Tag Archives: cinsiyetçilik

Blog okuması: Özgür seks efsanesi

Özgürlük çetrefilli konu. Hele ki cinsellik bağlamında…

Ama işte tutup kişisel cinsel deneyimimle ilgili blog yazmaya başlayınca, lafın dönüp dolaşıp geleceği yer tabii ki seks, cinsellik ve özgürlük konuları oluyor.sexual freedom

Seks ve cinsellik açısından özgürlük meselesi, her birimizin her gün yaşadığı üzere, sadece devlet baskısından kurtulmak anlamına gelmiyor. Ailemizden komşu teyzeye, otobüs şoföründen kahvede boş boş oturan adamlara kadar (hatta ders kitaplarına, filmlere kadar) hayatın her anında cinsellik daracık kutulara sıkıştırılıyor. Bu anlamda, mesela

  • “toplumsal cinsiyet baskısından, yani “kadının yapması gerekenler”, “erkeğin yapması gerekenler” gibi rollerden özgürleşmiş,
  • cinselliği anormal bir şey gibi gören (giderek, aynı evi “kızlı-erkekli” paylaşan insanları fuhuşla zinayla falan suçlayan) muhafazakar zihniyetten özgürleşmiş,
  • cinsel deneyimi sadece çoğalma merkezli gören (aslında muhtemelen Musa’nın başlattığı ama bugün Katolik Kilisesi’yle özdeşleşen ve İslam’ın da benimsediği) aile odaklı, dini hukuki cinsellik algısından özgürleşmiş,
  • kadınla erkeği sadece cinsellik için var olduğuna inanan, böylece bir kadınla bir erkeğin yaşayabilecekleri tüm duygusal, tensel vb. paylaşımların ancak ve sadece seks için olabileceğini düşünen, cinselliğin bastırıldığı ve tabulaştırıldığı bir bakış açısından özgürleşmiş, ve öte yandan
  • cinselliğin sadece kadınla erkeği ilgilendiren bir husus olduğunu sanan cinsiyetçi ve heteronormatif zihniyetten özgürleşmiş

bir cinsellik istiyoruz sanırım.” (Özgür seks ne kadar özgür?)

Bu örneklerin her birinde kendisinden özgürleşilecek şey de devlet veya kültür düzeyinde kurumsallaşmış bir toplumsal yapı oluyor. Bununla ilişkili olarak: Özgür seks yerine seksin özgürleşmesi lafını kullanıyorum dikkat edersen. Özgürlükten sadece “istediği gibi yaşama”yı anlamıyorum. Oradaki “istediği gibi” lafının altında yatan sosyal kabulleri de özgürlük açısından sorgulamak gerekiyor bence. Bu konuda uzun uzun ahkam kesmeyeceğim burada (keza şurada hazır kesilmişi var). Konuya dönelim.how sex looks like

Bu bloga başlamanın (hem düzenli yazma eyleminin, hem de arkadaşlarımla burada yazdıklarımdan hareketle yaptığım sohbetlerin) benim için özgürleştirici bir etkisi oldu.

Bu başarı blogun veya benim değil, toplumundur: Özgürleşilecek o kadar çok şey var ki, azıcık kafa yoran herkes bir ton ilginç şeye rastlayacaktır kendi cinsel hayatında.

Flört edeceğim diye şekilden şekile girmekten sünnete, yeni bir insanla tanışmaya çabalarken yaşadığım utançtan penetrasyonla ilgili dertlerime, partnerimin yaşadığımız cinsellikten zevk alıp almadığıyla ilgili kaygılarımdan daha geçen gün onu hayal ederek mastürbasyon yaptsensual danceığım bir arkadaşımla dedikodu yaparken yaşadığım gerginliğe kadar günün ve hayatın her anında cinselliği baskılayan unsurlarla çevriliyiz.

Ama madem ki bu blogun benim kişisel deneyimlerime dayandığını iddia ediyorum, o zaman burada tutup kadın cinayetlerinden, tacizden falan bahsetme ukalalığını etmeyeyim. Onun yerine, bu bloga yazarken keşfettiğim bazı özgürleşme noktaları hakkında ukalalık edeyim.

