Tag Archives: bacak

Seks 102

Seks eğitimi aldım, bilen biliyor. Partnerim bana verdi dersi, yoksa öyle online kurs değil, sertifikalı eğitim falan da değil. Seks101 de dediydik bu derse. Özünde, partnerime nasıl ilgi gösterebileceğim ve onu nasıl memnun edebileceğim üzerineydi ders. NŞA yapmadığım şeylere odaklandık; doğru dürüst öpüşmek, parmakla uyarma, vibratör kullanmak gibi.

Gizli amacımız, haftada en az bir kez partnerimin hoşuna giden şeyler yapacağımı garanti etmekti. Böylece 13 haftalık tam bir program hazırladık. Arada sırada çuvalladıysam da, her dersin çıkışında hoca hayatından memnundu ve kendisine ilgi gösterilmiş olduğunu hissediyordu.

Neyse, haftalar birbirini kovaladı. Final sınavı geldi çattı. Ben de C aldım sınavdan (100 üzerinden 72 aldım). Yani dersi geçtim. Ama pekiyiyle değil, iyiyle bile değil.

Sömestr bittikten sonra birkaç hafta ara verdik (sekse değil, derslere ara verdik). Şimdi ne yapacağımızı konuştuk. Benim, sevişmelerimizde partnerime ilgi göstermeyi ve onun memnun edecek şeyleri yapmayı alışkanlık edinmeye başladığım sonucuna vardık.

Bu son cümleyi tekrar edeyim.

Benim, sevişmelerimizde partnerime ilgi göstermeyi ve onun memnun edecek şeyleri yapmayı alışkanlık edinmeye başladığım sonucuna vardık.

Ama, partnerime, onun istediği ölçüde ilgi göstermeyi ve onun memnun edecek şeyleri yapmayı alışkanlık edinmeye başladığım sonucuna varmadık. Yani, seviştiğimizde her şey iyi hoş, ama bakalım bakalım “yeterli” sıklıkta sevişiyor muyuz? Yanıt hayır çıktı. Sonuç olarak partnerime yeterince ilgi göstermemiş oluyordum.

O zaman dedik, Madem öyle dersin devamını tasarlayalım, böylece hem yeni şeyler deneriz, hem de haftada en az bir kez ilgi göstereceğimi garanti etmiş oluruz. Hoca dedi ki benim öğrenmem gereken 13 haftalık materyali yokmuş. (Oley!) O yüzden, sırf birlikte denemek için yeni şeyler koyduk müfredata.

Bu Seks102 dersi, sanki biraz seminer dersi gibi olacak. O yüzden her hafta ders notlarımı yazmayı düşünmüyorum.

Yine de, müfredatı seninle paylaşmak istedim.

1. hafta: Öpüşme

Bu, Seks101’in ilk dersinin aynısı. Hala beceremediğime ve konuya gereken ilgi ve alakayı da göstermediğime göre, tekrar edelim dedik.

2. Hafta: güvenlİ bölgeler

Bu da Seks101’in final sınavında çuvalladığım konulardan biri olduğu için yeniden müfredata eklendi. İçerik kabaca aynı olacak, maksat bu “ön sevişme” de diyebileceğimiz şeyleri özümsememi sağlamak.

3. hafta: havlu & el

Bu ders benim için biraz gizemli. Anladığım kadarıyla, havlunun pütürlü yüzeyi çok hoş bir his mi verirmiş ne, sırf parmakla klitorisi uyarmak yerine havlu ve parmakla klitorisi mi uyaracakmışım, öyle bir şeyler. Eğer sonunda enteresan bir şey çıkarsa haberdar ederim, ama -aramızda kalsın- pek sanmıyorum.

4. hafta: duş

Bu herhalde birçok insanın fantezisi. Duşta, sabunun kayganlığı, ıslak ıslak olaylar falan. Tabii benim duşta ereksiyon sorunlarım falan olacak. Ama yine de eğlenceli olabilir mi acaba diye deneyelim dedik.

5. hafta: küçük oyuncak + masaj

Başlık aslında olup bitecekleri pek anlatmıyor. Burada asıl mesele küçük oyuncaktan ziyade masaj olayı. Masajı nereye yapacağımı sor, bi sor bak, sor bi.

