Bizim Bedenlerimiz, Bizim Kararlarımız – Tom Gualtieri (#1)

“Benim bedenim, benim kararım.”

Bu lafı seviyorum, indirgemeci basitliğine rağmen. Bunun yanında tüm argüman manasız duruyor.

Amerika’da biz bedenimizle ne istersek yapabiliriz, intihar (bu başka bir yazının konusu) ve yasa dışı maddeler kullanmak dışında. Piercing’ler, dövmeler, kollajenler, cinsiyet değişiklikleri ve hormonlar, göğüs büyütmeler… Liste uzadıkça uzuyor, üstelik müdahale içermeyen diyet, güzellik rejimi, ağda, epilasyon, saç stilleri, klasik saç kesimi ve boyatma, ve hatta (yok artık!) egzersiz yapmayı saymıyorum bile. Kendimizi güzel veya özel hissetmek ya da sırf ortama uyum sağlamak için kendimizi maviye boyayabilir, burnumuza halka takabilir, kulağımızı esneten devasa küpeler takabilir, deri elbiseler giyebilir veya dağlar kadar silikon kullanabiliriz. Haklarımız için savaşırız.

notpublicproperty

Bu kamu malı değildir. Bunun ilgili kararları sadece, sadece!, ben alabilirim.

Kişilerin kendi bedenleriyle ilgili karar almalarını savunan “karar savunucusu” harekette en önemli argüman kadınların karar hakkı olageldi. Bu karar hakkı, kendi bedenlerinin tamamını ve de buna bağlı cinsel haklarını içeriyordu. Ülkenin yarısının kadının kendi bedeni hakkında karar alma hakkını tanımayı becerememesinin altında tam da bu kuvvetli söz yatıyor:

“Benim bedenim, benim kararım.”

***

On yıl kadar önce Manhattan caddesinde eski sevgilimle yürürken biriyle karşılaştık (erkek olduğunu varsaymıştım ama yani tam emin değildim), neon mavisi saçları vardı ve dört bir yanından çeşitli metal-kumaş karışımı parçalar sarkıyordu – daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim. Eski sevgilime döndüm ve alaycı bir biçimde, alışveriş merkezine bir dahaki gidişimizde bana göz kapaklarıma piercing yaptırmamı hatırlatmasını söyledim. Eski sevgilim kafasını salladı ve “Bence insanlar bedenleriyle ne isterlerse onu yapabilmeliler.” dedi.

Bu basit cümleyle farkında bile olmadan bana asıl kendime bakmamı söylemiş oldu. Bu insanın kendini ifade etme biçimini neden bu kadar tehditkar bulmuştum? Beni neden ilgilendirsin ki? Onun tercihlerinin benim üzerimde hiçbir etkisi yoktu, belki kendi güvensizlik hissimi kaşındırmak dışında. O zamandan beri, mahremiyet savunucularından biri olageldim. Bedeninle ne yaptığın ve bunu nasıl yaptığın, benim haklarıma müdahale etmediği sürece kesinlikle kabul edilebilirdir. Elbette yüzünde iskelet dövmesi olan biri sokakta yürürken bazı insanları rahatsız edebilir, ama rahatsız oluyorsam bu benim sorunumdur, onun değil.

“Tahrik eden kıyafet” ve “davetkar davranış” tecavüz mağdurlarına karşı sıklıkla kullanılan laflar – sanki bu tacizcinin şiddetini meşru kılarmış gibi. Eğer ben sırf eteği kısa diye bir kadına tecavüz etmekten kendimi alıkoyamıyorsam, bende bir sorun var demektir, onda değil. O nasıl isterse öyle giyinmekte ve nasıl isterse öyle davranmakta özgürdür. Aynı erkekler gibi.

Aklı basmayanlar için, bağımsız olmak ve kendini ifade etmek her nasılsa kişinin haklarını azaltan şeylerdir. Kendi üstünlüklerini göstermek için mutlaka saldırmak zorunda hissederler. Tecavüz ve Genital Sakatlama [buna Türkçe’de “kadın sünneti” de deniyor ama ben penisteki ön derinin kesilmesiyle klitorisin kesilmesi arasında paralellik kurmayı kabul edemem; nitekim İngilizce’de de Female Genital Mutilation (FGM) kullanılıyor. – şey], kadının kendi olma hakkını açıktan saldırı veya ima yoluyla yerle bir etme girişimlerinin uzun listesinde sadece iki maddeyi oluşturuyor.