  • Neyin seks olup neyin seks olmadığı konusunda genellikle çok katı sınırlar çiziliyor. Mesela bekaret ve ilk sevişme konusunda hizayı vajinal penetrasyondan çiziyoruz ve olay bitiyor. Ama bence cinsel deneyimler sanıldığından daha geçişli. Örneğin dans etmek veya birlikte uyumak gibi son derece erotik eylemler bazen hiç de seks sayılmıyor. (Seks değilse bile seksi bir şey olduğuna eminim oysa ben.)
  • Yine de, seks sayılmayan bu şeyler bazen aldatma sayılabiliyor. (Bazen de sayılmayabiliyor.) Birçoğumuz şu ya da bu ölçüde açık ilişkiler yaşıyoruz, hatta çok-aşklı deneyimlerimiz oluyor, ama sırf o kalın çizgiler bu ayrıntıları göremediği için tüm o deneyimler de yokmuş gibi davranıyoruz.

Belki de yukarıda saydığım toplumsal yapılardan özgürleşme mücadelesi, bu yapıların kendi ahlak kalıplarımıza nasıl yansıdığını görerek onlardan özgürleşme çabasıyla el ele ilerlemeli. Bu da tabii yeni bir ahlak seti hakkında kafa yormak demek olacak. Yani kısacası diyorum ki, bence daha çok konuşmalıyız seks ve cinsellik hakkında.

really-sex

Blog okuması: Nasıl çocuk yetiştirilir?

Çocuk yetiştirme meselesi hep çok kafamı kurcalıyor. Bildiğim kısmı, toplumsal olarak cinsiyet rollerinin nasıl üretildiği. Bilmediğim(iz) kısmı, bu roller toplumsal ölçekte üretirken ebeveynlerin* neler yapabileceği.

Hatırlıyorum mesela, ortaokul ve hatta lise çağındayken bile, annemle babama isimleriyle hitap etmemi yadırgardı arkadaşlarım: Annem ve babam, birtakım çocuk yetiştirme kitapları okumuşlar ve anne/baba – çocuk şeklinde toplumsal roller üzerinden ilişkilenmek yerine arkadaşlık ilişkisi kurmak istemişler benimle. Dil de ilişkiyi şekillendirdiği için, bu kitaplarda doğrudan isimle hitap edilmesi öneriliyormuş. Ben de böylece konuşmaya başladığımdan beri isimleriyle seslenirim anneme de babama da. Mesela sokaktan eve seslenirken (diyelim yarım saat daha top oynama izni almak için), annemin ismini bağırıyordum ki balkona çıksın. Beni bu konuda uyaran arkadaşım bile oldu. Böyle yapmamamı, anne-babaya hürmet etmem gerektiğini falan söyledi. Ben ne kadar “Yahu bunu bana onlar öğretti, benim kendi kararım değil ki?!” dediysem de kesinlikle ikna olmamıştı.

Bu kadar basit bir şey – “hitap” meselesi – bile, üstelik bizim haklı olduğumuza eminken ben, arkadaşlarım arasında kendimi rahat hissedememe yol açıyordu azıcık. Bir de haklı olduğunu hissedemediğin durumlar var.

Bİ ÇOCUK LÜTFEN, CİNSİYETÇİ OLMASIN AMA ARKADAŞLARI DA DIŞLAMASIN MÜMKÜNSE

Temel pedagoji bilimi bize şunu söylüyor:

  • Çocuk, ilk yıllarında, her şeyi “olgu” olarak öğrenir. Yani doğru tektir ve ebeveynleriyle temsil edilir. Görecelilik kavramına yabancıdır. Hiçbir şey kişiden kişiye değişemez. Saat kaçta yatılacağından ne yiyeceğine, dışarı çıkarken ne giyileceğinden kiminle arkadaşlık edileceğine kadar her konuda ebeveynin söylediğidir asıl bilgi. Bu bilgiyi sorgulama algısı yoktur.
  • Bu ilk yılların ardından çocuğun algıları ve akıl yürütme kapasitesi gelişir. Böylece bazı konuların kişiden kişiye değişebileceği fikrini kavrayabilir hale gelir. Örneğin herkesin başka hobileri olabilir, kimileri yemeği daha tuzlu sevebilir vb. Bu yaşlarda kimi şeyler öznel hale gelse de, nesnel bilgi diye bir şey var olmaya devam eder. Örneğin “Sütte protein var, süt iç ki kemiklerin gelişsin.” lafında tartışılacak bir şey yoktur.
  • Bundan sonra ergenlikle falan birlikte her şey sorgulanır hale gelir falan filan… Bu kısmı boş ver şimdilik.

İlk aşamaya odaklanalım: Çocuğa toplumsal cinsiyet rollerini aşılamıyoruz. Çocuk sonra sokakta bu rolleri duyuyor. (“Erkek adam ağlamaz.”, “Karı gibi cimcirme lan!” vb.) Sonra gelip bunları ebeveynine soruyor. Ebeveyn “Yok öyle şey!” derse çocuğun zihninde çelişki yaratmış olacak, konu kestirip atılabilir değil çünkü çocuk için henüz “Onlar öyle düşünüyor, biz de böyle düşünüyoruz.” lafı bir anlam ifade etmiyor.

“Sanırım ailemden “adam olmak”la ya da “erkek olmak”la ilgili kayda değer bir eğitim almadım. … Anladığım kadarıyla, tam olarak toplum içinde tuhaf görünmememi ve davranmamamı garantiye alacak şekilde yetiştirildim.toys for boys

Yani: Evet, kıyafetlerim “erkek çocuk” kıyafetiydi. Evet, hiç oyuncak bebeğim yoktu, onun yerine arabalarım falan vardı. Evet, her konu herkesle konuşulmazdı, bazı konular sadece anneyle, bazıları sadece babayla konuşulurdu. Evet, çok büyük ihtimalle kız çocuk olsaydım bu kadar kişisel özgürlüğüm olmayacaktı.

Bunun yanında: Çok ileri bir yaşıma kadar hiç oyuncak silahım olmadı. (Sanırım ilkokul üçüncü sınıfa kadar) Erkeklerin ağlamayacağı gibi yorumlara hiç maruz kalmadım. Kavga etmem, kavga edebilmem, kendimi fiziksel olarak koruyabilmem beklenmedi.” (Adam olacak çocuk)

Mesela çocuğa şu resimlere bakıp doğru tuvalete gitmesini öğretmek lazım. Ama bunu öğretmek ayrıca “kadın”ın nasıl olması gerektiğini de yeniden üretmek anlamına geliyor.

Oğluna etek giydirirsen, sonra bu işaretleri nasıl tutarlı bir biçimde anlatacaksın? "Tüm toplum yanlış" deyince anlar mı acaba küçük çocuklar.

Oğluna etek giydirirsen, sonra bu işaretleri nasıl tutarlı bir biçimde anlatacaksın? “Tüm toplum yanlış” deyince anlar mı acaba küçük çocuklar.

Hadi diyelim bu yaşları geçti. Artık kendi başına karar alma yeteneği geliştirmeye başladı. Ama sosyal çevresinde dışlanmama baskısı (“erkek/delikanlı” olmak)  sürüyor. (örneğin bkz. İlk kılık kıyafet kuralları)

Bunun çarpıcı bir örneği, sünnet meselesi. Sünnet gerekli bir şey değil, üstelik zararları da olabilir sağlık açısından. (Bkz. Sünnetin Bilimsel Açıdan İncelenmesi ve Evrimsel Bakış Açısı – Evrim Ağacı) Ama şimdi diyelim yaptırmadın çocuğuna sünnet. E bu çocuk ilkokul çağındayken bütün arkadaşlarını görmeyecek mi düğünlü müğünlü “erkekliğe” adım atarlarken. Ortaokula geldiklerinde arkadaşlar “Lan sen sünnetli değil misin, ne biçim erkeksin olm sen?!” demeyecek mi? E o zaman illa ki düğünlü sünnet yaptırıp çocuğu maşallahlı kıyafetle ata mı bindireceğiz?

