Bizim Bedenlerimiz, Bizim Kararlarımız – Tom Gualtieri (#3)

“Genç oğlanlarda [mastürbasyonu durdurmak için] neredeyse daima başarılı olan bir çare, sünnettir… Operasyon bir cerrah tarafından anestezi yapılmaksızın uygulanmalıdır ki operasyona eşlik eden kısa süreli acı akılda faydalı bir etki bırakabilsin, özellikle de cezalandırma fikriyle birleştirilmesi durumunda. Birkaç hafta süren acı pratiği durduracak … “ John Harvey Kellogg, hekim (1852-1943)

Kellogg’un geç Viktoryan çağda önerdiği suistimal 21.yüzyılda herhangi bir ebeveynin midesini kaldırmaya yetecektir. “Suistimal” böyle bir standart prosedür için ağır bir sözcük gibi görünebilirse de, Kellogg’un sünneti bir “çare” olarak gösteren tasviri durumu hem yanlış tanıtıyor hem de iğrenç bir şekilde, olduğundan hafif gösteriyor. Kellogg’a göre eğer oğlunuzun kendine dokunduğunu görürseniz, onu penisinin bir kısmını keserek cezalandırmalısınız – bir çeşit Pavlovcu eğitim. Bence psikotik bir şey bu.

Viktoryan ideal, ruh sağlığı için hazların azaltılmasını destekliyordu. Bu görüş 20.yüzyılda da etkisini sürdürdü. İşte size British Medical Journal’da (1935;2:764.1) 1935 yılında yayınlanan bir makalesinde sünnet derisi karşıtı bilgeliğini paylaşan uğursuz isimli Dr.R.W. Cockshut şöyle diyor:

“Ben her erkek çocuğun sünnet edilmesini öneriyorum. … Doğa … duyarlı glansı [penis başını] çevreleyerek penisi daima uyarılmaya hazır hale getiriyor. Uygarlık ise aksine namus gerektirir ve sünnetlilerin glansı hızla sert bir yapı kazanarak deriden daha az duyarlı bir hale geliyor. Böylece ergenin penisine oldukça daha az ilgisi çekilmiş oluyor.”

Bir de şu cevher var:

“Sünnetin bir diğer avantajı da … azalan mastürbasyon eğilimidir … kural olarak, zevk veren duyumlar aşırı duyarlı mukozadan [sünnet derisinin iç mukozasından] edinilir ki bu da elle uyarma ve mastürbasyona yol açar. Sünneti takiben penis başının ortaya çıkması … organın duyarlılığını azaltır.” Ernest G. Mark, Circumcision, American Practitioner and News, vol. 31 (1901): pp. 121-126.

Sünnete yönelik baskının altında yatan korkunç sebep ortada: erkeğin cinsel hazzına müdahale etmek. Sonuçtan beklentiler, en azından, mantıksızdı. Erkek çocuklar sünnetli olsalar da olmasalar da mastürbasyon yaparlar – gidip sorun birine. Ya da boş verin sormayı; ergenlik çağındaki bir erkek size mastürbasyon yaptığını söylemeyecektir. Ama inanın bana. Annem çamaşır makinesinin başında saatlerini geçirmiştir çıtır çıtır çoraplar, havlular ve tişörtlerle uğraşırken.

Bu makalenin vahim konusuna – sünnetin yetişkin üstündeki etkisine – gelmeden önce bir ikazda bulunmalıyız: Binlerce sünnetli erkeğin penisleriyle son derece mutlu olduklarının gayet farkındayım. Seks tavsiyeleri konusunda köşe yazıları yazan Dan Savage (ki kendisinin sünnet konusundaki görüşleri 1996’da evlatlık aldığı oğluyla beraber değişmiştir), olayı şöyle özetliyor:

“ kesik erkeklerin çoğu çükünden memnun … ve kesilmemiş erkeklerin de çoğu kendininkilerden memnun. Kesik ve mutsuz erkeklerin sorunu ise, kesilmemiş hale gelemiyor olmaları. Bilmem anlatabiliyor muyum?”

Rutin çocuk sünneti (RÇS) karşıtı argümanın özü budur.

