Katherine Frank striptiz yaptı, müşterileriyle röportaj yaptı ve sonra erkek arzularıyla ilgili tez yazdı.
Antropolog Katherine Frank altı yılını striptiz yaparak ve düzenli müşterilerinden 30 tanesiyle gerçekleştirdiği röportajlara dayanan “G-String’ler ve Sempati: Striptiz Kulübü Müdavimleri ve Erkek Arzuları” (G-Strings and Sympathy: Strip Club Regulars and Male Desire) başlıklı kitabı için çalışarak geçirdi. Kendi doktora tezinden uyarladığı bu kitap, platformdaki çıplak kadınla onun jartiyerine para sıkıştırmak için tekrar tekrar gelen adam arasındaki ilişkiyi inceleyen, akademik olmakla beraber erişilebilir bir araştırma.
Frank, kalça sallama ve çalkalama hareketleriyle post-turistin özdüşünümsel doğası hakkında eşit rahatlıkla konuşabiliyor. Ve onun deneyimi, akıl-beden ayrışmasını sandığınızdan daha az yansıtıyor. Kulüplerden birinde Baudrillard’a Kaside adını verdiği bir set yaratmış. Gerçekliğin – pardon “gerçeklik”in – temsillerinden veya taklitlerinden ayırt edilemez hale geldiğini savunan filozofu çağrıştıran şarkılar eşliğinde üzerindekileri parça parça çıkarıyor: Matrix’ten bir parça, White Zombie’den bir parça. (Akademiye dönmüş olmasa ona Hole’un “Doll Parts” şarkısını Baudrillardian çağrışımlarıyla listeye eklemesini önerecektim: “I fake it so real I am beyond fake.” / Öyle iyi taklit ediyorum ki taklidin ötesindeyim.)
Kendisinin Laurelton adını verdiği ve striptiz kulübü hayranlarının Mekke’si kabul edilen bir güneydoğu kentinde çeşitli kulüplerde çalıştı Frank. Devasa, lüks ve çoğunlukla beyaz Diamond Dolls’da 200-300 civarı “kız” sahnelerde dans ediyor ve bireysel müşterilere 10$ karşılığında masa dansı sunarak kalabalığın arasında dolaşıyor. Üst katta müşteriler için saati 100-500$ arası olup ve dansçılara 200$ olan özel odalar bulunuyor. Ünlüler sıklıkla doğrudan üst kata çıkıyorlar ve buralarda yaşanan orjilerle ilgili söylentiler almış başını gidiyor – Frank’ın dediğine göre ne bu söylentiler doğru ne de kimse onları bastırıyor. Ayrıca Tina’s Revue’de de çalıştı Frank: daha küçük, daha ucuz, farklı renkten insanların geldiği ve hayali etkinliklerin uyuşturucu ticareti ve fuhuş olduğu bir kulüp. Her iki kulüpte de erkekler dansçılardan onlarla oturup konuşmalarını isteyebilirler ve de sıklıkla istiyorlar.
Frank’ın sağlam argümanlarından biri, “turistik bakış”ın “erkek bakışları”na kıyasla striptiz kulübü deneyimi açısından daha alakalı olduğu. Striptiz barı ne iş ne de ev; burada erkekler savurganlıklarıyla veya hırpani bir alt sınıfın gözüpek kaşifleri olarak tatile çıkıyorlar – hiçbir risk almadan hem de. Ayrıca, erkeklerin dansçılarla etkileşimlerinde sahicilik takıntılı olduklarını fark etmiş (“oradaki herif kendini kandırıyor, hatun benden gerçekten hoşlanıyor”). Dansçılar, “gerçeklik” arayışındaki müşterilerinden sahte gerçek isimler ve sahte ev telefon numaraları (kendini arkadaş sayan müdavimlerin cep telefonları) vererek istifade ediyorlar. “Kalabalık Yatak Odası: Evlilik, Tek Eşlilik ve Fantezi” (The Crowded Bedroom: Marriage, Monogamy, and Fantasy) başlıklı büyüleyici bölümde Frank, striptiz barlarının erkeklerin sevgilileri veya eşleriyle mahremiyet geliştirme kabiliyetini körelttiği iddiasına karşı çıkıyor ve aslında striptiz kulübü akınlarının röportaj yaptığı birçok kişinin evliliğini ayakta tuttuğunu iddia ediyor. Frank, Salon’la Virginia’daki evinden bir röportaj gerçekleştirdi.
