Daniel Bergner’in “What Do Women Want? Adventures in the Science of Female Desire” (Kadınlar Ne İster? Kadın Arzuları Biliminde Maceralar) isimli kitabını okudum bir arkadaşımın önerisiyle.
Gerçekten bilimin hizasında kalmayı başarmış, değindiği bilimsel araştırmayı yapan bilim insanlarıyla doğrudan görüşüp neden bahsettiklerini (ve neden bahsetmediklerini) doğru dürüst anlayıp yazmış Bergner. Üslup olarak, televizyon dizilerinde de kullanılan paralel anlatı yöntemini kullanmış. Sahneden sahneye atlayıp zıplarken argümanı takip etmekte zorlandığımı söylemeliyim, ama kitabı ikinci kez (bu kez büyük resme, yani ana argümana bakarak) okuduğumda gerçekten birçok şey öğrendim.
Mesela bunlardan biri, maymunların cinselliğiyle ilgili bir araştırma. Seks araştırmalarının çoğunlukla cinsel birleşme anına yoğunlaştığını, öncesini ve sonrasını dışarıda bıraktığını, böylece de hormonların ne öncüllerle salgılandıklarını ve seks sonrasında hormonlara neler olduğunu göremediklerini iddia ediyorlar.
Gözlemleri şöyle: Dişi, erkeğin ilgisini çekmek ve onu tahrik etmek için uzun süre uğraşıyor. (Tüm bunlara bir çeşit önsevişme diyebiliriz belki.) Sonunda cinsel birleşme gerçekleşiyor. Erkek rahatlamış bir şekilde dinlenirken, dişi henüz tatmin olmuş değil. Dişi, mümkünse, başka bir partner arayışına başlıyor direkt. (s.44-48)
Tek bir erkek tarafından tatmin edilemeyen bir dişi arzusu gözlemliyorlar. Bunu hem kadın orgazmının erkeğe kıyasla daha geç yaşanmasında, hem de kadınların çoklu orgazm yaşabilmelerinde (yani orgazm olunca dahi tatmin olmayabilmelerinde) görüyoruz.
Bu bilim insanları diyorlar ki, dişinin hormonları yumurtlama döneminde patlama yaşar. Neslini sürdüren, bu dönemde döllenmeyi garanti altına alandır. Yani, aslında hemen tatmin olmamak, sperm arayışını ve daha çok cinsel birleşmeyi garantiye aldığı için, evrimsel açıdan daha kuvvetli bir yol olabilir. Kadın cinselliğinin baskılanmadığı bir kültürde, geç orgazm olan avantajlıdır çünkü nihayetinde çok-eşlidir.
Bu sonuç, evrimsel psikolojinin erkeklerin spermlerini yaymaya, dişilerin ise dikkatle doğru eşi bulmaya programlandıkları teziyle uyumlu değil. Ama ya bu tezin kendisi toplumsal bir sonuçsa?
Uzun süredir kafamda dönüp duran bir konuyu da açıklığa kavuşturuyorlar böylece – evrimsel psikolojinin evrimin nasıl çalıştığıyla ilgili bir yanılgısını:
“Hamilelik hayvansal bir güdü değildir. Bu kilit bir nokta. Hayvan türleri evrimsel olarak devamlılık sağlayacak şekilde, üreyecek şekilde tasarlanmışlardır, ancak hayvan bireyleri için üreme değildir itici güç. Fare, bir bebek sahibi olmak istiyorum, diye düşünmez. Böyle bir planlama onun ötesindedir. Ve doyum öyle güçlü olmalıdır ki, onunla birlikte gelen enerji masrafına ve avcı veya rakiplerden doğabilecek yaralanma risklerine ağır basmalıdır. Mercimeği fırına vermekle meşgulken öldürülme korkusunu aşmalıdır. Seksten alınan doyum çok çok yüksek olmalıdır.” (s.55)
Evrimin ileriye bakarak kendi kendini programladığına dair yanlış algıyı kökünden çürüten çok önemli bir paragraf bu.
Asıl mesele, arzunun nasıl çalıştığını anlamakta, onun sonuçlarını yorumlamakta değil. Kitap da bunu yapmaya çalışıyor.
Bundan başka, G-noktası ile ilgili (s.159-161) ilginç bir nörolojik araştırmaya değiniyor kitap ama ondan bahsetmeyeceğim şimdi. Kadınların nasıl tahrik olduğu ve tecavüz fantezileriyle ilgili bölümleri de şurada anlattım, merak edersen.
***
Daniel Bergner
What Do Women Want? Adventures in the Science of Female Desire
Canongate Books, Edinburgh, London. 2013.