Category Archives: Yazılar

Bir seks bağımlısıyla söyleşi 3: nasıl idare ediyorsun?

“Yaklaşık altı ay önce seks bağımlısı olduğunu keşfettiğini” söyleyen Canan Irmak’la başladığımız söyleşi dizisinin üçüncü ve son bölümündeyiz. Canan 30’lu yaşlarında, evli ve iki çocuk annesi. Şu anda eşi dışında 10 partneri var ve bir blog açıp kendi deneyimlerini paylaşmak istiyor. İlk söyleşide, Canan’ın çok-eşlilik deneyimine giriş yaptık, ikinci söyleşide olayın duygusal boyutlarına odaklandık. Şimdi daha pratik konulara gireceğiz.

Bu söyleşideki sorularım biraz daha kişisel ve özel olabilir. Sınırları aşarsam lütfen yanıt vermek istemediğini söylemekten çekinme.

Son söyleşinin ilk sorusu: Altı ay önce seks bağımlısı olduğunu fark ettiğini söylemiştin. Kırk mesajlık yazışmamıza rağmen bununla ne kast ettiğini hala tam anlamış değilim. Altı ay önce ne oldu? Bir anda libidonun yükseldiğini mi hissettin? Her zamanki libidonun seks bağımlılığı olarak sınıflandırıldığını mı öğrendin? Her zamanki gibi olmana rağmen “Böyleyse böyle, ben de ona göre davranırım.” deyip libidonu (veya seks bağımlılığını) kabullenmeyi mi seçtin?

Daha önce de söylediğim gibi oldum olası tek bir erkeğe bağlı kalmak fikri bile canımı sıkıyordu. Her zaman en az iki kişiydi hayatımdakiler. Hayatımdaki diyorum çünkü aklımda seviştiğim o kadar çok erkek vardı ki sayısını bilmiyorum. Sonra evlilik, iki doğum derken üzeri kapandı dürtülerimin. Öncelik çocuklarım oldu. Ama altını çizmeliyim. Tek eşli kaldığım dönemdeki sinir kat sayımu anlatamam. İstesem bile erişemeyeceğim için ikinci bir erkeğe, sinirden kendi kendimi yiyordum. Tabi iki doğum arası bir iki iş yerinde çalıştım. İkinci doğum sonrasında da. Her seferinde ilk bir ay kadar bir süre kendime gelmem zor oluyor. Ama kendime gelip birey olduğumu fark ettiğimde gözüm açılıyor ve aranmaya başlıyorum. Altı ay önce olan da buydu. Tabii ki biraz araştırma da yaptım bu arada. Bitmek bilmeyen arzunun sebebinin bağımlılık olduğunu fark ettim. Ve kabullendim. Ona göre davranmaya düşünmeye başladım. Hep söylerim iş yerine geldiğimde ne anneyim ne birinin evladıyım ne eş ne kardeş… Hiç bir ünvanı sıfatı kabul etmiyorum. Sadece kendim oluyorum. En özgür olduğum yer iş yerim.

Bu dönüm noktasında aynı anda başka önemli bir olay oldu mu? (Çok heyecanlı bir cinsel ilişki? Eşinle umutsuz bir kavga? Çok çekici bir erkekle tanışma? Okuduğun bir yazı? Bir arkadaşının söylediği bir laf?)

Hem eşimle bir kavga hem de -bence- çok çekici bir erkekle karşılaşmamın çok büyük etkileri oldu. Eşimle ettiğim kavga; “Yıllardır kendimi kontrol etmeye çalışıyorum ama ne için?” sorusunu sormama sebep oldu. Karşılaştığım adam da; hiç benim beğenmeyeceğim karakterde olmasına karşın adeta ona hayvani dürtülerimin uyanmasına sebep oldu. Böylece çok eşlilik tekrar başlamış oldu.

Çok-eşli veya çok-aşklı yaşamla ilgili kitap, makale, blog vb. okudun mu hiç? Açık ilişki yaşayan (yani, ilişkideki herkesin başka partnerlerin varlığını bildiği ve böyle bir anlaşma yaparak ilişki kuran) tanıdığın kimse var mı? Bu insanlarla hiç konuştun mu? Onlardan öğrenmek isteyebileceğin bir şey var mı?

Evet bu konuyla ilgili makale ve bloglar okudum.

Bir arkadaşımın yaşantısı açık ilişkiye benziyor. Eşiyle aralarında bir anlaşma var başkalarıyla ilişki yürütmek adına. Ancak eşler diğer kişileri bilmiyor ve sayılarını da bilmiyor.

En çok sayıyı sınırlı tutabiliyorlarsa bunu nasıl sağladıklarını sorardım sanırım. Çünkü bana göre nerdeyse her erkek aday ilişki yaşamak için. Tabi kriterlerimiz uyarsa. Öyle tip, boy, kültür gibi şeyleri hiç ayırt etmiyorum. Sadece konuşabileceğim frekansta olmalı ilk ilişki için. Bu gibi şeyler yaşıyorlar mı onu sorardım. Ayrıca açık ilişkinin ana ilişkiye katkısını sorardım kesinlikle.

Kendi ilişkilerinde cinsel sağlık güvenliğini nasıl sağlıyorsun?

Bu konu hakkında hiçbir tedbirim ya da endişem yok. Evet bahse konu hastalıklar çok ciddi sonuçlar doğurabilir ancak eşimin de daha önce böyle eylemleri olduğunu, onun da böyle bir endişe taşımadığını biliyorum. Bahane ya da iyi bir gerekçe olmayabilir kabul. Ama benim görüşüm, saçma ve mantık dışı olsa bile, hayatın en önemli en gizli ve en rahat geçirilmesi gereken anlarını adeta check-up yapar gibi araştırarak kurcalayarak kendimi baştan endişeye boğarak geçirmeyi anlamsız buluyorum.

Aslında benim sorum eşinle veya ahlakla ilgili değildi. Kendi sağlığını ve birlikte olduğun diğer insanların sağlığını soruyordum. Cinsel sağlığını göz önünde bulundurmak için birçok sebebin olabilir: kazara bir hastalık kaparsan bütün ilişkilerinin açığa çıkma riski mesela, veya bulaşıcı bir hastalık sebebiyle cinsel hayatının kalıcı olarak aksaması veya zorlaşması gibi. Partnerlerin prezervatif kullanıyorlar mı? Sen kullanmalarını talep ediyor musun? Bu konudaki tavırları ne? Senden, diğer partnerlerinleyken korunmanı talep ediyorlar mı mesela?