***
Striptizcilerin erkeklerden nefret ettiklerine dair duyduklarımın aksine kitabın acayip anlayışlı. Erkeklerle ilgili hislerin kulüplerde çalıştığın altı yıl boyunca nasıl değişti?
Bence çok daha anlayışlı hale geldim. Üniversitede okurken pornografi karşıtı bir feministtim. Andrea Dworkin ve Catharine MacKinnon’u okumuştum ve iyi noktalara parmak bastıklarını düşünüyordum. Ama striptiz kulüplerindeki erkeklerle konuştukça onların da cinsiyetçi kültürden zarar gördüklerini fark ettim. Kendilerini itici buluyorlar, eşlerinin ve sevgililerinin onların arzularını asla kabul etmeyeceklerini düşünüyorlar ve seksle ilgili her şeyi bilmeleri beklendiği için asla kimseye akıl danışamıyorlardı. Bu erkekler, bir yandan geleneksel erkeksi davranışları bir yandan da daha çok duygusallığı isteyen kadınların çelişkili talepleri arasında bocalıyorlardı. Ayrıca kadınların güzel bulunmak ama nesneleştirilmemek arzularıyla kafaları karışmıştı.
Bunların yanında, ayrıca erkeklerin hala birçok ayrıcalığa sahip olduklarını ve bunu fark etmeleri gerektiğini gördüm. Kulübe gitmenin onlarda bıraktığı leke, bir sonraki işinin peşinde koşan ve son iki yıldır ne yaptığını kimseye söyleyemeyen striptizcinin yaşadıklarının yanında bir hiç kalır. Dansçılar, diğer az yetenek gerektiren mesleklerde çalışan kadınlara kıyasla bol para kazanıyorlar, ama kariyerleri çok kısa: Otuzlu yaşlarının ortasından sonra bir kadın bu işi çok da sürdüremez.
Erkek, “kalbini kaptırdığı” bu kadına para verdiğini, o yüzden o kadının belli bir iktidarı düşünebilir, ama bu yine de erkek için eğlence masrafından ibaret. Bazen bir erkek tek bir dansçıyla 500 dolar harcar: Ben kira, gıda ve faturalardan sonra böyle bir para arttırmayı hayal bile edemiyorum.
Nasıl striptizci oldun?
24 yaşındayken yüksek lisans masraflarımı karşılamak için likör promosyonu işinde çalışmaya başladım. Bud Girls’ü gördün mü hiç? Öyleydik biz de: Daracık elbiselerimiz vardı, ekip halinde bardan bara gider ve shot’lar satardık. Striptiz barlarında da promosyonlar yaptık; buralarda striptizciler ve likör modelleriyle beden imgesi ve belirlenmesi üzerine konuştum; sonra da okulda bunu çalışmaya karar verdim. Bir antropolog olarak, etnografiyle ilgileniyordum – ayrık bir pozisyondan değil, çalıştığım alanın bir parçası olarak yazmak istiyordum – böylece lüks bir kulüpte dansçı olarak çalışmaya başladım. Hemen fark ettim ki kadınlar bunu para için yapıyorlardı, böylece ben de sorularımı müşterilere çevirdim.
Üzerine yapışacak damga konusunda endişelendin mi?
Riskli bir projeydi. Diğer akademikler bana “Dansçı olarak çalıştıktan iş bulabilecek misin?” gibi şeyler söylüyorlardı. Ama bence zamanlama doğruydu; birkaç kişi saklandığı yerden çıkmıştı ama kesinlikle şimdiki gibi değildi.
O zamandan beri fildişi kuleler seks işçileri tarafından top ateşine tutuluyor?
Şimdi kesinlikle daha çok kabul görüyor. Ben yüksek lisans yaparken “Orospular ve Diğer Feministler” (“Whores and Other Feminists”) diye bir kitap çıktı; yazarların birçoğu yüksek lisans öğrencileri ve diğer kamu aydınlarıydı ve seks endüstrisinde çalışmışlardı. 90’ların sonlarına doğru hala bu proje beni bir yargılama ve damgalamaya maruz bırakacağa benziyordu. [Frank şu anda Madison’da Wisconsin Üniversitesi’nin sosyoloji bölümüne bağlı Sosyal Bilim Araştırmaları Konseyi’nde cinsellik araştırmacısı olarak çalışıyor ve başka okullarda da dersler vermiş.]
Striptiz yapmak beden imgeni nasıl etkiledi?
