Özgür seks nedir?
Daha doğrusu, herhangi bir şeyin başına özgür sözcüğünü eklemek ne anlama gelir?
Özgürlük sözcüğüne (bu bağlamda, en az) üç ayrı anlam yükleniyor.
Bunlardan biri doğrudan politikayla ilgili: Devletin kişilerin davranışlarını engellememesi anlamında “cinsellik özgürlüğü” ya da “cinsel özgürlükler” var. Ben bundan değil, daha felsefi iki anlamından bahsetmek istiyorum.
Bu iki felsefi anlamın ilkine liberal, ikincisine toplumcu (sosyalist) diyeceğim. Bu terimler bu bağlamda genel kabul görmüyor olabilir, ama bu yazı bağlamında şimdilik böyle kabul edelim.
LİBERAL ANLAMDA ÖZGÜR SEKS
Özgürlüğe yüklenen liberal anlam, her türlü ön yargıdan, kavramsal ve düşünsel sınırlamadan bağımsız olmayı kast ediyor. Buna göre, herkes içinden geldiği gibi cinsellik yaşayabilir ve diğerlerinin bunu eleştirmeye hakkı yoktur. Daha doğrusu, eleştirilse de, bu ya da şu eylemin “yanlış” olduğu sonucuna varılamaz.
Bu, kişinin cinsel deneyimlerine sadece devletin değil, toplumun da karışmaması gerektiği anlamına geliyor.
“Beni rahat bırak!” ile “Bırakınız yapsınlar.” arasında ciddi bir benzerlik gördüğüm için, bu görüşe liberal diyorum.
Liberal anlamda özgür seks deyince: Sex and the City
Özgür seks deyince benim aklıma gelen şey bu değil, ama sanırım birçok insanın aklına böyle bir şey geliyor. Cinselliğin tamamen bağımsızlığını ilan etmesi, tarihsel ön yargıların ve tüm toplumsal normların yıkılması anlamında, özgür seks isteyen ve/veya özgür seks yaşayan insanlar var.
Ama burada ciddi bir sorun var. Özgürlük bu kadar keyfi ve rastgele bir şeyse, mevcut şartlarda yaşamaya devam etmek isteyenler ve toplumsal normlarla hiçbir problemi olmayanlar da o normları sorgulayanlarla aynı miktarda özgür sayılıyorlar.
Yani örneğin köleciliği savunan kişi ile eşit vatandaşlığı savunan iki kişinin “düşünce özgürlüğü” açısından bir farkı olamıyor. Benzer denklik milliyetçilik, ırkçılık, homofobi vb. için de geçerli.
Dikkat ederseniz, tuhaf bir şey oluyor bu örnekte: Düşünenin düşünme eyleminin şartlandırılmış olması, yani bu kişinin zihninin dogmalarla zincirlenmiş olması, düşünce özgürlüğü açısından hiçbir şey ifade etmiyor. Egemen ideolojinin kölesi olan bir düşüncenin özgürlüğünden bahsetmek gibi bir duruma düşebiliyoruz.
TOPLUMCU ANLAMDA ÖZGÜR SEKS
Toplumcuların özgürlük anlayışı ise farklı bir bakış açısına dayanıyor. Toplumcular öncelikle bir tarihsel olguyu “yabancılaşma” olarak saptıyorlar. Bu yabancılaşma, ilk ortaya çıktığında özgürleştirici vb. olabilir; ancak onun yabancılaşma olarak saptanması, artık aşılmış olduğunu ve insanın önünde bir engele dönüştüğünü ifade ediyor.
Örneğin toplumcular özel mülkiyetin ilk ortaya çıkışının ilkel ölçekte artı-değer üretimini merkezileştirdiğini ve böylece tarihsel anlamda daha ileri bir üretim ilişkisine tekabül ettiğini düşünürler. Yine toplumculara göre, bu özel mülkiyet olgusu tarih boyunca çeşitli formlara bürünür (kölecilik, feodalizm, kapitalizm gibi) ve dünya sanayi toplumunun kuruluşuna ön ayak olur. Ancak, sanayileşme ile artık artı-değer üretimi öyle bir boyut alır ki, bu artı-değere el koyanların (yani üretim araçlarına sahip olanların, yani burjuvazinin) varlığı insanlığın ilerlemesine engel teşkil etmeye başlar. Böylece, toplumculara göre, insanlığın bugün artık özel mülkiyetten özgürleştirilmesi gerekir. Özgür toplumun gerek şartıdır özel mülkiyetin ortadan kaldırılması.
Özel mülkiyet örneğini kimseyi sosyalizme ikna etmek için vermiyorum. Sadece, yaklaşım farkını açıklamak amacıyla anlatıyorum. Bu yazı için, şu farkı gösterebilmem yeterli: Toplumcular açısından, özel mülkiyet özgürlüğü kavramı oksimorondur. Özel mülkiyetin kendisi bir sömürü ilişkisidir; olsa olsa özel mülkiyetten özgürlük diye bir şeyden bahsedilebilir. İnsanlar arasında (giderek, insan ile doğa arasında) özgür bir ilişkilenme kurulabilmesi için, yani özgür bir toplum için, özel mülkiyetten kurtulmak (“Kurtuluş yok tek başına …”daki kurtuluş bu.) gerekir.
Konumuza dönersek, liberal anlamda “özgür seks”ten bahsediyorsak, belki de toplumcu anlamda “seksin özgürleşmesi”nden bahsetmek daha doğru olabilir.