Sünnetli erkekler kendilerinden alınanı geri edinemezler. Arkadaşlarım benim sünnetli olmaktan mutsuz olduğumu biliyorlar ve sıklıkla bu konudaki aktivizmimle hafiften dalga geçecek malzeme buluyorlar. RÇS karşıtlığım konusunda açıkça konuşuyor olsam da, seks organımın bir kısmının benim rızam olunmadan alınmasıyla ilgili duyduğum öfkeyi ve rahatsızlığı genelde pek anlatmıyorum. Bu makaleyi hazırlarken, görüşleri öfkeden umarsızlığa kadar değişen birçok erkekle röportaj yaptım. Bazıları öfkeleri hakkında konuşmak konusunda daha açıktı, ama sonunda ifadelerinde tutarlı bir biçimde görünen bir nokta vardı: Erkeklerin uzun pantolonlarını giymeleri, ağlaşmayı bırakmaları ve sünnetli oldukları için memnun olmaları gerekiyordu, çünkü ___ (boşluğu doldurun).

david_Penis

Kimi antik kültürlerde glansın görülmesi müstehcen bulunurdu. Kültürler farklılık gösterir, ama anatomik işlev göstermez. (Detay: Michelangelo’nun David’inin vakur, dokunulmamış penisi)

Amerikalılar’a sünnet derisinin gereksiz bir deri parçası olduğu öğretilmiştir: Tanrının hatası. İşlevi konusunda hiç denebilecek bir eğitim verilir – Amerikan tıp camiasında bile. Farkındaysanız, aksine tıbbi veri yoksa rutin olarak alınan YEGANE beden parçası. Çocuk yaşta sünnet derisiyle ilişkilendirilen ve operasyon dışı bir yöntemle tedavi edilemeyecek tek bir tıbbi vaka yok. Amerikan tıp camiası dokunulmamış penis konusunda açıkça cahil.

“Kırpılan” “küçük deri parçası” hakkında ne kadar çok okursam, erkeklerin cinsel organlarını ve cinsel bütünlüğünü küçümseyen lafolojilere o kadar az tahammül edebiliyorum. RÇS neden Amerika’da bu kadar rutindir? Amerikan kültüründe insan anatomisinin sağlıklı bir parçasını alıverip böylece hijyen ve (buraya tiz bir çığlık ekleyin) S-E-K-S konusunda konuşmaktan imtina etmemizi dikte eden ne gibi bir öğe vardır? Doğanın yaptığı şekliyle bedenine güven duymasını öğretmeye çalışmak rahatsız ediyor diye oğlunuzun cinsel organının bir parçasını kesmek gerçekten daha tercih edilir bir şey midir? Neden bizimkisi gibi sünnetçi kültürler, sünnete atfedilen şaibeli faydalara inanmak için kendini paralar? Neden Amerikan ebeveynler oğullarının yetişkin cinselliği konusunda uzun görüşlü olamazlar? Ve, çok merak ediyorum, neden konu cinsel haklar olunca bir çifte standart ortaya çıkıverir?

Bilgisayar sektöründe çalışan 30 yaşındaki Adam Z., bir İntaktivist [intact = dokunulmamış – şey], RÇS’ye karşı ülke çapında mücadele yürüten binlerce erkek ve kadından biri. Birçok İntaktivist ayrıca genital bütünlük için dünya çağında mücadele yürütüyor ve ayrıca kadınlara ve inter-seks bireylere başkalarının dayattığı tercihlere karşı mücadelelerinde açıkça destek veriyor. Adam sünnet hakkında protestolara ve sempozyumlara katılıyor ve fırsatını bulduğunda birebir olarak bu konuyu konuşuyor. Konulardan en rahatsız edeninde bile doğrudan, bilgili ve görece rahat davranabiliyor. Kendi sünnet ettirilişi hakkındaki öfkesinden bahsederken bile mantıklı konuşabiliyor – özellikle de bedenin bir parçasını kaybettiği söylendiğinde “öfkeden deliye döndüğünü” söyleyen biri için oldukça başarılı bir tutum. Uzun ve zorlu bir röportajda bana şöyle dedi:

“Sünnetin zarar verdiğini söylediğinde kimse seninle duygudaşlık kurmuyor. … Kadın cinsel organlarının kesilmesine hararetle karşı çıkıyoruz ama erkeklerin cinsel organları daha çocuklukta mezbahaya yollanıyor. … bu toplumdaki cinsiyetçi çifte standart tam anlamıyla afallatıcı.”

Kadınların kendi bedeni hakkında kendilerinin karar vermesi gerektiğini savunan bir kadın tanıdığım bana “Konu kadın bedeni olunca erkeklerin hiçbir hakkı yoktur.” demişti. Dini motivasyonun üreme tercihlerine hiçbir etkisi olmaması gerektiğine de işaret etti, ama aynısının sünnet konusunda erkeklere de uygulanıp uygulanamayacağını sorduğumda tereddüt etti – ki kendi dini arka planının bir parçasıydı bu.