Dans etmek gerçekten çok olumlu bir deneyimdi. Erkeklerin ne tür bedenleri güzel veya seksi buldukları konusunda kadınların sandığından çok daha çeşitli bir algıları olduğunu öğrendim. Üst kademe kulüplerin, alt kademe kulüplere göre çeşitliliği daha azdı. Ama lüks kulüplerde bile Cosmo’da ya da Maxim’de göreceğinizden çok daha fazla boyut ve şekil çeşitliliği bulabilirdiniz. Ben erkekleri çok dar bir güzellik algısına sahip olmakla damgalamıştım ama aslında çok daha geniş bir zevk skalasına sahiptiler.
Gerçekten mi? Ben striptiz kulübüne gittiğimde istisnasız tüm dansçılar kusursuzdu.
Ah keşke bir siyah ışık beni gittiğim her yerde takip etse ! O ışıklar sizi hep bronz tenli gösterir, derinizi de hep kusursuz gösterir, kasık kıllarınızı tıraş ederken oluşan kızarıklıkları ve selülitlerinizi saklar.
Soyunma odasında bu insanların gerçekte nasıl göründüğünü görürsünüz. Ama evet, bazı parametreler var: Genç olmak önemli, ve mesela kısa saçlı kızlar bahşiş alabilmek için peruk takmaları gerektiğini hemencecik fark ediyorlar.
Ne kadar para kazanıyordun?
Bir gecede 1.000 dolardan fazla kazanıyordum ve 3.000’den fazla kazanan dansçılar biliyorum, ama bu sayılar ortalamanın çok üstünde. Çalıştığın kulüp işlekleştikçe dans pahalanır ve sen de daha çok kazanırsın. Ama ben hiç haftada dört geceden daha fazla çalışamadım çünkü fiziksel olarak gerçekten çok zor. Yüksek topuklularlasın, gecenin geç bir saati, ortalık duman altı. Gerçekten bir işçi-sınıfı mesleği, ağır emek var. Üstünde ketçap lekeleriyle dolu bir tişört yerine şık elbiseler var, tamam, ama yine de bedenini çok zor bir iş için kullanıyorsun.
Erkekler hiç seni ürkütecek şeyler yaptılar mı?
Grup içindeki erkekler yalnız olduklarından farklılar. Grup içindeki erkekler daha çok konuşuyor, kadınların bedenlerini daha kaba saba şekilde kıyaslıyor, eşlerinin ve sevgililerinin bedenleri hakkında daha eleştirel oluyor. Cumartesi geceleri çalışmayı sevmiyordum – bekarlar partisi geceleri. İlk başladığımda hep grup halinde gelirler sanmıştım, sonradan işin büyük kısmının yalnız başına gelmiş bir erkekle oturup sohbet etmek olduğunu öğrenince gerçekten rahatladım.
Kitabının ilk bölümünde erkek bakışı için öz bir tanım yapıyorsun: “Katı toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin olduğu bizimki gibi toplumlarda … ‘bakmak’ bir baskılamaya ve görünürlük bir istibdat formuna dönüşüyor. Bakış, içselleştirildiğinde, disipline edici bir kuvvete dönüşüyor.” Sonra hızlıca bu tanımı reddediyorsun, ama striptiz kulübü deneyiminde bunun merkezi bir rolü yok mu?
Evet erkekler bakıyorlar ve kadınlara bakılıyor, ve bu deneyimin önemli bir parçası, ama ortada bakmakla ilgili tek ilişkilenme bu değil. Erkekler ayrıca birbirlerine bakıyorlar, birbirlerinin ne kadar harcadıklarına bakıyorlar. Kadınlar birbirlerine bakıyorlar; kadınlar erkeklere bakıyorlar, kimin daha müsrif olduğunu çıkarmaya çalışıyorlar. Erkeğin baktığı ve her ne arıyorsa onu gördüğü varsayılıyor, ama dansçılar bedenlerini gösterip öznelliklerini saklayabileceklerini fark ediyorlar.
Bağlam işin büyük bir bölümü. Diyelim ki sokakta yürüyorsun ve biri “Vay, kıça bak” diye bağırıyor, hiç beklemediğin için bir anda kendini açıkta hissedebilirsin. Ama eğer kendini para karşılığı açıyorsan, bu, bağlama dahildir artık. Striptiz kulübünde çıplaklık kostümdür. Özgünlük arayışındaki kimi müşterilerin talebi de tam bununla ilgili – onlar bu son kostümü de çıkarmanı istiyorlar.
