Penis başıyla klitoris, en azından görsel olarak, bağıntılı görünebilir, ama Morris L. Sorrells’in 2006’da yaptığı bir araştırma, penis başının değil sünnet derisinin en duyarlı bölge olduğunu tespit etti ve sinirsel işlev açısından sünnet derisinin klitorisin benzeri olduğunu gösterdi. Araştırma ayrıca kesilmemiş erkekte penis başının daha duyarlı olduğu sonucuna vardı. Embriyonik olarak sünnet derisiyle benzeşen bir deriyle korunan klitoris kaplı olduğu için aşırı duyarlı kalıyor.
“Sünnetli penisin başı sünnetsiz başına kıyasla daha az duyarlıdır. Sünnet derisinin içiyle dışı arasındaki geçiş bölgesi [mukokütanöz birleşim yeri] sünnetsiz penisin en duyarlı bölgesidir ve sünnetli derinin en duyarlı bölgelerinden daha duyarlıdır. Sünnet penisin en duyarlı kısmını [mukokütanöz birleşim yerini] kesip çıkarır.”
Penis başını korumak için özelleşmiş mukoza dokusunun çıkarılması ayrıca zaman içinde keratinleşmeye yol açar; deri hücreleri nem kaybederek daha sert ve daha az duyarlı hale gelirler. Penis başının köseleleşen yüzeyi onu daha az duyarlı yapar.
Bu yıl içinde [2013] yayınlanan Belçikalı bir araştırma da aynı sonuçlara ulaştı; sünnetli penis dokunulmamış penisten daha az duyarlıdır. (Bronselaer GA, Schober JM, Meyer-Bahlburg HF, T’sjoen G, Vlietinck R, Hoebeke PB., Department of Urology, Ghent University Hospital, Ghent, Belgium.) Duyarlılık kaybı – bazılarına – pek önemsiz bir şey gibi görünebilir, ama Danimarka’da yapılan bir araştırma bu kaybın cinsel işlevlere etkisini inceledi. (Frisch M, Lindholm M, Grønbæk M., International Journal of Epidemiology, Ekim 2011) Bu çalışmada sünnetli erkekler dokunulmamış erkeklere kıyasla üç kat fazla cinsel işlev kaybı rapor ettiler. Çalışmayı yürüten Morten Frisch, “farklar vardı” diyor, “sünnetli erkekler dokunulmamış erkeklere kıyasla daha sık orgazm zorlukları belirttiler.” En yaygın sorunlar, doğal olmayan şekilde geciken boşalma ve hatta anorgazmi (orgazma ulaşamama) oldu. Bu erkeklerin kadın seks partnerleri, yüzde 10 daha yüksek olasılıkla cinsel tatmin eksikliği rapor ettiler.
Frisch, araştırmasının tüm sünnetli erkeklerin sorun yaşadığı anlamına gelmediğini belirtmeye özel önem gösteriyor. Zaten bunu anekdotal olsa da hepimiz biliyoruz; ama yine de işlev kaybı ihtimali kesik erkeklerde daha yüksek. Cinsel işlev kaybı olmasa da, sünnetli erkekler ameliyat sonrasında duyum değişimi rapor ediyorlar. Eti neşterle kesip biçmenin hasar vermesi kaçınılmaz. Benzeri hikayeleri mutlaka yüz gerdirme, sezaryen kesmeler ve saç ekimlerinde duymuş olmalısınız. Sünnetin farkı, dokunun – tüm sinirleriyle birlikte – kesildikten sonra atılması. Sinirler kalıcı olarak hasar görüyor ve geri kazanılmaları mümkün değil.
Filipinler’de doğup büyüdükten sonra Yeni Zelanda’da yaşamaya başlayan Peter C., ergenlikte sünnet edilmiş. Sünnetinden sonra gözle görülür değişimler yaşadığını ifade ediyor. Öncesinde, penisinin başı öyle hassasmış ki zevkten “dizlerinin bağı çözülüyormuş”. Bu, kesimden sonra değişmiş. Sonrasında, zevk suyu salmaz olmuş ve mastürbasyondan aldığı keyfi de büyük ölçüde kaybetmiş. “Kesilmiş olmak beni mastürbasyon yapmaktan vazgeçirmedi. Sadece mastürbasyonu daha keyifsiz hale getirdi.”