Efendim, ayıptır söylemesi, kimi insanlar ellerini yumruk yapıp partnerimin rektal bölgesine masaj yaparlarmış. (Burada fisting olaylarına girmiyoruz kesinlikle, hemen sil aklından o görüntüleri. Ya da silme, ne halin varsa gör. Beni ilgilendirmez.)  Benimse tüm anal rektal olaylarla ilgili derin tabularım var. İşte bu tabuları aşmak için bu yöntemi deneyelim dedik. Her şey kıyafet üstünden yapılacağı için üstesinden gelebilirim sanıyorum. Hayırlısı bakalım.

6. hafta: kadın prezervatİfİ

Bu dersin adı üstünde. Hiç kullanmadık şimdiye kadar, denemedik bile. Deneyelim dedik.

Ben kendi penisimi plastik bir şeyle sarmaya alıştım çoktan. Ama penisimi plastik bir şeye sokmak? Göreceğiz.

7. hafta: rİTİMLİ büyük oyuncak

Burada büyük vibratörle penetrasyonu çok yavaş ama sabit bir ritmle deneyeceğiz. Benim kendi başıma yapamadığım bir şey, çünkü aynı kasları uzun süre kullandığımda canım acımaya başlıyor ve ya pozisyonu ya da hızı değiştirmem gerekiyor. Oysa elimde bir aletle bunu deneyebilirim.

8. hafta: büyük oyuncak + ağız

Önceki derste denemediğimiz bir şeydi, vibratörle penetrasyon esnasında cunnilingus yapmak.

9. hafta: kadın üstte

Bu benden çok partnerim için tasarlanmış bir ders. Hala, onun üstte olduğu durumda kalçasını nasıl hareket ettirmesi gerektiğini keşfedebilmiş değil. Bundan kastım, beni memnun etmesi değil. Kendisi de pek öyle keyif alamıyor. Tuhaf işler. Biraz onun deney yapmasına ve benim yaptıklarıyla ilgili eş zamanlı yorumlarıma dayalı bir ders olacak muhtemelen.

10. hafta: oturarak

Bunun da adı üstünde. Ben ikimizin de oturur halde olduğu bir pozisyonda penetrasyonun geometrik olarak imkansız olduğunu düşünüyorum. Buna tek istisna, benim (kol koyacak yeri olmayan) bir sandalyeye oturmam partnerimin de üstüme oturması olabilir. Böylece de önceki haftanın devamı gibi oluyor bu ders.

11. hafta: Özet

Bu, önceki haftaların bir çeşitlemesi olacak.

12. hafta: fİnal sınavı

Denediğimiz bazı şeyleri ve öğrenmem icap eden (öpüşme, güvenli bölgeler gibi) şeyleri test etmeye bir hafta ayırdık, tıpkı Seks101’de yaptığımız gibi.

13. hafta: benİM fantezİm

Bu da bana bir çeşit ödül gibi. 25 hafta boyunca öyle ya da böyle partnerime ilgi göstermeye çalıştığım için, bu son haftayı benim seçeceğim bir fanteziye ayırdık. Gerçi ben süper vanilya bir insanımdır, hiç öyle fantezilerim falan da yoktur; deyip geçiştiresim var, ama partnerim önerdiğinde, ya aklıma ilginç bir şey gelirse diye düşündüm ve ses etmedim.

*

Dediğim gibi, bu derste düzenli not tutmayacağım için tüm bu derslerde olan biteni detayla anlatmayacağım. Ama arada enteresan bir şey fark edersem sırf onunla ilgili bir şeyler yazabilirim elbette.

Bacaklarımı Tıraş Etmiyorum ve Birlikte Takıldığım Kimse Bunu Dert Etmedi – anonim

 Beni cinsel anlamda cüzzamlı pozisyonuna sokacağını sandığım itirafım anlayışla, kabulle ve en kötü durumda umursamazlıkla karşılık buldu.

bahçe

Bahçemdeki çimenle çok ortak noktam var.

Bacaklarımı tıraş etmiyorum. Hiç de etmedim. Hiç de etmeyeceğim, her kadar kıllarım koyu kahverengi olsa ve yanık tenimde göze çarpsa da.

