Ben bu konuda yazmıştım daha önce, ama şimdi yazdıklarımı tekrar okumak ve üstüne başka bir şeyler koymak ihtiyacı hissettim.
Önce nerede kaldığımızı hatırlatayım. İki sene önce #MeToo hareketiyle ilgili olarak şöyle şeyler yazmışım:
Yani, #NotAllMen diyenlere verilecek feminist yanıt “Konu ataerkil sistem ve bu sistemin yarattığı meşruluk zemini.” vb. söylemler yerine doğrudan #YesAllMen olabilir mi?
Hepimizi, tüm erkekleri korkutacak bir dalga mı bu?
Benim yanıtım, evet.
Nasıl ki tüm kadınlar şu veya bu şekilde cinsel saldırıya maruz kalmışlarsa, tüm erkekler de şu veya bu şekilde bir kadının rıza göstermediği cinsellik içeren davranışlarda bulundular. İnsanı şok edecek kadar çoğumuz kadınlara tecavüz ettik. Birçoğumuz kadınları sokakta veya iş yerlerinde (veya otobüste) taciz ettik. Bazılarımız bunu yaptığında ergendi, kimimiz hala yapıyor. Daha medeni olanlarımız, bu gibi cinsel zorlamaları yalnızca kendi partnerlerimize uyguladık. Açık ve net bir rıza ifadesi yokken, varmış gibi davrandık.
Tek tek bakıldığında belki sen ben travmatik bir deneyim yaşatmadık kimseye. Ama o kadın seni de beni de hatırlıyor. Çünkü yaptığımız şey diğer yaşadıklarıyla birlikte yığılarak yarattı #MeToo’nun açığa çıkarttığı sosyal travmayı. Ve çünkü muhtemelen sana bana daha çok güveniyordu o kadın ve bu yüzden kafasında yer etti o yaptığın, yaptığım.
Hepimizi hatırlıyorlar.
Peki ne olacak?
Şanslı olanlarımız, stratejik sebeplerle affedilecekler. Yani, kadınlar, sırf başka hedeflere saldırmanın daha etkili olacağını düşündükleri için bizim yaptıklarımızı sümen altı edecekler.
Çok şanslı olanlarımız gerçekten affedilecekler. Belki değişmiş olduğumuzu gördükleri için, belki zamanla onlara insan gibi (“kadın gibi” değil yani) davrandığımız için, ve eğer yaptığımız çok derin bir iz bırakmamışsa, yeni bizi teşvik etmek adına eski defterleri kapatacaklar.
Çok çok şanslı olanlarımızla ise kadınlar gelip konuşacaklar. Yapmış olduğumuz şeyi ve onlara nasıl bir etki bıraktığını doğrudan bize anlatacaklar. Belki birlikte, bu noktadan sonra durumu telafi etmek ve o kadına saygı duyduğumuzu göstermek için ne yapabileceğimizi konuşacağız. Yani af falan değil, adil bir barış yapacağız.
Şans dediğime bakma. Bu kadınların bizimle nasıl ve ne zaman hesaplaşacakları, büyük ölçüde, bizim şu anda ve bugünden itibaren ne yaptığımıza bağlı.
Hiçbir erkek muaf değil bu dersten.
#YesAllMen
Şimdi yeni bir yazı yazmamın sebebi şu.
8 Aralık 2020’de Twitter’da Hasan Ali Toptaş’la ilgili birçok cinsel taciz suçlaması ortaya atıldı. Toptaş bu iddiaları reddetmedi, yalnızca 9 Aralık’ta üç cümlelik bir özür mesajı yayınladı. 10 Aralık’ta Everest Yayınları Toptaş’la ilişkilerini kestiklerini açıkladı. Bu arada sanırım TRT 2 de bir yayınını mı kaldırmış, bir şeyler olmuş.
Kadınların söylediklerinin doğruyu yansıttığını (yani mesela, taciz meselesinin yalnızca Twitter’da ses çıkaran 20 kadınla sınırlı olduğunu) varsayarak devam edeceğim.
Hasan Ali Toptaş, 62 yaşında, görece sosyal iktidar ve ayrıcalık sahibi bir adam. Muhtemelen birçoğumuzdan daha çok ve daha rahat cinsel tacizde bulunmuştur. (Öte yandan, muhtemelen aramızdaki en çürük yumurta olmadığı da kesin.)
Şimdi yukarıda ilk yazdıklarıma dönelim.
İddiam, erkek olarak yetiştirilmiş hepimizin, fırsatını bulduğumuz ölçüde, kadınlara “hadlerini bildiren” veya “hak ettikleri” ve muhtemelen “amaan amma da abarttıkları” bir şeyler yapmış olduğumuz.
Bu cümledeki “hepimizin” sözcüğü önemli.
Hasan Ali Toptaş’ın iki günde tüm kariyerini çöpe atan süreci, tacize uğramış kadınlar için bir şifa oldu mu? Veya, bu süreç diğer erkekleri “adam” etmeye yaradı mı?
