Birlikte olduğum insanları pek dinlemediğim, anlamadığım ve onların duygularını ciddiye almadığım bir gerçek. Bunun nedenini henüz çözemedim. Belki etrafımdaki insanları merak etmiyorumdur yeterince. Belki benim merakımla onların ihtiyaçları arasında bağlantı kurmuyorumdur. Belki de tüm bunları yapmama gerek yoktur, çünkü erkeğim ve erkekler böyle şeylerle uğraşmazlar (çünkü başkaları bu işi onlar için yapar).
Bu konuların etrafında dolaşırken, Karla McLaren’in “The Art of Empathy” kitabını okumaya başladım. McLaren empatinin altı yönünden bahsediyor. (Bu, önceki bir yazımdaki iki çeşit empati – bilişsel ve duygusal – ile yer yer örtüşüyor, yer yer ayrışıyor.)
1. Duygu bulaşması (emotion contagion): Bir başkasında bir duygunun belirdiği veya senden bir duygu beklendiği hissi.
2. Empatik isabetlilik (empathic accuracy): Kendinde ve başkalarında duygusal hal, düşünce ve niyetleri doğru tespit edebilme yeteneği.
3. Duygu ayarı (emotion regulation): Kendi duygularını anlama, regüle etme ve onlar üzerinde çalışma becerisi.
4. Bakış açısı alma (perspective taking)
5. Başkaları için endişelenme (concern for others)
6. Kavrayışlı ilişkiye geçme (perceptive engagement): Empatine dayanarak kavrayışlı kararlar alma ve karşındaki kişinin ihtiyaç duyduğu şekilde harekete geçme (veya geçmeme) yeteneği.
Umarım tanımlar yeterince açıktır. Çok uzatıp kitabı buraya kopyalamak istemedim. (Çevirilerimden hiç de memnun değilim, bu yüzden İngilizce orijinalini de yazdım.)
Şimdi tek tek bunlarla ilgili kendime bakmak istiyorum. Sen de kendine bakabilirsin belki benimle birlikte? Empatinin her bir yönünü ilişkilerimde ve cinselliğimde değerlendirmek istiyorum.
Duygu bulaşması
Bu bende gerçekten pek az var. Başka birini mutlu görünce sevinmiyorum, mutsuz görünce üzülmüyorum. Ama mesela bir orman yangını veya sel baskını veya savaş beni gerçekten üzebiliyor. Yani kişisel düzeyde bulaşma olmasa da, daha soyut, toplumsal bir düzeyde duygu bulaşması yaşayabiliyorum.
Cinsellikte durum daha karışık. Bir yandan, partnerimi heyecanlandıran şeyler beni de heyecanlandırıyor diyebilirim, ama aynı zamanda sanki sırf ona zevk vererek mutlu ve tatmin olamıyorum. Şöyle düşün: partnerim uzun süre farklı şekillerde uyarılmak istediğinde, canım sıkılabiliyor. Onun zevk alıyor olması illa ki benim de mutlu olmamı sağlamıyor.
Empatik isabetlilik
Bunda zayıf olduğumu söyleyebilirim, ama konu empati değil. Genel anlamda duygusal sözcük dağarcığım kısıtlı. Duygusal okuryazarlığım zayıf da diyebilirim. Yani mesela başkalarında duyguları isabetli biçimde tespit edip etmemenin ötesinde, kendim de dahil olmak üzere duygular arasındaki nüansı görememem.
Cinsellikte bunun karşılığı, neyin beni nasıl hissettirdiğinin farkında olmamam. Tabii ki neyi sevip neyi sevmediğimi biliyorum, abartma hemen. Ama mesela mutlu-mutsuz veya iyi-kötü gibi kalıpların ötesinde, farklı aktivitelerin farklı etkilerini düzgünce ifade edemiyorum bence. Böyle olunca tabii ki partnerimi de doğru dürüst anlamıyorum.