Prezervatif hiçbiri kullanmıyor eşim hariç. Ben istesem de kullanmak istemiyorlar ki ben de istemiyorum. Diğer partnerlerimle de korunmamı talep eden olmadı.

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar hakkında bilgi sahibi misin? Böyle bir hastalığa sahip bir tanıdığın var mı?

Evet cinsel hastalıklar konusunda bilgi sahibiyim. Sonuçlarının neler olabileceğini de biliyorum. Böyle bir hastalığa sahip tanıdığım birisi yok çevremde. Teorik olarak evet, ilişkiye girmeden önce bir takım testler vs. yapılmalı ki, karşımdakinde yada bende varsa bulaşmasın. Fakat gerçek yaşamda bu teoriye uyacak kimseyi bulamadım ben. Yani partnerlerimin de kesinlikle böyle bir talebi olmadı. Olsaydı yaptırırdım tabii ki.

Arada gözden kaçırdığımız bir şey var bence. Ben ve partnerlerim, günlük yaşamın sıkıntılarından sıyrılmak, birkaç saat de olsa her şeyi bir kenara bırakıp keyif almak istiyoruz. İçlerinden bir tanesi bile hastalık endişesi taşımadı. Hiçbirinin ilk eş/sevgili dışı ilişkisi ben değilim. Benim için de öyle, ilk değiller. Bu konuyu çok bağlayabileceğimi sanmıyorum. Demeye çalıştığım, herkes koşulsuz şartsız kaygısız ilişki arıyor. Bu kadar irdelemeye girmeme sebebimiz bunlar sanırım.

Bir de yine kendi görüşümü paylaşayım. Hepimiz şu veya bu sebeple öleceğiz. Yediğimiz içtiğimiz her şeyin inanılmaz zararları var ve bunlar için bile herhangi bir tedbir almıyoruz. Çocuklarımıza bebeklerimize yedirdiğimize dikkat ediyoruz desek bile etmiyoruz edemiyoruz. Bir noktada kontrolümüzden çıkıyor mutlaka.

Cinsel hastalık evet önemli ama şöyle düşünüyorum, kalp krizi riski var diye sigara, siroz olursun diye içki içmeyi bırakıyor muyuz? Ucunda hastalık riski olsa da partnerlerimin yarısı başkalarıyla ya da benle ilişki yaşamayı bırakmazlar diye düşünüyorum.

Bu kısım çok tepki çekecektir eminim ama ne ben ne partnerlerim böyle bir endişe içinde değiliz.

Önceden sormuş olmam gereken bir soru aslında: Partnerlerinin üçüyle iş yerinde tanıştığını söylemiştin. Diğerleriyle nerede ve nasıl tanıştınız?

Her şeyin başlangıcı olan “O adam” sayesinde yıllar sonra ilk kez evlilik dışı ilişki yaşadığım adamla tanıştım. Aslında bir grup seks yaşanacaktı fakat “O adam” bizim günümüzü mahvedebilir diye baş başa görüşme kararı aldık böylece tanıştık. Onun etrafından 4kişi bahsi geçen ilişki yaşadığım/konuştuğum kişiler. Bir tanesi de, bir ürün teslimi için iş yerime gelmişti. O gün göz koymuş zaten. Ama ben bunu epey bir zaman sonra öğrendim. O arada mesajlaşmaya başlamıştık. Böylece partnerlerime dahil olmuş oldu.

Kendi deneyimlerini anlattığın bir blog açmak istediğini söylemiştin. Neler paylaşmak istiyorsun bu blogda?

Blog açmak istememdeki sebep tamamen özel hayatımı paylaşma isteğimden kaynaklanıyor. Tabii ki partnerlerimin iznini aldım paylaşmak için. Şu an talep içeriğin pornografik olmasından yana. Ben de öyle mi olsun yoksa sadece duygusal durum mu paylaşsam bilemedim.

Blogla ilgili kafam çok karışık olsa da, genel olarak 18+ içerikli olacağı ve sanırım biraz pornografik olabileceği kanısındayım. Etrafımdaki ve olayın parçası olan bireyler “açık açık her şeyiyle argo tabirlerle” anlat diyor. Bense eşimle bile takma isimlerle konuşurum. En kötü ihtimalle seninki benimki deriz. Şimdi bu bana ters geliyor biraz. Ama yine de kendime uyarlayacağım bir şekilde. Sanırım olayları dakikası dakikasına anlatmak yerine o anki duygularıma yoğunlaşacağım.

Blogu hazırlamaya başladım şu adreste: conf.zyrosite.com

Çok bir şey yazmadım sadece giriş yaptım.

Sence peki, blogda dedikleri gibi pornografik olmak ne kadar doğru? Senin yaşını, memleketini, dünya görüşünü bilmiyorum. Sıradan bir okur olarak ne okumak isterdin?

Uzun ve doyurucu bir cevap istiyorum sakin kafayla yaz lütfen.


Ben tabii ukalanın teki olduğum için Canan’ın bu sorusuna uzun uzun yanıt verdim gerçekten de.

İçerikle ilgili Greta’nın “porno mu erotika mı” yazısını önererek başladım. Özellikle, “pornografik” veya “açık açık” yazılmasının blogun amacını belirlemeyeceği, blogun amacını ayrıca belirlemesi gerektiğini söyledim. Kendi beklentilerim açısında “o anki duygularıma yoğunlaşacağım” kısmını daha ilginç bulduğumu da ekledim tabii ki.

Daha somut öneriler de yaptım, bir okuyucu olarak neler öğrenmek isteyebileceğimle ilgili. Ama bence en önemli lafı en sonda söyledim ve diğer söylediklerimi de anlamsız kılıyor:

İlk söylemem gerekeni son olarak söyleyeceğim: Lütfen erkeklere akıl danışmayı bırak. Konuşabileceğin tanıdığın bir kadın varsa onunla konuş. Sonrasında da bloga birkaç şey koyduktan sonra 5harfliler.com ile iletişime geç. Erkekler (ben de dahil) seni yanlış yönlendireceklerdir blog içeriğiyle ilgili.

