Monthly Archives: October 2014

Striptizci Olarak Çalışmak Nasıl Erkeklere Sempatiyle Yaklaşmamı Sağladı – Katherine Frank

Katherine Frank striptiz yaptı, müşterileriyle röportaj yaptı ve sonra erkek arzularıyla ilgili tez yazdı.

stripclub

Antropolog Katherine Frank altı yılını striptiz yaparak ve düzenli müşterilerinden 30 tanesiyle gerçekleştirdiği röportajlara dayanan “G-String’ler ve Sempati: Striptiz Kulübü Müdavimleri ve Erkek Arzuları” (G-Strings and Sympathy: Strip Club Regulars and Male Desire) başlıklı kitabı için çalışarak geçirdi. Kendi doktora tezinden uyarladığı bu kitap, platformdaki çıplak kadınla onun jartiyerine para sıkıştırmak için tekrar tekrar gelen adam arasındaki ilişkiyi inceleyen, akademik olmakla beraber erişilebilir bir araştırma.

Frank, kalça sallama ve çalkalama hareketleriyle post-turistin özdüşünümsel doğası hakkında eşit rahatlıkla konuşabiliyor. Ve onun deneyimi, akıl-beden ayrışmasını sandığınızdan daha az yansıtıyor. Kulüplerden birinde Baudrillard’a Kaside adını verdiği bir set yaratmış. Gerçekliğin – pardon “gerçeklik”in – temsillerinden veya taklitlerinden ayırt edilemez hale geldiğini savunan filozofu çağrıştıran şarkılar eşliğinde üzerindekileri parça parça çıkarıyor: Matrix’ten bir parça, White Zombie’den bir parça. (Akademiye dönmüş olmasa ona Hole’un “Doll Parts” şarkısını Baudrillardian çağrışımlarıyla listeye eklemesini önerecektim: “I fake it so real I am beyond fake.” / Öyle iyi taklit ediyorum ki taklidin ötesindeyim.)

Kendisinin Laurelton adını verdiği ve striptiz kulübü hayranlarının Mekke’si kabul edilen bir güneydoğu kentinde çeşitli kulüplerde çalıştı Frank. Devasa, lüks ve çoğunlukla beyaz Diamond Dolls’da 200-300 civarı “kız” sahnelerde dans ediyor ve bireysel müşterilere 10$ karşılığında masa dansı sunarak kalabalığın arasında dolaşıyor. Üst katta müşteriler için saati 100-500$ arası olup ve dansçılara 200$ olan özel odalar bulunuyor. Ünlüler sıklıkla doğrudan üst kata çıkıyorlar ve buralarda yaşanan orjilerle ilgili söylentiler almış başını gidiyor – Frank’ın dediğine göre ne bu söylentiler doğru ne de kimse onları bastırıyor. Ayrıca Tina’s Revue’de de çalıştı Frank: daha küçük, daha ucuz, farklı renkten insanların geldiği ve hayali etkinliklerin uyuşturucu ticareti ve fuhuş olduğu bir kulüp. Her iki kulüpte de erkekler dansçılardan onlarla oturup konuşmalarını isteyebilirler ve de sıklıkla istiyorlar.

Frank’ın sağlam argümanlarından biri, “turistik bakış”ın “erkek bakışları”na kıyasla striptiz kulübü deneyimi açısından daha alakalı olduğu. Striptiz barı ne iş ne de ev; burada erkekler savurganlıklarıyla veya hırpani bir alt sınıfın gözüpek kaşifleri olarak tatile çıkıyorlar – hiçbir risk almadan hem de. Ayrıca, erkeklerin dansçılarla etkileşimlerinde sahicilik takıntılı olduklarını fark etmiş (“oradaki herif kendini kandırıyor, hatun benden gerçekten hoşlanıyor”). Dansçılar, “gerçeklik” arayışındaki müşterilerinden sahte gerçek isimler ve sahte ev telefon numaraları (kendini arkadaş sayan müdavimlerin cep telefonları) vererek istifade ediyorlar. “Kalabalık Yatak Odası: Evlilik, Tek Eşlilik ve Fantezi” (The Crowded Bedroom: Marriage, Monogamy, and Fantasy) başlıklı büyüleyici bölümde Frank, striptiz barlarının erkeklerin sevgilileri veya eşleriyle mahremiyet geliştirme kabiliyetini körelttiği iddiasına karşı çıkıyor ve aslında striptiz kulübü akınlarının röportaj yaptığı birçok kişinin evliliğini ayakta tuttuğunu iddia ediyor. Frank, Salon’la Virginia’daki evinden bir röportaj gerçekleştirdi.

***

gstrings

Striptizcilerin erkeklerden nefret ettiklerine dair duyduklarımın aksine kitabın acayip anlayışlı. Erkeklerle ilgili hislerin kulüplerde çalıştığın altı yıl boyunca nasıl değişti?

Bence çok daha anlayışlı hale geldim. Üniversitede okurken pornografi karşıtı bir feministtim. Andrea Dworkin ve Catharine MacKinnon’u okumuştum ve iyi noktalara parmak bastıklarını düşünüyordum. Ama striptiz kulüplerindeki erkeklerle konuştukça onların da cinsiyetçi kültürden zarar gördüklerini fark ettim. Kendilerini itici buluyorlar, eşlerinin ve sevgililerinin onların arzularını asla kabul etmeyeceklerini düşünüyorlar ve seksle ilgili her şeyi bilmeleri beklendiği için asla kimseye akıl danışamıyorlardı. Bu erkekler, bir yandan geleneksel erkeksi davranışları bir yandan da daha çok duygusallığı isteyen kadınların çelişkili talepleri arasında bocalıyorlardı. Ayrıca kadınların güzel bulunmak ama nesneleştirilmemek arzularıyla kafaları karışmıştı.

Bunların yanında, ayrıca erkeklerin hala birçok ayrıcalığa sahip olduklarını ve bunu fark etmeleri gerektiğini gördüm. Kulübe gitmenin onlarda bıraktığı leke, bir sonraki işinin peşinde koşan ve son iki yıldır ne yaptığını kimseye söyleyemeyen striptizcinin yaşadıklarının yanında bir hiç kalır. Dansçılar, diğer az yetenek gerektiren mesleklerde çalışan kadınlara kıyasla bol para kazanıyorlar, ama kariyerleri çok kısa: Otuzlu yaşlarının ortasından sonra bir kadın bu işi çok da sürdüremez.

Erkek, “kalbini kaptırdığı” bu kadına para verdiğini, o yüzden o kadının belli bir iktidarı düşünebilir, ama bu yine de erkek için eğlence masrafından ibaret. Bazen bir erkek tek bir dansçıyla 500 dolar harcar: Ben kira, gıda ve faturalardan sonra böyle bir para arttırmayı hayal bile edemiyorum.

Nasıl striptizci oldun?

24 yaşındayken yüksek lisans masraflarımı karşılamak için likör promosyonu işinde çalışmaya başladım. Bud Girls’ü gördün mü hiç? Öyleydik biz de: Daracık elbiselerimiz vardı, ekip halinde bardan bara gider ve shot’lar satardık. Striptiz barlarında da promosyonlar yaptık; buralarda striptizciler ve likör modelleriyle beden imgesi ve belirlenmesi üzerine konuştum; sonra da okulda bunu çalışmaya karar verdim. Bir antropolog olarak, etnografiyle ilgileniyordum – ayrık bir pozisyondan değil, çalıştığım alanın bir parçası olarak yazmak istiyordum – böylece lüks bir kulüpte dansçı olarak çalışmaya başladım. Hemen fark ettim ki kadınlar bunu para için yapıyorlardı, böylece ben de sorularımı müşterilere çevirdim.

Üzerine yapışacak damga konusunda endişelendin mi?

Riskli bir projeydi. Diğer akademikler bana “Dansçı olarak çalıştıktan iş bulabilecek misin?” gibi şeyler söylüyorlardı. Ama bence zamanlama doğruydu; birkaç kişi saklandığı yerden çıkmıştı ama kesinlikle şimdiki gibi değildi.

O zamandan beri fildişi kuleler seks işçileri tarafından top ateşine tutuluyor?