Muhtemelen her şey annemle başladı. Annem bacaklarını asla tıraş etmedi ve ben de hiç başka bir yetişkin kadının bacaklarını tıraş ettiğini fark etmedim. Bacaklarım anneminkilere benzemeye başlayınca, bu yetişkin bir kadın olmanın bir parçasıydı, tıpkı regl ve büyüyen göğüslerim gibi. Benim için bu çirkin veya çekici değil – her ne ise o sadece, ve bana veya başka kimseyi de bir zararı yok, ben de bu yüzden zaman ve kaynaklarımı kıllarımdan kurtulmaya ayırmıyorum.

Cinsel açıdan, geç serpildim. Gençliğimin büyük kısmını başkalarının bedenlerine zerre ilgi duymaksızın geçirdim. Anca 21 yaşındayken ilgilenmeye başladım – ama tabii o zaman kıllı kadınlarla ilgili damgalardan çoktan haberdardım. Potansiyel partnerlerin benimle ilgili ne düşündüğünü merak ederek, mazoşist bir biçimde internette gezindim ve Yahoo Answers’ın derinliklerinden çoktan terk edilmiş forum yazılarına kadar her yerde kıllı kadınlarla ilgili görüşleri aradım. Çoğu yazar hakaretlerini kaba saba homofobi ve hayvan kıyasıyla ifade ediyordu: mamut, erkek fatma, goril, neandertal, lezbo. Diğerleri ise daha bir üstten atıp tutuyordu: asıl mesele hijyen veya profesyonellikti, ya da “Hey yarabbim, bir insan nasıl bu kadar tembel olabilir?”di.

Konu tıraşsız vulvaya gelince – benimki tıraşlı değil ama kırpılmış – yorumlar sadece azıcık daha olumluydu. Olayın özü, toplum beni bir çeşit pis, geri kalmış zibidi olarak görüyordu. Şort ve kısa etek artık basit bir moda meselesi olmaktan çıkmıştı – benim için, onurlu bir başkaldırı eylemine dönüşmüşlerdi.

Bacaklarım, kıllarım, dizimdeki benler falan.

Bacaklarım, kıllarım, dizimdeki benler falan.

Ama ilk seks yaptığım gün gergindim. Sırf ilk deneyimim olacağı için değil, ayrıca birlikte olduğum erkek hiç bacaklarımı görmemiş olduğu için. Kışın bir kuzey eyaletinde tanışmıştık. Kendimi psikolojik olarak reddedilmeye hazırlamıştım; eğer beni istemezse – eh, beni hak etmiyormuştur zaten.

Nihayet konuyu açtığımda, onun odasındaydık.

“Benim bacaklarım kıllı.”

Bir an duraksadı. “Ne kadar kıllı?”

Hiçbir laf etmeden eteğimi kaldırdım, külotlu çorabımı indirdim ve, aklımda binbir yanıt tasarlayarak, iğrenme çığlıklarını bekledim. Kıkırdadı.

“Aman, benimkinden daha kıllı olmadıktan sonra.” dedi ve kendi pantolonunu indirip, mühendislik öğrencisindense oduncularda görmeyi bekleyeceğin kıllarını gösterdi.

Birçok farklı sebeple, ama temelde ikimiz de bağlılığa hazır olmadığımızdan, ayrıldık ve ben her kadar başka bir ilişkiyle ilgilenmiyorduysam da, beni böylece kabul edecek bir erkek bulmanın samanlıkta iğne aramak olduğu benim için aşikardı.

İkinci, kız kardeşimin işten bir arkadaşıydı. İlk tanıştığımızda şort vardı altımda ve yazın ortasında alışveriş merkezine doğru gidiyorduk. Ama sonradan mesaj atıp bana olan ilgisini ifade ettiğinde, şüpheye düştüm. Ciddi miydi? Bacaklarımı görmemiş miydi? İşlerin bu kadar kolay ilerleyip ilerleyemeyeceğinin merakıyla, ona gayri ihtiyari şu yanıtı verdim:

“Ben tıraş olmuyorum.”

“Uzun kıllar, kim sallar” diye yanıtladı, göz kırpma işaretiyle.

“Bacaklarım da dahil ama.”

