Tag Archives: özgürlük

Blog okuması: Özgür seks efsanesi

Özgürlük çetrefilli konu. Hele ki cinsellik bağlamında…

Ama işte tutup kişisel cinsel deneyimimle ilgili blog yazmaya başlayınca, lafın dönüp dolaşıp geleceği yer tabii ki seks, cinsellik ve özgürlük konuları oluyor.sexual freedom

Seks ve cinsellik açısından özgürlük meselesi, her birimizin her gün yaşadığı üzere, sadece devlet baskısından kurtulmak anlamına gelmiyor. Ailemizden komşu teyzeye, otobüs şoföründen kahvede boş boş oturan adamlara kadar (hatta ders kitaplarına, filmlere kadar) hayatın her anında cinsellik daracık kutulara sıkıştırılıyor. Bu anlamda, mesela

  • “toplumsal cinsiyet baskısından, yani “kadının yapması gerekenler”, “erkeğin yapması gerekenler” gibi rollerden özgürleşmiş,
  • cinselliği anormal bir şey gibi gören (giderek, aynı evi “kızlı-erkekli” paylaşan insanları fuhuşla zinayla falan suçlayan) muhafazakar zihniyetten özgürleşmiş,
  • cinsel deneyimi sadece çoğalma merkezli gören (aslında muhtemelen Musa’nın başlattığı ama bugün Katolik Kilisesi’yle özdeşleşen ve İslam’ın da benimsediği) aile odaklı, dini hukuki cinsellik algısından özgürleşmiş,
  • kadınla erkeği sadece cinsellik için var olduğuna inanan, böylece bir kadınla bir erkeğin yaşayabilecekleri tüm duygusal, tensel vb. paylaşımların ancak ve sadece seks için olabileceğini düşünen, cinselliğin bastırıldığı ve tabulaştırıldığı bir bakış açısından özgürleşmiş, ve öte yandan
  • cinselliğin sadece kadınla erkeği ilgilendiren bir husus olduğunu sanan cinsiyetçi ve heteronormatif zihniyetten özgürleşmiş

bir cinsellik istiyoruz sanırım.” (Özgür seks ne kadar özgür?)

Bu örneklerin her birinde kendisinden özgürleşilecek şey de devlet veya kültür düzeyinde kurumsallaşmış bir toplumsal yapı oluyor. Bununla ilişkili olarak: Özgür seks yerine seksin özgürleşmesi lafını kullanıyorum dikkat edersen. Özgürlükten sadece “istediği gibi yaşama”yı anlamıyorum. Oradaki “istediği gibi” lafının altında yatan sosyal kabulleri de özgürlük açısından sorgulamak gerekiyor bence. Bu konuda uzun uzun ahkam kesmeyeceğim burada (keza şurada hazır kesilmişi var). Konuya dönelim.how sex looks like

Bu bloga başlamanın (hem düzenli yazma eyleminin, hem de arkadaşlarımla burada yazdıklarımdan hareketle yaptığım sohbetlerin) benim için özgürleştirici bir etkisi oldu.

Bu başarı blogun veya benim değil, toplumundur: Özgürleşilecek o kadar çok şey var ki, azıcık kafa yoran herkes bir ton ilginç şeye rastlayacaktır kendi cinsel hayatında.

Flört edeceğim diye şekilden şekile girmekten sünnete, yeni bir insanla tanışmaya çabalarken yaşadığım utançtan penetrasyonla ilgili dertlerime, partnerimin yaşadığımız cinsellikten zevk alıp almadığıyla ilgili kaygılarımdan daha geçen gün onu hayal ederek mastürbasyon yaptsensual danceığım bir arkadaşımla dedikodu yaparken yaşadığım gerginliğe kadar günün ve hayatın her anında cinselliği baskılayan unsurlarla çevriliyiz.

Ama madem ki bu blogun benim kişisel deneyimlerime dayandığını iddia ediyorum, o zaman burada tutup kadın cinayetlerinden, tacizden falan bahsetme ukalalığını etmeyeyim. Onun yerine, bu bloga yazarken keşfettiğim bazı özgürleşme noktaları hakkında ukalalık edeyim.

  • Neyin seks olup neyin seks olmadığı konusunda genellikle çok katı sınırlar çiziliyor. Mesela bekaret ve ilk sevişme konusunda hizayı vajinal penetrasyondan çiziyoruz ve olay bitiyor. Ama bence cinsel deneyimler sanıldığından daha geçişli. Örneğin dans etmek veya birlikte uyumak gibi son derece erotik eylemler bazen hiç de seks sayılmıyor. (Seks değilse bile seksi bir şey olduğuna eminim oysa ben.)
  • Yine de, seks sayılmayan bu şeyler bazen aldatma sayılabiliyor. (Bazen de sayılmayabiliyor.) Birçoğumuz şu ya da bu ölçüde açık ilişkiler yaşıyoruz, hatta çok-aşklı deneyimlerimiz oluyor, ama sırf o kalın çizgiler bu ayrıntıları göremediği için tüm o deneyimler de yokmuş gibi davranıyoruz.