Şimdi kesinlikle daha çok kabul görüyor. Ben yüksek lisans yaparken “Orospular ve Diğer Feministler” (“Whores and Other Feminists”) diye bir kitap çıktı; yazarların birçoğu yüksek lisans öğrencileri ve diğer kamu aydınlarıydı ve seks endüstrisinde çalışmışlardı. 90’ların sonlarına doğru hala bu proje beni bir yargılama ve damgalamaya maruz bırakacağa benziyordu. [Frank şu anda Madison’da Wisconsin Üniversitesi’nin sosyoloji bölümüne bağlı Sosyal Bilim Araştırmaları Konseyi’nde cinsellik araştırmacısı olarak çalışıyor ve başka okullarda da dersler vermiş.]

Striptiz yapmak beden imgeni nasıl etkiledi?

Dans etmek gerçekten çok olumlu bir deneyimdi. Erkeklerin ne tür bedenleri güzel veya seksi buldukları konusunda kadınların sandığından çok daha çeşitli bir algıları olduğunu öğrendim. Üst kademe kulüplerin, alt kademe kulüplere göre çeşitliliği daha azdı. Ama lüks kulüplerde bile Cosmo’da ya da Maxim’de göreceğinizden çok daha fazla boyut ve şekil çeşitliliği bulabilirdiniz. Ben erkekleri çok dar bir güzellik algısına sahip olmakla damgalamıştım ama aslında çok daha geniş bir zevk skalasına sahiptiler.

Gerçekten mi? Ben striptiz kulübüne gittiğimde istisnasız tüm dansçılar kusursuzdu.

Ah keşke bir siyah ışık beni gittiğim her yerde takip etse ! O ışıklar sizi hep bronz tenli gösterir, derinizi de hep kusursuz gösterir, kasık kıllarınızı tıraş ederken oluşan kızarıklıkları ve selülitlerinizi saklar.

Soyunma odasında bu insanların gerçekte nasıl göründüğünü görürsünüz. Ama evet, bazı parametreler var: Genç olmak önemli, ve mesela kısa saçlı kızlar bahşiş alabilmek için peruk takmaları gerektiğini hemencecik fark ediyorlar.

Ne kadar para kazanıyordun?

Bir gecede 1.000 dolardan fazla kazanıyordum ve 3.000’den fazla kazanan dansçılar biliyorum, ama bu sayılar ortalamanın çok üstünde. Çalıştığın kulüp işlekleştikçe dans pahalanır ve sen de daha çok kazanırsın. Ama ben hiç haftada dört geceden daha fazla çalışamadım çünkü fiziksel olarak gerçekten çok zor. Yüksek topuklularlasın, gecenin geç bir saati, ortalık duman altı. Gerçekten bir işçi-sınıfı mesleği, ağır emek var. Üstünde ketçap lekeleriyle dolu bir tişört yerine şık elbiseler var, tamam, ama yine de bedenini çok zor bir iş için kullanıyorsun.

Erkekler hiç seni ürkütecek şeyler yaptılar mı?

Grup içindeki erkekler yalnız olduklarından farklılar. Grup içindeki erkekler daha çok konuşuyor, kadınların bedenlerini daha kaba saba şekilde kıyaslıyor, eşlerinin ve sevgililerinin bedenleri hakkında daha eleştirel oluyor. Cumartesi geceleri çalışmayı sevmiyordum – bekarlar partisi geceleri. İlk başladığımda hep grup halinde gelirler sanmıştım, sonradan işin büyük kısmının yalnız başına gelmiş bir erkekle oturup sohbet etmek olduğunu öğrenince gerçekten rahatladım.

Kitabının ilk bölümünde erkek bakışı için öz bir tanım yapıyorsun: “Katı toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin olduğu bizimki gibi toplumlarda … ‘bakmak’ bir baskılamaya ve görünürlük bir istibdat formuna dönüşüyor. Bakış, içselleştirildiğinde, disipline edici bir kuvvete dönüşüyor.” Sonra hızlıca bu tanımı reddediyorsun, ama striptiz kulübü deneyiminde bunun merkezi bir rolü yok mu?

Evet erkekler bakıyorlar ve kadınlara bakılıyor, ve bu deneyimin önemli bir parçası, ama ortada bakmakla ilgili tek ilişkilenme bu değil. Erkekler ayrıca birbirlerine bakıyorlar, birbirlerinin ne kadar harcadıklarına bakıyorlar. Kadınlar birbirlerine bakıyorlar; kadınlar erkeklere bakıyorlar, kimin daha müsrif olduğunu çıkarmaya çalışıyorlar. Erkeğin baktığı ve her ne arıyorsa onu gördüğü varsayılıyor, ama dansçılar bedenlerini gösterip öznelliklerini saklayabileceklerini fark ediyorlar.

Bağlam işin büyük bir bölümü. Diyelim ki sokakta yürüyorsun ve biri “Vay, kıça bak” diye bağırıyor, hiç beklemediğin için bir anda kendini açıkta hissedebilirsin. Ama eğer kendini para karşılığı açıyorsan, bu, bağlama dahildir artık. Striptiz kulübünde çıplaklık kostümdür. Özgünlük arayışındaki kimi müşterilerin talebi de tam bununla ilgili – onlar bu son kostümü de çıkarmanı istiyorlar.

Galiba senin görevin erkek bakışını ve turistik bakışı oynamaktı. Sınıfsal farklılıklardan yararlandın mı? Daha alt kademe kulüplerdeki erkekler için daha yırtık pırtık giyinirken, ensesi kalınlar için ışıltılı kıyafetler seçmek gibi mesela.

Kulüpler – para babalarının kulüplerinden mahalle barlarına veya genelev semti mekanlarına kadar – öyle katmanlılar ki erkekler nereye gideceklerine tam da bu farklılıklar onlar için ne anlama geliyorsa ona bakarak karar veriyorlar. Erkekler her bir kulüpteki kadınların nasıl olduklarına dair öyle peşin hükümlerle gelmişlerdi ki ben hiçbir kontrolüm olmadığını hissettim. Ensesi kalınların kulübünde bisikletli fıstık kılığında çıksan erkekler yine “Ne hoş, bu güzel kız bisikletli fıstık taklidi yapıyor.” Ya da mesela çok zayıf bir kız düşün: Üst kademe kulüpte “Bak, bir balerin.” derler; aynı kıza alt kademe bir kulüpte “Kesin eroin bağımlısı.” derler.

Haberler, güncel olaylar, politika ya da borsadaki gelişmeler hakkında konuşabilmek ve bunlarla ilgilenmek bazı müşterilerin ilgisini çekebilir. Nasıl giyineceğini, nasıl süsleneceğini, nasıl makyaj yapacağını falan bilmek, eğer istedikleri oysa bir orta-sınıf kızıyla takılma fantezilerine yardımcı olur.

“Görünüm”ünü çok değiştirdin mi?

Öyle çok hareket alanımız yoktu. Üst kademe kulüplerde menajer sen sahneye çıkmadan önce ful beden kontrolü yapar. Tüm tırnaklar ojeli olacak, üç aksesuarın olacak – uzun sabahlık iki sayılır ama kısa bir kıyafette mesela fular ve eldivenlere ihtiyacın var. Öyle külçe gibi botlar olmaz, ince topuklu ayakkabı olacak. Derli toplu bir görünüm istiyorlar.

Kasık kıllarıyla ilgili kurallar nasıl?

Bir kent yasası alt kısımlarda tamamen tıraşlı olamayacağını belirtiyordu. Sanırım sebebi, sübyancılık fetişini tetiklemesi. Eğer yeterince kılın yoksa menajer “Kurşun kalemle biraz ekle” derdi. Bazı dansçılar hiç tıraş etmezdi çünkü o da bir fetiş: hiç tıraşsız bir dansçıyı bir gece idare edecek kadar bundan hoşlanan erkek bulunurdu.

Erkekler senin teşhirci olduğun ya da “iyi kız” olduğun gibi fantezileri tercih ediyorlar mıydı? Bu gibi şeyler senin için zor muydu? Hiç, bir erkek seni bir fanteziye zorladı mı?

Her iki yanıtı da severlerdi – işin sırrı, hangi müşterinin hangi yanıtı tercih ettiğini kestirmekti. Gerçi mesela araştırma yaparken, araştırma projesinin bir parçası olarak dans ettiğim konusunda açık konuşuyordum ve bundan tahrik olan müşteriler de vardı gayet.

