Ne yapsan ne kadar zaman geçse bir türlü yok olmayan solcu örgütlere döndü blog. Ben geri geldim. Yeni hikayelerim var. Hiç de “yoğun istek üzerine” falan değil dönüşüm. Ödevim var, yapmaya geldim.
En son demişim ki “geçmişte taciz ettiğim, rahatsız ettiğim, gereksiz ısrarlarımla gerdiğim vb. en az üç kadınla irtibata geçip yukarıda yazdığım hesap-verebilirlik adımlarını uygulamaya çalışacağım”. Bunu Aralık 2020’de demişim ve kendime 6 ay süre koymuşum. Ben aslında bunu yaptım ve sonra sana anlatmaya üşendim çünkü hiç de görkemli olmayan bir şekilde 17 kişilik bir uzun liste yaptım, bunlardan 5’iyle iletişime geçtim (insanın çocukluk/gençlik arkadaşlarını bulması Facebook’ta kolay ama ciddi bir konuyu öylece açamıyor ki insan 20 yıldır konuşmadıysan), 3’üyle oturdum konuştum. Üstelik de 6 aylık mühletin içinde! Bunu sonra anlatırım. Şimdi ödevim başka.
Bak 2021’den beri benim ilişkilerim karıştı karmaşıklaştı. Yeni bir ilişkiye başladım. Bu yeni ilişki ikincillikten birincilliğe geçti, ama birincil ilişkim de birincil kaldı. Yani demem o ki harbiden çok-aşklı bir yerlere geldim ilişkilerimde. Gerçi birincil partnerimin tek birincil ilişkisi ben değildim. Ay bu yazdıklarım anlaşılıyor mu Türkçe yazınca? Diyorum ki: Benim 1 tane asıl partnerim vardı, ama bu kadının 2 tane asıl partneri vardı. Ben yeni bir tali ilişkiye başladım ama bu ilişki hızla asli hale geldi. Böyle deyince daha mı kolay oldu acaba.
Neyse, diyorum ki, çok-aşklı bir durumdaydım öncesinde de, ama aktörden çok gözlemci rolündeydim çünkü çok-aşklı ilişki benim yaptığım değil başıma gelen bir şey gibiydi. Evet her Pazar oturup sonraki haftayı planlıyorduk falan ama yani bu lojistik meseleler dışında beni duygusal emek anlamında zorlayan bir durum yoktu.
Bak dikkat et, “duygusal emek anlamında” zorlamıyordu diyorum. Çünkü duygusal anlamda elbette ki zorluyordu.
Yeni durumda (2 asli partnerimin olduğu durumda yani) artık yalnızca kendi duygularımı değil, başkalarının duygularını da idare etmem gerekti: yaptığım ve yapmadığım ve söylediğim ve söylemediğim şeylerin diğer insanlar üzerinde etkisini tahmin ve tespit etmem, hatta bir de buna göre harekete geçmem gerekti.
Böyle deyince sanki bunları önceden yapmıyormuşum gibi geliyor, değil mi?
Öyle esasında.
Ödev de bu aslında.
Velhasıl kelam, ortalığı ahıra çevirdim ve her iki ilişkimi de yüzüme gözüme bulaştırdım. Şimdi de kararım, duygusal emek ve duygusal zeka hakkında düşünmek ve kendimi geliştirmek. Bu “kendini geliştirmek” lafının ne kadar manasız olduğunu bildiğimden, bu soyut hedefi somut bir ödeve dönüştürüp düşündüklerimi buraya yazmaya karar verdim.
Daha fazla spoiler yapmak istemiyorum (hem, diğer yazılara da malzeme kalsın, değil mi ama?) ama herhalde bu yukarıdaki girizgahta ataerkil kültürü görmekte zorlanmıyorsundur. Ben zorlandım önce… sonra daha az zorlanır oldum ama hala kolay değil. Diyeceğim o ki: merak etme, oturup burada şahsi sorunlarım hakkında günlük tutmayacağım, blog hala düz erkek cinselliği hakkında olacak.
Yeniden hoşgeldin ve hoşgeldim.
Pingback: Senden bana ne? | Bir Şey'in Anıları