek ister. Falan filan.

Açıkçası, bir dizi acayip, beceriksiz, şimdi-nasıl-devam-ediyoruz kafası öylesine takılma yerine bir ilişkim olmasını tercih ederim. İlişkiler hiç de herkesin abarttığı kadar belalı şeyler değil.

İlişkilerde, öylesine takılmalarda dert ettiğin aptallıklarını kafana takmana gerek yoktur.

Hislerine karşılık bulup bulamayacağınla, düşüncelerini aktarıp aktarmamakla ilgili endişelenmene gerek yoktur. Hislerine karşılık buluyorsundur, ve herhangi bir düşünceni aktarabilirsin.

Ayrıca seks de daha iyidir, yüzde yüz hem de. Güvenin, rahat olmanın ve açıklığın güzelliği bu.

Oyunlar oynamak şimdilik eğlenceli olabilir, ama sonrasında seni daha da mutsuz bırakacaklar. Hoşlandığım adama işveli mesajlar attığımda beni görmezden gelip tuhaf bir utanç içine sokmayacağından emin olmayı tercih ederim. Aksine, olumlu yanıt vereceğini, belki film izleyip pizza yemeye davet edeceğini bilirim.

Yemek salonunda sırf göz teması kurmamak için nasıl bir sandviç istediğimi uzun uzun değerlendiriyormuş gibi yapmamayı tercih ederim.

Sadece bir sandviç almak, parasını ödemek ve hayatıma devam etmek istiyorum – sırf benden hoşlanıp hoşlanmadığını, veya benim senden hoşlanıp hoşlanmadığımı, veya bu haftasonu yine sikişip sikişmeyeceğimizi, veya kalçamdaki o tuhaf şekilli doğum lekesini hatırlayıp hatırlamadığını (hatırlıyorsan, lütfen unutur musun rica etsem) düşünüp durmamdan ibaret olan sahte bir muhabbete girmekse istemiyorum hiç.

Çok şey mi istiyorum?

***Alexia-Lafata

[Alexia LaFata’nın bu yazısı Elite Daily’de 13 Kasım 2014’te Why Casual Hookups Take More Emotional Energy Than Relationships başlığıyla yayınlandı.]