Röportaj yaptıkların hepsi müşterin miydi? Rolleri değiştirip onları incelemek nasıl bir histi?

Evet, röportaj yaptığım tüm erkeklerle kulüpte çalışırken tanıştım. Dansçı olup müşterileri incelemekten kesinlikle keyif aldım, çünkü sonuçta dansçıları herkes konuşuyor – insanlar diyor ki “Gidip de böyle bir işe giren bir kadının ne sorunları var acaba?” Neden tüm ilgi dansçılara odaklı? Neden böyle bir eğlence anlayışını finanse eden erkeklerle kimse ilgilenmiyor? Araştırmacı dansçılık fikrini seviyorum.

Ve bunca müşterimle konuştuğum için de çok şanslıyım. Söyleşiler beni daha iyi bir dansçı yaptı, işimde yani onları memnun etmekte daha iyi yaptı. Durmadan düşünürdüm, “Bu herifler ne istiyorlar, niye burdalar?” diye. Hayatlarını, işlerini falan gerçekten merak ediyordum; ticaretin nasıl gerçekleştiğini, satışın nasıl yaşandığını gözlerimle görmeliydim. Defter önümde bir köşeye otursam aklıma hayalime gelmeyecek şeyler öğrendim. Ayrıca genel olarak cinselliği de daha iyi anlamamı sağladığını düşünüyorum.

Bunu biraz açabilir misin?

Striptiz kulüplerinde çalışmak benim için, fantezilerin çok bireysel olmakla beraber yaygın kültürel biçimlerde nasıl deneyimlendiklerini sahneledi. Ayrıca bunun nasıl gerçekleştiğini düşünmeme yol açtı. Özellikle de, fantezinin nasıl diğer toplumsal konumlanmalardan ne kadar etkilendiğini, örneğin sosyal sınıftan nasıl etkilendiğini düşünmeme yol açtı. Kitabı yazdığımdan beri birçok erkekten tonla eposta alıyorum. Bana “Olamaz, ben de diğer erkekler gibiyim. Kitabındaki tüm o lafları aynen ben de söyledim.” diyorlar.

Öznelerinin hemen hepsi evliydi ve büyük kısmı eşlerine aşık olduklarını ve evli kalmak istediklerini söylediler. Bunu kulüplere bu kadar sık gitmeleriyle nasıl bağdaştırıyorlar?

Eşlerine aşık olduklarını ve evli kalmak istediklerini söyleyen erkekler için kulüplerde yaşananlar onları heyecanlandıracak kadar saldırgan ve gerçekçi olmakla beraber sonuçta hepsi fantezi. “Kalabalık Yatak Odası” bölümünde gerçek mahremiyet olayının tam olarak ne olduğunu sorgulamak istedim. Ne demek ki yani bu? Birçok çift birbirinden bir şeyler saklıyor – günlük olumsuz düşüncelerden başka insanlarla yaşadıkları ciddi cinsel veya duygusal çapraşıklıklara kadar. Şu anki araştırma projem tam da buna derinlemesine bakmayı amaçlıyor – gizlilik, mahremiyet, cinsel münhasırlık ve evlilik arasındaki ilişkiye.

Erkeklerin striptiz kulübüne gittiklerini “… eşim öğrenirse çok incinir.” deyip yine de gitmeye devam etmeleriyle ilgili bir model yakaladın. Bunu, nesne ilişkileri psikoanalisti Otto Kernberg’in, saldırganlığın evliliğin bileşik bir parçası olduğu ve çiftlerin bunu reddetmektense ilişkilerini buna uydurmaları gerektiği teorisiyle açıklıyorsun. Bu teori hakkında ve neden buna katıldığın hakkında bir şeyler söyleyebilir misin?

Teoriye tamamen katıldığımı söyleyemem; ama ilişkilerin önceki nesne ilişkilerini [özellikle de ebeveynlerle olanları] içerdiği, yeniden ürettiği ve sadece olumlu hislerden ibaret olmadıkları konusundaki başlangıç fikrinin dikkatli bir değerlendirmeyi hak ettiğini düşünüyorum. Bence birçoğumuz kendi ilişkilerimizi gözden geçirebiliriz ve bize sözde en yakın olan kişiye karşı kötü davrandığımız zamanları tanıyabiliriz. Asıl soru bu düşmanlığın nereden geldiği ve bununla ilgili ne yapabileceğimiz. Kernberg ve diğer nesne ilişkileri psikoanalistlerinde beni çeken, bu düşmanlığa, karşı konulamaz biçimde ortaya çıkan ama birbirine arzuyla bağlı iki kişinin ilişkisini yok etmek zorunda olmayan bir şey olarak bakmaları.

Böyle bodoslama sormaktan nefret ediyorum ama sen kendi eşinin düzenli olarak striptiz kulübüne gittiğini öğrensen nasıl hissedersin?

Dürüst olmak gerekirse, hiç de hoşuma gitmez! Benim açımdan olayın önemli bir kısmı para – benim bu tarz eğlenceye ayrılacak param yok, ve eğer onun varsa, bunun adilce paylaşılmasını isterim. Belki eğer benim de öyle üç beş dolar harcayabileceğim bir yer olsa… ama maalesef henüz kadınların ateşli erkeklere para ödeyip egolarını tatmin edebilecekleri yerler yok. Tabii gelecekte bizi neyin beklediğini bilemeyiz.kate

[Bu söyleşi, 12 Haziran 2003’te “G-Strings and Ph.D.s” başlığıyla Salon’da yayınlandı. Çeviride, yakın zamanda AlterNet’te yayınlanan “How Working As a Stripper Made Me Have More Sympathy for Men” kopyayı kullandım.]

Ee, Şimdi Biz Sevişiyor Muyuz Yani? Nedir Olay? – Greta Christina

İlk sevişmeye başladığım zamanlarda, seviştiğim insanları sayardım. Kaç kişi olduğunun çetelesini tutmak isterdim. Hayatımda kaç kişiyle seks yaptığımı bilmek bir çeşit gurur (ya da kimlik, her neyse) kaynağıydı. Böylece, zihnimde Len bir numaradaydı. Chris ikinciydi, ismini hatırlayamadığım o zayıf bsevenerbat küçük heavy-metalci barbiturat bağımlısı üçüncüydü, Alan dördüncüydü, falan filan. Öyle bir noktaya geldi ki, yeni biriyle seks yapmaya başladığımda, siki amıma girdiğinde (o zamanlar sadece erkeklerle seks yapıyordum), aklımdan geçen düşünce “Bebeğim, sikini içimde hissetmek çok iyi.”, “Yahu ben bu tipsizle ne yapıyorum?” veya “Öf, sıkıldım. Televizyonda ne var acaba?” değildi, aklımdan geçen şey “Yedi!” idi.

Bunu yapmanın birkaç enteresan sonucu oldu. Sayılarda bir düzen arardım. Her dördüncü sevgilinin yatakta çok iyi çıktığına dair bir teorim vardıfour ve bu fenomenin kozmik önemine kafa yorardım. Bazen, nasıl bir insan olduğumu, kaç kişiyle seks yaptığıma göre belirlemeye çalışırdım. 18 yaşıma kadar, on farklı insanla seks yapmıştım; bu beni normal mi, baskılanmış mı, şırfıntının teki mi, özgür ruhlu bir bohem mi yapıyordu? Kendi sayılarımı kimseyle kıyasladığımdan da değil ha, hiç kıyaslamadım. Bu benim kendi olayımdı, kendi zihnimin mahreminde oynadığım bir oyundu.

Sonra sayılar büyümeye başladı – sayılar yapar böyle şeyler genelde – ve takip etmek zorlaştı. Geçen seferkinin On Yedi olduğunu hatırlardım, yani bu On Sekiz olmalıydı, ama sonra sayımı doğru yapıp yapmadığıma dair kuşku düşbig_numberserdi içime. Gece öylece yatakta uzanıp kendi kendime “Hımm. Brad vardı. Sonra o doğumgünümdeki adam vardı. Hah, David vardı, sonra… ay yok, dur, üniversitedeki ilk haftamda partide birlikte sarhoş olduğum o adamı atladım… Yani şimdi… Yedi… sekiz… dokuz…” Böyle böyle, gecenin ikisinde nihayet doğru sayıya ulaşırdım. Ama hep de aklımın bir köşesinde birini atladığımı, bedenimin içine davet ettiğimi kendime dahi unutturmaya çalıştırdığım bir pisliği es geçtiğimi söyleyen dırdırcı bir kuşku kalırdı. Her ne kadar o kılıksız pis herifi unutmak istesem de, doğru sayıya ulaşmayı daha çok istiyordum.

Gerçi sonradan işler daha da zorlaştı. Neyin seks sayılıp neyin sayılmadığını sorgulamaya başladım. Mesela Gene’le olanlar: Erkek arkadaşım David’e beni aldattığı için çok öfkelenmiştim. Benim için, büyük bir krizdi. Gene’le ben de arkadaştık, Gene haftalardır bana olta atıyordu ve ben de pek onunbackrub umudunu kırmıyordum. İşte, o gece ona gittim, David hakkında sızlanmak için. Tabii çok anlayışlıydı, bana bir masaj yaptı, konuştuk, birbirimize dokunduk, dertleştik, sarıldık, sonra öpüşmeye başladık, sonra daha da sokulduk birbirimize, sonra birbirimizi okşamaya başladık, işte biliyorsunuz nasıl olur, sonrasında her şey karıştı, yatağın üstünde birbirimizi elleyerek, sürtünerek, kavrayarak, öperek, iterek, bastırarak, sıkıştırarak yuvarlanmaya başladık. Ama hiç içime girmedi. İstedi aslında, ben de istedim, ama erkek arkadaşıma sadık kalmakla ilgili bir hissim vardı, böylece ha bire “Hayır, yapma.”, “Evet, çok iyi hissediyorum.”, “Dur, o kadar ileri gitme.”, “Evet, evet, devam et.”,”Hayır, bu kadar yeter.” deyip durdum. Kıyafetlerimizi bile çıkarmadık. Yine de, amma geceydi. Ciddi söylüyorum, en iyilerden biriydi. Ama uzun yıllar bunu seks yaptıklarım sayımına dahil etmedim. İçime girmemişti, sayılmazdı.martyr

Aylar yıllar sonra yine bir gece listeyi toparlamaya çalışırken aklıma geldi: Gene niye sayılmaz? İçime girmedi diye mi? Yoksa David’le ilgili ahlaki sınırlarımı koruyabilmem, yani sabırlı, sadık, aldatılmış, mağdur kız arkadaş statümü koruyabilmem için mi? Yani, Gene sayıldığında bu yaralanmışlık ve üstünlük hislerini kaybedeceğim için mi?

Yıllar sonra Gene’le sikiştim ve müthiş rahatladım. En sonunda onun da bir numarası oldu ve bu seferkinden kesin emindim.

Sonra kadınlarla seks yapmaya başladım. Aman yarabbi, sistemde ne büyük delikler açtı bu durum. Listemi hep, seksi penis-vajina birleşmesi üzerinden tanımlayarak yapmıştım. Bildiğin sikişmek yani. Çok da kolay bir ayrım, düz bir ikili sistem. İçine girdi mi, girmedi mi? Evet ya da hayır? Sıfır ya da bir? Açık ya da kapalı? Tamam, bayağı rastgele bir tanım bu; ama alışılageldik olanı bu, eski ve saygın bir gelenek var arkasında. Hem zaten erkekleri becerirken bunu sorgulamak için pek öyle bir sebebim de yoktu.hitachi

Ama kadınlarla… yani, öncelikle ortada penis yok, yani sistem daha baştan çöküyor. Dahası, kadınların seks yapabilecekleri öyle çok yol var ki: dokunmak, yalamak, yakın danslar, parmaklamak, yumruğunu kullanmak – yapay penis veya vibratör veya sebzeler veya o anda evde her ne varsa onunla, veya insan bedeninden başka hiçbir şey kullanmadan. Tabii ki tüm bunlar kadınla erkek arasındaki seks için de geçerli. Ama kadınlar arasında olunca, hiçbir yöntem asırlık bir geleneğe sahip değil ki saymakta kullanalım. Birbirimizi siktiğimiz durumda bile ortada bir çük yok, objektif konuşmak gerekirse de, Aslolan-Bu-İşte-Şimdi-Sevişiyoruz hissine kapılmıyorsun ve onun dışında olup bitenlerin hepsini önsevişme/arkasevişme diye de görmüyorsun. Böylece, kadınlarla seks yapmaya başladığımda, ikili sistem yerini daha kapsayıcı bir tanıma bırakmak durumunda kaldı.

Tabii bunun anlamı da, önceden yaptığım listenin hepten çöpe gitmesi. Listeyi korumak için geçmişe dönüp tüm olayları baştan inşa etmem, yiyiştiğionem, aşağı bölgelere gittiğim, elbiselerimiz üstümüzdeyken düzüştüğüm ve dokunmalı-hissetmeli oyunlar oynadığım tüm o insanları listeye koymam gerekiyordu. Hatta Bir Numara’nın yeri bile şaibeli hale geldi, oysa şimdiye en emin olduğum şey oydu. Bu arada artık listeye merakımı yitirdim zaten. Listeyi baştan oluşturmanın yüzü astarından pahalıya gelecekti. Ama kilit soru ortadaydı hala: Tam olarak ne biriyle seks yapmak sayılır?

Bunu bilmek benim için önemliydi. Demem o ki, neyin seks olarak kayda geçtiğini bilmek lazım, çünkü biriyle seks yaptığında o kişiyle ilişkin değişir. Değil mi? Değil mi? Seksin kendisinin her şeyi öyle kökten değiştirdiği için değil. Ama seks yaptığınızı bilmek, bir cinsel bağlantının bilincinde olmak, bir insanın yanında kibar sohbetler yaparken “Ben bu insanla seviştim.” diye düşünmek, işte bunlar hep bir şeyleri değiştirir. Ya da, ben öyle düşünüyordum. Ve question_markeğer bir arkadaşla seks yapmak ilişkinizi değiştirebilir veya karıştırabilirse, seks yapıp yapmadığınıza emin olamadığın zaman işlerin nasıl da sarpa saracağını düşünün.

Sorun şu ki, farklı farklı cinsel şeyler yaptıkça Seks ve Seks-Değil arasındaki çizgi gittikçe kıpırdak ve belirsiz hale geldi. Cinsel deneyimime yeni şeyler kattıkça, bu çizgiyi ortadan kesen ve dikkatimi cezbeden şeyler beliriyordu. Sırf “seks” diye belirlediğim alanın genişlemesi değil bu. Çizginin kendisi şişti, açıldı, kocaman bir gri bölge haline geldi. Bir sınırdan ziyade, askersizleştirilmiş bölgeye benzemeye başladı.dividing_line

Orada yaşamak da pek tuhaf. Kötü demiyorum bak, tuhaf sadece. Jonglörlük yapmak, saat onarmak, piyano çalmak gibi – tam konsantrasyonla farkındalık ve dikkat isteyen herhangi bir şey gibi – hissettiriyor. Kavramsal ahenksizlik gibi, ama keyif de veriyor. Çok çetin ve gerçekçi bir kabustan uyanmaya benziyor. O ana kadar bildiğin her şeyin yanlış olduğunu fark ettiğindeki gibi bir his, harika bir duygu tabii, çünkü acı veren aptalca bir şey ve senin de hakikaten canına okuyor.

Ama benim için bir soruda yaşamak bir yanıt arayışına yol açıyor. Omuz silkip ellerimi kaldırıp “Keşke bilseydim” deyip geçemiyorum. Bilinmez hudutları keşfe çıkmalıyım, hiçbir gizli hazine getirmeyecek olsam bile. Böylece, eksik ya da geçici de olsa, illa ki seksin ne olup ne olmadığıyla ilgili bir tanım bulmam lazım.