Erkeklerin de hisleri vardır – üstelik birçok konuyla ilgili (şok şok şok!) ve üstelik kendi cinsel organlarıyla ilgili hisleri neredeyse evrenseldir. Erkekliklerini hem metaforik hem de fiziksel olarak korurlar. Freud’un “iğdiş kaygısı” dediği şey sürekli bizimledir, bilincinde olmasak da. Ama konu sünnet olunca iki kamp var gibi görünüyor: “Biraz erkek ol” kampı ve kendi sünnetlerini ihanet, hırsızlık, sakat bırakma ve hatta tecavüz olarak görenlerin kampı.

31 yaşındaki Jonathon Conte öfkesi konusunda açık ama konuyu zor buluyor. Duygularını “tedavisel olmayan, onaya dayanmayan cinsel organ kesiminin yasaklanmasını amaçlayan insan hakları hareketlerine” kanalize ediyor. “Ben tüm bireylerin – erkek, kadın, interseks – temel bir bedensel bütünlük hakları olduğuna inanıyorum.” Bay Area İntaktivistleri’nde etkinlik koordinatörü olan Conte insanların “sünnetin erkeği ve etrafındakileri hayatı boyunca olumsuz etkilediğini” anlamalarını istiyor. Sünnet derisinin gerekli bir işlevi olduğunu inkar halindeki Amerikalılar’la çok işi var Conte gibi aktivistlerin, çünkü eğitmeye çabalarken bir yandan da yüzeye çıkmaya çalışan kendi duygularıyla uğraşıyorlar.

Burada “Leo” olarak anacağımız başka bir İntaktivist, soruyor: “Sünnet derisinin penisin başını neden koruduğunu sanıyorsun? Neden var o? Neden o şekilde hareket ediyor? Bir anlık bilimsel tefekkür yeter meseleye aymak için.” Leo insanları doğanın tasarımında hata olmadığına ikna etmeye çalışıyor.

Genetik anomaliler ve deformasyonlar bir yana, neden Amerikalılar sünnet derisini bir evrimsel kaza olarak görüyorlar? İnsan bedeninin diğer bütün parçaları gibi, o da işlevsel. Sünnet derisi, ya da prepüs, bir iç organ olması gereken glansı koruyor (herhangi bir memelinin penisine bakın). Ayrıca penetrasyon içeren seks sırasında fazladan kayganlaştırıcı ihtiyacını ortadan kaldıran bir doğal “kayma mekanizması” sağlıyor. Bu kayma mekanizması sayesinde seks hem kadınlar hem de erkekler için çok daha zevkli hale geliyor. Fazladan uyarılma sağlayan sinirlerle dolu (25-30 santimlik dokuda yaklaşık 10-20 bin tane) ve bir de sertleşme sırasında penise doğru ve penisten dışarı kan akışını sağlayan kan damarları var.

“Neden?”, diyor Leo, bir çocuğun ilk sormayı öğrendiği soru, ama çabucak sormayı kesmeleri öğretiliyor onlara, ebeveynlerinin ve toplumun kabul etmek istemedikleri bazı şeyler olduğu için. “Ben kendi sünnetim hakkında ‘neden’ diye sormaya devam ettim ve yanıtı buldum. Bu kadar hassas bir şeyin bebeğin bedeninden kesilmesinden iğrendim. O benimdi. Kimin ne hakkı vardı benim cinsel organımın bir parçasını almaya?!”

cute-animal-blanket-9

Sünnet derisi penis glansını (baş kısmını) korur – birçok faydasından sadece biri.

***

Üçüncü kısmını okuduğun makalenin ilk bölümü şurada, dördüncü ve son bölümü ise şurada.

Tom Gualtieri’nin kısaltarak çevirdiğim makalesi 22 Şubat 2013′te “Our Bodies, Our Choices Part II – Men and Their Members” başlığıyla The Weeklings’de yayınlandı.

Tom Gualtieri (@TomGGualtieri) birçok disipline el atmış bir tiyatro sanatçısı: söz yazarı, oyun yazarı, oyuncu, yönetmen, örgücü.

One response to “Bizim Bedenlerimiz, Bizim Kararlarımız – Tom Gualtieri (#3)

  1. Pingback: Bizim Bedenlerimiz, Bizim Kararlarımız – Tom Gualtieri (#2) | Bir Şey'in Anıları

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *