Tag Archives: kıyafet

İlk kılık kıyafet kuralları

Ne giydiğime tabii ki yıllarca ailem karar verdi – hayatımın ilk yıllarında yani. Ben de hiç yadırgamadım bu durumu.

Kıyafetlerimle ilgili hatırlayabildiğim ilk sosyal “baskı”yı sanırım 12-13 yaş civarında yaşadım. Baskı sözcüğünü tırnak içine alıyorum, çünkü ortada gerçek anlamda bir baskı yoktu. Şöyle:

Yazın birlikte sokağa çıktığım insanlar benden yaşça büyüktü. Büyük derken, sadece bir iki yaş fark vardı aramızda. Tabii onlar 14-15 yaşına geldiklerinde, bundan önce saklambaç falan oynarken hiçbir soruna yol açmayan yaş farkı şimdi göze batar oldu.

james bond

“Erkek gibi giyinmek” deyince James Bond

Gayet samimi bir şekilde, benimle takılmak istemediklerini söylediklerini hatırlıyorum. Büyüyorlardı, kızlara falan sarkıyorlardı; yanlarında da çocuk kılıklı birinin gezmesini istemiyorlardı. Onların yanında genellikle sessiz ve kendi halinde biri olduğum için, durumu açıklarken renkli kıyafetlerimden bahsetmişti aralarından biri – gerçekten de öyle falsolu bir laf etmişliğim yoktu pek.

Aslında ortada baskı yok gördüğün gibi. Sonuçta kimsenin bir başkasıyla takılması gerekmiyor. Takılmak istemediğini doğru dürüst söylediği sürece de ortada hiçbir sorun olmaması lazım. Ama elbette olaylar öyle gelişmedi tam olarak.

Yani evet, ben onlarla daha az görüşmeye başladım ve gece çıkarken beni de çağırmalarını beklemedim hiç. Öte yandan, kabaca on yıldır yaz tatilini birlikte geçirdiğim insanlardan bahsediyorum. Mahallede onlardan başka pek arkadaşım yoktu. Dahası, talihsiz bir şekilde, mahallede benim yaşımda pek kimse de yoktu. Onlarla takılmaya alternatifim, benden iki-üç yaş küçük olanlarla sıfırdan arkadaşlık kurmaktı. Ve tahmin edebileceğin üzere, ilk ergenler böyle şeyler yapmazlar pek.

Bu sürecin sonunda ne oldu hatırlamıyorum. Evden çıkmamış olmam mümkün değil, dışarı yalnız çıkmış da olamam. Belki “ne olduğu” değil de, “ne olduğunu hatırlamayışım” daha önemli bir husustur. Tek bir anı var, o da demin kısaca anlattığım “Abi mesela senin şortun renkli işte yani ne bileyim… Bizim de bir karizmamız var.” laflarının geçtiği konuşma.* Bu konuşmanın sonrasındaki aylarda ne olduğunu, hatta sonraki yazlarda neler olduğunu ise tamamen silmişim.

Silmediğim birkaç şey var gerçi:

  • O günden sonra, daha koyu renkli şortlarımı giydim hep. Renkli kıyafetler azalarak bitti. Siyah ve koyu kahverengi iki kay kaycı şortu hatırlıyorum mesela, uzun yıllar giydiğim.
  • Renkli şortu giymememle ilgili olarak annemle yaptığımız, çok çok kısa olmasına rağmen benim bugün hatırlayınca bile içimi bayan bir konuşma oldu. Saftirik bir biçimde – onun da tanıdığı – arkadaşlarımın ne dediğini anlattım. O da, bana o şortu almış kişi olarak, renkli giyinmekte ve rengarenk yaşamakta hiçbir sorun olmadığı, üstelik bu sıcakta kapkara giyinmenin pek de iyi bir fikir olmadığı gibi son derece mantıklı şeyler söylemişti. Tabii benim sorunum renkli giyinmekle değil arkadaşlarım arasında kabul görmekle ilgili olduğundan he deyip geçmiştim.
  • Sanırım aynı dönemde, aynı arkadaşlardan slip değil şort mayo giymem gerektiği konusunda da yorum aldım. O da jet hızıyla değiştirildi tabii.gangsta pants

Daha sonraki yıllarda, önce – Türkiye’de hiç olmamasına rağmen – MTV’deki hip hop furyasıyla (Eminem falan; yahu ne zordu Snoop Dogg kaseti bulmak…) beraber düşük belli pantolonlara geçiş yaptım. Türkiye’de yoktu deyince yurtdışından getirtiyormuşum gibi bir anlam çıkıyor, doğru değil o: Daha ziyade, mağazalarda zaten bulunan normal pantolonların çok büyük bedenlerini alıyordum.

Bu geniş giyinme alışkanlığım hiç değişmedi. Asla kumaş veya kadife pantolon giyemedim bu yüzden, ya da tayt gibi şeyler.