Ne zaman cinsel hissettiğimi biliyorum. Amım ıslak olduğunda, göğüs uçlarım sertleştiğinde, avuçlarım terlediğinde, beynim sislendiğinde, tenim yanmaya başladığında ve süper-duyarlı hale geldiğinde, kalçalarım kasıldığında, kalp atışlarım hızlandığında, orgazm olduğumda (işte asıl ifşa eden bu) vb. cinsel hissediyorum. Ama biriyleyken cinsel hissetmek o kişiyle seks yapmakla aynı şey değil. Eyvah eyvah, eğer her çekici bulduğum ve bana karşılık veren kişiyle seks yaptığımı söylesem, şimdikinden de çok şaşkaloza dönerdim. Biriyle ciorgasmnsel olmak bile onunla seks yapmak anlamına gelmiyor. Çok fazla insanla dans ettim, flört ettim, (her nasıl inanmak istersek) seksi tahrik-etme-amaçlı masajlar kabul ettim.

Bazı arkadaşlarım, tam yaptığın anda onun seks olduğunu düşünüyorsan o yaptığının seks olduğunu söylüyorlar. Ilginç bir fikir. Kesinlikle, revizyonist bir dönek haline gelmeden cinsel tarihimi ve tanımlarımı tutarlı bir biçimde yeniden inşa etmeme yardımcı oldu. Ama sonuçta soruyu es geçiyoruz. Seksin ben ne düşünüyorsam o olduğunu söylemek iyi hoş, ama peki ben ne olduğunu düşünüyorum? Ya, tam yaparken, yaptığımın seks olup olmadığını merak ediyorduysam?

Belki de seks, biriyle bilinçli, rızalı, karşılıklı kabule dayalı cinsel haz paylaşımı arayışıdır. Kötü bir tanım değil. Eğer birbirinizi tahrik ediyorsanız ve bunu dillendiriyorsanız ve buna devam ediyorsanız, o zaman o sekstir. Genital temas ve orgazmın ötesinde birçok cinsel davranışı da içermeye müsait geniş bir tanım; her cinsel farkındalık ve tahrik olma olayını içermeyecek kadar ayırt edici de; üstelik benim elzem bulduğum öğeleri de içeriyor: kabul, rıza, karşılıklılık ve cinsel haz arayışı. Peki ama, ya biri seks rıza gösteriyor ama gerçekten de keyif almıyorsa? Birçok insan (ben de dahil) tatmin edici bulmadıkları veya gerçekten de istemedikleri cinsel ilişkiler yaşıyor ve gerçekten de iradesi dışında zorlanma durumu yoksa birçoğumuz bunu yine de seks olarak sınıflarız.

Belki de eğer ikiniz de (ya da hepiniz de) onun seks olduğunu düşündüğünüz sürece sekstir, eğlenip eğlenmediğiniz önemli değil. Bu, rıza gösterilen ama arzulanmayan ve keyif alınmayan seks meselesini çözüyor.two_brains Malesef, yine soruyu es geçiyoruz, üstelik bu sefer durum daha da vahim: Şimdi, farklı insanların neyin seks olduğuyla ilgili bulanık, üzerine kafa yorulmamış fikirlerini birbirine bulayıp örtüştükleri bölgeyi bulmak gerek. Çok karışık iş.

Peki ya seksi bilinçli, rıza gösterilen, karşılıklı kabule dayalı, katılanlardan en az birinin cinsel haz arayışı olarak tanımlasak? Bu daha iyi. Tüm kilit öğeleri sahip, üstelik kişilerden birinin cinsel haz dışında bir sebeple yapıyor olması durumunu da içeriyor – statü, güvence, para, sevdikleri birinin tatmini ve keyfi vb. İyi de, ya ikiniz de keyif almıyorsanız ve diğerinin istediğini sandığınız için yapıyorsanız ne olacak? Uff.bad_sex

Burada biraz sorun yaşıyorum. Geleneksel yedeğimiz – seks eşittir cinsel birleşme – bile burada çuvallıyor; tecavüzü içeriyor ve ben bunu kabul etmeyi kesin olarak reddediyorum. Bana sorarsanız, eğer ortada rıza yoksa, seks meks yoktur. Ama tüm bu kördüğümde başımı ağrıtan tek hususun bu olduğunu hissediyorum. Konu üzerine ne kadar kafa yorarsam o kadar çok soru geliyor aklıma. Bir karşılaşmada cinsellik ne zaman başlar? Eğer bir etkileşim cinsel olmayan bir şekilde başlayıp sonradan sekse dönüşmüşse, tüm hepsine seks mi demeliyiz? Peki ya uykuda olan biriyle seks yapmak? Bir kişinin seks yaptığı ama diğerinin yapmadığı bir durum düşünebilir miyiz? Görünen o ki, her ne tanım uydurursam uydurayım, tanım üzerinde soru işaretleri uyandıracak gerçek-yaşam deneyimleri düşünebiliyorum.

Örneğin: Birkaç yıl önce, bir kadınlara-özel seks partisine katıldım (ev sahipliği yaptım demek daha doğru). Oradaki diğer on iki kadın içinden sadece birkaçıyla cidden fiziksel olarak edepsizleştim. Diğerlerini öptüm, sarıldım, açık seçik konuşmalar yaptım, yahut sadece gülümsedim, ya da onlar cidden fiziksel olarak edepsizleşirken onları seyrettim.sex_parties Yalnız ben olsam, muhtemelen oradaki birçok kadınla seks yapmadığımı söylerdim. Ama deneyimin bütünü (ki acayip ateşli, tatlı, uçarı ve çok özeldi) hepimiz tarafından üretilmişti ve her ne kadar sadece birkaçının altına indiysem de oradaki tüm kadınlarla cinsellik yaşadığımı hissettim. Şimdi o partiden bir kadınla karşılaştığımda kendime hep sorarım: Biz seks yaptık mı?

Örneğin: İlk kez sadomazoşizmi denerken, çok ateşli bir kadınla birlikte oldum. Ne yapacağımızı, neyin yapılıp neyin yapılmamasını istediğimizi falan konuşuyorduk öncesinde. Ve bana, seks yapmak isteyip istemediğinden emin olmadığını söyledi. Şimdi, benim kuvvetli bir biçimde cinsel etkinlik olarak tariflediğim çeşit çeşit oyunlar ve eğlenceleri açık açık planlamaktaydık – şaplak atma, bağlama, itaat.flogger Ancak, onun zihninde, “seks” doğrudan genital temas demekti ve bunu illa ki de benimle yapmak istemiyordu. Onunla birlikte olmak olağanüstü erotik, heyecanlandırıcı, uyarıcı ve neredeyse dayanılmayacak derecede tatmin edici bir deneyim oldu. Ama tüm geceyi, birbirimizin genital bölgelerine hiç dokunmadan geçirdik. Ve tanımlarımızın bu kadar farklı oluşu beni yine meraka gark etti: Seks miydi yaptığımız?

Örneğin: Birkaç ay boyunca bir dikiz şovunda çıplak dansçı olarak çalıştım. Hiç dikiz şovuna gitmediyseniz, işler şöyle yürüyor: Müşteri minnacık köhne siyah bir kutunun içine giriyor (telefon kulübesi gibi bir şey), çeyreklikler atıyor, metal bir plaka kalkıyor ve müşteri bir pencereden çıplak kadınların dansını seyrediyor. lusty_ladyBir keresinde, bir adam kulübelerden birine girdi ve beni seyrederek masturbasyon yapmaya başladı. Ben de, ona doğru gidip çömeldim ve karşısında masturbasyon yapmaya başladım. Birbirimize sırıttık, birbirimizi seyrettik, masturbasyon yaptık, ikimiz de enfes bir zaman geçirdik. (Masturbasyon yapmam için birinin bana para ödediğine inanamıyordum. Zor iş, ama birinin yapması gerek…) Sonra o gitti, ben de kendi kendime sordum: Biz şimdi seks mi yapmış olduk?

Demem o ki, tanıdığım biri olsa, o cam ve çeyreklikler olmasa, kafamda en küçük bir soru işareti olmazdı. Yarım metre mesafede oturup biriyle karşılıklı olarak masturbasyon yapmak? Evet, gayet de seks derim buna ben. Ama bu farklıydı, çünkü o bir yabancıydı, çünkü cam vardı, çünkü çeyreklik atıyordu. Seks miydi?

Hala bir yanıtım yok.