Mesela,

“annemle babam ben henüz birkaç günlükken sünnet işimi hastanede hallettirivermişler.

Böylece hem sünnet düğünü saçmalığından kurtulmuşlar, hem de kendi ailelerinin “Bu çocuk ne zaman sünnet olacak?” dırdırından. Ayrıca “gerçek erkek” olup olmadığımla ilgili aile içinden veya dışından gelebilecek eleştirileri de peşinen devre dışı bırakmışlar.

Yani, “Hayır canım, yaptırmıyoruz, ne saçma şeyler bunlar.” diyebilecekken, tam tersine, kelimenin tam anlamıyla ilk fırsatta sünnet yaptırdılar. Bir bakıma, toplumsal normları benimsemiş, normlara uyum sağlamış oldular.

Ama alakasız başka bir sonucu daha oldu: Benim sünnetle ilgili hiç başım ağrımadı. Ne çocukluğumda, ne de ergenliğimde bu konu başıma dert oldu. Erkekliğimi sünnet üzerinden tanımlamadım, hadi bu kolay. Ama etrafımdaki insanlar da (yani mesela yeni sünnet olan ve “erkekliğe adım atan” arkadaşlarım da) benim erkekliğimi sorgulamadı. “Sorgulamadı.” derken, onlar muhtemelen beni erkek saydılar; ancak bunun bana etkisi, bu konular üzerine düşünmemem oldu.

Erkekliğimi kışkırtan, ajite eden bir unsur devre dışı kaldı hayatım boyunca.

Ben bunu özgürleştirici buluyorum.

Son tahlilde, ailemin beni sünnet ettirmeyip bunun yerine bu konuda eleştirel bir görüş aşılamaya çalışmasına kıyasla bile daha özgürleştirici buluyorum. Nihayetinde, belli bir yaşa geldikten sonra bana “Biz bunu böyle yaptık. Sünnetin erkeklikle bir ilgisi yok bizce.” deyiverdiklerinde, mesajı aldım ben gayet.

Çocukluğum ve okul hayatım boyunca arkadaşlarımla bu konuyu konuşsam ve kendimi savunmak zorunda kalsam, en iyi ihtimalle erkekliğimi ispat etmeye çalışacak, erkekliğimle sünnetin alakası olmadığını göstermeye çabalayacaktım. Ama bunun da erkek rolünü kışkırtan bir etkisi olacaktı.” (Kışkırtılmış Erkeklik: Sünnet)

Belki de bazen doğru olan, toplumsal normları reddetmek yerine onları etkisiz hale getirecek yöntemi bulmaktır. Bunu “toplumsal” açıdan söylemiyorum bak, lütfen buradan genel bir “politikada taviz” tartışmasına zıplamayalım. Başlangıç sorum basit: Ortada bir çocuk var ve bu çocuğun sağlıksız bir toplumda sağlıklı bir biçimde nasıl yetiştirilebileceğini merak ediyorum.

DAHA DA ZOR SORULAR: KIZ ÇOCUK yetİştİrmek

dress properly

Buraya kadar, söylemeden de olsa, hep oğlan çocuklardan bahsettim. Çünkü hem böylece kendi deneyimlerimi anlatmam mümkün oldu, hem de daha basit iş. Kızlar açısından ise işler sanırım daha karışık: Hem o eteği giyerse sokakta yılışan erkekler olabileceği bilgisini vermek hem de ama o eteği giyme hakkını savunmak ve giymek istiyorsa da onu sonuna kadar desteklemek, falan filan. Zor işler. Nasıl yapılır, ne denir, hiç bilemiyorum. Bunca magandanın içinde (üstelik maganda bir sistemin içinde) kadın olmak zaten zor, bir de başka bir kadının büyümesine tanıklık etmek, hele ki bu büyüme sürecinde sorumluluk sahibi olmak… Daha söylerken kalbim sıkışıyor. (bkz. Hanım hanımcık)