Belki de yukarıda saydığım toplumsal yapılardan özgürleşme mücadelesi, bu yapıların kendi ahlak kalıplarımıza nasıl yansıdığını görerek onlardan özgürleşme çabasıyla el ele ilerlemeli. Bu da tabii yeni bir ahlak seti hakkında kafa yormak demek olacak. Yani kısacası diyorum ki, bence daha çok konuşmalıyız seks ve cinsellik hakkında.

really-sex

Blog okuması: İdeal partner

Burada şimdi sana hayalimdeki güzel prensesin nasıl biri olduğunu, nasıl bir insanla hayatımın sonuna kadar yaşamak isteyeceğimi anlatacak değilim. En romantik muhasebeciye bile baygınlık geçirtecek böyle bir girişimin yerine, cinsellik açısından partnerimin ne gibi özellikleri olsa iyi olurdu, onu anlatacağım. Bunun ilk dediğimden daha eğlenceli olacağına garanti veremiyorum, ama daha sıkıcı olmayacağına emin olabilirsin.

BİR GÖZLEM: HAYIRCI KADINLAR, EVETÇİ ERKEKLER

Erkek-egemen toplumdan uzun uzadıya bahsetmeden ve yazıyı görece özgür iletişim kuran insanlarla sınırlayarak, şöyle bir gözlemle başlayayım: Cinsel özgürleşme ve cinselliğin özgürleşmesi, kadın ve erkek için farklı şekillerde yola çıkıyor.

Vaziyetimiz öyle harap ki, kadın için cinsel bir obje olmaktan çıkmak, “Hayır” demekle başlıyor. Bu Hayır, kadının partnerine kendisine zevk vermeyen veya canını acıtan bir şeyi söylemesine yarıyor. Her şeyden önce, kadın cinselliğin aktif bir öznesi haline geliyor böylece. Ayrıca, cinselliği porno videolardan öğrenmiş erkekler kitlesinin belki de en acil ihtiyacı da bu.akıllı ol

Erkek içinse özgürleşme, yeni şeylere “Evet” demekle başlıyor sanırım. Son elli yılın cinsel yaşama belki de en ciddi katkısı, kadın orgazmıyla klitorisin ilişkisinin ortaya konması oldu. Böylece erkek için oral seks yapmak vb. cinsel davranışlar norm haline geldi. İşte mesela erkek buna Evet diyerek, partnerinin zevk almasını ve seksin çok daha zevkli geçmesini sağlayabiliyor. (Banal şeyler söylüyor gibi olduğumun farkındayım, ama ben tüm bunları çok çok geç fark ettim ve fark edince de hakiki bir aydınlanma yaşadım. O yüzden bahsetmeden geçmek ayıp olur.) Öte yandan erkek açısından da, prostatın anal olarak uyarılması gibi eskiden homofobik sayılıp dışlanan pratikler ortaya çıkageldi. Bunlara Evet demeyi deneyerek de cinsel deneyimini iyileştirmesi mümkün bir erkeğin.

Uzun lafın kısası: Cinsellik açısından, kadınların özgürleşmesi “Hayır” ile erkeklerin özgürleşmesiyse “Evet” ile başlıyor.

Bunu ne kural olarak ne de iyi bir şey olarak söylüyorum; sadece şimdiye kadarki minnacık gözlemimi paylaşıyorum. Ayrıca, böyle başlıyor diye böyle devam edecek diye bir kural yok, hatta lütfen böyle devam etmesin.

EVETÇİ KADINLAR, HAYIRCI ERKEKLER

Demin söyledim ama tekrar etmeye değer: Erkeklerin (ve maalesef kadınların) büyük bir kısmı cinselliği endüstriyel pornodan öğreniyorlar. İşte bu yazının özeti de budur: İdeal seks partnerimin bu bilgiyi iyicene sindirmiş olmasını isterdim.bilmiş

Birkaç millenyumluk erkek-egemen düzenden süzülerek kristalleşen porno videoların kadınlar hakkında çizdiği imajdan bir kez şüphe duymaya başlayınca insan varoluşsal bir krize sürükleniyor. Haberin olsun. Benim geldiğim nokta şudur:

“Fazla mı hızlı gidiyorum, fazla ısrarcı mı oluyorum, sıkıcı ölçüde yavaş mı gidiyorum? … Hadi diyelim o anda yapmakta olduğum bir şeyden hoşlandığı sonucuna vardım bir şekilde, iyi ama yapmaya devam etmem gerektiği sonucu çıkmaz ki bundan. Ve nihayet: Onu tatmin ediyor muyum?? Yoksa her şey “idare edilen” bir hayal kırıklığı mı?“(Kadınlar ne ister?)