Not: Bu muhtemelen benim en çok bilinen, en etkili olan ve en yaygın okunan yazım. Birçok yerde yeniden basıldı (Ms. Magazine’de onların onaylamadığı seks türlerine referansların kesildiği bir biçilmiş versiyon da dahil), ve birçok üniversite düzeyinde derste okutuluyor. Cidden. Bir keresinde kendimi Google’ladım ve bir üniversitenin online vize sınavında bu metinle karşılaştım. Belki de yazar olarak en çok gururlandığım andır.

erotic_impulse

***

[Greta Christina’nın bu yazısı ilk olarak The Erotic Impulse‘ta (ed. David Steinberg, Tarcher Press, 1992) yayınlandı.  Çeviride “Are We Having Sex Now or What?” metnini esas aldım.]greta

Porno mu Erotika mı? – Greta Christina

Pornoyla erotika arasında işe yarar bir ayrım yapılabilir mi?

Benim bu soruya klasik yanıtım, pornoyla erotika arasındaki ayrımın bayağı yapay olduğu. Genellikle mesele öznel zevkle iç içe geçmiş karakter ve hatta ahlaki yargılardan ibaret. “Ben erotika seviyorum; sen porno seviyorsun; onlar pis iğrenç şeyler seviyorlar.”

Ama bazen boş zamanım olduğunda, sırf eğlence olsun diye, bir yanıt bulmaya çalışırım. Kendime derim ki “Eğer biri kafama silah dayasa ve “porno” ile “erotika” arasında tutarlı, bu sözcükleri kullanan insanların çoğunun teslim edeceği ve hatta kabul edebileceği bir ayrım yapmamı istese … nasıl yanıt verirdim?” Birini diğerine tercih edip etmediğimden bağımsız olarak; erotika alicenap ve güzelken pornonun zevksiz ve aşağılayıcı olduğamericaneroticau genel hükmünü kabul edip etmediğimden bağımsız olarak ama… (Veya bir diğer genel hükmü, porno heyecan verici ve ateşliyken erotikanın boğucu ve sıkıcı olduğunu kabul edip etmediğimden de bağımsız olarak) Bu ikisi arasında kullanılabilir bir fark var mıdır?

Şimdilik aklıma gelenler şunlar oldu.

Porno, ana maksadı hedef kitlesinin cinsel olarak uyarılması olan ve bunun dışındaki sanatsal/siyasi/kültürel maksatları ikincil veya tesadüfi olan cinsel içerikli sanattır.

Erotika, ana maksadı hedef kitlesinin cinsel uyarılmasındansa sanatsal/siyasi/kültürel bir hedefe ulaşmak olan ve cinsel olarak uyarılmanın ikincil veya tesadüfi olduğu cinsel içerikli sanattır.

Bu tanımların, hangisinin daha iyi olduğuna dair hiçbir yargı içermek zorunda olmadıklarına dikkatinizi çekerim. Tabii böyle bir yargıyı sıklıkla içerirler – seksin olumsuz algılandığı, cinsel olarak uyarılmanın kendi başına değerli bir amaç olarak görülmediği falan filan bir toplumda yaşıyoruz – ama tanımlar böyle bir yargıyı içermek zorunda değil. En azından teorik olarak, cinsel içerikli bir eserin ana maksadının cinsel uyarılma mı başka bir şey mi olduğunu, bunlardan birini diğerine ahlaki olarak üstün görsek de görmesek de tartışabiliriz.

Ama bu tanımda çok ciddi bir yanlışlık görüyorum. O da şu:

Ya hedef kitlenin cinsel olarak uyarılmasının bizzat kendisi sanatsal, kültürel ya da politik bir amaçsa?

Doğrudan aklıma gelen örnek On Our Backs, 80’lerin sonu ve 90’ların başında yayınlanan “lezbiyenler tarafından lezbiyenler için” seks dergisi. On Our Backs’teki işlerin bir kısmı kesinlikle ciddi edebi, sanatsal, siyasal vb. içerik taşıyordu – Dorothy Alison yazdı onlar için, onunla beraber Sarah Schulman, Jewelle Gomez, Sapphire, ben ve daha birçok ciddi yazar. Ditto fotoğrafçılık yaptı. Ama o dergideki bol miktarda iş de harbi pornoydu. Dergi kadınları tahrik etmek ve onların boşalmasını sağlamak için vardı. Nokta.on our backs

Ama bunun bizzat kendisi ciddi bir siyasal isyandı. Kadınlar için – kadın yazarlar, fotoğrafçılar, yayıncılar, okuyucal için – yüksek sesle “Biz seksi seviyoruz; açık seçik olmayı seviyoruz; bunları yapacağız, satacağız, satın alacağız ve bunların üzerinde boşalacağız; hoşuna gitmeyen varsa da bakmasın.” demek, bu çok ciddi bir politik açıklamaydı. Lezbiyen cemaatinin hem içinde hem dışında geniş etkileri olan bir açıklamaydı. Üstelik sadece ana akım kültüdeki cinsiyetçiliğe ve seksin olumsuzlanmasına bir isyan değildi de. Sadece kadınların aslında seksi sevmediği, seksi önemsemediği, seksi kendi içinde bir amaç olarak görmediği (ve, eğer bunları yaparsak tu kaka insanlar olduğumuz) mesajına isyan değildi. Aynı zamanda, o dönemde çok yaygın bir feminizm türüne de (bugün de yaygın gerçi, eskisi kadar olmasa da) isyandı: feminizmin, cinsel içerikli sanat fikrine düşmanca yaklaşan bir versiyonuna. (On Our Backs isminin kendisi bile porno-karşıtı, müstehcenlik-karşıtı, cinsel-emek-karşıtı “off our backs”e bir göndermeydi.) Maksat kadınların boşalması için tasarlanmış cinsel içerikli materyallerle kadınların boşalmasını sağlamaktı… politik maksat tam da buydu.

Bence bir diğer örnek gey erkek pornosu. Onlarca yıl, en müstehcen, en yapış yapış, en porno gey erkek pornoları bile gey onuru için önemli bir kaynaktı: gey erkekler için kendi cinselliklerini onu hor gören bir kültürden kurtarmanın önemli bir yoluydu. Baskıcı 50’lerde bu böyleydi, gey özgürleşmesinin 70’lerinde bu böyleydi, AIDS salgının en kötü yıllarında bu böyleydi ve bugün de böyle. “Gey seksi havalıdır” diyen bir öykü yazmak, fotoğraf çekmek, karikatür çizmek … bunlar siyasal eylemlerdi, ve hala öyleler.

Ama sorunu görüyorsunuz, değil mi? Bir ölçüde, bu dediklerim neredeyse tüm porno/erotika/her-ne-derseniz-deyin için geçerli. Playboy, Penthouse, Hustler, Deep Throat, ana akım porno videosu endüstrisi, amatör ve düşük bütçeli internet pornosu… tüm bunların kültür üzerinde etkisi var. Açık seçik seks dergilerinin ana akım haline gelmesi; bu dergilerin gittikçe arsızlaşan içerikleri; ev videosu devrimi ve cinsel içerikli filmlerin her gün milyonlarca insanın oturma odasına süzülmesi; internet porno devrimi ve porno üretiminin demokratikleşmesi – bunların hepsinin cinsel kültüre çok güçlü etkileri oldu. Bu etkinin olumlu, olumsuz, ve yahut yukarıdakilerin hepsinin karmaşık bir bulamacı mı olduğunu düşünebilirsiniz (benim oyum sonuncuya bu arada) … ama kültürel ve politik etki inkar edilemez. Ve bu etki çoğunlukla gayet de bilinçli yapılıyor. Hugh Hefner’in siyasal, kültürel ve sanatsal bir görüşü vardı. Larry Flynt’in de öyle. Bu görüşleri sevebilirsiniz, sevmeyebilirsiniz … ama varlar.