Yanıt neredeyse hemen geldi.

“Hala geçerli.”

Bu bugüne kadar devam eden bir trend. Tamam, öyle çok erkekle birlikte olmuşluğum yok, ve çoğunlukla da alternatif çevrelerde takılıyorum, ama yine de beni cinsel anlamda cüzzamlı pozisyonuna sokacağını sandığım itirafım anlayışla, kabulle ve en kötü durumda umursamazlıkla karşılık buldu:

“Eh, benim bacaklarım da tıraşlı değil ki.” – tek gecelik ilişki

“Beden kıllarını dert etmiyorum.” – hali hazırda devam eden renkli arkadaşlık

“Yo, seni anlıyorum. Ben daha yüzümü tıraş etmekten nefret ediyorum, bacaklara gelene kadar…” -tıraşsız bacaklarımı fark eden erkek tanıdık

Sonra, bir gün internette şans eseri tıraşsız bir kadınla karşılaştığı için heyecanını dile getiren adam var. Eğer bunu profilinde tercihleri arasında yazsa kadınların onu “çirkin ve tuhaf” bulacağını düşünüyordu. Malesef, geniş yüzü ve gülümsemesiyle uzun saçları, kendisinin erkek kardeşime benzemesine yol açıyor ve bu da onun benim açımdan cinsel anlamda çekici olmasını topyekün imkansız kılıyordu.

Tüm bunlar beni, tıraşsız bacaklı kadınlara karşı damganın birçok kadının sandığı kadar da yaygın olmayabileceğini düşünmeye itti. Feministler arasında bile, beden kılıyla toplumsal kabul görme arasında tercih yapma zorunluluğu, istenmeyen ancak inkar edilemeyecek bir gerçek olarak görülüyor. Ama ben hiç bu sebeple reddedilmedim veya hakarete uğramadım, üstelik plajda veya şortla gezerken bile. İşin aslı, bu konuda olumsuz şeyler söyleyenler sadece diğer kadınlardı.

Bir noktada, birçok açık görüşlü insanla dolu bir foruma üyeydim, üyelerin birçoğu marjinal politik gruplardan veya devrimci alt kültürlerden insanlardı. Oldukça “her şeye eyvallah” bir atmosferdi. Kadın bakımı başlığında, en büyük yazarlardan biri – kendini eğitmiş gotik bir feminist – bana şu özel mesajı attı:

“Tıraş olmak bizim görevimiz. Biz artık hayvan değiliz, bu temel bakımın bir parçası.”

Daha geçen hafta, çocuğuyla gezen bir kadın benim bacaklarımı gördü ve bodoslama şöyle dedi:

“Orada kıl olmaması gerekir.”

İşe giderken etek giydiğim o ilkbahar gününü daima hatırlayacağım. Bacak kıllarımı losyonla düzgünleştirmiştim, çünkü hepsinin aynı yöne bakmasını tercih ediyorum. Dağınık, kirli veya bir kadının bacağında olması dışında hiçbir açıdan tuhaf gözükmüyordu. Bir kadın iş arkadaşımla oturmuş sohbet ediyorduk ki bir cümlenin ortasında, eteğine dökülen poğaça kırıntılarıyla bacaklarıma bakarak durakladı. Gözleri büyüdü ve ürkütücü bir cazibeyle bakmayı sürdürdü.

“Tıraş olmadığını hiç fark etmemiştim.” dedi nihayet.

Hazır cevaplık edecek bir hinlik gelmedi aklıma. “A… yok, tıraş olmuyorum.” dedim, tuhaf bir gülüşle. “Yani, pek takmıyorum, hem zaman kazandırıyor, yani sonuçta…”

“Oh, anladım.” dedi, sesinde aynı anda onaylama ve imrenmeyle. “Ben bunu asla yapamazdım.”

Şimdi, bir kere ben kesinlikle bedensel özerklikten yanayım. Yani bir kadın pürüzsüz takılmaktan daha çok hoşlanıyorsa, aynen öyle yapmalı. Hiçbir erkeğin pürüzsüz bacak tercih etmediğini söylemiyorum. Ama, lafları ağızlarına tıkılanlar sırf kadınlar değil – erkeklerin de başına geliyor bu. Ve benim (sınırlı) deneyimime göre, birçok erkek bizim düşünmeye yönlendirildiğimizden çok daha az umursuyor tıraş hikayesini.

İnternetteki görüşlere ve kişisel sohbetlerime dayanarak, birçok kadının tıraş olmayı toplumsal, mesleki ve özellikle de cinsel kabul görme açısından olmazsa olmaz bir adım olarak gördüklerini söyleyebilirim; ama belki de bu tam olarak gerçeği yansıtmıyordur.

***

[Bu yazı, Xojane’de 9 Kasım 2014’te “I Don’t Shave My Legs and Nobody I’ve Ever Hooked Up With Cared” başlığıyla anonim olarak yayınlandı.]

Kızlar, bacaklar ve etekler

Ortaokulda kızların bacaklarına bakıyordum. Bakıyorduk. Böyle bir genel pratik vardı.

Özellikle rüzgarlı havalarda, servise binerken ve tabii ki normal normal otururlarken… Yani “özellikle hep, daima“. Bilinen bir şeydi bu, üzerine konuşulan bir şeydi hatta.

Kızlar arasında pek ayrım yapılmazdı iş bakmaya gelince. Elbette üzerine konuşmak açısından ayrımlar vardı. Hangi kızlar hakkında konuşulacağı ve hangileri hakkında konuşmaya değmeyeceği ile ilgili genel kanılar vardı.just legs

Cinsellikle yeni tanışıyorduk. Her yerde seks görüyorduk. Cinsiyetçi küfürler havada uçuşuyordu. Neredeyse tüm hit şarkıların sözleri cinsiyetçi olarak değiştirilmiş versiyonları mevcuttu.

Biraz alakasız olabilir, ama bana önemliymiş gibi geliyor: Ben ortaokul ve liseyi aynı okulda okudum. Dolayısıyla 12 yaşındayken, okuldaki en küçük bizdik ve 17 yaşındaki insanlarla aynı ortamdaydık. Bunun cinsellikle ilgili bir miktar “çabuk olgunlaşma”ya, bir miktarda “aceleciliğe” yol açtığını sanıyorum. Bunu kötü bir şey olarak söylemiyorum. Sadece, serviste, teneffüslerde vb. cinsel gelişiminin ileri evrelerinde olan insanlarla karşılaşmanın bizi çok etkilediğini söylüyorum. Konuya dönelim.

Evet, kızların bacaklarına bakıyorduk.

Cinsellikle ilgili bilgimiz de deneyimimiz de sıfırdı. Daha da uzunca bir süre sıfır kalacaktı (çünkü o “havalılar” arasında değildik biz).

Normalde, bir kızı/kadını seyretmek, eğer bu kişiyi huzursuz edecek veya cinsel anlamda tehdit edecek bir sonuç vermeyecekse gayet kabul edilebilir bir durum. Genellikle (ama her zaman değil*) ne fiziksel ne sözlü taciz ima ediyordu bakışlarımız. Sadece bakıyorduk. Bakmak için binbir şekle giriyorduk, ama nihayetinde sadece bakıyorduk.

body language

Al sana beden dili. Çöz bakalım ne anlatıyor bu poz…

Ama aslında kızları tehdit ediyorduk !

Evet, bakarken pek ayırt etmiyorduk.

Ama kimin ne kadar açık-saçık olduğu, kimin altına ne giydiği vb. konular kızların etiketlenmesinde önemli bir unsurdu. Neyin göründüğünü umursamayanlar da, bir şeylerin görünmemesi için ciddi emek sarf edenler de hoş karşılanmıyordu. Yani ortada çok yoğun bir kolektif kontrol mekanizması vardı.

Her an, her saniye, her kızı tüm bu sosyal sonuçlarla tehdit ediyorduk.

Buradan, erkekler üzerinde kontrol mekanizması olmadığı anlamı çıkmasın. Düzgün küfredebilmekten kavgadan kaçmamaya, karı-kız mevzularında ahkam kesmekten çok entel-dantel olmamaya kadar birçok kriter vardı. Bu kriterleri hem erkekler hem kızlar kontrol ederler, seninle ona göre ilişkilenirlerdi.