Erkeğin kendi cinselliği üzerindeki mücadelede ise, ön deri pek geçiştirilegeldi.

***

Şimdi, bu konu hakkında yeterince gırgır geçtiğine göre (çünkü kabul edelim, sünnet genellikle bir şakadan ibaret görülür, erkek cinsel organlarına uygulanmış bir şiddet olarak değil) şimdi bir an dur ve ilk tepkini düşün:

“Iyy, sünnet derisi iğrenç.”

ya da

“O ebeveynlerin kararı.”

ya da

“Böylesi daha sağlıklı.”

ya da

“Peki ya dini gerekçeler?”

ya da

“Genital Sakatlama’yla kıyaslanamaz bile.”

ya da

“Aman, ne fark eder ki?”

Bence, olayın özü şudur:

“Benim bedenim, benim kararım.”

Sünnet derisi, sağlıkla ilgili doğrudan bir risk olmadığı sürece rutin olarak kesilen tek uzvumuz. Sünnetin neden “faydalı” olduğuna onlarca sebep verilir ama hiçbiri doğrudan bir risk teşkil etmez. Bu sebeplerin hepsi eninde sonunda şu üç kategoriye indirgenebilir:

1. Görünüş
2. Din
3. Sağlık sorunları olasılığı

Önce No.3’e bakalım, çünkü Amerikan Pediatri Akademisi (American Academy of Pediatrics) bu ay yayınladığı bir raporla, sünnetle ilgili şimdiye kadarki nötr pozisyonunu terk etmiş oldu. APA’nın sünneti destekleyen açıklaması, sünnetsiz erkeklerde birkaç yüzdelik (bazen bindelik) daha yüksek olasılıkta gerçekleşen sağlık sorunlarına değiniyor: idrar yolları enfeksiyonları, cinsel yolla bulaşan hastalık (HIV ve HPV gibi) olasılığında artış ve penis kanseri. Bunların hiçbiri doğrudan tehdit değil ve bunlar olanak dahilinde ama olasılık dahilinde değil. Üstelik, birçok araştırma diğer yönü işaret ediyor.

APA sünnet birimi üyesi Dr. Douglas Diekema, Huffington Post’ta yayınlanan makalesindeDeğişmeyen, APA’nın, yeni doğan erkek çocuklara rutin sünnet yapılmasını tavsiye edecek kadar sağlık faydası olmadığına dair görüşüdür.” Yine de APA’nın bildirisi açıkça kesmeye meyil ediyor. Bu yeni pozisyon, Dünya Sağlık Örgütü’nün Afrikalı erkeklerin sünnet edilerek HIV bulaşmasını önlemeyi içeren deneylere desteğiyle birleşince, az tartışma çıkarmadı.

“Intaktivistler” [“Intact”, dokunulmamış anlamına geliyor. – şey], rutin çocuk sünnetinin şiddet olduğunu, sakat bırakma olduğunu savunuyor. Bu lafta vurgu “rutin çocuk” kısmında, çünkü çocuk sünneti yerilirken, Intaktivistler yetişkin erkeğin seçme hakkını savunmayı sürdürüyorlar.

Erkeğin sünnet derisinin manşet şeklindeki yapısı (ki, yetişkin erkekte 70 santimetre kareye tekabül eder), cinsel bir işlev görür. Sünnet uygulanan toplumlarda tıbbi sebepler toplumsal ve dini geleneklerin üzerine yığılırlar, oysa dini ve tıbbi pratiklerin birbiriyle alakası yoktur. Amerikan kadınlar hamilelik dönemi veya sünnetsiz bir erkekle karşılamaları dışında, sünnet derisine pek az kafa yorarlar. Amerikan erkekler için de durum aynıdır; bir çocukla sohbet etmek, eşcinsel ilişki veya soyunma odasındaki şakalaşmalar dışında bu konuyu konuşmayı gerektiren hiçbir durum yoktur. Her ne kadar son on beş yılda pratikte azalma gözlemlense de, mesele çoğunlukla Amerikan tıp dünyasının derdi olarak görülür.

Mesaj şudur: “Kes gitsin. Böylesi daha kolay.”