Duygu ayarı
Bunda iyiyim bak. Kendi duygularımın veya başkalarının duygularının altında ezilmiyorum pek. Mantıklı yanım hep uyanık oluyor. Çıldırmıyorum – sevinçten de öfkeden de. Yoğun duygular üstüme üstüme geldiklerinde onlarla nasıl başa çıkacağımı biliyorum. Cinsellikte de durum pek farklı değil. Hep her şeyin bilincindeyim.
Bakış açısı alma
Bunda da iyiyim sanki. Romantik ilişkilerimde de, daha genel anlamda sosyal ilişkilerimde de hep karşımdakinin neyi neden söylediğini anlamakta zorlanmıyorum. Tabii yapamadığım şeyler var. Özellikle karşımdakiyle aramda ciddi bir toplumsal mesafe varsa işler karışabiliyor.
Toplumsal mesafeden kastım öyle soyut şeyler değil. Önceki yazımda da dediydim: ben kadınların neyi nasıl yaşadıklarını ve hissettiklerini anlamıyorum. Yani mesela cinsiyet başlı başlına ciddi bir mesafe oluşturabiliyor.
Başkaları için endişelenme
Bu enteresan bak. Benim hayatımın çok büyük bir kısmı aktivizmle dolu. Yani, öyle ya da böyle toplumsal meselelerle haşır neşirim düzenli olarak. Bunu, başkaları için endişe duymadan sürdürmek mümkün değil.
Ama mesele ilişkiler olunca sanki o kadar da ciddiye almıyorum bu endişe konusunu. Derinlerden bir yerden, bana, hayatımın kıyaslanamaz derecede iyi olduğunu, etrafımdakilerin hayatının da olağanüstü ayrıcalıklarla dolu olduğunu söyleyen bir ses var. Bu ses kişisel endişeleri bastırıyor. Bu konuya haftaya girmek istiyorum.
Kavrayışlı ilişkiye geçme
Benim harekete geçme, angaje olma kabiliyetim olağanüstü yüksek. Ama tabii ki bu kabiliyeti önceki maddelerden bağımsız düşününce biraz sakat oluyor. Eğer duygu bulaşmıyorsa veya bulaşan duyguyu doğru tespit edemiyorsam, harekete geçip geçmemem biraz manasız bir tartışma. Sırf şunu söylemek istiyorum kabiliyetim yüksek derken: eğer karşımdakini anladıysam, bu benim için harekete geçmekle eşanlamlı. Soyut bir “anlamak” yok yani, illa ki bir şey yapmak için bir iç motivasyonum oluyor.
Bu son madde romantik ilişkiler ve cinsellik konularında bana umut veriyor, çünkü yaşadığım sorunlar soyut değil somut. Beklenen bazı davranışları gerçekleştirmediğim, beklenen bazı tepkileri vermediğim için ilişkilerimi kaybediyorum. Ama eğer bu yazdıklarım doğruysa, asıl mesele duygusal yakınlık ve isabetlilikte çözülebilir.
Senin empatinin bu altı yönüyle ilgili yanıtların nasıl oldu? Kendinle ilgili yeni bir şey fark edebildin mi?
Duygusal emek
Tüm bu yukarıdakileri biri benim için yapıyor. Eğer duygu bulaşmıyorsa, partnerim tane tane açıklıyor ve sıklıkla tekrar ediyor. Eğer yanlış anlıyorsam, sabırla beni düzeltiyor. Eğer harekete geçmiyorsam, partnerim doğrudan rica ediyor şunu bunu yapmamı.
Ve ters yönde de böyle bu: kendi duygularımı tespit ediyor ve buna göre nasıl davranması gerektiğini saptayıp harekete geçiyor.
Bunları hep başkaları benim için yapıyorlar. Yapmasalar ölür müyüz? Sanmam. Yapmasalar durum çok mu fena olur? Emin değilim. Yine de, ortada bir emek var ve biri bu emeği sarf ediyor.
Biraz daha düşünmem lazım bu duygusal emek konusunda.
Pingback: Empati duygusal bir olay mı? | Bir Şey'in Anıları