***

* Yazı boyunca “ebeveyn” lafını kullandım. Bu sözcüğün anlamı “anne-baba” imiş, tam da kaçınmak istediğim anlam. Aslında kast etmek istediğim şu: çocuğun büyüme sürecinden sorumlu insan(lar). Bu insanın çocukla kan bağı olup olmamasının konuyla bir ilgisi yok, ama bu anlama gelecek doğru dürüst bir sözcük de bulamadım. İdare ediver.

Özgür seks ne kadar özgür?

Özgür seks nedir?

Daha doğrusu, herhangi bir şeyin başına özgür sözcüğünü eklemek ne anlama gelir?sexual freedom

Özgürlük sözcüğüne (bu bağlamda, en az) üç ayrı anlam yükleniyor.

Bunlardan biri doğrudan politikayla ilgili: Devletin kişilerin davranışlarını engellememesi anlamında “cinsellik özgürlüğü” ya da “cinsel özgürlükler” var. Ben bundan değil, daha felsefi iki anlamından bahsetmek istiyorum.

Bu iki felsefi anlamın ilkine liberal, ikincisine toplumcu (sosyalist) diyeceğim. Bu terimler bu bağlamda genel kabul görmüyor olabilir, ama bu yazı bağlamında şimdilik böyle kabul edelim.

LİBERAL ANLAMDA ÖZGÜR SEKS

Özgürlüğe yüklenen liberal anlam, her türlü ön yargıdan, kavramsal ve düşünsel sınırlamadan bağımsız olmayı kast ediyor. Buna göre, herkes içinden geldiği gibi cinsellik yaşayabilir ve diğerlerinin bunu eleştirmeye hakkı yoktur. Daha doğrusu, eleştirilse de, bu ya da şu eylemin “yanlış” olduğu sonucuna varılamaz.

Bu, kişinin cinsel deneyimlerine sadece devletin değil, toplumun da karışmaması gerektiği anlamına geliyor.

“Beni rahat bırak!” ile “Bırakınız yapsınlar.” arasında ciddi bir benzerlik gördüğüm için, bu görüşe liberal diyorum.

sex_the_city_and_the_price_of_freedom

Liberal anlamda özgür seks deyince: Sex and the City

Özgür seks deyince benim aklıma gelen şey bu değil, ama sanırım birçok insanın aklına böyle bir şey geliyor. Cinselliğin tamamen bağımsızlığını ilan etmesi, tarihsel ön yargıların ve tüm toplumsal normların yıkılması anlamında, özgür seks isteyen ve/veya özgür seks yaşayan insanlar var.

Ama burada ciddi bir sorun var. Özgürlük bu kadar keyfi ve rastgele bir şeyse, mevcut şartlarda yaşamaya devam etmek isteyenler ve toplumsal normlarla hiçbir problemi olmayanlar da o normları sorgulayanlarla aynı miktarda özgür sayılıyorlar.

Yani örneğin köleciliği savunan kişi ile eşit vatandaşlığı savunan iki kişinin “düşünce özgürlüğü” açısından bir farkı olamıyor. Benzer denklik milliyetçilik, ırkçılık, homofobi vb. için de geçerli.

Dikkat ederseniz, tuhaf bir şey oluyor bu örnekte: Düşünenin düşünme eyleminin şartlandırılmış olması, yani bu kişinin zihninin dogmalarla zincirlenmiş olması, düşünce özgürlüğü açısından hiçbir şey ifade etmiyor. Egemen ideolojinin kölesi olan bir düşüncenin özgürlüğünden bahsetmek gibi bir duruma düşebiliyoruz.

TOPLUMCU ANLAMDA ÖZGÜR SEKS

Toplumcuların özgürlük anlayışı ise farklı bir bakış açısına dayanıyor. Toplumcular öncelikle bir tarihsel olguyu “yabancılaşma” olarak saptıyorlar. Bu yabancılaşma, ilk ortaya çıktığında özgürleştirici vb. olabilir; ancak onun yabancılaşma olarak saptanması, artık aşılmış olduğunu ve insanın önünde bir engele dönüştüğünü ifade ediyor.