ABD’de üstüne atılan iftiralarla boğuşan sünnet derisi, dünya nüfusunun çoğunluğunun gözünde, gerçekte her ne ise odur: erkek cinsel anatomisinin işlevli bir parçası.

Çocuklar hakkında düşünürken genellikle onların gelecekte cinsellik yaşayan bireyler olacağını düşünmemeyi seçeriz. Sırf onların güvenliğini ve korunmasını düşünürüz. Ama erkek çocuklar sonra büyüyüp adam olurlar. İster erkek olsun ister kadın, tüm yetişkinlerin cinsel fonksiyon ve keyiflerini tüm yönleriyle yaşamayı hak ederler. Ayrıca bu konuda karar alma hakları da olmalıdır.

Sünnet derisi olmayan bir erkek cinsel haz alabilir mi? Herıld yani ! Milyonlarca insan gayet de haz alıyor, ama mesele hem psikolojik hem de biyolojik işleviyle cinsel deneyimin niteliğidir. (Kuvvetli cinsel haz alınan dönemler uzadıkça hem kadın hem erkek için daha güçlü orgazm yaşanır, bu da hamilelik olasılığını arttırır. Sırf o da değil – daha da iyi hissettirir !) Erkek anatomisi sünnet derisi olmadan da çalıştığı için (ve asırlardır da çalıştığından), alınmasının uzun vadeli etkileri hakkında halk pek az kafa yormuştur. Eğer tesisat çocukluktan ergenliğe kadar gayet de çalışıyorsa, ne sorun olabilir ki? Ama genellikle kesik erkekler daha ileri yaşlarda sorunlar yaşamaya başlıyorlar.

Boston’daki Sünnet Kaynak Merkezi genel müdürü Dr. Ronald Goldman’a göre “Tıbbi araştırmalar, sünnet derisinin penisin üst kısmını koruduğunu, cinsel hazzı arttırdığını ve cinsel birleşmeyi kolaylaştırdığını gösteriyor.” Buna ek olarak Nisan 2007’de İngiliz British Journal of Urology (BJU) International’da yayınlanan bir araştırma “sünnetsiz penisten rutin olarak alınan beş noktada daha düşük baskı eşikleri bulunduğu” sonucuna vardı. Bizim dile çevirirsek: Sünnette alınan bölgeler, bırakılan bölgelere kıyasla daha duyarlı.

Çalışma ayrıca “Sünnetsiz erkeklerin glansı [penis başı], sünnetli erkeklere kıyasla ciddi oranda düşük ortalama basınç eşiklerine sahip” diyor, yani aynı şeyin başka şekilde denmişi: Sünnetsiz penisin başı, kesik erkeğinkine kıyasla daha duyarlı.

Araştırma ayrıca sünnetli erkekte sünnet izinin olduğu kısmın tipik olarak penisteki en duyarlı nokta olduğunu buldu.

Bu tam bir rezalet.

Kısacık bir mantık yürütme bile yukarıdaki deneye yol açan sonuca ulaştırır insanı: eğer penis biyolojik orgazm ihtiyacına göre şekillenmişse ve eğer orgazm sinirsel uyarılma ile gerçekleşiyorsa, sinir ve damarlardan oluşan bu karmaşık ağın bir parçasını kesmenin hiç mi etkisi olmaz? Her ne kadar mutlu ama naif sünnetli erkekler (ve püskürtülmüş kadınlar) kitlesi aksini söyleyebilirse de, bu öyle işe yaramaz hissiz bir deri parçası falan değil. Bunun doğumda alınması gerektiğini söylemek kimin hakkıymış? Bizim bakımını üstlendiğimiz çocukların kötülüklerden korunması gerekir. Ama peki ya büyüyüp yetişkin olunca başlarına gelebilecek kötülükler?

Choices-copy

Genital Sakatlama’yla paralellik kurmak, ikisini kıyaslamaya kalkarsanız çok sorunlu görünür. Buna bir açıklık getireyim: İkisini kıyaslamıyorum, cinsel organ bütünlüğü açısından paralellik kuruyorum.

Kadınların cinsel ihtiyaçları yüzyıllardır açıkça karalanmıştır. Genital Sakatlama ile uygulanan şiddet, kadınların erkek arzularının buyruğu altına girmelerini sağlar. Haz ortadan kaldırılarak, sahiplenmenin, üstünlük kurmanın ve hükmetmenin öğretildiği erkeğin gönlü alınmış olur. Kadının onun üstündeki cinsel iktidarı azaltılmış olur. Kadının hazzı ikincil bir mesele olmalıdır – ya da hepten ortadan kaldırılmalıdır.