Şunu demek istiyorum aslında: Eğer sezgilerim doğruysa ve hepimiz, tüm erkekler, geçmişimizin bir yerinden bu ipe bağlıysak, o zaman Toptaş’ı veya türevlerini yalıtarak yalnızca iyi erkeklerden oluşan, kadınların rahat edebilecekleri bir toplum kurmamız mümkün olmayacak.
Kadınların rahat edebilecekleri tek toplum, erkeksiz bir toplum olabilecek (ki muhtemelen kadınların da bir kısmı yine diğer kadınları rahat bırakmayacaklar). Buna teorik bir itirazım yok. Stratejik olarak, daha gerçekçi bir senaryoya oynamalıyız gibime geliyor sadece.
Kadınların talep ettiği adaletin cezalandırıcı (punitive) değil dönüştürücü adalet (transformative justice) olmasını sağlamamız lazım.
Kadınlar bu adaletin inşa edilmesi için hali hazırda olağanüstü çalışıyorlar: travmalarının üstünden atlayıp seslerini yükseltiyor ve diğer erkeklerin karşı saldırılarına kendilerini hedef ediyorlar.
Ama yetmez, yetmiyor. Başka bir şeyler daha gerekiyor. (Merak etme, devlet mevlet demeyeceğim tabii ki şimdi.) Aklıma şunlar geliyor, belki bir başlangıç olarak:
1. Erkeklerin özür dilemeyi öğrenmeleri gerekiyor.
“Üzgünüm. Özür dilerim.” dememiz çok az şey ifade ediyor. Özür dilemenin kendisi, hesap verebilirliğin dört adımından ikincisi.
İlk adım, gerçek bir özdüşünüm (self reflection) sürecinde, somut eylemimizi ve bu eylemin karşımızdaki kişiye olan somut etkisi anlamamız. İkinci adım, özür dileme eyleminin kendisi. Üçüncü adım, hatamızı onarma (ve bunun için, diğer insana danışmamız gerekir). Dördüncü adım, davranış değişikliği.
Birçoğumuzun yaptığı gibi, olayı yalnızca ikinci adıma indirgediğimizde, ne incittiğimiz kişi bize inanıyor, ne Everest Yayınları bize inanıyor, ne de diğer erkekler herhangi bir şey öğreniyorlar.
Sonracığıma, o ikinci adım da, Özür Dileme adımı da beş adımdan oluşuyor. Bunu tane tane yazmak isterim:
- “Özür dilerim.”: Bunu açıkça söylemekten kaçınmamamız lazım.
- Verdiğin zararın ismini koy: Tam olarak ne yaptığını, davranışını, kendi sözcüklerinle ifade et. Geçiştirme. Tacize taciz de, cinsiyetçiye cinsiyetçi. “Uygunsuz”, “dikkatsiz” gibi sıfatlardan kaçın.
- Etkinin ismini koy: Bu tavrın karşındaki insana etkisini açıkça ifade et. Karşındaki insanın duygularını tahmin et. (Yalnızca bu basamağa, yani ikini adımın üçüncü adımına geldiğinde karşındaki insanla gerçek bir bağ kurma ihtimalin oluşuyor.)
- Davranışının ismini koy ve sorumluluk al: Ne yaptıysan onu söyle. Ellediysen “Elledim” de. Üzgünsen, burada davranışını açıkça ifade ederek üzgün olduğunu gerçekten gösterebilirsin.
- Bir daha zarar vermemeye söz ver: Şimdi, “Bu davranışımın böyle bir etkisi oldu ve şu zarara yol açtı.” demiş olduğuna göre, bu davranışını tekrarlamayacağını söyle.
Özür dileme eylemi, bu adımların tamamlandığı noktada sonlanıyor.
Ama dönüştürücü adalet için, yani karşımızdaki insanın bizi gerçekten affetmesi ihtimali olması ve bizim de bu arada bir şeyler öğrenebilmemiz için, daha hala iki adım daha var.
Üçüncü adım, hatanı onarman. Taciz gibi travmaya yol açabilecek durumlarda onarmak için ne yapman gerektiğini bilemeyebilirsin. Ama şanslıysan etrafındaki insanlar ve çok şanslıysan bizzat incittiğin kadının kendisi sana yardımcı olacaktır. (Eğer etki daha somut ve doğrudansa, mesela senin yüzünden bir kadın kariyerinden olduysa, ona kariyerine dönmesinde yardımcı olabilirsin ve geçmiş iş arkadaşlarıyla konuşarak sorumluluk alabilirsin.)
Dördüncü adım, seni o davranışa iten değerler bütününe bakman ve kendini değiştirmek için bir plan yapman. Birçok durumda, bu planı açıkça ifade etmen gerekebilir: mesela kadınlara erkekler kadar saygı duymadığını fark edebilirsin ve bununla mücadele etmek için okumalar yapmaya karar verebilirsin.
Bu dört adımın tamamını samimiyetle yaptığımızda hakiki bir hesap verebilirlik (accountability) inşa etmeye başlıyoruz.
2. Erkeklerin de #MeToo demeleri gerekiyor.
Kadınlar “barışçıl” yollardan adalet bulabileceklerine inanmıyorlar. Haklılar.