Hadi partnerimi rahatsız etmemeyi başarmak görece kolay böyle takıntı derecesinde temkinli olunca. Ama mesela: “Partnerimin orgazm olup olmadığını anlayamıyorum.” (Devamı şurada: Kadın orgazmı da neymiş?)

Yani bu anlamda erkeğin geçmişten öğrendiği şeylere Hayır demesi lazım bir miktar:

“Cinselliği penetrasyona, erkekliği de başarılı cinselliğe endekslemişiz. “Kadını yatakta memnun edememek” başarısız bir ilişkinin göstergesi (hatta karikatürlere bakılırsa boşanmanın tek geçerli nedeni (bkz. “kocalık görevlerini yerine getirememek”) ) oluyor. Cinselliğin başarısını da, uzun süre boşalmadan durabilmekle ve birçok kereler boşalmaya rağmen sevişmeye devam edebilmekle tanımlamışız. …

Eğer cinselliğin tanımı penetrasyonla veriliyorsa ve dolayısıyla penetrasyonun süresi ve niteliği karşımdaki insanın tatminini belirleyecekse, penetrasyonun benim için ne kadar kaygı verici bir şey olacağını görüyor musunuz?” (Penetrasyon ve diğer belalar)

Ya da mesela fast and furious olmayan bir sevişmenin aslında bana daha çok keyif verdiğini fark ettim ben. (Devamı şurada: every one of themDaha hızlı ! Evet ! Daha hızlı !) Hem pornonun öğrettiği hem de ergenlikte arkadaş çevremde birbirimize “öğrettiğimiz” bu kalıba Hayır demek tabii ki kolay, ama Hayır demeyi akıl etmek çok zamanımı aldı.

Ama işte bu Hayır’lar kadının Evet’leriyle dengelenmediği zaman benim gibi ne yapacağını şaşıran ördekler beliriyor.

O yüzden, ne kadar deneyimli, o kadar iyi.

… “Deneyim”den kastım sevişme sayısı, seviştiği erkek/kadın sayısı, denediği pozisyon sayısı gibi niceliksel bir ölçü değil. Daha ziyade, kendi bedenini bilen, nelerin onu heyecanlandırdığıyla ilgili fikri olan, sevişmeyi kendi istekleri doğrultusunda yönlendirebilen veya en azından benim sorularıma yanıt verebilen birini kast ediyorum, deneyimli derken.” (İlk sevişme)

Yani ideal partnerim, konuşan, beni yönlendiren, böylece nelere Hayır dediğinin yanında nelere Evet dediğini de benimle açıkça paylaşan biri olurdu. Burada “açıkça” lafı önemli, çünkü o kadar çömeziz ki bu konuda, söyleneni anlamak bile bir marifet. Bu yüzden, basit, anlaşılır bir dille açıkça ifade etmek kritik.

(Bu konuyu “Oral seks nasıl yapılmaz” ve “Cunnilinugs’ta dikkat edilecek hususlar” yazılarında detaylandırmışım biraz. İletişimin önemine ikna olduysan ve spesifik olarak neler yapılabileceğini düşünmek istiyorsan, o iki yazıyla devam edebilirsin.)

Sanırım bu konuyu “gereğinden fazla” tekrar etmeme imkan yok.

“Benim şimdiye kadarki deneyimim, hiçbir kadının ben sormadan bana ne yapacağımı söylememiş olması. Konuyu, tabii ki gayet tedirgin bir biçimde, hep ben açıyorum. Açtıktan sonra da genellikle partnerimin ağzından cımbızla laf alıyormuş gibi hissediyorum.

Sadede geleyim:

Tüm cinsellik bilgisini abuk subuk porno filmlerden edinmiş olan bunca erkek, eğer kimse onları uyarmazsa uzunca bir süre kendilerini kandırarak (ve partnerlerini mutsuz ederek) yaşayacak.

İşin kötüsü, doğrusunu öğrenmenin bir yolu yok, çünkü “doğrusu” diye bir şey yok. Her kadının tahrik oldukları şeyler farklı, her kadını rahatsız eden şeyler farklı. Dolayısıyla her partnerin bedeniyle baştan tanışmak gerekiyor. Kolay yol, her kadının profesyonel porno vidtalkaboutiteolarındaki kadınlar gibi olduğunu varsayıp bodoslama dalmak. Daha az kolay yol, her yeni kadının, önceki partnerlerimizle hemen hemen aynı olduğunu varsayıp bodoslama dalmak. Zor olan ama cinselliğin sağlıklı bir paylaşım haline gelmesini sağlayan yol içinse, mutlaka ve mutlaka kadınların açıkça konuşmaları lazım.

Kadınlar, her şeyden önce kendi cinsel hazlarını kurtarmak için ama aynı zamanda benim durumumdaki güvensiz ve kararsız erkekleri “adam etmek” için de seslerini çıkarsalar ne güzel olurdu.” (Friends with Benefits ve Hollywood’un seksten anladığı)

İnternette "ideal woman" sözcüklerini aratınca bu çıktı karşıma.