Canan’ın blogunun başlığı Güven ve Özgürlük. Adresini de tekrar vereyim: confidenceisfreedom.zyrosite.com . Blog şöyle başlıyor:

Herkesin hayatı kendine göre “Anlatsam roman olur” tarzında ilerliyor tabii ki.

Benimki de böyle bir hayat. Ama birinci, herkesin bildiği hayatımın dışında; sınırlı sayıda kişinin bildiği ve gizliden yürüttüğüm ve zamanımın çoğunu buna harcadığım ikinci bir hayatım var.

Zannedilenin aksine bu bir “Gündüzleri insan geceleri vampir” hikayesi değil. Tam tersi! Geceleri evli ve çocuklu bir kadın; gündüzleri ise karmaşık aşk hayatını yönetmeye çalışan bir kadın.

Buyrun hep birlikte bir yolculuğa başlayalım.

İyi yolculuklar!

Bir seks bağımlısıyla söyleşi 2: birçok duygusal ilişki nasıl oluyor da oluyor?

Birkaç gün önce başladığım söyleşi dizisinin ikinci bölümündeyiz şimdi. Canan Irmak 30’lu yaşlarında, evli ve iki çocuk annesi. Bana mesaj attığında “yaklaşık altı ay önce seks bağımlısı olduğunu keşfettiğini” söylemişti. Canan bir blog açıp kendi deneyimlerini paylaşmak istiyor. Bense burada kendi kaygılarımı ona dayatıp kendi özgüvensizlik sorunlarımı çözmeye çalışıyorum. İlk söyleşide, Canan’ın çok-eşlilik deneyimine giriş yapmıştık. Bu ikinci söyleşide, olayın duygusal boyutlarına odaklanmak istedim.

Duygusal ilişkilerinle cinsel ilişkilerin arasındaki bağlantı nasıl?

Duygusal olarak aynı frekansta olmadığım, yada kendime dair bir şey paylaşamadığım kimseyle bu konularda ne konuştum ne de birlikte oldum.

Mutlaka bir paylaşımım olmalı. İster kafalar uyacak de ister başka bir şey. Bir şekilde kendimi anlatmalıyım karşımdakine. Sadece iki kişiyle sırf ilişki olsun diye ilişkiye girdim ve tekrar görmeyeceğim insanlardı.

İlişkilerinin süresi hakkında biraz bilgi verebilir misin bir fikir edinmem için. Aylarla mı ifade ediliyor? Hafta mı? Çok daha uzun süren var mı?

Şu anki ilişkilerimin bir kısmı aylar bir kısmı haftalarla ifade edilebilir. Öyle çok uzun zamandır süregelen ilişkiler değil. Yalnız bu 10 kişiye dahil olmayan birisi var. Onunla bir 10 sene kadar önce ilişki yaşamıştık. Şu anki durumumuz dostluk.

Partnerlerinin, hiç cinsellik içermeyen zaman geçirmek gibi bir talebi oldu/oluyor mu? (Sinemaya gitmek, yürüyüşe çıkmak, dans etmeye gitmek vb.) Sen nasıl yanıt verdin?

Öyle bir taleple karşılaşmadım hiç maalesef. Gerçi olsa da karşılayabilir miyim bilmiyorum.

Ben çalıştığım için ve evli olduğum için, haftasonu ve gündüz saatlerinde fırsat buluyorum. Sabah bir kahvaltı yapıyoruz. Sohbet ediyoruz. Sonrasında direkt olarak cinsellik. Onun haricinde bir etkinliğimiz olmuyor.

Eşinle ve partnerlerinle duygusal paylaşımının nasıl? Dertlerini, kaygılarını kimlerle paylaşıyorsun? Kişisel sorunlarını çözmek için kim sana destek veriyor? Nasıl?

Eşimle epeydir duygusal bir paylaşımım yok. Diğerleriyle de şu an 4 kişiyle her türlü derdimi paylaşıyorum. Ama karakterim sormadan gelen tavsiyeye karşı katıdır. Çok akıl danışmam. Havadan verilen aklı da kolayca kabul etmem.

Partnerlerin kendi kişisel dertlerini seninle paylaşıyorlar mı? Ya da, paylaşmak istiyorlar mı? Sen, paylaşmalarını ister miydin?

Neredeyse hepsi sohbet sever. Zaten ana kriterim sohbet edebileceğim kişiler. Kimisi her derdini açıyor, kimisi daha önceki maceralarını anlatıyor. Kimisi soru soruyor neden böyle oldu gibi? Akıl almak isteyen oluyor. Ama genel sohbetlerimiz hep cinsellik etrafında dönüyor.

Evet ben isterim kişisel sorunlarını paylaşmalarını, ancak iki taraflı olarak çok derin sohbet edersek bağ kurarız diye çekiniyoruz.

Duygusal anlamda kendini tatmin olmuş hissediyor musun (Partnerlerin sana yeterince ilgi alaka gösteriyorlar mı?)

Ben bir seks bağımlısı olduğum kadar ilgi bağımlısıyım da. Gün boyu bana mesaj atanlar var. Onlar sayesinde evet tatmin olmuş hissediyorum. Aslında bence olması gereken; normal arkadaşlık, dostluk kurmak; bunun yanında da bonus olarak seks yapmak. Yani evet bağımlıyım ama sırf seks olsun diye yapmayı da uygun bulmuyorum. Her zaman söylerim, bir şekilde ruhuma dokunamayan insan bedenime dokunamaz.

Bahsettiğin ilişki modeli, bir ana ilişkinin etrafında birçok ikincil ilişkinin olduğu bir çok-aşklılık modeline benziyor. (Gerçi çok-aşklılıkta bu modelin tanımında tüm bireylerin durumun net olarak farkında olmaları ve açıkça rıza göstermeleri gerekir.) Bu birincil/ikincil türü model kullanan insanlar, bazen birincil ilişkilerinde haftada birkaç gün “izin günü” anlaşması yapabiliyorlar; böylece ikincil ilişkilerini güçlendirmek için de her hafta birkaç gece ayırabiliyorlar. Böyle bir şeyi denemek ister miydin? Sence eşinle olan ilişkine olumlu bir etkisi olur muydu? Diğer ilişkilerine nasıl bir etkisi olurdu?