Galiba senin görevin erkek bakışını ve turistik bakışı oynamaktı. Sınıfsal farklılıklardan yararlandın mı? Daha alt kademe kulüplerdeki erkekler için daha yırtık pırtık giyinirken, ensesi kalınlar için ışıltılı kıyafetler seçmek gibi mesela.
Kulüpler – para babalarının kulüplerinden mahalle barlarına veya genelev semti mekanlarına kadar – öyle katmanlılar ki erkekler nereye gideceklerine tam da bu farklılıklar onlar için ne anlama geliyorsa ona bakarak karar veriyorlar. Erkekler her bir kulüpteki kadınların nasıl olduklarına dair öyle peşin hükümlerle gelmişlerdi ki ben hiçbir kontrolüm olmadığını hissettim. Ensesi kalınların kulübünde bisikletli fıstık kılığında çıksan erkekler yine “Ne hoş, bu güzel kız bisikletli fıstık taklidi yapıyor.” Ya da mesela çok zayıf bir kız düşün: Üst kademe kulüpte “Bak, bir balerin.” derler; aynı kıza alt kademe bir kulüpte “Kesin eroin bağımlısı.” derler.
Haberler, güncel olaylar, politika ya da borsadaki gelişmeler hakkında konuşabilmek ve bunlarla ilgilenmek bazı müşterilerin ilgisini çekebilir. Nasıl giyineceğini, nasıl süsleneceğini, nasıl makyaj yapacağını falan bilmek, eğer istedikleri oysa bir orta-sınıf kızıyla takılma fantezilerine yardımcı olur.
“Görünüm”ünü çok değiştirdin mi?
Öyle çok hareket alanımız yoktu. Üst kademe kulüplerde menajer sen sahneye çıkmadan önce ful beden kontrolü yapar. Tüm tırnaklar ojeli olacak, üç aksesuarın olacak – uzun sabahlık iki sayılır ama kısa bir kıyafette mesela fular ve eldivenlere ihtiyacın var. Öyle külçe gibi botlar olmaz, ince topuklu ayakkabı olacak. Derli toplu bir görünüm istiyorlar.
Kasık kıllarıyla ilgili kurallar nasıl?
Bir kent yasası alt kısımlarda tamamen tıraşlı olamayacağını belirtiyordu. Sanırım sebebi, sübyancılık fetişini tetiklemesi. Eğer yeterince kılın yoksa menajer “Kurşun kalemle biraz ekle” derdi. Bazı dansçılar hiç tıraş etmezdi çünkü o da bir fetiş: hiç tıraşsız bir dansçıyı bir gece idare edecek kadar bundan hoşlanan erkek bulunurdu.
Erkekler senin teşhirci olduğun ya da “iyi kız” olduğun gibi fantezileri tercih ediyorlar mıydı? Bu gibi şeyler senin için zor muydu? Hiç, bir erkek seni bir fanteziye zorladı mı?
Her iki yanıtı da severlerdi – işin sırrı, hangi müşterinin hangi yanıtı tercih ettiğini kestirmekti. Gerçi mesela araştırma yaparken, araştırma projesinin bir parçası olarak dans ettiğim konusunda açık konuşuyordum ve bundan tahrik olan müşteriler de vardı gayet.
Röportaj yaptıkların hepsi müşterin miydi? Rolleri değiştirip onları incelemek nasıl bir histi?
Evet, röportaj yaptığım tüm erkeklerle kulüpte çalışırken tanıştım. Dansçı olup müşterileri incelemekten kesinlikle keyif aldım, çünkü sonuçta dansçıları herkes konuşuyor – insanlar diyor ki “Gidip de böyle bir işe giren bir kadının ne sorunları var acaba?” Neden tüm ilgi dansçılara odaklı? Neden böyle bir eğlence anlayışını finanse eden erkeklerle kimse ilgilenmiyor? Araştırmacı dansçılık fikrini seviyorum.
Ve bunca müşterimle konuştuğum için de çok şanslıyım. Söyleşiler beni daha iyi bir dansçı yaptı, işimde yani onları memnun etmekte daha iyi yaptı. Durmadan düşünürdüm, “Bu herifler ne istiyorlar, niye burdalar?” diye. Hayatlarını, işlerini falan gerçekten merak ediyordum; ticaretin nasıl gerçekleştiğini, satışın nasıl yaşandığını gözlerimle görmeliydim. Defter önümde bir köşeye otursam aklıma hayalime gelmeyecek şeyler öğrendim. Ayrıca genel olarak cinselliği de daha iyi anlamamı sağladığını düşünüyorum.