Kızlar üzerindeki bu yoğun kolektif kontrolde diğer kızların rolü neydi bilmiyorum, ama sanıyorum onlar da bu konuları konuşuyorlardı.

bad-luck-brian

Ortaokul öğrencisi. (temsili resim)

Demek ki bizim bakışlarımız, tek başlarına pek bir anlama gelmemekle beraber, tüm bakışlarla birleştiklerinde aslında kızlara sürekli mesaj ileten ve duruşlarını kontrol etmelerini söyleyen bir büyük sosyal makine oluşturuyorlardı. Üstelik sadece çok açılıp saçılmamak anlamında değil, eteğini çekiştirmeyi takıntı haline getirmemek anlamında da kurallar koyan karmaşık bir değerler sistemi vardı.

Tüm bunların yanında, çok güçlü karakteri olan birkaç kişi hatırlıyorum. Bu kızlar, nerelerinin ne kadar açıldığından bağımsız olarak hepimizin saygısını gören, düzgün arkadaşlık kurulabilen insanlardı. Bir kalemde aklıma gelen örnekler

  • doğal olarak hiç eteği açılmayan, ama tüm kriterlere göre çok çekici bir esmer güzeli,
  • bir yerinin açılıp açılmadığıyla ilgilenmeyen, gerçek anlamda rahat davranan biri,
  • hepimizce “taş” kabul edilen ve daima kısa etek giyen biri,
  • pek çekici bulunmayan, orası burası da genellikle görünmeyen biri.

İki şeyi tekrar vurgulayayım: Bunlar tüm örnekler değil, ama ilk aklıma geldikleri ve bu yazı bağlamında çeşit yarattıkları için yazdım; bu bir. İkincisi, buradan bu kızların bacaklarına bakmadığımız veya bu konuda konuşmadığımız anlamı çıkmasın. Gayet de bakıyorduk. Farklı olan, bu bakışlarımızın veya konuşmalarımızın bu kızlara yaklaşımımızı değiştirmiyor olmasıydı.

Gerçekten, bazı kızlar için, “hafiflik” üzerine konuşulmayan bir konuydu. Hafif ya da kolay olup olmadıklarını konuşmuyorduk. Dikkat edin, konuşup da hafif/kolay olmadıklarına karar veriyorduk, demiyorum. Etekleri ve bacakları bu konuda bir kriter olmuyordu, diyorum. Bu konuyu bu açıdan konuşmuyorduk.

Bu kızlar nasıl olup da onca öküz erkeğe kendilerini kabul ettirmişlerdi? Kendilerine duydukları özgüvenin doğal bir sonucu muydu bu, yoksa bilinçli bir çaba mı sarf ediyorlardı? Kendilerini nasıl hissediyorlardı? Bizim hakkımızda ne düşünüyorlardı?

Hiç bilmiyorum.

Tek bildiğim, kızların cinselliklerini ifade etmeleriyle ilgili karmaşık ve yer yer tutarsız bir kurallar silsilesi olduğu, dolayısıyla, aslında – hele ki o yaşta – çok normal ve doğal olması gereken bakma/seyretme eyleminin gayet de taciz niteliği taşıdığı, üstelik tüm bunların kız-erkek hepimiz tarafından normal kabul edildiği.

Dahası, bugünden oraya baktığımda, acaba hem “en ezikler” grubuna düşmemeyi hem de bu konularda daha doğru bir konum almayı başarabilir miydim, bilmiyorum.

Böyle bitirince "Kızlar yapabilir ama erkekler yapamaz" gibi bir anlam çıktı, bari görselini de koyayım da iyice rezil olayım dedim.

Böyle bitirince “Kızlar yapabilir ama erkekler yapamaz” gibi bir anlam çıktı, bari görselini de koyayım da iyice rezil olayım dedim.

***

* Bu yıldız çok kilit. Burada hep “hepimiz”in yaptığı şeylerden bahsediyorum ve kişisel olarak yaptığım ve yıllardır yükünü üzerimden atamadığım birçok şeyi anlatmıyor, dahası tüm olan biteni anonimleştiriyorum. Daha ciddi itiraflardan konuşmak için hem cesarete hem de kafamı toplamaya ihtiyacım var.