Tag Archives: fantezi

Kadınlar ne ister: Orgazm, tecavüz fantezileri ve tehlikeli sularda bilim

Daniel Bergner’in “What Do Women Want?” kitabıyla ilgili düşüncelerimi ve kadın arzusu hakkındaki bir noktayı şurada anlattım. Şimdi kitaptan öğrendiğim başka bir şeyi anlatmak istiyorum.secondbergner

Kadınlara pornografik videolar izletip vajinalarını takip ederek ne kadar heyecanlandıklarını ölçmüşler. Ayrıca kadınların ne kadar heyecanlandıklarını yazılı olarak belirtmeleri de istenmiş. Görüntüler şöyle: Bir erkekle bir kadın cinsel birleşme yaşıyor, V şeklinde vücudu olan çıplak bir erkek plajda yürüyor, bir kadın başka bir kadına oral seks yapıyor, bir erkek başka bir erkeğe oral seks yapıyor, bir kadın mastürbasyon yapıyor, iki erkek cinsel birleşme yaşıyor, falan filan… ve son olarak iki bonobo çayırda seks yapıyor. (s.3-5) Continue reading

Striptizci Olarak Çalışmak Nasıl Erkeklere Sempatiyle Yaklaşmamı Sağladı – Katherine Frank

Katherine Frank striptiz yaptı, müşterileriyle röportaj yaptı ve sonra erkek arzularıyla ilgili tez yazdı.

stripclub

Antropolog Katherine Frank altı yılını striptiz yaparak ve düzenli müşterilerinden 30 tanesiyle gerçekleştirdiği röportajlara dayanan “G-String’ler ve Sempati: Striptiz Kulübü Müdavimleri ve Erkek Arzuları” (G-Strings and Sympathy: Strip Club Regulars and Male Desire) başlıklı kitabı için çalışarak geçirdi. Kendi doktora tezinden uyarladığı bu kitap, platformdaki çıplak kadınla onun jartiyerine para sıkıştırmak için tekrar tekrar gelen adam arasındaki ilişkiyi inceleyen, akademik olmakla beraber erişilebilir bir araştırma.

Frank, kalça sallama ve çalkalama hareketleriyle post-turistin özdüşünümsel doğası hakkında eşit rahatlıkla konuşabiliyor. Ve onun deneyimi, akıl-beden ayrışmasını sandığınızdan daha az yansıtıyor. Kulüplerden birinde Baudrillard’a Kaside adını verdiği bir set yaratmış. Gerçekliğin – pardon “gerçeklik”in – temsillerinden veya taklitlerinden ayırt edilemez hale geldiğini savunan filozofu çağrıştıran şarkılar eşliğinde üzerindekileri parça parça çıkarıyor: Matrix’ten bir parça, White Zombie’den bir parça. (Akademiye dönmüş olmasa ona Hole’un “Doll Parts” şarkısını Baudrillardian çağrışımlarıyla listeye eklemesini önerecektim: “I fake it so real I am beyond fake.” / Öyle iyi taklit ediyorum ki taklidin ötesindeyim.)

Kendisinin Laurelton adını verdiği ve striptiz kulübü hayranlarının Mekke’si kabul edilen bir güneydoğu kentinde çeşitli kulüplerde çalıştı Frank. Devasa, lüks ve çoğunlukla beyaz Diamond Dolls’da 200-300 civarı “kız” sahnelerde dans ediyor ve bireysel müşterilere 10$ karşılığında masa dansı sunarak kalabalığın arasında dolaşıyor. Üst katta müşteriler için saati 100-500$ arası olup ve dansçılara 200$ olan özel odalar bulunuyor. Ünlüler sıklıkla doğrudan üst kata çıkıyorlar ve buralarda yaşanan orjilerle ilgili söylentiler almış başını gidiyor – Frank’ın dediğine göre ne bu söylentiler doğru ne de kimse onları bastırıyor. Ayrıca Tina’s Revue’de de çalıştı Frank: daha küçük, daha ucuz, farklı renkten insanların geldiği ve hayali etkinliklerin uyuşturucu ticareti ve fuhuş olduğu bir kulüp. Her iki kulüpte de erkekler dansçılardan onlarla oturup konuşmalarını isteyebilirler ve de sıklıkla istiyorlar.

Frank’ın sağlam argümanlarından biri, “turistik bakış”ın “erkek bakışları”na kıyasla striptiz kulübü deneyimi açısından daha alakalı olduğu. Striptiz barı ne iş ne de ev; burada erkekler savurganlıklarıyla veya hırpani bir alt sınıfın gözüpek kaşifleri olarak tatile çıkıyorlar – hiçbir risk almadan hem de. Ayrıca, erkeklerin dansçılarla etkileşimlerinde sahicilik takıntılı olduklarını fark etmiş (“oradaki herif kendini kandırıyor, hatun benden gerçekten hoşlanıyor”). Dansçılar, “gerçeklik” arayışındaki müşterilerinden sahte gerçek isimler ve sahte ev telefon numaraları (kendini arkadaş sayan müdavimlerin cep telefonları) vererek istifade ediyorlar. “Kalabalık Yatak Odası: Evlilik, Tek Eşlilik ve Fantezi” (The Crowded Bedroom: Marriage, Monogamy, and Fantasy) başlıklı büyüleyici bölümde Frank, striptiz barlarının erkeklerin sevgilileri veya eşleriyle mahremiyet geliştirme kabiliyetini körelttiği iddiasına karşı çıkıyor ve aslında striptiz kulübü akınlarının röportaj yaptığı birçok kişinin evliliğini ayakta tuttuğunu iddia ediyor. Frank, Salon’la Virginia’daki evinden bir röportaj gerçekleştirdi.