İnternette “ideal woman” sözcüklerini aratınca bu çıktı karşıma.

***

Hanım hanımcık

Geçtiğimiz ay “Gideri olan kızlar özelden yazsın.” başlıklı bir yazıda ‘gideri olmak’ lafının etrafından dolaşarak kadınları cinsel obje olarak görmekten ve kadınları cinsellik açısından obje olarak görmekten (yani özne değil) bahsetmiştim. Böyle özetleyince pek bir anlamsız geliyor kulağa ama yazıya bakarsan o kadar da saçma olmadığını görürsün diye umuyorum.

Bu hafta, beden dili üzerindeki cinsiyet ve cinsellik kodları üzerinden üzerinden kimin gideri olduğunu falan nasıl tespit ediverdiğimizi, devamında da erkeklerin nasıl kadınların nasıl oturup kalkması “gerektiğini” falan anlatacaktım – ya da en azından bana neyin nasıl öğretildiğini ve bugün tüm eleştirel okumaların falan ardından bu pislikten hâlâ geriye kalanları.

Ama ben yazı hakkında düşünürken 5Harfliler blogunda “Yaz Mevsiminde Sokakta Kadın Olmak” yazısı yayınlandı.

Benim tartışmayı başlatmak istediğim nokta şu resimdi:

seated

Burada hem kadının hem de arka plandaki erkeğin duruşları üzerinden bir şeyler söylemeyi düşünüyordum. Ama 5Harfliler’de Selmini’nin yazdıkları, bu resmin ve ‘beden dili’nin iyi bir başlangıç noktası olmadığını hatırlatıyor. Zira Türkiye’de ‘gideri olan’ kadın olmak için pek bir şey yapmaya gerek yok; genellikle kamusal alanda bulunmak yeterli oluyor.

“Yazın sıradan bir gündü, yurtdışından arkadaşım gelmişti, Taksim’de buluşacaktık… 10 dakika geciktik. Daima yüzü gülen Yunan arkadaşım baktım tedirgin. “nerdesiniz!” dedi. Sonra bana döndü ve sordu: “neden bakıyorlar?”. Önce anlamadım, sonra ben de “baktım”. Kızın üzerinde yere kadar askılı siyah elbise, ayağında terlik, sıradan bir kıyafet. Ama gerçekten “bakıyorlardı”. Doğduğumdan beri algılarımı kapattığım, görmediğim ya da bünyemi görmemeye zorladığım iğrenç bakışlardı bunlar. Bakarlar dedim Türkiye’de nedeni yok, rahatsız olmamaya çalış, duyma, görme, sonra ben utandım, dediğimden de bakışlardan da… Kızcağız 10 dakikada Taksim meydanında yalnızca erkeklerin bakışları yüzünden ağladı ağlayacak. Neden bakıyorlar çünkü açlar, çünkü bu ülkede cinsellik tabu, kadın görünce böyle mal mal uzaylı görmüş gibi bakıyorlar diyemedim. Zaten İngilizce mal mal diyemem. Mal mal bakmak bize mi mahsus acaba?”

Sonra devam ediyor:

Ben değilim baktıkları biliyorum, güzel, çirkin, kısa, uzun, zayıf, şişman, pardesülü, elbiseli… Siz değilsiniz baktıkları. Etiniz, kadınlığınız.

Selmini benim “gideri olmak” dediğim şeye “yollu olmak” diyor bu arada. Ne çok laf var aynı şeyi anlatmak için.

Yazlık bir elbiseyle, hele (haşa!) şortla otobüse, dolmuşa, taksiye binmeniz, sokakta, durakta, balkonda ayakta durmanız bile sizin ne kadar haysiyetsiz biri olduğunuzun kanıtı sayılıyor, e adam napsın, böyle yollu gelmiş önüne taciz ediyor tabi!

Yani derdim kısaca şu:

Ben “kadın gibi oturmak”, “erkek gibi durmak” gibi şeyleri konuşmak istiyordum. Bunu da beden dili kodları üzerinden yapmak istiyordum. Ama ortada “kadın gibi” olmakla ilgili daha ciddi sorunlar var.

Erkekler “kadın gibi” olmadıkları sürece sorunları olmuyor. Saçım uzun olduğu için ismime benzeyen bir kız ismiyle bana seslenen anneannem, şakayla karışık (ve bazen hiç karıştırmadan) bana “Oğlum kestir şu saçlarını.” diyor. Gülüp geçiyorum, ama hani biliyorum ki saçımı kestirsem sorunum ortadan kalkacak. Ya da mesela koltuğa sandalyeye tam olarak kurulmam bekleniyor. “Kız gibi” sandalyenin köşesine ilişmem tuhaf karşılanıyor.crossed legs girl

Kadınlar “erkek gibi” olduklarında sorun var, evet. Kılını tüyünü düzenli almayan, saçını başını toparlamayan, yumruk yumruğa kavga eden, hatta sadece erkek gibi bacak bacak üstüne atan (bkz. yandaki resim) kadın yadırganıyor.