Bir büyük parantez açmak istiyorum burada. Çoğumuz bu yaklaşımı birçok durumda zaten benimsiyoruz. Örneğin, bir ırkçıyla karşılaştığımızda onun görüşleriyle bizimkinin denk olmadığını, onun yanıldığını düşünüyoruz. (Bu kişinin görüşlerini bastırıp bastırmamanın apayrı bir konu olduğuna dikkatinizi çekerim. Bu, özgürlüğün – benim bu yazıda bahsetmeyeceğimi söylediğim – ilk anlamına, yani politik anlamına giriyor.) Irkçı görüşlerin kendilerini ifade etme imkanı olsa da olmasa da, liberal felsefe ile toplumcu felsefe arasında bir fark var: Toplumcu “ortada bir sorun olduğunu” düşünüyor ve ırkçının görüşlerini ya değiştirmeye çalışıyor ya da o görüşlerin toplumda baskın hale gelmemesi için çaba sarf ediyor. Liberal ise ırkçıya bunun sadece kendi görüşü olduğunu, liberalin başka görüşleri olduğunu ve ırkçının görüşlerine yine de saygı duyduğunu söylüyor.
Örneği ırkçılık gibi uç bir konudan verince her şey çok bariz. Ama mesela yıllarca “türban özgürlüğü” diye bir şeyi tartıştık. Kadının kendi özgür iradesiyle toplumsal alanda başını örtebileceğini, bunun onun doğal bir hakkı olduğunu falan söyledi bize birçok yazar. Yani, fiziksel dış baskıya maruz kalsa da kalmasa da, bir kadının bir dogmanın etkisiyle aldığı kararlara saygı duymamız beklendi. Çok az kimse türban takmanın, yani türban takma eyleminin kendisinin özgür bir karar olup olmadığını sorguladı. Dolayısıyla tartışma toplumcu değil liberal bir tabanda yürüdü. Bu büyük parantezi burada kapatıyorum ve konuya dönüyorum.
SEKSİN ÖZGÜRLEŞMESİ
Yukarıdakilerden şöyle bir sonuç çıkıyor. Eğer liberaller “özgür seks”i toplumcular ise “seksin özgürleşmesi”ni savunuyorsa, aslında liberaller seksin her şeyden özgürleşmesini, yani tüm toplumsal değer yargılarından bağımsız cinsel faaliyeti savunmuş oluyor.
Peki, toplumcular neyi savunuyor? Yani, toplumcular seksi nelerden özgürleştirmek istiyor?
Bir kalemde aklıma gelenler arasında şunlar var:
- toplumsal cinsiyet baskısından, yani “kadının yapması gerekenler”, “erkeğin yapması gerekenler” gibi rollerden özgürleşmiş,
- cinselliği anormal bir şey gibi gören (giderek, aynı evi “kızlı-erkekli” paylaşan insanları fuhuşla zinayla falan suçlayan) muhafazakar zihniyetten özgürleşmiş,
- cinsel deneyimi sadece çoğalma merkezli gören (aslında muhtemelen Musa’nın başlattığı ama bugün Katolik Kilisesi’yle özdeşleşen ve İslam’ın da benimsediği) aile odaklı, dini hukuki cinsellik algısından özgürleşmiş,
- kadınla erkeği sadece cinsellik için var olduğuna inanan, böylece bir kadınla bir erkeğin yaşayabilecekleri tüm duygusal, tensel vb. paylaşımların ancak ve sadece seks için olabileceğini düşünen, cinselliğin bastırıldığı ve tabulaştırıldığı bir bakış açısından özgürleşmiş, ve öte yandan
- sadece kadınla erkeğin cinsellik için var olduğunu sanan cinsiyetçi ve heteronormatif zihniyetten özgürleşmiş
bir cinsellik istiyoruz sanırım.
Dikkat ederseniz listedeki her bir madde, devlet veya kültür düzeyinde kurumsallaşmış bir toplumsal yapıya işaret ediyor, tarihsel bir “yabancılaşma” olgusu tanımlıyor ve bunlardan özgürleşmekten bahsediyor.
Bu olguların yabancılaşma olmadığını düşünebilirsiniz. Bu, gayet ilginç bir tartışma başlatabilir. Ve yahut, listeyi çok kısa bulabilir ve başka maddeler eklenmesi gerektiğini söyleyebilirsiniz. Ben şimdilik, başka bir yazıya aktarılmak üzere, kafamı kurcalayan birkaç soru yazacağım:
- Cinsellik “romantizm”den bağımsız hale getirilebilir mi? (örneğin performatif cinsel deneyimler; eş-değiştirme, seks partileri vb.)
- Cinsellik “duygusal paylaşım”dan bağımsız hale getirilebilir mi? (örneğin, başka hiçbir yakınlık duymadığın biriyle fuck-buddy, yani seks partneri olmak)
- Cinsellik tüm “anlam”dan bağımsız hale getirilebilir mi? (örneğin bir gecelik ilişkiler)
Benim bunlara yanıtım büyük ölçüde olumsuz oluyor. Bu örneklerde özgürleşilen toplumsal – tarihsel yapıyı henüz göremiyorum. (O yüzden “bağımsız” sözcüğünü kullandım şimdilik.) Her bir sorudan upuzun başka yazılar çıkabilir, o yüzden burada bitiriyorum.
***
Not: Cinselliğin tamamen biyolojik bir ihtiyaç olduğunu söylerseniz tüm bu yukarıda yazdıklarımdan bağımsız bir cinsellik düşünülebilir. Yalnız, bu durumda cinsellik tüm ahlaktan da bağımsız hale gelebilir. Örneğin taciz, tecavüz vb. faaliyetlere de “özgür seks” adını takar durumda bulabiliriz kendimizi.