Örneğin toplumcular özel mülkiyetin ilk ortaya çıkışının ilkel ölçekte artı-değer üretimini merkezileştirdiğini ve böylece tarihsel anlamda daha ileri bir üretim ilişkisine tekabül ettiğini düşünürler. Yine toplumculara göre, bu özel mülkiyet olgusu tarih boyunca çeşitli formlara bürünür (kölecilik, feodalizm, kapitalizm gibi) ve dünya sanayi toplumunun kuruluşuna ön ayak olur. Ancak, sanayileşme ile artık artı-değer üretimi öyle bir boyut alır ki, bu artı-değere el koyanların (yani üretim araçlarına sahip olanların, yani burjuvazinin) varlığı insanlığın ilerlemesine engel teşkil etmeye başlar. Böylece, toplumculara göre, insanlığın bugün artık özel mülkiyetten özgürleştirilmesi gerekir. Özgür toplumun gerek şartıdır özel mülkiyetin ortadan kaldırılması.freed

Özel mülkiyet örneğini kimseyi sosyalizme ikna etmek için vermiyorum. Sadece, yaklaşım farkını açıklamak amacıyla anlatıyorum. Bu yazı için, şu farkı gösterebilmem yeterli: Toplumcular açısından, özel mülkiyet özgürlüğü kavramı oksimorondur. Özel mülkiyetin kendisi bir sömürü ilişkisidir; olsa olsa özel mülkiyetten özgürlük diye bir şeyden bahsedilebilir. İnsanlar arasında (giderek, insan ile doğa arasında) özgür bir ilişkilenme kurulabilmesi için, yani özgür bir toplum için, özel mülkiyetten kurtulmak (“Kurtuluş yok tek başına …”daki kurtuluş bu.) gerekir.

Konumuza dönersek, liberal anlamda “özgür seks”ten bahsediyorsak, belki de toplumcu anlamda “seksin özgürleşmesi”nden bahsetmek daha doğru olabilir.

Bir büyük parantez açmak istiyorum burada. Çoğumuz bu yaklaşımı birçok durumda zaten benimsiyoruz. Örneğin, bir ırkçıyla karşılaştığımızda onun görüşleriyle bizimkinin denk olmadığını, onun yanıldığını düşünüyoruz. (Bu kişinin görüşlerini bastırıp bastırmamanın apayrı bir konu olduğuna dikkatinizi çekerim. Bu, özgürlüğün – benim bu yazıda bahsetmeyeceğimi söylediğim – ilk anlamına, yani politik anlamına giriyor.) Irkçı görüşlerin kendilerini ifade etme imkanı olsa da olmasa da, liberal felsefe ile toplumcu felsefe arasında bir fark var: Toplumcu “ortada bir sorun olduğunu” düşünüyor ve ırkçının görüşlerini ya değiştirmeye çalışıyor ya da o görüşlerin toplumda baskın hale gelmemesi için çaba sarf ediyor. Liberal ise ırkçıya bunun sadece kendi görüşü olduğunu, liberalin başka görüşleri olduğunu ve ırkçının görüşlerine yine de saygı duyduğunu söylüyor.

Örneği ırkçılık gibi uç bir konudan verince her şey çok bariz. Ama mesela yıllarca “türban özgürlüğü” diye bir şeyi tartıştık. Kadının kendi özgür iradesiyle toplumsal alanda başını örtebileceğini, bunun onun doğal bir hakkı olduğunu falan söyledi bize birçok yazar. Yani, fiziksel dış baskıya maruz kalsa da kalmasa da, bir kadının bir dogmanın etkisiyle aldığı kararlara saygı duymamız beklendi. Çok az kimse türban takmanın, yani türban takma eyleminin kendisinin özgür bir karar olup olmadığını sorguladı. Dolayısıyla tartışma toplumcu değil liberal bir tabanda yürüdü. Bu büyük parantezi burada kapatıyorum ve konuya dönüyorum.hair image

SEKSİN ÖZGÜRLEŞMESİ

Yukarıdakilerden şöyle bir sonuç çıkıyor. Eğer liberaller “özgür seks”i toplumcular ise “seksin özgürleşmesi”ni savunuyorsa, aslında liberaller seksin her şeyden özgürleşmesini, yani tüm toplumsal değer yargılarından bağımsız cinsel faaliyeti savunmuş oluyor.