Kadın “kadın gibi” olduğunda ise sorun bitmiyor ! Aslında kadının sorunu büyük ölçüde orada başlıyor. Çünkü erkek bir kez erkek oldu muydu ister dağınık saçlı, ister göbekli, ister takım elbiseli olsun, erkek adama yakışıyor. Kadın kadın olduğunda ise kendini yepyeni bir yazısız kurallar labirentinin içinde buluyor.

Ve ben de tabii ki bu yazısız kurallar labirentinin bir parçasıyım. Yukarıda alıntıladığım makaleyi düşününce “Eh, pek de küçücük bir parçasıyım yahu” diye seviniyorum kendimce. Bir kalemde aklıma gelen şöyle şeyler var:

  • Yan yana yürüdüğüm bir kadın elini omzuma attığında şaşırıyorum. Hani kol kola girersin ya yürürken. Ya da ne bileyim yanındakinin beline dolarsın elini. Bunlar tamam. Ama, her nedense, kadının elini erkeğin omzuna koymasını yadırgıyorum. Bunun sebebi, genellikle kadın arkadaşlarım boyca benden kısa olduklarından bu hissi yabancı bulmam gibi masum bir şey de olabilir; elini omza koyma eylemine içten içe bir üstünlük anlamı yüklemem gibi ataerkil bir kalıntı da. Gerçekten bilemiyorum bu hissimin sebebini.

    yanyana

    Bak burada kadın elini erkeğin omzuna atmış ama ortada “tuhaf” bir görüntü bile yok. Benim derdim ne acep…

  • Hiç görmedim ama görsem muhtemelen çok şaşırırım: Bir kadının, ayaklarını masanın üstünde çaprazladığını düşün. Şöyle mesela:

legs-over-table

  • Daha enteresan olarak, ellerini başının arkasında birleştirerek kollarını esnetmek var. Bunu yadırgamıyorum veya garip bulmuyorum. Ama, Selmini’nin deyimiyle “bakıyorum” bunu yapan kadına.relax Bu bakmada eleştiri yok, cinsel çağrışımlar yok, aslına bakarsan neredeyse hiçbir anlam yok. Sadece, bir kadından beklemediğim bir hareket olduğu için dikkatimi çekiyor. Sonra bakmaya devam falan da etmiyorum, zaten ortada bakılacak bir şey de yok. Yine de, gayet basit bir esneme hareketini bile kadınların yapmasını beklemiyorum.

Tüm bu örnekleri “tespit” olarak okumanı rica edeceğim. Mesela sonuncuda “kadınların yapmasını beklemiyorum” dedim ama bunu zaten yazıyı yazarken fark ettim. Bundan kastım “yapmamalıdırlar”dan ziyade “a ne acayip ben gerçekten de böyle bir şey olunca şaşırıyorum” gibi bir mevzuya uyanma hali.

Dikkat edersen örnekleri “yollu olmak” bağlamından uzak seçtim. Bu iki örnekteki kadınlar da bu yaptıklarıyla daha kadın ya da daha az kadın olmuyorlar, daha yollu ya da daha az yollu olmuyorlar. Ortada cinsellikle ilgili çağrışımlar falan da yok.

Buna rağmen bu şekilde davranmamalarını bekliyorum. Bekliyoruz.

Erkekler kadınlara rezerve edilmiş beden diliyle hareket ettiklerinde gey oluveriyorlar. Yani “adam gibi” davranmamış oluyorlar. Demek ki, bu soruna denk düşen bir sorunu erkekler de yaşıyor. Ama farkındaysan sorunlar simetrik değil: Kadınlar erkek gibi davranınca lezbiyen sayılmıyorlar, sadece yanlış veya tuhaf sayılıyorlar. Dolayısıyla erkek açısından mesele gey olmayı veya geylere atfedilen şeyleri yapabilmekken, kadın açısından mesele tuhaf şeyler yapabilmek olarak görünüyor.

Bunu birini diğerinden önemli bulduğum için söylemiyorum. Sadece, kadınlar açısından mücadele edilecek şeyi somutlaştırmanın daha zor olduğunu, toplumsal dilin bu sorunu ifade edecek sözcükleri dahi geliştirmemiş olduğunu söylemeye çalışıyorum.

Sonuçta kadınların kamusal alandaki özgürleşmesinin önemli bir kısmı “Rahat bırakın lan bizi!” olarak özetlenebilir herhalde. İlk görsele dönersek: Kadının çaldığı enstrümana ve müziğe odaklan ! Hayır, donu görünmüyor !

seated

Gideri olan kızlar özelden yazsın.

Gideri olmak diye bir şey var biliyorsun. Hatta bence direkt şu resimle başlayalım. Sen olsan aşağıdaki kadınlardan hangisine sarkarsın?