Çocuk sünnetinin hemen ardından yaşanan komplikasyonlar da var ancak bu konuda rakamlarla konuşmamızı sağlayacak kadar araştırma yok. (Bir İntaktivist [intact = dokunulmamış. Türkçe’de Bıraktivist denebilir belki. -şey] çıplak bırakılmış penisin kendisinin başlı başına ciddi bir komplikasyon olduğunu söyleyebilir.) Bu komplikasyonların bazıları direkt tıbbi müdahale ve yıllarca takip gerektiriyor.
Köşeyazarı Dan Savage’e 2004’te bir okurundan gelen mektup, “24 yaşındayım ve kötü icra edilmiş bir sünnette penis glansının tamamını, yani çük başımı kaybettim. Penis şaftım var ancak sonunda baş yok…” diyor. (Bir erkek olarak, bir başkasının hatalı kararı yüzünden cinsel organlarıma zarar verilmesindan daha korkunç bir şey düşünemiyorum.) Savage bu genç erkeğin örneğini, ona oğlunu sünnet ettirmekle ilgili danışan birine verdiği yanıtta kullandı:
“olasılık çok düşük, minnacık olsa da … oğluma sünnet derisinin altını yıkamasını öğretmeyi, kötü icra edilmiş bir sünnette penis başını kaybetmesi riskine tercih ederdim.”
Georgetown Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Pediyatrik Üroloji alanında Doçent Doktor M. David Gibbons şöyle diyor:
“Ben pediyatrik ürolog olarak, yeni-doğum sünnetlerinde çıkan komplikasyonlarla iki yıllık bir süre boyunca uğraşıyorum. Yeni-doğum sünneti komplikasyonu yaşayan 275’ten fazla yeni-doğmuş bebek ve yeni yürümeye başlamış çocukla karşılaştım. Bunların yüzde 45’i düzeltme ameliyatı gerektiriyordu – hem küçük yaştakiler hem de daha büyükçe olanlar – özellikle de uzuv kesimi yaralanması sebebiyle. Bu ülkedeki 300 pediyatrik üroloğun benzer deneyimini düşünerek … hesabı kendiniz yapabilirsiniz.
Jonathan Friedman, doğumun ardından sekizinci günde yapılan Yahudi dini seremoni bris’te sünnet edilmiş. Olgunlaştıkça, “şaft derisinin çok sıkı olduğunu” gözlemlemiş. Bu sebeple “sürekli kendimi yaralıyordum ve mastürbasyon ve seksi bırakmam gerekti. Penetratif seks sırasında hiçbir şey hissetmiyorum. Orgazmı da ya hiç yaşamıyorum ya da beklenmedik bir şekilde yaşıyorum.”
Duyum kaybı, duyum azalması, penis etinin sıkılaşması – bunlar normal değil. Cinsel organın parçalarının rıza olmaksızın alındığını ve muhtemelen en kaliteli duyumların kaybedildiğini öğrenmekten duyulan öfke İntaktivist hareketi ve buna bağlı bir yan ürünü, sünnet derisi “yenilemesi”ni besleyen en önemli şey.
Sünnet derisi “yenileme”, penis şaftına gerilim uygulayarak mitoz tetikleme – deri hücrelerinin yeni hücreler oluşturacak şekilde bölünmesi – sürecidir. Mitoz, göğüs çıkarma ameliyatı sonrasında yeniden inşa için ve yanık mağdurlarında deri naklinde kullanılan bir yöntem. Sünnet derisini “yeniden çıkarmak” isteyen erkekler, gün boyunca periyodik olarak elleriyle ameliyatsız germe teknikleri uyguluyorlar veya aynı etkiye ulaşmak için saatlerce özel tasarlanmış aletler takıyorlar. Bu hareketin etrafında, sırf bu amaç için aletler üreten imalatçılardan ulaşan bir küçük ev sanayi gelişti. Süreç yıllar sürüyor ve sadece kısmen başarıya ulaşıyor, zira dokunulmamış penisin özelleşmiş bölgelerini geri kazanmanın bir yolu yok. Hiç değilse penis glansında kaybedilen duyumun bir kısmı, önceki yumuşaklığa ulaşılarak geri kazanılabilir.