Epi topu birkaç yıl önce de tekrar renkli giyinmeye başladım. Bunu bir özgüven yenileme olarak görüyorum açıkçası.**

Sadede gelirsek:

Sanırım bu dışlanma kaygısı giyimimi ciddi ölçüde belirliyor. Bu belirleme, çift yönlü çalışıyor.

Bir ölçüde pozitif yanı var, yani hala kendi arkadaş çevremin kılık kıyafet yönetmeliklerine uymaya özen gösteriyorum. Ama bence artık daha baskın olan, negatif yönü: (Sosyal çevremin yoğun etkisiyle de olsa) kendimce bir “havalı” tanımı yapıyorum. Bu tanımın ayrılmaz parçalarından biri, farklı görünmek. Yani aslında dışlanma ihtimalini ortadan kaldırmaya değil, tam aksine dışlanma ihtimalini tamamen kendi kontrolüm altına almaya çalışıyorum.

Böylece, örneğin uzun saçıma dik dik bakan en-pek-müslüman bakkal amca beni dışlıyor ya, işte bu dışlanmadan kaçınabileceğim (sadece yarım saatini alır berberin) ve ama kaçınmıyor oluşum belirliyor kıyafetimi.

perroflauta

Perroflauta.

Sanki bir şeyleri savunuyormuşum gibi yazmışım. Belki de savunurum üzerine düşünsem gerçi. Ama şimdilik, sadece kendimde gözlemlediğim bir davranış kalıplarından bahsediyorum.

İyi ama tüm bunlar nereden mi geldi aklıma? İsmigül Şimşek’in Bianet‘teki “Bülent Arınç’a açık mektup” yazısını okudum***, benim “Tayyip ve adamları ! Sevişiyoruz. Alışın !” yazısı geldi aklıma. Bu blog doğası gereği do-it-yourself psikanaliz hizmeti sunuyor bana galiba; neler yapılıp nelerin yapılmaması gerektiği üzerine düşünürken ergenlik anılarım depreşti.

***

Not: Ergenlikten bahsederken çok zorlanıyorum. O dönemle ilgili hatırladığım pek az şey var zaten; üstelik hepsini şu üç kategoride sınıflandırabiliyorum: berbat, rezil, aşağılık. Kendim de fark ediyorum ki ne zaman bir şey anlatmaya çalışsam, bilinçsiz olarak lafı dolaştırıyorum ve/veya olayları eksik anlatıyorum. Buna rağmen, yazı bittikten sonra birkaç saate ihtiyacım oluyor kendime gelebilmem için. Yani demem o ki: Bu yazı sana çok dağınık geldiyse veya hiç ilgini çekmediyse, yapabileceğim bir şey yok, bazen (sıklıkla?) böyle olabiliyor, yine de arada bir ilginç şeyler çıkabilir bence.

***

* Bu konuşmayı çok detaylı hatırlıyorum aslında ama detaylandıramayacağım, çünkü yazdıkça kalbim sıkışıyor.

** Giyim kuşamımda çok köklü değişiklikler olmuyor, çünkü olamıyor. On iki yıldır giydiğim bir hırkam var, arkadaşlar arasında pek meşhur. Toplam üç kışlık pantolonuma bu sene bir yenisini ekledim, diğerleri arasında en yenisini yedi yıldır giyiyorum. Örnek olsun diye söylüyorum bunları, tüm kıyafetlerime genellenebilir.

*** “Biz iffetsiziz. Hem ulu orta kahkaha atan hem evlenmeyen hem sevişen hem bazen hemcinsleriyle sevişen hem de bazen doğurup bazen doğurmayan cüretkar iffetsizleriz biz.”

Nasıl sevişilir? #1

Bu yazıyı bir ölçüde “Erkekler nasıl mastürbasyon yapar?” yazılarının devamı olarak düşünebilirsin. Daha doğrusu, yine sevişirken (veya biriyle seviştiğini hayal ederken) yaptığımız ön kabullerden bahsedeceğim. Orada kullandığım yöntem şuydu:

“Bilgisayar programı yazmış olanlar bilir, eğer komutları yeterince detaylı vermezsen bilgisayar ya keyfi olarak bazı başlangıç koşulları belirler ya da işleme dahi başlayamaz. Şimdi şunu hayal et: Karşındaki insana (bu bir erkek olabilir, hatta sadece bir ressam olabilir) nasıl mastürbasyon yaptığını anlatmak istiyorsun ve bu insanın da eylemi birebir canlandırmasını bekliyorsun.”

Hatırlarsan o mastürbasyon yazıları üç parçada anca tamamlanmıştı. Şimdi ise en azından iki kişiden bahsedeceğimize göre, eğer aynı analitik yöntemi kullanırsam kim bilir kaç haftada biter. Bu yüzden, o yazılardaki başlıkları takip edeceğim ama sadece zaten aklımda olan birkaç anekdotla yetineceğim.