Kesinlikle denemek isterdim. Bana katkısı olurdu çünkü bütün ilişkilerimi daha rahat yaşardım. Böylece bu ilişkileri döndürmek için girdiğim stres azalırdı. Diğer ilişkilerim güçlenir miydi??? Orası biraz şaibeli. Çünkü neredeyse hepsi evli ve böyle bir rutine giremezler. Eşimle olan bağımı nasıl etkilerdi açıkçası bir fikrim yok. Ama bu özgürlüğü bana sağladığı için memnuniyetim ve saygım artardı ona karşı.

Bu konuyu toparlamadan önce, son bir soru daha sormak istiyorum. Genellikle “bağımlılık” sözcüğünü sağlık sorunları için, yani tedavi edilmesi gereken bir şey olarak kullanıyoruz. İlk mesajından beri kendini “seks bağımlısı” olarak tanımladığın için soruyorum: Cinsel dürtülerinin normal hayatî ve sosyal işlevlerine mani olacak düzeyde olduklarını düşünüyor musun? Bu teşhisini doğrulatmak için bir uzmanla görüşmeyi düşündün mü?

Evet günlük yaşantımı epey zorluyor. Her baktığım erkek için acaba nasıldır diye düşünüyorum. Gün boyu seks ya da bağlantılı şeyler düşünmek çok zor. Her an bir ilişkiye hazır gezmek de öyle. Oldum olası erkeklerle olan arkadaşlığım normal arkadaşlık sınırlarına sığmadı. Çünkü devamlı flörtleşme halinde oluyorum. Birkaç uzmana danıştım. Bağımlılığımı onayladılar. Ancak tedavi edilmesini ister miyim o noktada emin değilim. Tanıştığım, ilişki yaşadığım kişilerin çoğu bunun bulunmaz bir nimet olduğunu ve tadını çıkarmam gerektiğini söylüyor. Bu taraftan bakınca da, evet, kadınların çoğu cinsel ilişkilerinden acı dolu tecrübelerle ayrılıyor, orgazm yaşayamıyor, cinselliği yanlış tecrübe ettikleri için insanoğlunun en önemli aktivitelerinden biri olan bu konuda doyuma ya da hazza eremiyorlar. Bense bunu defalarca; üstelik acıdan da haz duyarak, neredeyse gün boyu yaşıyorum. Ve bununla mutluyum sanırım. Tedavi istememe sebebim bu yüzdendir. Eksileri de çok ama artıları da :)


İlk söyleşiyi sıfır yorumla sonlandırmıştım. Bu yazışma esnasında aklıma gelen birkaç şeyi paylaşarak bitirmek istiyorum bu söyleşiyi. Üçüncü ve son söyleşide daha teknik/pratik ve belki daha kişisel sorular soracağım.

Öncelikle, on bir partner yüksek bir sayı benim için. Son on yıldır açık ilişki deneyimlerimde eş-zamanlı olarak en fazla beş partnerim oldu (ki bunlardan bir kısmını çeşitli sebeplerle çok seyrek görüyordum). Ancak evlilik şartları altında ve sırf haftasonu kahvaltılarıyla düşününce, eşinden başka elinin altında 10 müsait erkek olması çok da yüksek bir sayı olmayabilir. Canan’ı şahsen tanımıyorum. Bu kırk mesaj dışında da başkaca bir bilgim yok onun hakkında. Ancak yanıtlarında sadece yüksek libidolu bir dönem yaşayan bir kadın görüyorum. Bir kadının yüksek libidosu olmasında, bunu kabullenip harekete geçmesinde ve deneyimlerini başka insanlarla paylaşmak istemesinde hiçbir tuhaflık yok. (Gerçi, cinsel sağlık hususunu açmak istiyorum sonraki söyleşide.)

Üstelik, cinselliğini benimseyip üstlenen bir kadından öğreneceğimiz birçok şey olabilir. Blogunu merakla bekliyorum açıkçası.

Bir seks bağımlısıyla söyleşi 1: çok-eşli bir hayat kurmak

Geçen hafta Canan Irmak bana bir e-posta yolladı ve “yaklaşık altı ay önce seks bağımlısı olduğunu keşfettiğini” ve “benim gibi birinin varlığından bir kesim insanı haberdar etmek, varsa görüşlerini almak ya da bana önerilerini öğrenmek” amacıyla bir blog açmak istediğini söyledi. Benden de görüş istiyordu.

İlk mesajlarında “yaşadıklarım normal değil çoğu insanın hayali almiyor hatta yasamadan yada görmeden inanmam diyenler varken bunu anlatmak istiyorum” dediğinde, açık konuşmam gerekirse hiç etkilenmedim. Benim gibi yaşadığı her cinsel ilişkiye performans kaygısıyla başlayan birinin bir başkasının “doymak bilmeyen dürtülerin verdiği inanılmaz skorlar”ına merak duymayacağı aşikar. Sonrasında şöyle düşündüm: Şu veya bu sebeple sık sık cinsel ilişki yaşayan ve birçok cinsel partneri olan bir kadın deneyimlerini paylaşmak istiyor. Eğer ben de erkek cinselliğiyle ilgili yüz elli tane yazı yayınladıysam bu blogda, bu kadına sormak isteyeceğim milyon sorum olmalı. Yani sonuçta “Ben bu kişiye nasıl yardımcı olabilirim?” aptal sorusunun yerine “Bu kişi bana nasıl yardımcı olabilir?” sorusunu geçirince, Canan’ın da desteğiyle, ortalık daha eğlenceli oldu. İşte bu röportaj dizisi de böyle ortaya çıktı.

İlk konumuz, Canan’ın çok-eşlilik ve çok-aşklılık deneyimi.

Şuna dikkat çekerek başlamak istiyorum: Canan 31 yaşında, evli ve 2 çocuk annesi.

Partnerlerin birbirinden haberdar mı? Birbirlerini tanıyorlar mı?

Partnerlerimin birbirinden haberi var eşim hariç. Eşimin olaylara ait hiçbir bilgisi yok.

Ama diğerleri birbirlerini tanıyorlar aynı çevrenin insanları hatta akrabalıkları var uzaktan. Burda bahsi geçen 5 kişi. Kimisiyle henüz bir şey yaşamadım. Ama belli aralıklarla konuşuruz düzenli olarak. Ayrıca iş yerimden bu konuları konuştuğum/yaşadığım 3 kişi var. İsmen olmasa da şirket içinde 3 kişi olduklarını biliyorlar. Ve bunlardan bağımsız 2 kişi daha var. Bu saydığım 10 kişi birbirinden haberdar.