PrintTabii ki sağdakine, değil mi? Beden diliyle bizi sekse davet ediyor resmen. Hatta, böyle oturduğuna göre, elde etmek kolay olacaktır muhtemelen.

Neredeyse bütün ilk ergenliğim boyunca kızlara böyle baktığımı kabul etmeliyim. Ve, ironiye bak, bu sürede hiç cinsel ilişki yaşamadım sayılır – ilk deneyimim lise son sınıftayken oldu.

Sonra tabii büyüdüm, büyüdükçe de azıcık akıllanır gibi oldum. Kadın “gideri olan/olmayan”, yani “götürülecek” bir şey olmaktan çıktı. Lisenin sonlarına doğru ve üniversitenin ilk yıllarında artık kadınları bu anlamda cinsel obje olarak görmüyordum.

Ama yine de cinsellik açısından obje olarak görüyordum kadınları ! Burada obje sözcüğünü “şeyleştirme” anlamında değil, subje/obje bağlamında, yani özne değil nesne olmak anlamında kullanıyorum. Bundan ne kast ettiğimi açıklamaya çalışayım.

Cinsellik hâlâ erkeğin talep ettiği bir şeydi. Kadın bu talebi değerlendiren ve kabul veya reddeden kişiydi. Bir bakıma, sanki kadınlar normal şartlar altında sevişmek istemezler, gibime geliyordu. Bunu gerçek dünyadaki gözlemlerim de destekliyordu tabii:

  • Erkeklerin sevişmekten anladıkları şeyin ne olduğunu gördükçe, “Lan ben olsam ben de istemem, o ne öyle be?!” diyordum kendi kendime. (Bunu hala diyorum aslında.)
  • Etrafımda hiç sevişmeyi talep eden kadın yoktu. Yani şey, benden talep etmesi anlamında demiyorum, ne yapsın beni zaten; birine “sarkıntılık eden”, bir erkeği “götür”meye çalışan bir kadın yoktu. Bunlar gayet erkeklerin görevi gibiydi.

Dolayısıyla seks, erkeğin talep ettiği, kadının arz ettiği bir hizmetti. Bunu çok uzun süre böyle gördüm ben. Böyle gördüm derken; bu, içinde yaşadığım gerçekliğe uygun bir varsayımdı ve bu yüzden sorgulanmasına gerek yoktu.

Kendini kıt kaynakların sınırsız ihtiyaçların varlığında yönetilmesi olarak tanımlayan klasik ekonomi imdadımıza yetişti tabii ki.  Benim gibi – sözcüğün her iki anlamında da – koca burunlu biriysen böyle rekabetçi bir piyasada kendine yer bulman hiç kolay değil.

Nitekim bu algıyı kırmamı sağlayan feminist yazının cinsel hayatımın sağlıklı gelişmesine çok katkısı oldu. “Hala koca burunluyum ama artık dert etmiyorum” de diyebiliriz.

Tabii bu özgürleşme başlı başına bir sorun. Çünkü, yukarıdaki çizime dönersek, muhtemelen sağdaki kadının soldakine kıyasla cinselliğiyle daha barışık olduğunu söyleyebiliriz sanıyorum. Böylece başladığımız yere geri dönmüş oluyoruz gibi sanki. Daha doğrusu, bir spiral çiziyoruz. Bundan on küsur yıl önce gideri var diye sarkacağım o kadına bugün olsa yine yazarım, ama daha sağlıklı bir iletişim kurabileceğimi düşündüğüm için.

hit on girls

Özgür seks ne kadar özgür?

Özgür seks nedir?

Daha doğrusu, herhangi bir şeyin başına özgür sözcüğünü eklemek ne anlama gelir?sexual freedom

Özgürlük sözcüğüne (bu bağlamda, en az) üç ayrı anlam yükleniyor.

Bunlardan biri doğrudan politikayla ilgili: Devletin kişilerin davranışlarını engellememesi anlamında “cinsellik özgürlüğü” ya da “cinsel özgürlükler” var. Ben bundan değil, daha felsefi iki anlamından bahsetmek istiyorum.

Bu iki felsefi anlamın ilkine liberal, ikincisine toplumcu (sosyalist) diyeceğim. Bu terimler bu bağlamda genel kabul görmüyor olabilir, ama bu yazı bağlamında şimdilik böyle kabul edelim.

LİBERAL ANLAMDA ÖZGÜR SEKS

Özgürlüğe yüklenen liberal anlam, her türlü ön yargıdan, kavramsal ve düşünsel sınırlamadan bağımsız olmayı kast ediyor. Buna göre, herkes içinden geldiği gibi cinsellik yaşayabilir ve diğerlerinin bunu eleştirmeye hakkı yoktur. Daha doğrusu, eleştirilse de, bu ya da şu eylemin “yanlış” olduğu sonucuna varılamaz.

Bu, kişinin cinsel deneyimlerine sadece devletin değil, toplumun da karışmaması gerektiği anlamına geliyor.