Ve aklıma kendi porno/erotika eserlerimden biri geliyor: “Three Kinds of Asking For It” üçlemesinin bir parçası olan “Bending” kısa romanı. (Kindle‘da ve ölü-ağaç fiziki formda bulabilirsiniz.) Yazma sürecindeyken taslağın bir kısmını editörüm Susie Bright’a gönderdim ve şöyle bir geri-besleme aldım (kendi sözcüklerimle yazıyorum): “Okuyucularına yeterince erotik ziyafet vermişsin – daha fazla seks sahnesine gerek yok, şimdi öyküyü ayrıntılandırmaya odaklan.” Benim buna tepkim “Hassiktir? Porno bu. Seks hakkında olması lazımdı zaten. Yani, siktir git. Ben daha da fazla seks sahnesi yazağım, seks sahnesi dışında hiçbir şey de yazmayacağım. Tüm romanı başından sonuna sadece seks haline getireceğim.” diye düşünmek oldu. Ve öyle de yaptım. Birkaç paragraf hariç, öyküdeki her cümlede insanlar ya seks yapıyordu, ya seks hakkında konuşuyordu, ya da seksi düşünüyordu. Ve öykü de böyle anlatılıyordu. Karakterler değişiyor, çatışkılar çıkıyor, ilişkiler gelişiyor, olayların içyüzü aydınlanıyor, krizler baş gösteriyordu … ve hepsi de seks üzerinden. Dahası, bir anlığına kibirlilik etmeme izin verirseniz, bayağı da ateşli seks üzerinden.three kinds of

Yani, ana maksat neydi? Ana maksat hedef kitlenin cinsel olarak uyarılması mıydı, yoksa bir hikaye anlatmak mıydı?

Porno muydu, erotika mı?

Böylece dönüp dolaşıp başladığım noktaya geliyorum: Erotikayla porno arasındaki ayrım yapay bir ayrım. Pornonun asıl olarak insanların boşalması için olduğuna ve erotikanın başka bir şey yapmaya çalıştığına karar verseniz bile… o da net bir ayrım değil. En iyi ihtimalle bulanık, en kötü ihtimalle de yapay bir ayrım. “Dream of the Fisherman’s Wife” ile “Butt Balling Honeys #9″ arasındaki fark porno ya da erotika olmaları değil.

Asıl fark, iyi olup olmadıkları.greta

[Greta Christina’nın bu yazısı Freethought blogs‘daki kişisel sayfasında 22 Şubat 2012’de “Porn or Erotica?” başlığıyla yayınlandı.]

“Pink Flamingos” ve vanilla olmak

Konumuz, John Waters’ın senaryosunu yazıp yönettiği Pink Flamingos (1972) filmi. Detaylar aşağıda, ben kısaca sinopsisini vereyim: Divine, dünyanın en iğrenç insanı (the filthiest person alive) olmakla ünlüdür. Bu ünvanı ondan daha çok hak ettiklerini düşünen Connie ve Raymond Marble çifti, Divine’a bir komplo düzenlerler.pink flamingos

IMDb’de filmin türü olarak komedi, polisiye ve korku yazılmış.

Filmin başı bizi yaptıkları yüzünden polis tarafından aranan Divine’ın ne kadar iğrenç olduğuna ikna etmeye, devamı ise Marble çiftinin iğrençliğine ikna etmeye odaklanmış. Son bölümleri ise bu iki iğrençliğin bir tür rekabeti gibi geçiyor. Dolayısıyla film boyunca iğrençlik dozajı sürekli artıyor.

Filmden tiksindim, tüm oyunculardan tiksindim. (Demek ki film amacına ulaşmış.) O kadar tiksindim ki, sinemadan çıktığımda sırf uykuya dalabilmek için Çernobil’le ilgili kısa bir film izledim.

Şaka yapmıyorum. Çernobil faciasıyla ilgili bir deneysel belgesel izlemek iyi geldi; çünkü bu tarz bir duygusal acıyla nasıl başa çıkacağımı az çok biliyorum ve birkaç saat içinde gözüme uyku girecek bir ruh haline ulaşıyorum. Oysa Pink Flamingos‘u haftalar önce izlemiş olmama rağmen bu satırları yazarken hâlâ midem bulanıyor.

Filmin bu blogla ilgisi şu: Karakterler sadece iğrençlikler yapmıyolar, ayrıca bu iğrençliklerden cinsel bir haz alıyorlar.

pink-flamingos-image

Böylece ben de gerçek bir vanilla olduğumu keşfettim. Vanilla seks lafı, kültürel olarak normal ve standart kabul edilen cinsel etkinlikler için kullanılıyor. Bugünün kültürüne bakıyorum da, normal kabul edilen şeylerin bile büyük bir kısmıyla benim uzaktan yakından alakam yok. Belki de ben sade‘yimdir.

Kinky şeyler, ne bileyim BDSM falan bir kenara, daha henüz rektal uyarılma konusunda bile kaygılarım var. Bu kaygının kendini gösterdiği başka bir nokta, partnerimi uyarırkenki çekingenliğim. Henüz içinde “anal” geçebilecek hiçbir deneyimim olmadı. (Ve sanırım bu standartın bayağı dışında: Kamusal alanda pek dillendirmeseler de erkeklerin rektal uyarma ve uyarılma deneyimleri gayet renkli.)

Bunun benim üzerimde bir ölçüde baskı oluşturduğunu söylemem gerekiyor. Yani, “pornografiyle ilgili yanlışlar” temasıyla ilgili çevirdiğim yazıların (Çeviriler‘den ulaşılabilir) alt metni benim açımdan hiç de “Bak porno yüzünden kadınları ne kadar yanlış anlıyoruz.” değil. Ya da daha doğrusu, bununla sınırlı değil. Ana akım porno, birçok erkeğin, kendisini olmak istediğinden daha “enteresan” göstermek zorunda hissetmesine yol açıyor. Ana akım pornonun öğretmediği, hiç bahsetmediği, hatta aslında ana akım olsun olmasın hiçbir heteroseksüel pornonun değinmek lüzumu bile hissetmediği bir şey, erkeğin “Hayır” deme lüksü. Etkisi altında bulunduğumuz cinsellik söylemi, seks esnasında erkeğin istemediği bir şeyin (değil ki erkeğin bunu reddetmesi) gerçekleşmesi ihtimalini bile dışlıyor.

Ya bu, ya da ben tek heteroseksüel sade erkeğim. Nedir bahis oranları?

***

PS: Eğer filmi izlemeye başlarsanız, lütfen en son sahnesine kadar bırakmayın. Zaten başlamışsınız, sonuna kadar devam edin. Gerçekten insanı hayrete düşürecek bir şekilde bitiyor film.

***

Pink Flamingos (1972)

Senarist ve Yönetmen: John Waters

Oyuncular: Divine, David Lochary, Mary Vivian Pearce.

Pornoyla ilgili “Keşke birileri bana baştan söyleseymiş” dediğim 10 şey – Roger Barnett

 Roger Barnett genç erkeklere tek cinsel eğitim kaynağı olarak pornoyu sunmakla kötülük ettiğimizi düşünüyor.

x button.29-PM

Diyorum ki, keşke ergenliğim başlarında biri beni karşısına oturtup pornografi ve seks hakkında samimi bir sohbet etseymiş. Seks hakkında nitelikli bilginin yokluğunda pornografi eğitim aracım oldu ve orada sunulanların doğru olduğunu varsaydım. Söylemeye bile değmez ya, bu durum, birçok ergen gibi benim de ileride yatakta yüzlerce şeyi yanlış yapmamla sonuçlandı.

Porno karşıtı değilim. Esasında, konumuz rıza gösteren yetişkinler arasında yaşanan seksse, gayet liberal sayılırım. Ama pornonun tehlikeli yanları var; porno gerçek bilgiyle desteklenmeli ve bir bağlama oturtulmalı. Yoksa gençler (aynı benim yaptığım gibi) pornoda gördükleri şeyleri kendi partnerleriyle taklit etmeye kalktıklarında bir dizi nahoş sürprizle karşılaşacaklar. Gerçek dünya ekrandakinden çok daha karmaşık – ve çok daha ilginç !

Utanç içinde aldığım derslerden bahsetmeden önce, yaygın bir miti açıklığa kavuşturmam lazım: Pornonun özünde kadınlara karşı saygısız olduğu ve pornodan hoşlanmanın kadın düşmanlığı olduğu miti. Bunu doğru kabul ederdim ben ve kadınlara olan sevgimle pornodan aldığım keyfi bağdaştırmaya çalışmak başıma dert olurdu. Sonunda hayatımda porno olmasının yanında kadınlardan nefret etmediğimi veya kadın partnerlerime kötü davranmak falan da istemediğimi fark edince içim rahatladı. Kadın düşmanlığı benim için geçerli değilse, belki de zaten geçerli falan değildi.