Eşinden bu bilgiyi saklamak sana kendini nasıl hissettiriyor? Günün birinde onunla paylaşmak ister misin, yoksa sırrın olarak kalmasını mı istersin? Eğer öğrenirse nasıl tepki vereceğini tahmin ediyorsun?

Eşimle zaten güllük gülistanlık bir ilişkimiz yok hatta bu tür ilişkilere başlamadan önce boşanma fikri uyandı. O yüzden saklamaktan rahatsız olmuyorum. Vicdan azabı dersen hiç yok.

Paylaşmak istemem kesinlikle. Evli insanların da bireysel özel yaşantıları olması gerektiğini düşünüyorum. Tabii ki tepkisi boşanma olur. Ancak boşanma olsa da bu sebeple olmamalı.

Diğer partnerlerin durumu nasıl idare ediyorlar? Kıskançlık hissediyorlar mı?

Diğer partnerlerimin neredeyse hepsiyle günlük ya da haftalık düzenli sohbetlerimiz var. Birden fazla kişiyle olmam yarısını rahatsız ederken diğer yarısı bundan zevk alıyor gibi. Doyumsuz olmam, her koşula her isteğe açık olmam zevkli geliyor. 10 kişiden 3’ü bekar. Bekarlardan ikisi kıskançlık yapıyor hemde had safhada. Bazen sorun oluyor bu sebeple tartışıyoruz ancak kişiliğimi bildikleri için çok sorun etmemeye çalışıyorlar. Evli olanlarda zaten kıskançlık olmuyor. Sadece bir kısmı tek bir partner seçmem gerektiğini onunda kendileri olmasını istiyorlar. Ancak en çok tartışılan konu tabii ki kimin daha iyi olduğu.

İlla ki tek partner seçme konusunda: Sen partnerlerinden herhangi birinin tek başına cinsel açıdan seni tatmin edebileceğini düşünüyor musun?

Sadece bir kere böyle bir durum oldu. Ama aynı kişiyle ikinci görüşmemde aynı etkiyi alamadım. Maalesef benim doyumsuz kişiliğim çizgiyi hep yukarıya taşıdığı için sorun oluyor. Ama arada bir ince çizgi var. Bağımlılığımın bana yaptırdığı bir şey bu. Daha doğrusu her gün ilişkiye girdiğimde bu kadar kesin olmazlarım yok. Ama ilişkim düzenli olmazsa evet. Tek bir kişi tatmin edemez.

Partnerlerin cinsel açıdan kendilerini geliştirebilmek için sana akıl danışıyorlar mı? Ne istediğini, neyin seni heyecanlandırdığını açıkça onlarla paylaşabiliyor musun? Yoksa el yordamıyla ve yavaş yavaş mı keşfediyorlar?

Genelde görüştüğüm kişilerin kendilerine dair görüşleri var. Bir kısmı sadece kendi bildiğince beraber olmak istiyor. Bazı limitleri aşmak tabuları yıkmak kolay değil tabii ki. Ortak merakları, bir kadın bir erkeği en çok ne kadar arzulayabilir? Bununla ilgili sorular ve eylemler oluyor. Ancak çoğunun kendi bedeniyle ilgili bilmedikleri noktalar var. Hiç dokunulmamış bölgeleri ya da haz alacağını düşünmedikleri bölgelerden haz aldırıyorum. Böylece geliştirmiş oluyoruz kendilerini. Çok az kişi fantezi yapmak yada geliştirmek istiyor.

Orgazm olmana rağmen tatmin olmadığın, “aradığım bu değil” dediğin bir durum oldu mu? Olduysa, detaylıca anlatabilir misin? Neler yaşandı? Kim ne yaptı? Ne seni rahatsız etti veya ne eksikti? Partnerin ne hissetti? vb.

Evet, defalarca bunu yaşadım. Mesele şu ki daha öncede söylediğim gibi doyumsuzum. Hele de bir bira dahi olsa alkol aldıysam. Orgazm olmak erkeklerden çok farklı kadınlarda. Tabii kadınlarda da kendi içinde farklılık gösteriyor. Kimi kadın aynı erkekte olduğu gibi dinlenmek kendini salmak isterken kimisi de benim gibi üst üste yaşamak istiyor. Genelde bu durumla karşılıyorum. Ben devamını isterken karşımdaki doyuma ulaştıysa hem sinirleniyorum hem de karşımdakini tekrar ikna çabasına giriyorum. Netice pek istediğim gibi olmuyor. Karşımdakilerin bu durum karşısında üzüntü içine girdiğini görmedim şimdiye kadar. Herkes benim ulaştığım rekor boşalma sayısından ötürü koltuk kabartırken; ben henüz doyuma ulaşmamış olduğumdan amacımı gerçekleştiremeden günü bitirmiş oluyorum.

Şimdiye kadar beni tatmin edemediği için üzülen erkek çıkmadı maalesef.

Sen, partnerlerini tatmin ediyor musun? (Bunu açıkça sordun mu?)

Her birlikte olduğum erkeğe açıkça sorarım. Şu ana kadar beni tatmin edemedin, yarım kaldım, umduğum gibi değildi gibi cevaplarla hiç karşılaşmadım. Hatta açık açık 1’den 10’a kadar puanlayın dediğimde 7’den aşağı not almadım.

Erkeklerin kendi bedenlerini tanımadıkları çok doğru. Ancak erkekler genellikle kadın bedenini de pek tanımıyorlar. Sorum şu: Cinsel ilişki sırasında senin tatmin olmandan kim “sorumlu” oluyor? Sen kendi ihtiyacın olanı yapıyor veya yaptırıyor musun? Yoksa partnerlerin seni neyin heyecanlandırdığını keşfetmek için çaba sarf ediyorlar mı? Ne gibi şeyler yapıyorlar?