“Beni rahat bırak!” ile “Bırakınız yapsınlar.” arasında ciddi bir benzerlik gördüğüm için, bu görüşe liberal diyorum.

sex_the_city_and_the_price_of_freedom

Liberal anlamda özgür seks deyince: Sex and the City

Özgür seks deyince benim aklıma gelen şey bu değil, ama sanırım birçok insanın aklına böyle bir şey geliyor. Cinselliğin tamamen bağımsızlığını ilan etmesi, tarihsel ön yargıların ve tüm toplumsal normların yıkılması anlamında, özgür seks isteyen ve/veya özgür seks yaşayan insanlar var.

Ama burada ciddi bir sorun var. Özgürlük bu kadar keyfi ve rastgele bir şeyse, mevcut şartlarda yaşamaya devam etmek isteyenler ve toplumsal normlarla hiçbir problemi olmayanlar da o normları sorgulayanlarla aynı miktarda özgür sayılıyorlar.

Yani örneğin köleciliği savunan kişi ile eşit vatandaşlığı savunan iki kişinin “düşünce özgürlüğü” açısından bir farkı olamıyor. Benzer denklik milliyetçilik, ırkçılık, homofobi vb. için de geçerli.

Dikkat ederseniz, tuhaf bir şey oluyor bu örnekte: Düşünenin düşünme eyleminin şartlandırılmış olması, yani bu kişinin zihninin dogmalarla zincirlenmiş olması, düşünce özgürlüğü açısından hiçbir şey ifade etmiyor. Egemen ideolojinin kölesi olan bir düşüncenin özgürlüğünden bahsetmek gibi bir duruma düşebiliyoruz.

TOPLUMCU ANLAMDA ÖZGÜR SEKS

Toplumcuların özgürlük anlayışı ise farklı bir bakış açısına dayanıyor. Toplumcular öncelikle bir tarihsel olguyu “yabancılaşma” olarak saptıyorlar. Bu yabancılaşma, ilk ortaya çıktığında özgürleştirici vb. olabilir; ancak onun yabancılaşma olarak saptanması, artık aşılmış olduğunu ve insanın önünde bir engele dönüştüğünü ifade ediyor.

Örneğin toplumcular özel mülkiyetin ilk ortaya çıkışının ilkel ölçekte artı-değer üretimini merkezileştirdiğini ve böylece tarihsel anlamda daha ileri bir üretim ilişkisine tekabül ettiğini düşünürler. Yine toplumculara göre, bu özel mülkiyet olgusu tarih boyunca çeşitli formlara bürünür (kölecilik, feodalizm, kapitalizm gibi) ve dünya sanayi toplumunun kuruluşuna ön ayak olur. Ancak, sanayileşme ile artık artı-değer üretimi öyle bir boyut alır ki, bu artı-değere el koyanların (yani üretim araçlarına sahip olanların, yani burjuvazinin) varlığı insanlığın ilerlemesine engel teşkil etmeye başlar. Böylece, toplumculara göre, insanlığın bugün artık özel mülkiyetten özgürleştirilmesi gerekir. Özgür toplumun gerek şartıdır özel mülkiyetin ortadan kaldırılması.freed

Özel mülkiyet örneğini kimseyi sosyalizme ikna etmek için vermiyorum. Sadece, yaklaşım farkını açıklamak amacıyla anlatıyorum. Bu yazı için, şu farkı gösterebilmem yeterli: Toplumcular açısından, özel mülkiyet özgürlüğü kavramı oksimorondur. Özel mülkiyetin kendisi bir sömürü ilişkisidir; olsa olsa özel mülkiyetten özgürlük diye bir şeyden bahsedilebilir. İnsanlar arasında (giderek, insan ile doğa arasında) özgür bir ilişkilenme kurulabilmesi için, yani özgür bir toplum için, özel mülkiyetten kurtulmak (“Kurtuluş yok tek başına …”daki kurtuluş bu.) gerekir.

Konumuza dönersek, liberal anlamda “özgür seks”ten bahsediyorsak, belki de toplumcu anlamda “seksin özgürleşmesi”nden bahsetmek daha doğru olabilir.

Bir büyük parantez açmak istiyorum burada. Çoğumuz bu yaklaşımı birçok durumda zaten benimsiyoruz. Örneğin, bir ırkçıyla karşılaştığımızda onun görüşleriyle bizimkinin denk olmadığını, onun yanıldığını düşünüyoruz. (Bu kişinin görüşlerini bastırıp bastırmamanın apayrı bir konu olduğuna dikkatinizi çekerim. Bu, özgürlüğün – benim bu yazıda bahsetmeyeceğimi söylediğim – ilk anlamına, yani politik anlamına giriyor.) Irkçı görüşlerin kendilerini ifade etme imkanı olsa da olmasa da, liberal felsefe ile toplumcu felsefe arasında bir fark var: Toplumcu “ortada bir sorun olduğunu” düşünüyor ve ırkçının görüşlerini ya değiştirmeye çalışıyor ya da o görüşlerin toplumda baskın hale gelmemesi için çaba sarf ediyor. Liberal ise ırkçıya bunun sadece kendi görüşü olduğunu, liberalin başka görüşleri olduğunu ve ırkçının görüşlerine yine de saygı duyduğunu söylüyor.