#0 MEKAN

Yatak odası, salon, oturma odası gibi seçeneklerin birçoğumuzun zaten aklında olduğunu sanıyorum. Bunun dışında:

  • Banyoda veya tuvalette başlayan bir cinsellik mutlaka bu odalardan birine doğru evriliyor. Tuvalet veya banyoda başlayıp biten bir cinsellik yaşamadım hiç.
  • Mutfak ise haşa ! Henüz mutfakta cinsellik başlatmayı başaramadım ben – denememe rağmen: Öpüşmeye koklaşmaya başladığımız anda partnerim beni başka bir mekana sürüklüyor.

    sexinthekitchen

    Mutfakta seks dediysem…

  • Her nedense, cinselliğin mekansal gelişme yönü hep yatak odasına doğru oluyor. Yatak odasında başlayıp başka yerde devam eden veya biten bir deneyimim olmadı.
    Oysa mesela mastürbasyonlarım bunun tam tersi yönde ilerliyor.*

#1 BEDEN POZİSYONU

Anladığım kadarıyla çeşitli pozisyonlar denemek konusunda o kadar da dar görüşlü değiliz. Yani, ‘biz’ derken, bu blogu okuyan (ve kazara erişmiş olanlar arasından da, mesela bu metni bu cümlesine kadar okuyan) insanlar seks hayatlarını “renklendirmek” için bir şeyler yapıyorlar sanıyorum; ve bu renklilik konusundaki en basit şey de farklı pozisyonlar denemek oluyor.positions

Nitekim ben de bir şeyler denemeye çalışıyorum. Ama:

  • Porno videolardaki bazı pozisyonlar gerçekten hem imkansız, hem de insanın tüm heyecanını öldürüyor. Örneğin şu yandaki gibi, hatta daha akrobatik şeyler yapıyorlar porno aktrisleri.
    Aktörün yaptığında karışık bir şey yok (sadece bu pozisyonda penisin biraz “enteresan” durduğunda anlaşalım). Benim derdim kadının pozisyonu.
    Bu pozisyonu – partnerimin canını acıtmamaya dikkat ederek – denedim. Tek kelimeyle imkansız ! Yani, pozisyon mümkün gayet, ama rahat etmesine imkan yok insanın eğer çok esnek falan değilse.
    Ama maşallah porno videolarında standart pozisyonlardan biri haline geldi.
    Benim teorim, videoda kadının bedenini tamamen görebildiğimiz için (ve tabii porno dediğin neredeyse sadece erkekler için yapıldığına göre) tercih ediliyor bu pozisyon, yoksa kimseye faydası yok yani.
  • Standart kabul edilen birçok pozisyonda da küçük değişikliklerin uyaranları bayağı değiştirebildiğini söylemek istiyorum ayrıca. Örneğin
    • bacakların ne ölçüde açık veya kapalı olduğu (hem kadın hem erkek için),
    • eğer biri yatakta uzanıyorsa bu kişinin yastık kullanıp kullanmaması (hem başı hem kalçası için),
    • ve hatta gözlerin açık mı kapalı mı olduğu bile
      o anda hissetiklerimi cidden değiştirebiliyor.

#2 KIYAFETLER

Tamam, genellikle sevişmenin sonlarına doğru en azından donumuzu çıkarmış olduğumuzu varsaymakta bir sıkıntı yok. Ama soyunma sürecinin kendisi benim kafamı çok karıştırabiliyor.

  • Bir sevişmeye başladık diye apar topar soyunan kadınlar var! Bir anda çırılçıplak kalıp sonra bana ön sevişme diye gelmeyin.
    Şaka bir yana, “soymak” oyunun en zevkli kısımlarından biri ! Hem partnerimin bedenine yavaş yavaş erişmek heyecanımı arttırıyor, hem de penetrasyonlu falan karışık kuruşuk işlere girişmeden önce kendimi partnerimle daha rahat hissetmemi sağlıyor.

Bunun dışında:

  • Çorap olayı nedir? Çıkarıyor muyuz? Ne zaman çıkarıyoruz? (Çünkü çıkarırken de şekilden şekile giriyor insan dikkat edersen.)
  • Sütyeni başta çıkarsak çok aceleye gelmiş gibi oluyor, işler ilerledikten sonra çıkarmakla debelenince de hepten eli ayağına dolaşıyor insanın.

rubikon

  • Küpe, kolye gibi şeyleri çıkarmakta bazen fayda olabiliyor, ama her zaman değil. Daha en baştan “Ay şunları çıkarsak” deyip sonra hiç de çıkarmanın gerekmeyeceği bir cinsellik yaşayınca bir garip oluyor. Ama gerçekten tehlikeli olabilecekleri bir noktaya giderken “Dur şunları çıkaralım madem” gibi mantıklı laflar edilince de olaydan soğuyor insan.

Şimdilik burada bir mola verelim. Yazının devamında alet-edevat, beden hareketleri, el hareketleri gibi konulardan bahsetmeyi düşünüyorum.