Kesinlikle hem erkek hem de kadınlar kendi bedenlerini tanımıyor. Çok nadir de olsa tanıyanlar var tabi. Ben kendimi çok iyi tanıdığımı, ne olmazsa orgazm olamayacağımı ya da boşalamayacağımı biliyorum. Bunu neyin sağlayacağını karşımdakinin ilk seferde bilme şansı yok. O yüzden her görüştüğüm kişiye iplerin benim elimde olması gerektiğini söylerim. Ancak burada da bir ince ayrıntı var. Kesinlikle karşımdakinin isteklerini gözardı etmem. Kendi düzenimin içine onları da eklerim. Böylece her iki taraf da mutlu ayrılır. Dikkatinizi çekerim, tatmin olmuş demiyorum; mutlu diyorum.

Hiç seni tekrar aramayan, telefonuna çıkmamaya başlayan veya açıkça görüşmek istemediğini söyleyen oldu mu? Nasıl oldu? Neden? Sen nasıl idare ettin olayı?

Şimdiye kadar öyle bir durum olmadı. Yani ilişki yaşadıktan sonra olmadı. Her tanıştığım erkeğe bundan emin olup olmadığını sorar, hareketlerini ölçerim. Kimileri sırf heyecanı yaşamak, beni merak ettiği için birlikte olmak istiyor ama fıtratında çok-eşlilik (aşklılık) yok. Böyle birisini uzun ısrarlar sonucu (fazla ilgiden bezdirme yöntemiyle :) ) kendimden uzaklaştırdım. İlişki sonrası kimseyle öyle bir duruma düşmedim. Ancak, ilginin ilişkiye kadar aşırı yoğun, ilişkiden sonra oldukça sığlaşması doğrudur. Bir köprüyü geçene kadar durumu var. Bununla çok karşılaştım. Ve bunu sevmiyorum. Hayatımın bu kısmı benim için özgürlükler ülkesi. Ve bu ülkede yalan, kandırma vb. olmamalı.

İyi, sağlıklı bir ilişkiyi nasıl tanımlarsın? (Cinsel deneyimi değil, partnerlerinle kurduğun ilişkiyi kast ediyorum.)

Bir kere bence selamlaşma olmalı. Yani şunu kastediyorum tabiri caizse sadece kabardığı zaman değil, arada bir sadece insan yönüm için hatırımı sormalı. Yani cinsiyetim cinselliğim ve bu konudaki hünerlerim için değil insan olarak önemsemeli beni. Bunu sağlayamadığım biriyle zaten öyle bir paylaşım içine giremem.

İyi bir ilişkiyi selamlaşmayla sınırlandırmana çok şaşırdım. Yani, cinsel ihtiyaçlarına yanıt verdiği sürece, yalnızca hatırını soran partnerlerin olması senin için yeterli mi olurdu mutlu bir aşk hayatın olması için?

Evli olmamdan kaynaklı olabilir bu sanırım. Çünkü hep hayatımda olan bir erkek zaten var. Ayrıca selamlaşmanın ötesi sohbet/dertleşme elbette olabilir ama daha ileri samimiyetler evliliğime zararlı olur. Aşk inanmadığım bir kavram. O yüzden öyle bir tanımlamada bulunamıyorum.

Peki, bu söyleşinin son sorusu: Bu 10 partnerine nasıl hitap ediyorsun? Sevgili? Arkadaş? Başka bir şekilde? Onlar seni ne olarak görüyorlar?

Aslında öyle bir sınıflandırmam yok. Ama arkadaş desek çok yanlış olmaz. Onlar beni direkt olarak eskort gibi görüyorlar diye düşünüyorum. Ancak arkadaşlık diyorlar onlarda genel olarak.


Tabii ki Canan’ın söyledikleriyle ilgili aklımdan geçenleri de paylaşmak isterim. Ama şimdilik üç-beş soruyla onu anladığımı iddia edemem. O yüzden de ahkam kesmeden (mansplaining) önce birkaç söyleşi daha yapmak istiyorum.

Stüdyo – Uyuzböceği

Alakasız nesneleri cinselleştirmek bende her zaman daha farklı bir his uyandırmıştır. Mesela makyaj fırçasının tenimdeki hareketinin yarattığı iç gıdıklayıcı etki bunun en büyük örneği olabilir. Hatta ayna karşısında çıplak halimi seyrederken bir süre sonra keyif almaya başlamamı da buna dahil edebilirim. Şimdi, neredeyse ezbere bildiğim bir mekanda gerçekleşen cinsel aktivitenin nesnelerle bağlantısını göz önünde bulundurarak son deneyimimi size aktaracağım.

Bir dövme stüdyosu düşünün. Dikdörtgen şeklinde ve işlemin gerçekleştiği alan diğer kısımdan siyah bir perdeyle ayrılıyor. Deri dövme koltuğunda saatlerce üzerimdeki beyaz lambaya bakarak yattığım zamanlar oldu. Tenime sık sık batan iğnenin bana keyif verdiğini söyleyemeyeceğim, bu sebeple aslında biraz bunaltıcı bir mekandı benim için. Ta ki bir gün sabaha karşı evsiz kaldığımda o koltukta uyukladığım güne kadar. Yanımdakinin nefes seslerini duyamayacağım yükseklikteki müzikle beraber, iki vücudun birbirini ısıtması bir süre sonra o stüdyoyu huzurlu bir alan haline getirdi. Hadi stüdyoyu bir kenara bırakayım gözüme batan o beyaz ışığın yalnızca duvara yansıyarak yarattığı loşluk ve daha öncesinde acı çekmek için uzandığım rahat siyah koltuk birleşince kafamda mekanı nitelemek için kullandığım sıfatlar değişiverdi. Fark ettiyseniz hala cinsellikten bahsetmedim.

O günden sonra stüdyo kendimi daha rahat hissettiğim geniş bir alan haline geldi. Ki bu durum, partnerim bana elini uzattığında dans etmek istediğine dair bir bağlantı kurmama sebep oldu. Sonuçta o mekanda sadece dövme ve piercing yapılmadığını bir önceki dersimize öğrenmiştik. Lakin tutulan elimle birlikte ayağa kalkan bedenim tanıdık koltuğa ilerleyip üzerine bir de perde çekildiğinde, ilk kez aklımda daha önce kurulmamış bir bağlantının sinyalleri gezindi. Deri koltuğun üzerine atılmış yün kazağım ise orayı bilindik halinden çıkarıp aşina olduğum başka bir dokuya çevirince, karşımda duran aynada gördüğüm yansımayla, cinselliğimde yer alabileceğine dair en ufak bir fikrim olmayan pek çok unsurun ne kadar tamamlayıcı olabileceğini anlamış oldum.

