Gideri olmak diye bir şey var biliyorsun. Hatta bence direkt şu resimle başlayalım. Sen olsan aşağıdaki kadınlardan hangisine sarkarsın?
Tabii ki sağdakine, değil mi? Beden diliyle bizi sekse davet ediyor resmen. Hatta, böyle oturduğuna göre, elde etmek kolay olacaktır muhtemelen.
Neredeyse bütün ilk ergenliğim boyunca kızlara böyle baktığımı kabul etmeliyim. Ve, ironiye bak, bu sürede hiç cinsel ilişki yaşamadım sayılır – ilk deneyimim lise son sınıftayken oldu.
Sonra tabii büyüdüm, büyüdükçe de azıcık akıllanır gibi oldum. Kadın “gideri olan/olmayan”, yani “götürülecek” bir şey olmaktan çıktı. Lisenin sonlarına doğru ve üniversitenin ilk yıllarında artık kadınları bu anlamda cinsel obje olarak görmüyordum.
Ama yine de cinsellik açısından obje olarak görüyordum kadınları ! Burada obje sözcüğünü “şeyleştirme” anlamında değil, subje/obje bağlamında, yani özne değil nesne olmak anlamında kullanıyorum. Bundan ne kast ettiğimi açıklamaya çalışayım.
Cinsellik hâlâ erkeğin talep ettiği bir şeydi. Kadın bu talebi değerlendiren ve kabul veya reddeden kişiydi. Bir bakıma, sanki kadınlar normal şartlar altında sevişmek istemezler, gibime geliyordu. Bunu gerçek dünyadaki gözlemlerim de destekliyordu tabii:
- Erkeklerin sevişmekten anladıkları şeyin ne olduğunu gördükçe, “Lan ben olsam ben de istemem, o ne öyle be?!” diyordum kendi kendime. (Bunu hala diyorum aslında.)
- Etrafımda hiç sevişmeyi talep eden kadın yoktu. Yani şey, benden talep etmesi anlamında demiyorum, ne yapsın beni zaten; birine “sarkıntılık eden”, bir erkeği “götür”meye çalışan bir kadın yoktu. Bunlar gayet erkeklerin görevi gibiydi.
Dolayısıyla seks, erkeğin talep ettiği, kadının arz ettiği bir hizmetti. Bunu çok uzun süre böyle gördüm ben. Böyle gördüm derken; bu, içinde yaşadığım gerçekliğe uygun bir varsayımdı ve bu yüzden sorgulanmasına gerek yoktu.
Kendini kıt kaynakların sınırsız ihtiyaçların varlığında yönetilmesi olarak tanımlayan klasik ekonomi imdadımıza yetişti tabii ki. Benim gibi – sözcüğün her iki anlamında da – koca burunlu biriysen böyle rekabetçi bir piyasada kendine yer bulman hiç kolay değil.
Nitekim bu algıyı kırmamı sağlayan feminist yazının cinsel hayatımın sağlıklı gelişmesine çok katkısı oldu. “Hala koca burunluyum ama artık dert etmiyorum” de diyebiliriz.
Tabii bu özgürleşme başlı başına bir sorun. Çünkü, yukarıdaki çizime dönersek, muhtemelen sağdaki kadının soldakine kıyasla cinselliğiyle daha barışık olduğunu söyleyebiliriz sanıyorum. Böylece başladığımız yere geri dönmüş oluyoruz gibi sanki. Daha doğrusu, bir spiral çiziyoruz. Bundan on küsur yıl önce gideri var diye sarkacağım o kadına bugün olsa yine yazarım, ama daha sağlıklı bir iletişim kurabileceğimi düşündüğüm için.