Pornoyla kadın düşmanlığı arasında varlığı iddia edilen ilişki, araştırmalarca gösterilmiş falan değil. Kişisel olarak, eğer bir kişi kadınlardan (veya erkeklerden) nefret ediyorsa, bu kişinin pornoda bu nefretin cinsel ifadesini göreceğine inanıyorum. Ancak, eğer hayatınızda insanlara saygıyla yaklaşıyorsanız, çirkin pornonun hoşunuza gitmediğini fark edersiniz. Özgürlükçü zamanlarda yaşıyoruz, bir dünya uyarıcıya erişiminiz var, etik bulduğunuz bir şeyle karşılaşana kadar aramaya devam edin.

İşte, “keşke birileri bana anlatsaymış” dediğim şeyler şunlar:

***

1. İnsanlar birbirinin aynı değildirler ve hiçbir iki insan yatakta aynı şeyleri istemez. Dahası, bir kişinin ne istediği, kimle birlikte olduğuna göre ve hatta aynı partnerle nasıl bir dönemde olduklarına göre değişecektir. Ana akım pornoda bazı kalıp temalar vardır ve bu temaların bütün partnerlerimizle de birebir gerçekleşeceğini varsaymak kolaydır. Oysa seksi herhangi başka biriyle de aynen yaşanabilecek ezbere marifetler silsilesi olarak görmek yerine, bir deneyimleme (ve tepkileri takip etme) merakı ve isteğiyle başlatmak daha iyi olur.

2. Pornografideki seks ve cinsel teknikler, ekranda neyin dinamik görüneceğine göre seçilirler, neyin daha çok haz verdiğine veya oyuncuların aslında nelerden hoşlanacaklarına göre değil. Böylece büyük, dramatik ve çoğunlukla hardcore seks sahneleri pornonun büyük çoğunu işgal eder; daha az görkemli, daha incelikli şeyler o kadar da sinematik bulunmadıklarından bir kenara atılırlar. Büyük, hızlı ve atletik seksin mutlaka cinsellikte bir yeri vardır, ama doğru tavırla yapılan yavaş, mahrem eylemlerin de bir yeri vardır. Tüm cinsellikte olduğu gibi, en iyi yol, birtakım denemeler yapıp karşı tarafın tepkisini anlamaya çalışmaktır.

3. Heteroseksüel pornonun büyük bir kısmı basmakalıp cinsiyet rolleriyle doludur; erkek kovalayandır, aktiftir ve üsttedir; kadın kovalanandır, pasiftir ve çoğunlukla alttadır. Bu rollere körü körüne bağlanmak birçok insan için yarardan çok zarar verir. Eğer, gerçekten neden hoşlandığınızı görmek için beş dakikalığına olsun bu dinamiği değiştirip başka şeyler denemiyorsanız, kendinizi çok hafife alıyorsunuz demektir.

4. Bütün bedenler güzeldir. Pornografi (ve genellikle tüm moda ve reklam endüstrisi) neredeyse sadece belli bir şekle sahip insanlara hitap eder ve bizler de sırf böyle insanların seksi olduklarını düşünmeye yönlendiriliriz. İşin aslı, birinin yataktaki performansı sizinle olan ilişkisine ve kendi bedeniyle ilişkisine bağlıdır. Görünüşleri bu iki husus hakkında hiçbir bilgi vermez – gerçi size bakışları bazı ipuçları verebilir !

5. Kasık kılları güzeldir. Bazı insanlar bu kılları alırlar, bazıları almazlar; her ikisinin de avantajları var. İki durumdan da keyif almaya bakın ve kendi bedeninizi her iki durumda da sevin. Kendi bedeninizle ve nasıl göründüğünüzle ilgili rahatlığınız belki de kendinize ve bedeninizi paylaşmakta olduğunuz kişiye verebileceğiniz en iyi hediyedir.

6. “Hayır” demek de “Evet” demek kadar seksin bir parçasıdır. Porno izleyince, iyi bir aşığın bin bir türlü numara bileceğini ve her partnerini şıp diye orgazma ulaştırabileceğini varsayabilir insan. Gerçekte ise seks aralıksız ve yaratıcı bir deneyler dizisidir; bunların bazıları işe yarar, bazıları yaramaz. Herkesle her şart altında işe yarayacak standartlar yoktur. Partnerinizden farklı bir şey yapmasını istemek seksi her ikiniz için de iyileştirecek bir hamle olabilir; özellikle de “ay öylesi bende işe yaramaz” gibi bir laf yerine “biraz daha şöylesini deneyebilir misin” gibilerden pozitif bir talep olarak formüle edilirse. Ayrıca şunu söylemeden geçmeyelim: Bir şeyi istemiyorsanız, daima ve şüphe götürmez bir biçimde, güzel ve açıkça “Hayır” deme hakkınız var – bu önemli adımı kaçırdığı için hem erkekler hem de kadınlar üzerlerinde baskı hissedebiliyorlar.

7. Pornografide insanın neredeyse hiç karşılaşmadığı şeylerden biri, partnerler arasındaki aşk veya en azından bir mahremiyet hissidir. Böyle detaylar senaryoyu zorlar ve çoğu porno oyuncusu birbirine karşı böyle hisler beslemediği için rol yapmayı da zorlaştırır. Oysa gerçek hayatta tam da böyle şeyler seksi basit bir fiziksel eylemden insanı derinden etkileyen ve tatmin eden, onu hem kendine hem de partnerine yakınlaştıran duygusal bir deneyime dönüştürür. (eğer bunu istiyorsanız tabii)
(Bu nokta gelir geçer sekse karşı bir duruş olarak okunmamalı – istediğiniz oysa eğer.)

8. İlişki bağlamında seks, penetrasyonda saatler, günler haftalar önce başlar – o da, penetrasyon yaşanacaksa yani. Pornogafi üretirken yönetmenlerin amacı baştan çıkarma diyalogları, kıkırdamalı flörtleşmeler ve hatta pek çok insanın hoşlandığı sınırsız çeşit ön sevişme ile saatler süren sahneler çekmek değildir; hedef kitlelerinin açık seçik sevişme sahneleri – hem de bunlardan bir sürüsünü – izlemek istediğini düşünerek, böyle şeyler üretmeye odaklanırlar. Oysa gerçek hayatta sırf hardcore kısımlara odaklanmak seksin umduğunuzdan çok daha az keyif veren bir şey haline getirir. Partnerinizle gün boyunca birbirinize nasıl davrandığınız, seksin nasıl başladığı falan alacağınız keyfi bayağı değiştirir.

9. Tek bir tarz pornoyu ya da tek bir beden tipini izledikçe, beyniniz seksi böyle bir tarzla veya böyle bir insanla ilişkilendirmeye başlar. Bunun aşk hayatınız üzerinde etkileri olur. Kazara kendinizi çok dar bir zevk skalasına sıkıştırmamaya dikkat edin çünkü bu kendinizi bir dünya farklı keyiften mahrum etmenize yol açabilir.

10. İhtiyacınız olan sadece biraz rahatlamaksa porno bayağı işe yarar. Ama yine de, pornoyu sırf bu açıdan kullanıyorsanız, bilmeyerek kendinizi şipşak yüzeysel orgazma programlıyor olabilirsiniz. Niye tam ters yöne gitmeyelim? Birkaç saatinizi ayırın, en sevdiğiniz pornoyu önünüze koyun ve bakın bakalım ne kadar tutabiliyorsunuz kendinizi. Kısa bir süre sonra, mümkün olduğunu dahi bilmediğiniz orgazmlar yaşayacaksınız, ve bu da seks hayatınızı gölgelemek yerine güçlendirecek.

***

İyi seks hem hakkınız, hem de erişebileceğiniz bir şey – arada bir odaklanmanın yararınıza olacağı herhangi başka bir beceri olarak görün onu. Pornografi bir eğitim kaynağı olarak hep faydalı değil, ama şeytanın kendisi falan da değil. Kendi tepkilerinizi ve partnerinizin tepkilerini asıl rehberiniz olarak kabul edin ve seksin keyfini çıkarın !

[Roger Barnett’in bu yazısı 17 Temmuz 2014’te “10 Things I Wish Someone Had Told Me About Porn” başlığıyla Gender Equality sitesinde yayınlandı.]