En ufak ses veya dışarıdan bir hareketle bile gerginliği artan ben, ilk kez yerimi yadırgamadan yatak haricinde bir yerde tecrübe kazanmış oldum. Alakasız olduğunu düşündüğüm başka şeylerin farklı fonksiyonlarda nasıl kullanılabileceği ile ilgili merakım sürüyor. Kendi fikirleriniz varsa paylaşmanızdan memnuniyet duyarım.

Kadını erkekle değiştir, öyle oku.

“Her erkek rıza meselesinin önemini anlıyor on dakikada, bir gay bara girdiğinde.”

Bir süredir, neyi normal bulduğumu düşünüyorum. Bir yandan da, kadınların neyi rahatsız edici bulduğunu. İzin almadan dokunmak veya sokakta laf atmak gibi öküzlükler değil kastım – o kadarına kafam basıyordu önceden de. Ama mesela şu sözcükler var bir kafede gördüğün bir insanla ilgili: bakmak, dik dik bakmak, süzmek, bakış atmak. Ya da hoşlandığın kişiyle ilgili şunları düşün: asılmak, üstelemek, çıkma teklif etmek, sarkıntılık etmek.

Bu gibi sözcüklerin ne anlama geldiğini uzun süredir erkekler tanımlamış. Şimdilerde kadınlar bu tanımlara karşı çıkıyorlar. Bir öpücükten ne olacak’ı reddediyor, altı üstü sarıldım’a seslerini yükseltiyorlar. İyi, hoş. Ben de, neyin ne olduğunu anlamaya ve sınırları baştan çizmeye (daha doğrusu, etrafımdaki kadınların sınırlarına saygı göstermeye) çalışıyorum. Ama şöyle bir sorun var ki ben bunu yaparken bir yandan aynı toplumla muhatap olmaya devam ediyorum. Peki gündelik hayatımda bu erkek-egemen kültürün yeniden üretildiği yerleri ve durumları, dur otur bir kadının uyarısına ihtiyaç duymadan, kendi başıma nasıl keşfedebilirim?

Yaklaşık bir yıldır denediğim bir şeyi paylaşmak istiyorum. Lafım heteroseksüel erkeklere. Tüm feministler de etrafındaki erkeklere bunu önerebilirmiş gibi geliyor.

Okuduğun kitapları düşün. Romantikli, aşklı meşkli romanları ve şiirleri. Git kütüphanene bak. Yusuf Atılgan olsun, Sait Faik olsun, Ümit Yaşar olsun, Oğuz Atay olsun, içini yoğun bir sevda duygusuyla dolduran, aşık olduğunda, terk edildiğinde, aldatıldığında, karnında kelebekler uçarken okuduğun kitapları al eline.

Bunların ciddi bir kısmında, bir erkek onu reddeden (veya ona açıkça Evet demeyen) bir kadına bir şey diyor, bir şey yapıyor. Bazen sokakta arkasına takılıp onu takip ediyor, bazen evinin önünde bekliyor, bazen sosyal bir barda uygunsuz bir laf ediyor, bazen onun dudağına yapışıveriyor. Sen bunları okurken kendini özdeşleştirmemişsindir belki. Ben şahsen, adamla değil, onun davranışıyla da değil, ama adamın ruh haliyle kendimi özdeşleştirdiğimi hatırlıyorum. Tutkusunu, bunalımını veya telaşlı kaygısını anlıyorum.

Çünkü bizler (bu kitaplar ve okuyucuları) erkek egemen toplumun kaybeden erkekleriyiz. Ve çoğunluktayız. (Üstelik, bu çoğunluğun çoğunluğu da tacizle tecavüzle dışa vuruyor kendi öz güven eksikliğini. Bunları bir kenara koyalım şimdilik.) Reddedilmişlik hissiyle tuhaf ve çapraşık şekillerde başa çıkıyoruz.

Ama yine de erkek-egemen toplumun kazanan tarafındayız; erkeğiz en nihayetinde ve tecavüz olmasa da aşırı ısrar etme hakkı verilmiş hepimize.

Şimdi şunu yap bu metinleri okurken: Bu gibi kadın-erkek etkileşimi olan her sahnede kadını erkeğe çevir. Erkeği ise bir şeye çevirme, o olduğu gibi kalsın. Kadın yerine kendini koy, ama erkek olarak koy, yani nasılsan öylecene koy. Şimdi ana karakter ne deyip ne yapıyorsa hepsini ısrarcı bir gay erkek sana yapıyor gibi düşün. Bunu cidden role girerek yap ama, lafın gelişi değil. Karşında o kişi varmış ve o lafları edip o şeyleri yapıyormuş gibi düşün ve hislerini dikkatle izle.

Bazen (şaşırtıcı derecede sık biçimde), rahatsız olacaksın.

Rahatsız olduğun anda okumayı bırak. O anı yaşa. İşte cinsiyetçilik, bu. O anda karakter ve yazar hakkında aklından geçenleri bir kenara not etmeden okumaya devam etme.

Tüm kadın-erkek ilişkili roman ve şiirlerde bunu yap. Hem kendi tavırlarınla ilgili birçok şey öğrenebilirsin böyle, hem de ne tür edebiyatın erkek egemen kültürün yeniden üretimine katkı koyduğunu görebilirsin.

Bunu bir yıldır deniyorum kendi üzerimde. Çok işe yaradığını ve bazı davranışlarımda az biraz düzelme olduğunu bile söyleyebilirim sanki. (Bu türde on küsur kitap okumuşum geçen yıl.)

Dilersen ve becerebilirsen bunu sinemaya, tiyatroya ve müziğe de uygulayabilirsin (Ne malzeme çıkar meyhane müziklerinden!).