Cinsel Organ Kesilmesi, tıpkı tecavüz gibi, bir şiddet eylemidir. Ama tecavüzün aksine Genital Sakatlama erkek egemen baskıyla kadınların suistimal döngüsüne suç ortaklığının acayip bir evliliğini temsil eder. Erkeklerin buyruğu altında kadınlar tarafından kadınlara yapılan ve aşılanan bu eylem, kadının cinsel sağlığını ve hazzını zapt ederek onun kabilenin parçası kalmasını sağlar. Kimse çemberin dışına çıkmamalıdır – ezilenlere uygulanan baskı eşit olmalıdır. Ben acı çekiyorsam, sen de acı çekmelisindir. Eğer bir kadın bu ritüelden kaçarsa, onun aldığı haz tüm kabileye binlerce yıldır erkeklerin kadınlara yaşattığı ve kadınların da kendi kızlarına yapılmasına göz yumdukları dehşeti hatırlatır: sünnetçi rolünü üstlenerek erkek egemenliğini yüzyıllarca devam ettiren kadınlar hakkında ne anlatır bu? Bu toplumlarda isyan olamaz. İsyanın olmadığı yerde de korku ve kendini gözden geçirme yoktur.

Şimdi yukarıdaki paragrafı birkaç değişiklikle tekrar okursanız, eşit derecede ürkütücü olduğunu görebilirsiniz:

Sünnet, erkek egemen baskıyla kadınların suistimal döngüsüne suç ortaklığının acayip bir evliliğini temsil eder. Kadınların onayıyla erkekler tarafından yapılan ve aşılanan bu eylem, erkeğin cinsel sağlığını zapt ederek onun kabilenin parçası kalmasını sağlar. Kimse çemberin dışına çıkmamalıdır – ezilenlere uygulanan baskı eşit olmalıdır. Ben acı çekiyorsam, sen de acı çekmelisindir. Eğer bir erkek bu ritüelden kaçarsa, onun babasından daha fazla haz alması tüm kabileye binlerce yıldır erkeklerin erkeklere yaşattığı ve kadınların da kendi oğullarına yapılmasına göz yumdukları dehşeti hatırlatır.

Sünnet ritüelleri Yahudilik, İslam ve çeşitli Afrika kabileleri (Kikuyu ve Maasair gibi) kültürlerinde çocukluktan ergenliğe uzanan bir yaş aralığındaki erkeklere uygulanır. Tıbbi gözetim altında mahrem olarak yapılan modern Amerikan sünnetinin aksine, kabilesel veya dini gelenekler, çocuğun veya ergenin ritüel boyunca teşhir edildiği kamusal kurgular içerir.

Cinsel zapt, tahakkümle alakalıdır.

Peki, oğullarımız doğar doğmaz elimize bir bıçak alıp anatomilerinin en hassas ve duyarlı bir parçasını keserek ne gibi bir tahakküm uygulamış oluyoruz? Anne-çocuk ilişkisine ne oluyor mesela, yeni doğmuş bebeğini ona en korkunç acıyı yaşatacak bir yabancıya teslim ettiğinde?

Flowchart1

***

Makalenin devamı şurada.

Tom Gualtieri’nin kısaltarak çevirdiğim makalesi 31 Ağustos 2012’de “Our Bodies, Our Choices” başlığıyla The Weeklings’de yayınlandı.

Tom Gualtieri (@TomGGualtieri) birçok disipline el atmış bir tiyatro sanatçısı: söz yazarı, oyun yazarı, oyuncu, yönetmen, örgücü.

 

 

3 responses to “Bizim Bedenlerimiz, Bizim Kararlarımız – Tom Gualtieri (#1)

  1. Pingback: Bizim Bedenlerimiz, Bizim Kararlarımız – Tom Gualtieri (#4) | Bir Şey'in Anıları

  2. Pingback: Bizim Bedenlerimiz, Bizim Kararlarımız – Tom Gualtieri (#3) | Bir Şey'in Anıları

  3. Pingback: Bizim Bedenlerimiz, Bizim Kararlarımız – Tom Gualtieri (#2) | Bir Şey'in Anıları

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *