Daily Archives: February 15, 2015

Yoklama: Hani nerede kadınların anlattığı o erkekler? … BURDA.

Bugün, bir tercih yapıyorum.

Bu uzun bir yazı olacak, lütfen oku sonuna kadar.

Özgecan’ı bıçakladılar ve ona tecavüz ettiler. Onu öldürdüler. Sonra ellerini kestiler. Sonra yaktılar. Sıra çok önemli. Yakarak öldürmediler onu mesela, öldürüp sonra yaktılar. Bıçaklayıp sonra tecavüz etmediler, bıçaklama parçasıydı tecavüzün. Ellerini keserek öldürmediler onu, öldürdükten sonra parmak izini ortadan kaldırmak için kestiler ellerini.

ozgecanSıra çok önemli.

Çünkü bu sıralamayı, kadınların yaşadığı cehennemin katları olarak görebiliriz.

Bugün bir tercih yapıyorum. Sosyal medyada #sendeanlat etiketiyle cehennemi tasvir edenler kadınlar bağırıyorlar: “Hani, erkekler nerede peki?”

Off.. Uzun bir yazı olacak bu.

Her koyun kendİ bacağından, her kurt kendİ kuyruğundan…

Bugün, ben de anlatacağım. Ve böylece, daha uzun bir süre açık kimlikle yazmamayı tercih ediyorum.

İlkokulda kızların eteklerini kaldırmayı oyun haline getiren benim. Şöyleydi oyun, anlatayım bak:

Kızlar bir kaldırımın üstüne çıkarlar. Ben aşağıda dururum. (Tek oğlan çocuk, tek avcı ben miydim, hatırlamıyorum.) Kaldırım “güvenli bölge”dir. Aşağı inenin eteğini kaldırmaya çalışırım.

Onlar da geri, kaldırıma kaçarlar. Daha cesur olanlar kaldırımdan uzağa koşarlar ve bir yakalamaca oyunu başlar.

Evet, bu bir oyundu. Ve sadece oynamak isteyenler dahildi oyuna. (En az beş kız hatırlıyorum.) Her şey bir çeşit rıza mekanizmasına dayanıyordu. (Yedi yaşında çocuklar arasında rıza ne kadar anlamlıysa o kadar…)

Ancak, madem ki bundan 20 yıl sonra sevgilimle beraber evini ziyaret ettiğim ilkokul arkadaşım bu hikayeyi hâlâ hatırlıyordu ve bir çocukluk anısı olarak  anlatmaya değer buluyordu (gülerek, bana takılarak ve biraz da beni sevgilimin yanında utandırmak için anlatmıştı), demek ki ortada bir tuhaflık vardı.

Ama orada dur!.. Asıl öyküden kaçıyorum. Araya masumane anılar sıkıştırıyorum. Demiştim, uzun bir yazı olacak bu, çünkü başlamak bile çok zor; yine de lütfen oku sonuna kadar.

SADEDE GELELİM.

Ortaokulda kızların bacaklarını ve kalçalarını elleyen de benim.

Hatta dilersen, nasıl yapılır öğretebilirim…

1. KURBANIN SEÇİLMESİ

Öncelikle, doğru kızları seçeceksin. Bu seçenekleri de tabii ki diğer erkek arkadaşlarının anlattığı hikayelerden süzerek bulacaksın. Bunlara “kolay kızlar” diyelim. Bunlar arasından, çekingenlik açısından senin seviyende birini seçmelisin.

Kolay kızlardan havalısını seçersen, kız çıngar çıkaracaktır ve sen “E ama şu şu erkeklere izin veriyorsun?” gibi hak arama çabalarınla iyice yerin dibine girersin. Ha yok, kolay kızlar arasından çok ezik birini seçersen, bu sefer ezilenin öfkesiyle karşılaşırsın; seninle sosyal temasını kaybetmekten çekinmeyeceği için, gürültü edecektir kız. Bu gürültüyü bastırabilirsin (ezik o nasıl olsa, aşağılamak ve alay etmek kolaydır) ama tacizi tekrarlamana izin vermeyecektir.

Böylece, seninle aynı sosyal kategoride (hatta tercihen azıcık altta) kalan birini seçmelisin ki ne hakkını savunabilsin, ne de seni engelleyebilsin.

Benim durumumda bu seçilmişler, aynı benim gibi, kendilerini havalılara eklemlemeye çalışan, ve aynı benim yaptığım gibi, havalı saydıkları bir önderin etrafında takılan tiplerdi.

2. MORAL DEPOLAMA

Kurbanlarını seçtiğine göre şimdi sıra kendini motive etmekte.

Öncelikle, ergenliğin ilk yıllarındasın, unutma. Cinsellik, öpüşmek, “çıkmak” falan öyle önemli şeyler sayılıyor ve öyle az bulunuyor ki, senin gibi hiçbir deneyimi olmayanların biyolojik açlığı iyice kışkırtılmış vaziyette.

Buna bir de kendini ispat etme kaygını ekle. Herkesin saygısını gören, kızların etrafında pervane olduğu havalılar bunca şey yaşarken, sen eğer hiçbir şey yapmıyorsan gerçek bir erkek değilsin demektir. Bu yapacaklarını da kimseye anlatmak zorunda değilsin zaten. Yapman, özgüven kazanmana yetecektir. (Hem zaten kime yaptığını anlatınca kendi düşük sosyal sınıfını da açığa vurmuş olursun. İyisi mi hiç anlatma.)

Son olarak, havalı arkadaşlarının anlattığına bakılırsa, bu kolay kızlar bunu hak ediyor ve/veya istiyorlardır. Böyle bir şeyi kızların kendilerine sormak enayiliğini etmediğin sürece, vicdanını da rahat tutabilirsin.

3. EYLEM PLANI

Şimdi, kurbanını seçtiğine ve cesaretini topladığına göre, sıra taktik geliştirmeye geldi.

Ne sandıydın? Öylece elini kolunu sallayarak gidip kızı kıstıracak halin yok herhalde sınıfın orta yerinde! Unutma ki etrafta kolay-olmayan kızlar da var ve onların bu yaptıklarını görmelerini istemezsin. Bilakis, arkadaşlarını daima bu kolay-olmayanlar arasından seçtiğine göre, onların gözleri önünde böyle şeyler yapmak hiç de akıllıca olmayacaktır.

Önünde yine de bol miktarda fırsat var. Ama ben tek bir tanesini, birkaç ay boyunca uyguladığım ve sonuç aldığım bir yöntemi tanıtmak istiyorum burada.

Bildiğin gibi okulda zil iki kez çalar: 10 dakikalık teneffüsün 8. dakikasında öğrenci zili, 10.dakikanın sonunda ise öğretmen zili çalar. İkinci zille beraber öğretmenler, Öğretmenler Odası’ndan çıkarlar ve onları gören öğrenciler de sınıfa koşuşurlar.

Zaten bildiğin bu detayları neden mi anlatıyorum? Çünkü dikkatli bakarsan görebileceğin gibi, eğer öğrenci zili çalınca kızdan önce sınıfa girersen, sonra hoca geliyor mu diye bakma bahanesiyle dışarı çıkabilir ve tamamen tesadüfen onunla aynı anda kapıdan geçebilirsin. Bu da sana ihtiyacın olan yakın mesafeyi ve konfigürasyonu verecektir. Şimdi tek yapman gereken, onun tarafındaki elini doğru kullanmaktan ibarettir. Hem kazara olmuş izlenimi vermeli, hem de maksimum teması sağlamalısın.

Avantajın, doğal olarak günde (evet, hem de her hafta beş gün) 6-7 kez böyle bir fırsatının olması. Dezavantajın, bir süre sonra kızın seninle aynı anda kapıdan geçmekten kaçınmaya başlaması.

İyice öğrendin mi?

Aferin.

YETİŞKİNLERİN DÜNYASINA, KADINLARIN CEHENNEMİNE DÖNÜŞ

Bunları kafamdan silip atmak yıllarımı aldı benim. (İngilizce’de unlearn diye çok güzel bir fiil var; öğrenilmiş bir şeyi silmek/unutmak anlamında.) Sadece okumak, dinlemek, sorgulamak değil kastım; koskoca bir blog oluştu bu kaygının etrafında.

Ve benim bugünkü tercihim, beni bu blogun yazarı olarak tanıyan insanlara açılmaktan ibaret. Onlara karşı hep dürüst olduğumu iddia edegeldiğim insanlar, arkadaşlarım, dostlarım, eski sevgililerim…

Ayrıca bugünkü tercihimle “Hayır,” demiş oluyorum, “hiç de o kadar cesur değilim.” Hayır, hem bunları anlatmaya hem de altına imza atmaya yüreğim yok.

Tam olarak anlatabildiğimden de emin değilim zaten. Özet geçeyim: Ortaokulda sınıf arkadaşlarını taciz eden, virgül, benim. Nokta.

“Sen de anlat” dediler, anlattım. Bu, hikayelerden sadece biri. Üstelik kendime de ilk kez anlattım. (Dürüstlük mü demiştim?) Bir şey değişti mi anlatınca? Bilmiyorum.

Ben o günlerden bugüne biraz olsun değişmiş olduğum için anlatabildim belki de.

Ama mesela, o “arkadaş”larımla, mezun olduğumuzdan beri – özür dilemeyi geçtim – konuşmuşluğum dahi yok. Konuşsam, konuya nasıl girerdim, ne derdim, hiçbir fikrim yok.

ozgecan-aslan

***

Son bir itiraf: Öyküler yazmaya biraz da bu gibi şeyleri anlatabilmek için başlamıştım. Bir arkadaşımın önerisiyle, anlatıcıyı olayın dışına çıkarmanın anlatmayı kolaylaştıracağına karar vermiştim. Özgecan’ın katli tüm hesaplarımı altüst etti.