Monthly Archives: April 2015

#7 Kıskançlık deneyimini nasıl yaşıyorsun?

ETİK SÜRTÜK, ALIŞTIRMA #7: Kendine, içe-bakış için zaman ayır. Kıskançlık hissettiğin zamanları hatırla ve nasıl hissetmiş olduğunu yaz. Zihninin onların neler yapmakta olduğuyla ilgili endişeli düşüncelere daldığını fark edebilirsin. Bunların arasından kendi hislerine ulaşman biraz sabır isteyebilir: öfke, keder, ümitsizlik, umutsuzluk, kaygı; kendini kaybolmuş, çirkin, yalnız, değersiz hissetme; ya da kıskançlığı deneyimlerken hissettiğin başka şeyler. Genelde kötü hislerimiz için kendimizi suçlamaya eğilimliyiz, sanki kendimizi berbat hissetmemizi haklı çıkarmak zorundaymışız gibi. Kendini bu kadar kötü hissettiğin tam o anda kendine biraz şefkat göster.

Ya da kıskançlık hakkında serbestçe bir yazı yaz – saatini 5-10 dakika sonraya kur ve aklına her ne geliyorsa yaz. Süre bitince kendine iyi davran. Bu egzersizi birden fazla kez yapmak isteyebilirsin, belki de günlük tutar gibi farklı zamanlarda yazmak isteyebilirsin… sadece kendinin (veya belki çok güvendiğin bir arkadaşının ve/veya terapistinin de) okuyacağı bir günlük.

Ya da kıskançlığına bir mektup yaz. Ona, amacının ne olduğunu sor. Sana tavsiyede bulunmasını iste. Sonra da kıskançlığın bu mektuba yanıt versin.

jealous

Kıskançlığı hiç gerçekten yaşamadım sanırım. Yeterince ilgi görmediğimi, daha çok ilgiyi hak ettiğimi falan düşündüğüm, bundan dolayı gayet hırçın tepkiler verdiğim oldu. Ama hiçbir zaman “diğer erkek” hakkında kötü bir şey hissetmedim. Bak, kötü bir şey yapmadım demiyorum, hissetmedim de. Sıkıntı onun varlığı değildi, onun benim sevdiğim insanla yaptıkları değildi. Sıkıntı, sevdiğim insanın benimle yapmadıklarıydı.

Ta ergenlikten beri, kıskançlığı bir “sahiplik” duygusuyla eşleştirmiştim ve bu yüzden de hiç kendime yakıştırmadım. Ergenliğimde bile, biriyle ilgili kıskançlık hissettiğimde hemen kendimi sorgulamaya başlar, karşımdaki insan bana aitmiş gibi düşündüğüm için kendime kızardım. Böylece kıskançlık hissinin altında yatan asıl rahatsızlığıma daha rahat ulaştım. (Ergenliğimde ulaşmadım tabii, o zamanlar neredeyse hiçbir şeye ulaşmadım. Ama o düşünceler sonradan kendi hislerimi anlamamı kolaylaştırdı.)

Başka insanların beni kıskandığı oldu. Bu durumlarda da ne yapacağımı hiç bilemedim. Çünkü “Sana ne be, ne hissediyorsam ben hissediyorum.” demek geliyordu içimden, ama karşımdaki insanın aslında derdinin başka bir şey olduğunu da seziyordum. Bu derdi keşfetmeye çalıştığımda da hep konuyu değiştiriyormuşum, sorun bende değil onda gibi davranıyormuşum izlenimi uyandırıyordum. Bu döngüden şimdiye kadar hiç çıkabildiğim olmadı. (Önerisi olan?)

Tuhaf aslında. Tek çocuk olduğum için, ailemin sevgisini kimseyle paylaşmak zorunda kalmamıştım. Bir yandan, belki bu durum benim sevilme hissimde bir doygunluğa sebep oldu ve böylece büyüdüğümde daha az talepkâr ve daha kendine yeter biri oldum. Bir yandan da tek çocuk olmanın genel olarak paylaşma kabiliyetimi azaltmış olduğunu gözlemliyorum. Paylaşmayı bilmiyorum, empati yapmakta zorlanıyorum, iletişim yeteneklerim çok zayıf falan.

Yani işte kıskançlık meselesinde, ortada bir paylaşamama sorunu olabiliyor, ama aynı zamanda benim kafam rahat oluyor (“Acaba şimdi ne yapıyorlar?” gibi sorular gelmiyor bile aklıma.), kıskançlık krizine falan girmiyorum.

Neyse ki uzun zamandır gerçek dünyadayım da paylaşmak ne demektir biraz anlayabildim.

Yine de, kıskançlık dediğimiz şey “sevgilimi paylaşmak” ise, bu zaten çok saçma değil mi? Sevgilim benim değil ki onu paylaşayım?! Yok daha ziyade “sevgilimin hislerini bir başka erkekle paylaşmak” ise kastımız, bu da pek aklıma yatmıyor. Hem hislerin niceliksel bir sınırı yok, hem olsa bile bunu zaten sevgilimin arkadaşlarıyla, ailesiyle falan paylaşır haldeyim. Ha, “sevgilimin zamanını ve dikkatini paylaşmak” ise dert, bunun için de başka bir erkeğe gerek yok; işten, okuldan, arkadaşlardan, her şeyden kıskanmak mümkün… Ama buna da artık kıskançlık denir mi emin değilim; daha ziyade, çok talepkar bir ilişki derdim ben olsam.

ecard on jealousy