Bunu biraz açabilir misin?
Striptiz kulüplerinde çalışmak benim için, fantezilerin çok bireysel olmakla beraber yaygın kültürel biçimlerde nasıl deneyimlendiklerini sahneledi. Ayrıca bunun nasıl gerçekleştiğini düşünmeme yol açtı. Özellikle de, fantezinin nasıl diğer toplumsal konumlanmalardan ne kadar etkilendiğini, örneğin sosyal sınıftan nasıl etkilendiğini düşünmeme yol açtı. Kitabı yazdığımdan beri birçok erkekten tonla eposta alıyorum. Bana “Olamaz, ben de diğer erkekler gibiyim. Kitabındaki tüm o lafları aynen ben de söyledim.” diyorlar.
Öznelerinin hemen hepsi evliydi ve büyük kısmı eşlerine aşık olduklarını ve evli kalmak istediklerini söylediler. Bunu kulüplere bu kadar sık gitmeleriyle nasıl bağdaştırıyorlar?
Eşlerine aşık olduklarını ve evli kalmak istediklerini söyleyen erkekler için kulüplerde yaşananlar onları heyecanlandıracak kadar saldırgan ve gerçekçi olmakla beraber sonuçta hepsi fantezi. “Kalabalık Yatak Odası” bölümünde gerçek mahremiyet olayının tam olarak ne olduğunu sorgulamak istedim. Ne demek ki yani bu? Birçok çift birbirinden bir şeyler saklıyor – günlük olumsuz düşüncelerden başka insanlarla yaşadıkları ciddi cinsel veya duygusal çapraşıklıklara kadar. Şu anki araştırma projem tam da buna derinlemesine bakmayı amaçlıyor – gizlilik, mahremiyet, cinsel münhasırlık ve evlilik arasındaki ilişkiye.
Erkeklerin striptiz kulübüne gittiklerini “… eşim öğrenirse çok incinir.” deyip yine de gitmeye devam etmeleriyle ilgili bir model yakaladın. Bunu, nesne ilişkileri psikoanalisti Otto Kernberg’in, saldırganlığın evliliğin bileşik bir parçası olduğu ve çiftlerin bunu reddetmektense ilişkilerini buna uydurmaları gerektiği teorisiyle açıklıyorsun. Bu teori hakkında ve neden buna katıldığın hakkında bir şeyler söyleyebilir misin?
Teoriye tamamen katıldığımı söyleyemem; ama ilişkilerin önceki nesne ilişkilerini [özellikle de ebeveynlerle olanları] içerdiği, yeniden ürettiği ve sadece olumlu hislerden ibaret olmadıkları konusundaki başlangıç fikrinin dikkatli bir değerlendirmeyi hak ettiğini düşünüyorum. Bence birçoğumuz kendi ilişkilerimizi gözden geçirebiliriz ve bize sözde en yakın olan kişiye karşı kötü davrandığımız zamanları tanıyabiliriz. Asıl soru bu düşmanlığın nereden geldiği ve bununla ilgili ne yapabileceğimiz. Kernberg ve diğer nesne ilişkileri psikoanalistlerinde beni çeken, bu düşmanlığa, karşı konulamaz biçimde ortaya çıkan ama birbirine arzuyla bağlı iki kişinin ilişkisini yok etmek zorunda olmayan bir şey olarak bakmaları.
Böyle bodoslama sormaktan nefret ediyorum ama sen kendi eşinin düzenli olarak striptiz kulübüne gittiğini öğrensen nasıl hissedersin?
Dürüst olmak gerekirse, hiç de hoşuma gitmez! Benim açımdan olayın önemli bir kısmı para – benim bu tarz eğlenceye ayrılacak param yok, ve eğer onun varsa, bunun adilce paylaşılmasını isterim. Belki eğer benim de öyle üç beş dolar harcayabileceğim bir yer olsa… ama maalesef henüz kadınların ateşli erkeklere para ödeyip egolarını tatmin edebilecekleri yerler yok. Tabii gelecekte bizi neyin beklediğini bilemeyiz.
[Bu söyleşi, 12 Haziran 2003’te “G-Strings and Ph.D.s” başlığıyla Salon’da yayınlandı. Çeviride, yakın zamanda AlterNet’te yayınlanan “How Working As a Stripper Made Me Have More Sympathy for Men” kopyayı kullandım.]