Peki, toplumcular neyi savunuyor? Yani, toplumcular seksi nelerden özgürleştirmek istiyor?

Bir kalemde aklıma gelenler arasında şunlar var:

  • toplumsal cinsiyet baskısından, yani “kadının yapması gerekenler”, “erkeğin yapması gerekenler” gibi rollerden özgürleşmiş,
  • cinselliği anormal bir şey gibi gören (giderek, aynı evi “kızlı-erkekli” paylaşan insanları fuhuşla zinayla falan suçlayan) muhafazakar zihniyetten özgürleşmiş,
  • cinsel deneyimi sadece çoğalma merkezli gören (aslında muhtemelen Musa’nın başlattığı ama bugün Katolik Kilisesi’yle özdeşleşen ve İslam’ın da benimsediği) aile odaklı, dini hukuki cinsellik algısından özgürleşmiş,
  • kadınla erkeği sadece cinsellik için var olduğuna inanan, böylece bir kadınla bir erkeğin yaşayabilecekleri tüm duygusal, tensel vb. paylaşımların ancak ve sadece seks için olabileceğini düşünen, cinselliğin bastırıldığı ve tabulaştırıldığı bir bakış açısından özgürleşmiş, ve öte yandan
  • sadece kadınla erkeğin cinsellik için var olduğunu sanan cinsiyetçi ve heteronormatif zihniyetten özgürleşmiş

bir cinsellik istiyoruz sanırım.

Dikkat ederseniz listedeki her bir madde, devlet veya kültür düzeyinde kurumsallaşmış bir toplumsal yapıya işaret ediyor, tarihsel bir “yabancılaşma” olgusu tanımlıyor ve bunlardan özgürleşmekten bahsediyor.

Bu olguların yabancılaşma olmadığını düşünebilirsiniz. Bu, gayet ilginç bir tartışma başlatabilir. Ve yahut, listeyi çok kısa bulabilir ve başka maddeler eklenmesi gerektiğini söyleyebilirsiniz. Ben şimdilik, başka bir yazıya aktarılmak üzere, kafamı kurcalayan birkaç soru yazacağım:

  • Cinsellik “romantizm”den bağımsız hale getirilebilir mi? (örneğin performatif cinsel deneyimler; eş-değiştirme, seks partileri vb.)
  • Cinsellik “duygusal paylaşım”dan bağımsız hale getirilebilir mi? (örneğin, başka hiçbir yakınlık duymadığın biriyle fuck-buddy, yani seks partneri olmak)
  • Cinsellik tüm “anlam”dan bağımsız hale getirilebilir mi? (örneğin bir gecelik ilişkiler)

Benim bunlara yanıtım büyük ölçüde olumsuz oluyor. Bu örneklerde özgürleşilen toplumsal – tarihsel yapıyı henüz göremiyorum. (O yüzden “bağımsız” sözcüğünü kullandım şimdilik.) Her bir sorudan upuzun başka yazılar çıkabilir, o yüzden burada bitiriyorum.hair poster 1

***

Not: Cinselliğin tamamen biyolojik bir ihtiyaç olduğunu söylerseniz tüm bu yukarıda yazdıklarımdan bağımsız bir cinsellik düşünülebilir. Yalnız, bu durumda cinsellik tüm ahlaktan da bağımsız hale gelebilir. Örneğin taciz, tecavüz vb. faaliyetlere de “özgür seks” adını takar durumda bulabiliriz kendimizi.