Beni cinsel anlamda cüzzamlı pozisyonuna sokacağını sandığım itirafım anlayışla, kabulle ve en kötü durumda umursamazlıkla karşılık buldu.
Bacaklarımı tıraş etmiyorum. Hiç de etmedim. Hiç de etmeyeceğim, her kadar kıllarım koyu kahverengi olsa ve yanık tenimde göze çarpsa da.
Muhtemelen her şey annemle başladı. Annem bacaklarını asla tıraş etmedi ve ben de hiç başka bir yetişkin kadının bacaklarını tıraş ettiğini fark etmedim. Bacaklarım anneminkilere benzemeye başlayınca, bu yetişkin bir kadın olmanın bir parçasıydı, tıpkı regl ve büyüyen göğüslerim gibi. Benim için bu çirkin veya çekici değil – her ne ise o sadece, ve bana veya başka kimseyi de bir zararı yok, ben de bu yüzden zaman ve kaynaklarımı kıllarımdan kurtulmaya ayırmıyorum.
Cinsel açıdan, geç serpildim. Gençliğimin büyük kısmını başkalarının bedenlerine zerre ilgi duymaksızın geçirdim. Anca 21 yaşındayken ilgilenmeye başladım – ama tabii o zaman kıllı kadınlarla ilgili damgalardan çoktan haberdardım. Potansiyel partnerlerin benimle ilgili ne düşündüğünü merak ederek, mazoşist bir biçimde internette gezindim ve Yahoo Answers’ın derinliklerinden çoktan terk edilmiş forum yazılarına kadar her yerde kıllı kadınlarla ilgili görüşleri aradım. Çoğu yazar hakaretlerini kaba saba homofobi ve hayvan kıyasıyla ifade ediyordu: mamut, erkek fatma, goril, neandertal, lezbo. Diğerleri ise daha bir üstten atıp tutuyordu: asıl mesele hijyen veya profesyonellikti, ya da “Hey yarabbim, bir insan nasıl bu kadar tembel olabilir?”di.
Konu tıraşsız vulvaya gelince – benimki tıraşlı değil ama kırpılmış – yorumlar sadece azıcık daha olumluydu. Olayın özü, toplum beni bir çeşit pis, geri kalmış zibidi olarak görüyordu. Şort ve kısa etek artık basit bir moda meselesi olmaktan çıkmıştı – benim için, onurlu bir başkaldırı eylemine dönüşmüşlerdi.
Ama ilk seks yaptığım gün gergindim. Sırf ilk deneyimim olacağı için değil, ayrıca birlikte olduğum erkek hiç bacaklarımı görmemiş olduğu için. Kışın bir kuzey eyaletinde tanışmıştık. Kendimi psikolojik olarak reddedilmeye hazırlamıştım; eğer beni istemezse – eh, beni hak etmiyormuştur zaten.
Nihayet konuyu açtığımda, onun odasındaydık.
“Benim bacaklarım kıllı.”
Bir an duraksadı. “Ne kadar kıllı?”
Hiçbir laf etmeden eteğimi kaldırdım, külotlu çorabımı indirdim ve, aklımda binbir yanıt tasarlayarak, iğrenme çığlıklarını bekledim. Kıkırdadı.
“Aman, benimkinden daha kıllı olmadıktan sonra.” dedi ve kendi pantolonunu indirip, mühendislik öğrencisindense oduncularda görmeyi bekleyeceğin kıllarını gösterdi.
Birçok farklı sebeple, ama temelde ikimiz de bağlılığa hazır olmadığımızdan, ayrıldık ve ben her kadar başka bir ilişkiyle ilgilenmiyorduysam da, beni böylece kabul edecek bir erkek bulmanın samanlıkta iğne aramak olduğu benim için aşikardı.
İkinci, kız kardeşimin işten bir arkadaşıydı. İlk tanıştığımızda şort vardı altımda ve yazın ortasında alışveriş merkezine doğru gidiyorduk. Ama sonradan mesaj atıp bana olan ilgisini ifade ettiğinde, şüpheye düştüm. Ciddi miydi? Bacaklarımı görmemiş miydi? İşlerin bu kadar kolay ilerleyip ilerleyemeyeceğinin merakıyla, ona gayri ihtiyari şu yanıtı verdim:
“Ben tıraş olmuyorum.”
“Uzun kıllar, kim sallar” diye yanıtladı, göz kırpma işaretiyle.
“Bacaklarım da dahil ama.”
Yanıt neredeyse hemen geldi.
“Hala geçerli.”
Bu bugüne kadar devam eden bir trend. Tamam, öyle çok erkekle birlikte olmuşluğum yok, ve çoğunlukla da alternatif çevrelerde takılıyorum, ama yine de beni cinsel anlamda cüzzamlı pozisyonuna sokacağını sandığım itirafım anlayışla, kabulle ve en kötü durumda umursamazlıkla karşılık buldu:
“Eh, benim bacaklarım da tıraşlı değil ki.” – tek gecelik ilişki
“Beden kıllarını dert etmiyorum.” – hali hazırda devam eden renkli arkadaşlık
“Yo, seni anlıyorum. Ben daha yüzümü tıraş etmekten nefret ediyorum, bacaklara gelene kadar…” -tıraşsız bacaklarımı fark eden erkek tanıdık
Sonra, bir gün internette şans eseri tıraşsız bir kadınla karşılaştığı için heyecanını dile getiren adam var. Eğer bunu profilinde tercihleri arasında yazsa kadınların onu “çirkin ve tuhaf” bulacağını düşünüyordu. Malesef, geniş yüzü ve gülümsemesiyle uzun saçları, kendisinin erkek kardeşime benzemesine yol açıyor ve bu da onun benim açımdan cinsel anlamda çekici olmasını topyekün imkansız kılıyordu.
Tüm bunlar beni, tıraşsız bacaklı kadınlara karşı damganın birçok kadının sandığı kadar da yaygın olmayabileceğini düşünmeye itti. Feministler arasında bile, beden kılıyla toplumsal kabul görme arasında tercih yapma zorunluluğu, istenmeyen ancak inkar edilemeyecek bir gerçek olarak görülüyor. Ama ben hiç bu sebeple reddedilmedim veya hakarete uğramadım, üstelik plajda veya şortla gezerken bile. İşin aslı, bu konuda olumsuz şeyler söyleyenler sadece diğer kadınlardı.
Bir noktada, birçok açık görüşlü insanla dolu bir foruma üyeydim, üyelerin birçoğu marjinal politik gruplardan veya devrimci alt kültürlerden insanlardı. Oldukça “her şeye eyvallah” bir atmosferdi. Kadın bakımı başlığında, en büyük yazarlardan biri – kendini eğitmiş gotik bir feminist – bana şu özel mesajı attı:
“Tıraş olmak bizim görevimiz. Biz artık hayvan değiliz, bu temel bakımın bir parçası.”
Daha geçen hafta, çocuğuyla gezen bir kadın benim bacaklarımı gördü ve bodoslama şöyle dedi:
“Orada kıl olmaması gerekir.”
İşe giderken etek giydiğim o ilkbahar gününü daima hatırlayacağım. Bacak kıllarımı losyonla düzgünleştirmiştim, çünkü hepsinin aynı yöne bakmasını tercih ediyorum. Dağınık, kirli veya bir kadının bacağında olması dışında hiçbir açıdan tuhaf gözükmüyordu. Bir kadın iş arkadaşımla oturmuş sohbet ediyorduk ki bir cümlenin ortasında, eteğine dökülen poğaça kırıntılarıyla bacaklarıma bakarak durakladı. Gözleri büyüdü ve ürkütücü bir cazibeyle bakmayı sürdürdü.
“Tıraş olmadığını hiç fark etmemiştim.” dedi nihayet.
Hazır cevaplık edecek bir hinlik gelmedi aklıma. “A… yok, tıraş olmuyorum.” dedim, tuhaf bir gülüşle. “Yani, pek takmıyorum, hem zaman kazandırıyor, yani sonuçta…”
“Oh, anladım.” dedi, sesinde aynı anda onaylama ve imrenmeyle. “Ben bunu asla yapamazdım.”
Şimdi, bir kere ben kesinlikle bedensel özerklikten yanayım. Yani bir kadın pürüzsüz takılmaktan daha çok hoşlanıyorsa, aynen öyle yapmalı. Hiçbir erkeğin pürüzsüz bacak tercih etmediğini söylemiyorum. Ama, lafları ağızlarına tıkılanlar sırf kadınlar değil – erkeklerin de başına geliyor bu. Ve benim (sınırlı) deneyimime göre, birçok erkek bizim düşünmeye yönlendirildiğimizden çok daha az umursuyor tıraş hikayesini.
İnternetteki görüşlere ve kişisel sohbetlerime dayanarak, birçok kadının tıraş olmayı toplumsal, mesleki ve özellikle de cinsel kabul görme açısından olmazsa olmaz bir adım olarak gördüklerini söyleyebilirim; ama belki de bu tam olarak gerçeği yansıtmıyordur.
***
[Bu yazı, Xojane’de 9 Kasım 2014’te “I Don’t Shave My Legs and Nobody I’ve Ever Hooked Up With Cared” başlığıyla anonim olarak yayınlandı.]