Bu algıyı kırmak için bu olguyu kırmak gerekiyor.
Fark ettiysen, konuyu hep kadınlar açıyor. Erkekler savunmaya (veya hödüklerse karşı saldırıya) geçiyorlar. Bunu değiştirmemiz lazım.
Daha çok erkeğin, kimse bir şey sormadan konuyu açması, “Ben böyle böyle şeyler yaptım ve bunun şöyle şöyle etkileri oldu, üzgünüm, bunu tekrar etmemeye ve kendimi şunu şunu yaparak değiştirmeye karar verdim.” demeleri gerekiyor.
Tabii ki bunu Twitter’dan falan yapmana gerek yok. İlla ki öyle yapacaksan kadınların ismini vermen tabii ki saçma olur (ama hiç isim vermeyince de kaçak oynama sayılır belki). Belki yediğin haltları hatırlayınca, incittiğin kadınlarla doğrudan iletişim kurup özür dilemeyi seçebilirsin.
Adaleti, kadınların şikayetçi olduğu erkeklere saldırarak kuramayacağız. Çünkü gün gelecek sıra bize gelecek ve bunu hepimiz derinden hissediyoruz. Adaleti, kendimizle hesaplaşarak kurmaya başlayacağız.
3. Erkeklerin, kadınları meşgul etmeden bir adalet kurmaları gerekiyor.
Dedim ya adaleti kendimizle hesaplaşarak kuracağız diye, buradan “adalet içimizde” anlamı çıkmasın. Kişisel düzeyde bir şeyden bahsetmiyorum. Kişisel etkisi olabilse de, erkekler kolektifi açısından konuşuyorum.
Feminizm müttefiki erkeklerin taciz mağduru kadınlarla dayanışması iyi hoş. Ama yetmiyor. Sınıfımıza ihanet etmemiz, kadınların seslerini çıkarmadıkları durumlarda bile erkeklere karşı harekete geçmemiz gerekiyor.
Kadınlar bize ne yapmamız gerektiğini söylediler, üstelik dillerinde tüy bitti anlata anlata. Neler yapmamız gerektiğini biliyoruz. Bunları yalnızca kadınlar söylediklerinde yapmamız, sorumluluğu hep onlara devretmemiz anlamına geliyor. Böyle giderse, güven inşa edemeyeceğiz.
Emir ve direktif almayı öğrenmemiz lazım acilen. Emirleri teyit etmemiz lazım başına buyruk hareket etmemek için. Kadınları dinlememiz lazım. Ve her bir özel durumda, duruma muhatap kadını da dinlememiz lazım. Ancak erkeklere karşı eyleme geçmek için her seferinde kadınları beklersek, biz eli yüzü düzgün bir toplum kurana kadar deniz suyu seviyeleri on yirmi metre yükselecek geriye pek bir uygarlık kalmayacak.
Bu üçüncü maddedeki nüans açık mı emin değilim. Demek istediğim şu: Kadınların politik veya sosyal faaliyeti, ortamdaki erkeklerle mücadele etmek gibi bir ara basamaktan geçiyor hep. Bu erkeklerle erkeklerin de mücadele etmesi lazım ki diğer faaliyetteki görevleri eşit pay edebilelim. Bunun için, taciz konusunda erkeklerin proaktif bir rol üstlenmeleri, kendilerine ve etrafındaki erkeklere hesap sormaları gerekiyor. Böyle bir şeyler yani… Yoksa, feminizmi erkekler inşa edecekmiş gibi bir anlam çıkmasın lütfen.
4. Erkeklerin fırsatları kaçırmaması lazım.
Hasan Ali Toptaş olayı faydalı olabilir. Ama bunun için, Hasan Ali Toptaş hakkında konuşmayı bırakmamız gerek. Nitekim kadınlar tam da bunu yaptılar ve adını bile duymadığım başka yazarları da denkleme eklediler. Ama erkekler hala yalnızca listedeki erkekleri konuşuyorlar.
Ben, sayfayı çevirmeye karar verdim.
Bu blogun anonimliğini riske atarak (ki kendi cinselliğimle ilgili ne çok utanç verici şey yazmış olmama rağmen hem de, bak!) geçmişte taciz ettiğim, rahatsız ettiğim, gereksiz ısrarlarımla gerdiğim vb. en az üç kadınla irtibata geçip yukarıda yazdığım hesap-verebilirlik adımlarını uygulamaya çalışacağım.
Muhtemelen başarısız bir girişim olacak. Özürden çok bahane olacak. Tıka basa “o kişi geçmişte kaldı” ile dolu olacak. Böyle böyle öğreneceğim, öğreneceksem.
Zaman alacak bunu yapmam. Çok düşünmem gerekiyor öncesinde. Aylar alacak. Ama önümüzdeki altı ay içinde gerçekleşecek. (Bak teslim tarihi de koydum kendime.) Sonra da gelip burada sana rapor vereceğim.
Pingback: Şey’in hiç de muhteşem olmayan yeniden geri dönüşü | Bir Şey'in Anıları