Burada derdim hangi yazar cinsiyetçiymiş diye adamlar öldükten yirmi yıl sonra aforoz mahkemesi kurmak değil. Yukarıda örneğini verdiğim yazarlar, yazdıkları dönemde toplumsal cinsiyet konusunda mimlenmiş insanlar değillerdi – hatta o anki topluma genel olarak bakarsak feminist bile sayabilirsin belki. Ama konu bu yazarları veya dönemlerini veya bugünkü kıstaslarla bakıldığında anlamlarını değerlendirmek değil. Konu erkekler olarak nasıl sosyalleştiğimiz. Bu kitapların her birimizin oluşumundaki önemini düşünsene. Aziz Nesin’e atfedilen “Türkiye’de her iki kişiden üçü şairdir.” lafı bir şey anlatıyor. Hiç şiir yazmamış olsan da, edebiyattan hiç hoşlanmasan da, bu yazarların yarattığı kültürel ve sosyal ortamda aradık ve bulduk kendimizi. Neyi normal bulduğumuz konusunda önemli bir rol oynadılar hepsi.

Bir konu nasıl sosyalleştiğimizse, diğer konu da bugün hala normal bulduğumuz ama aslında değiştirmemiz gereken şeyleri tespit etmemiz ve edebilmemiz. Recep İvedik’ten bahsetmiyorum bak, gerçekten de feminizme kafa yoran, kendini feminist veya feminizm müttefiki olarak tanımlamaya çalışan bizlerin de “normal” saydığı şeyler var ki kadınlar için bunlar kabul edilebilir falan değiller kesinlikle. İşte bu şeyleri, kitaplara baka baka keşfedebiliriz kendi başımıza. Ne birini rahatsız etmene gerek var, ne birinin sana akıl vermesine. Evde, oturduğun yerden erkek egemen kültürün kılcal damarlarını görebilirsin.

Diyeceğim o ki, sen de benim gibiysen ve gerçek hayatta kadınların yaşadıklarına empatiyle yaklaşmayı beceremiyorsan, senin için travmatik de olmayan ama kolaya da kaçmayan bir yöntem var. Ben şahsen denedim, çalışıyor.

#MeToo. Bu iş döner dolaşır bizi de bulur mu?

Trump’ın Yargıtay çoğunluğunu elde etmek için aday gösterdiği Kavanaugh tecavüzle suçlandı ve özel bir oturumda tanık olarak dinlendi. Tüm iddiaları reddetti. Açıkça yalan söylüyordu. Onu dinleyen tüm senatörler de yalan söylediğini biliyorlardı. Ama bu suçu kabul etmenin ne anlama geldiğini de gayet iyi biliyorlardı. Kavanaugh Yargıtay üyeliğine seçildi. Beyaz Saray’a yakın bir avukat Politico gazetesine verdiği bir röportajda şöyle konuştu:

“If somebody can be brought down by accusations like this, then you, me, every man certainly should be worried.”

Yani, Eğer bu gibi ithamlarla birinin adaylığı düşürülebilirse, her erkek kesinlikle endişelenmelidir.”

Aynı hafta, Cristiano Ronaldo’nun ABD’de bir kadına tecavüz ettiği ardından da “konuyu kapatmak için” kadına 375 bin dolar ödediği ortaya çıktı. Portekiz’in ünlü simalarından Marco Costa, Instagram’da yazdığı bir notla Ronaldo’yu savundu. Sonradan düzeltmek zorunda kaldığı mesajında, “Todos nós já violámos alguém…” yani “Hepimizin birinin ırzına geçmişliğimiz vardır.” yazmıştı.

Bu erkekler haklı olabilir mi?

Yani, #NotAllMen diyenlere verilecek feminist yanıt “Konu ataerkil sistem ve bu sistemin yarattığı meşruluk zemini.” vb. söylemler yerine doğrudan #YesAllMen olabilir mi?

Hepimizi, tüm erkekleri korkutacak bir dalga mı bu?

Benim yanıtım, evet.*

Nasıl ki tüm kadınlar şu veya bu şekilde cinsel saldırıya maruz kalmışlarsa, tüm erkekler de şu veya bu şekilde bir kadının rıza göstermediği cinsel hamleler yaptılar.** İnsanı şok edecek kadar çoğumuz kadınlara tecavüz ettik. Birçoğumuz kadınları sokakta veya iş yerlerinde (veya otobüste) taciz ettik. Bazılarımız bunu yaptığında ergendi, kimimiz hala yapıyor. Daha medeni olanlarımız, bu gibi cinsel zorlamaları yalnızca kendi partnerlerimize uyguladık. Açık ve net bir rıza ifadesi yokken, varmış gibi davrandık.

Tek tek bakıldığında belki sen ben travmatik bir deneyim yaşatmadık kimseye. Ama o kadın seni de beni de hatırlıyor. Çünkü yaptığımız şey diğer yaşadıklarıyla birlikte yığılarak yarattı #MeToo’nun açığa çıkarttığı sosyal travmayı. Ve çünkü muhtemelen sana bana daha çok güveniyordu o kadın ve bu yüzden kafasında yer etti o yaptığın, yaptığım.

Hepimizi hatırlıyorlar.

Peki ne olacak?

Şanslı olanlarımız, stratejik sebeplerle affedilecekler. Yani, kadınlar, sırf başka hedeflere saldırmanın daha etkili olacağını düşündükleri için bizim yaptıklarımızı sümen altı edecekler.

Çok şanslı olanlarımız gerçekten affedilecekler. Belki değişmiş olduğumuzu gördükleri için, belki zamanla onlara insan gibi (“kadın gibi” değil yani) davrandığımız için, ve eğer yaptığımız çok derin bir iz bırakmamışsa, yeni bizi teşvik etmek adına eski defterleri kapatacaklar.

Çok çok şanslı olanlarımızla ise kadınlar gelip konuşacaklar. Yapmış olduğumuz şeyi ve onlara nasıl bir etki bıraktığını doğrudan bize anlatacaklar. Belki birlikte, bu noktadan sonra durumu telafi etmek ve o kadına saygı duyduğumuzu göstermek için ne yapabileceğimizi konuşacağız. Yani af falan değil, adil bir barış yapacağız.

Şans dediğime bakma. Bu kadınların bizimle nasıl ve ne zaman hesaplaşacakları, büyük ölçüde, bizim şu anda ve bugünden itibaren ne yaptığımıza bağlı.

Hiçbir erkek muaf değil bu dersten.

#YesAllMen


* Bu cümlenin sonundaki nokta önemli. Virgül değil, noktalı virgül değil, üç nokta değil. Nokta.

** Burada “cinsel saldırı”nın ardından “cinsel hamle” diyerek lafı yumuşatmış gibi olmuşum. Amacım sadece aynı sözcük öbeğini tekrar etmekten kaçınmaktı.