Çaresiz gelebilir kulağa, ya da çılgınca, ya da tuhaf… erkeklerin sünnet derilerini tekrar kazanmaya çalışmalarını düşünmek. Ama yeniden güç kazandırma cazibenin sadece bir kısmı. Yenileyen erkeklerin bazıları internette veya destek gruplarında bir araya gelen bazıları, yenileme sürecinde hem fiziksel hem de psikolojik iyileşme yaşadıklarını bildiriyorlar. Arizona’dan Jim K., yenileme sonrasında yeni duyumlar deneyimlediğinde ısrarcı. Beş yaşında sünnet edilen Jim, yenilemenin başarıya ulaştığına inanıyor. “Sanki biri ışıkları yakmış gibi oldu. … Sünnet derisinin sağladığı engin cinsel duyumdan zerre haberim yoktu.” Ve ekliyor: “Rızam olmaksızın yapılan bir şeyi geri çevirmek bana çok güç kazandırdı.”
“Ian” da yeniliyordu. Doğumda kesilmiş biri olarak yenilemenin “fiziksel olduğu kadar psikolojik bir iyileşme de olduğunu” söylüyor. “Kendimi yenilenmiş olarak görmeye yaklaştıkça daha tam, daha bütün hissediyorum kendimi.”
Bu erkeklerin çoğu gibi Ian da kaybın farkına varmayı takip eden olumsuz duygularla boğuşmak zorunda kalmış. “İhanete uğramışlık hissini aşmak için ve yaşadığım acıyı kabullenmek için uğraşmam gerekti.” İhanete uğramışlık, bedenlerinin gerçek işlevlerinin zayıflatıldığını hisseden erkeklerin sıklıkla değindikleri bir husus. Ian özellikle vurguluyor: “Prosedürün ne kadar acımasız, barbarca ve zalimce olduğunu kimsenin fark etmemiş olmasını aklım almıyor … ebeveynlerin bunu hala faydalı görmeye devam etmeleri, hele ki bilgiye erişimin bu kadar kolaylaştığı günümüzde sorgulamadan tıbbi kurumların tutumunu sindirivermeleri akıllara durgunluk verecek bir şey.”
Georgetown Üniversitesi’nde Fizik ve Onkoloji bölümünde yardımcı doçent olarak çalışan biyofizikçi olmanın yanı sıra, çocuk doğum eğitimi, kadın ve erkek cinsel bütünlüğü ve interseks hakları konusunda çalışan sivil toplum kuruluşu www.notjustskin.org’un genel müdürlüğünü yapan Ryan McAllister’a güç veren, hayata daha yumuşak başlamayı amaçlayan hareketler.
McAllister on yılı aşkın süredir ABD hastanelerinde doğumun ilaç yoluyla tedavisini çalışıyor. Bulunduğu konum ona ebeveynliğin farklı açılarıyla ilgili geniş bir yelpaze sunarken dahil olduğu örgüt de yerel toplantılar ve kapsamlı bir kütüphane sağlıyor. Sakin konuşan ve sabırlı bir insan, sözcüklerini dikkatle seçiyor. (Sohbetimizin çeşitli noktalarında durup, söylediklerini doğru anlayıp anlamadığımı kontrol etti.) Rutin çocuk sünnetini durdurmak amacıyla sünnet derisi hakkında dersler veregelmiş. Kimilerinin midesinin kalkabileceğini bildiğinden McAllister tüm tutkusuna rağmen nazik ses tonunu koruyor. Youtube’dan erişebileceğiniz ve verdiği dersten bir parçayı gösteren An Elephant in the Hospital videosu, rahatsızlık verici bu konuda izleyicileri nasıl ferahlattığını görebilirsiniz. (Dersin tamamına da şuradan ulaşabilirsiniz.)
McAllister bu çalışmaya kişiler arası ilişkilere duyduğu merakla başlamış, bu da onu doğum gibi durumlarda güç ve bağlılık dinamiklerini incelemeye yönlendirmiş, ki bu gibi durumlar sadece anneyle yeni doğan bebek arasında değil aynı zamanda hasta ile doktor arasındaki ilişkileri de içeriyor. “Doğum bilimini bir seri tavır ve prosedüre ayırabilirsiniz. Mesela ben 20 tuhaf ve gereksiz, hatta bazen zararsız, prosedür listesi çıkardım. Bariz bir biçimde, bunlardan biri – bence en önemlilerden biri – de sünnet.”