Örneği ırkçılık gibi uç bir konudan verince her şey çok bariz. Ama mesela yıllarca “türban özgürlüğü” diye bir şeyi tartıştık. Kadının kendi özgür iradesiyle toplumsal alanda başını örtebileceğini, bunun onun doğal bir hakkı olduğunu falan söyledi bize birçok yazar. Yani, fiziksel dış baskıya maruz kalsa da kalmasa da, bir kadının bir dogmanın etkisiyle aldığı kararlara saygı duymamız beklendi. Çok az kimse türban takmanın, yani türban takma eyleminin kendisinin özgür bir karar olup olmadığını sorguladı. Dolayısıyla tartışma toplumcu değil liberal bir tabanda yürüdü. Bu büyük parantezi burada kapatıyorum ve konuya dönüyorum.hair image

SEKSİN ÖZGÜRLEŞMESİ

Yukarıdakilerden şöyle bir sonuç çıkıyor. Eğer liberaller “özgür seks”i toplumcular ise “seksin özgürleşmesi”ni savunuyorsa, aslında liberaller seksin her şeyden özgürleşmesini, yani tüm toplumsal değer yargılarından bağımsız cinsel faaliyeti savunmuş oluyor.

Peki, toplumcular neyi savunuyor? Yani, toplumcular seksi nelerden özgürleştirmek istiyor?

Bir kalemde aklıma gelenler arasında şunlar var:

  • toplumsal cinsiyet baskısından, yani “kadının yapması gerekenler”, “erkeğin yapması gerekenler” gibi rollerden özgürleşmiş,
  • cinselliği anormal bir şey gibi gören (giderek, aynı evi “kızlı-erkekli” paylaşan insanları fuhuşla zinayla falan suçlayan) muhafazakar zihniyetten özgürleşmiş,
  • cinsel deneyimi sadece çoğalma merkezli gören (aslında muhtemelen Musa’nın başlattığı ama bugün Katolik Kilisesi’yle özdeşleşen ve İslam’ın da benimsediği) aile odaklı, dini hukuki cinsellik algısından özgürleşmiş,
  • kadınla erkeği sadece cinsellik için var olduğuna inanan, böylece bir kadınla bir erkeğin yaşayabilecekleri tüm duygusal, tensel vb. paylaşımların ancak ve sadece seks için olabileceğini düşünen, cinselliğin bastırıldığı ve tabulaştırıldığı bir bakış açısından özgürleşmiş, ve öte yandan
  • sadece kadınla erkeğin cinsellik için var olduğunu sanan cinsiyetçi ve heteronormatif zihniyetten özgürleşmiş

bir cinsellik istiyoruz sanırım.

Dikkat ederseniz listedeki her bir madde, devlet veya kültür düzeyinde kurumsallaşmış bir toplumsal yapıya işaret ediyor, tarihsel bir “yabancılaşma” olgusu tanımlıyor ve bunlardan özgürleşmekten bahsediyor.

Bu olguların yabancılaşma olmadığını düşünebilirsiniz. Bu, gayet ilginç bir tartışma başlatabilir. Ve yahut, listeyi çok kısa bulabilir ve başka maddeler eklenmesi gerektiğini söyleyebilirsiniz. Ben şimdilik, başka bir yazıya aktarılmak üzere, kafamı kurcalayan birkaç soru yazacağım:

  • Cinsellik “romantizm”den bağımsız hale getirilebilir mi? (örneğin performatif cinsel deneyimler; eş-değiştirme, seks partileri vb.)
  • Cinsellik “duygusal paylaşım”dan bağımsız hale getirilebilir mi? (örneğin, başka hiçbir yakınlık duymadığın biriyle fuck-buddy, yani seks partneri olmak)
  • Cinsellik tüm “anlam”dan bağımsız hale getirilebilir mi? (örneğin bir gecelik ilişkiler)

Benim bunlara yanıtım büyük ölçüde olumsuz oluyor. Bu örneklerde özgürleşilen toplumsal – tarihsel yapıyı henüz göremiyorum. (O yüzden “bağımsız” sözcüğünü kullandım şimdilik.) Her bir sorudan upuzun başka yazılar çıkabilir, o yüzden burada bitiriyorum.hair poster 1

***

Not: Cinselliğin tamamen biyolojik bir ihtiyaç olduğunu söylerseniz tüm bu yukarıda yazdıklarımdan bağımsız bir cinsellik düşünülebilir. Yalnız, bu durumda cinsellik tüm ahlaktan da bağımsız hale gelebilir. Örneğin taciz, tecavüz vb. faaliyetlere de “özgür seks” adını takar durumda bulabiliriz kendimizi.