McAllister’e, çocuğun doğumun hemen ardından yaşadığı ilk olayın annenin çocuğu bir başkasına vererek çok acılı bir şey yaşamasına göz yummasının anne/çocuk bağına etkisini sordum. Sünnetin bağlılık döngüsüne zarar verebileceğine işaret ettim.
“Geri aldıklarında çocuklarının ona vurduğunu söyleyen birçok kadınla görüştüm kesinlikle. Çocukları, buna izin verdiği için onlara öfkeliydi. Çocuk bandajlanmış, kanıyor ve ağlıyordu.”
McAllister sonra benim aklıma gelmeyen bir noktaya değindi:
“… anne buna hazırlıklı değildi. Bence bu durum ebeveyni de doğrudan etkiliyor. Bilgilendirilmiş rıza sürecinin bozulması söz konusu.”
McAllister derslerinde kullandığı slaytlarda 1988’de sünnet uygulamayı bırakan Michelle Storms’a referans veriyor: “Bir çocuğa bunu yaşatmak isteyen her kişi öncelikle bunun yapılmasına tanıklık etmelidir.”
Sünnetin uzun vadeli psikolojik etkileri şimdilik sadece anekdotal kanıtlar üzerinden araştırılabilir, çünkü henüz yayınlanmış bir üst düzey araştırma yok. Röportajlarım boyunca başka erkeklerin otuz yıldır hissettiklerimi kelimelere dökmesi beni hayrete düşürdü. Önceden, “Belki de çok abartıyorum. Bu hislerimin başka bir şeyden kaynaklanması mümkün mü acaba?” diye düşünürdüm. Ama Jonathan Conte’nin dikkat çektiği gibi “benim gibi mağdurlar seslerini yükselttiklerinde çoğunlukla ya onlarla alay edilir ya da acıları küçümsenir.”
Sünnet derisinin cinsel işlevi olan bir şeyden ziyade “altı üstü bir deri parçası” olduğuna görmezden gelme ve yanlış bilgilendirme kombinasyonu, birçok erkeği sessiz kalmaya itiyor. Basitçe, bir şeylerin eksik olduğunu bilmiyorlar bile. Ancak kendi araştırma yapmış olanlar çocuk sünnetinin yanlış bir şey olduğuna inanıyor.
Adam Z., kendine has bilgeliğiyle, insanlığa tekrar kapıyı açıyor:
“Birinin sırf kültürel estetik bahanesiyle benim için açıkça değerli olan bir şeyi benden alıvermiş olduğu gerçeğiyle ilgilenebilmek çok zaman aldı. Hislerim hiç değişmedi. Bana bunun yapılmış olması daima zoruma gidecek. Olması gerektiği gibi seks yaşayamayacak olmanın öfkesini hep taşıyacağım. Hep toplum tarafından budanmış olduğumu hissedeceğim. Cinsel bölgeleri ısrarla korunan kadınların yanında kendimi hep aşağı göreceğim. Ortalıkta sinirli sinirli dolaşıp duramam … Bu durumu kabullendim ve artık eskisi kadar sinirli değilim.”
Adam, birçoğumuz gibi, konuyu tamamen rafa kaldıramıyor. Her aşağı bakışımızda, cinsel organımızın bir kısmının alındığını fark ediyoruz.
“Bu konuyla ilgili kendimi daha iyi hissetmek için saatlerce debelenip durabilirim – ama sonunda tek çıkış yolu, bunun yaşanmış olduğunu kabul etmek ve aynısının bugün doğan erkek çocukların başına da gelmemesi için çalışmak.”
***
Son kısmını okuduğun makalenin ilk bölümü şurada.
Tom Gualtieri’nin kısaltarak çevirdiğim makalesi 22 Şubat 2013′te “Our Bodies, Our Choices Part II – Men and Their Members” başlığıyla The Weeklings’de yayınlandı.
Tom Gualtieri (@TomGGualtieri) birçok disipline el atmış bir tiyatro sanatçısı: söz yazarı, oyun yazarı, oyuncu, yönetmen, örgücü.
Pingback: Bizim Bedenlerimiz, Bizim Kararlarımız – Tom Gualtieri (#3) | Bir Şey'in Anıları