***

gstrings

Striptizcilerin erkeklerden nefret ettiklerine dair duyduklarımın aksine kitabın acayip anlayışlı. Erkeklerle ilgili hislerin kulüplerde çalıştığın altı yıl boyunca nasıl değişti?

Bence çok daha anlayışlı hale geldim. Üniversitede okurken pornografi karşıtı bir feministtim. Andrea Dworkin ve Catharine MacKinnon’u okumuştum ve iyi noktalara parmak bastıklarını düşünüyordum. Ama striptiz kulüplerindeki erkeklerle konuştukça onların da cinsiyetçi kültürden zarar gördüklerini fark ettim. Kendilerini itici buluyorlar, eşlerinin ve sevgililerinin onların arzularını asla kabul etmeyeceklerini düşünüyorlar ve seksle ilgili her şeyi bilmeleri beklendiği için asla kimseye akıl danışamıyorlardı. Bu erkekler, bir yandan geleneksel erkeksi davranışları bir yandan da daha çok duygusallığı isteyen kadınların çelişkili talepleri arasında bocalıyorlardı. Ayrıca kadınların güzel bulunmak ama nesneleştirilmemek arzularıyla kafaları karışmıştı.

Bunların yanında, ayrıca erkeklerin hala birçok ayrıcalığa sahip olduklarını ve bunu fark etmeleri gerektiğini gördüm. Kulübe gitmenin onlarda bıraktığı leke, bir sonraki işinin peşinde koşan ve son iki yıldır ne yaptığını kimseye söyleyemeyen striptizcinin yaşadıklarının yanında bir hiç kalır. Dansçılar, diğer az yetenek gerektiren mesleklerde çalışan kadınlara kıyasla bol para kazanıyorlar, ama kariyerleri çok kısa: Otuzlu yaşlarının ortasından sonra bir kadın bu işi çok da sürdüremez.

Erkek, “kalbini kaptırdığı” bu kadına para verdiğini, o yüzden o kadının belli bir iktidarı düşünebilir, ama bu yine de erkek için eğlence masrafından ibaret. Bazen bir erkek tek bir dansçıyla 500 dolar harcar: Ben kira, gıda ve faturalardan sonra böyle bir para arttırmayı hayal bile edemiyorum.

Nasıl striptizci oldun?

24 yaşındayken yüksek lisans masraflarımı karşılamak için likör promosyonu işinde çalışmaya başladım. Bud Girls’ü gördün mü hiç? Öyleydik biz de: Daracık elbiselerimiz vardı, ekip halinde bardan bara gider ve shot’lar satardık. Striptiz barlarında da promosyonlar yaptık; buralarda striptizciler ve likör modelleriyle beden imgesi ve belirlenmesi üzerine konuştum; sonra da okulda bunu çalışmaya karar verdim. Bir antropolog olarak, etnografiyle ilgileniyordum – ayrık bir pozisyondan değil, çalıştığım alanın bir parçası olarak yazmak istiyordum – böylece lüks bir kulüpte dansçı olarak çalışmaya başladım. Hemen fark ettim ki kadınlar bunu para için yapıyorlardı, böylece ben de sorularımı müşterilere çevirdim.

Üzerine yapışacak damga konusunda endişelendin mi?

Riskli bir projeydi. Diğer akademikler bana “Dansçı olarak çalıştıktan iş bulabilecek misin?” gibi şeyler söylüyorlardı. Ama bence zamanlama doğruydu; birkaç kişi saklandığı yerden çıkmıştı ama kesinlikle şimdiki gibi değildi.

O zamandan beri fildişi kuleler seks işçileri tarafından top ateşine tutuluyor?

Şimdi kesinlikle daha çok kabul görüyor. Ben yüksek lisans yaparken “Orospular ve Diğer Feministler” (“Whores and Other Feminists”) diye bir kitap çıktı; yazarların birçoğu yüksek lisans öğrencileri ve diğer kamu aydınlarıydı ve seks endüstrisinde çalışmışlardı. 90’ların sonlarına doğru hala bu proje beni bir yargılama ve damgalamaya maruz bırakacağa benziyordu. [Frank şu anda Madison’da Wisconsin Üniversitesi’nin sosyoloji bölümüne bağlı Sosyal Bilim Araştırmaları Konseyi’nde cinsellik araştırmacısı olarak çalışıyor ve başka okullarda da dersler vermiş.]

Striptiz yapmak beden imgeni nasıl etkiledi?

Dans etmek gerçekten çok olumlu bir deneyimdi. Erkeklerin ne tür bedenleri güzel veya seksi buldukları konusunda kadınların sandığından çok daha çeşitli bir algıları olduğunu öğrendim. Üst kademe kulüplerin, alt kademe kulüplere göre çeşitliliği daha azdı. Ama lüks kulüplerde bile Cosmo’da ya da Maxim’de göreceğinizden çok daha fazla boyut ve şekil çeşitliliği bulabilirdiniz. Ben erkekleri çok dar bir güzellik algısına sahip olmakla damgalamıştım ama aslında çok daha geniş bir zevk skalasına sahiptiler.

Gerçekten mi? Ben striptiz kulübüne gittiğimde istisnasız tüm dansçılar kusursuzdu.

Ah keşke bir siyah ışık beni gittiğim her yerde takip etse ! O ışıklar sizi hep bronz tenli gösterir, derinizi de hep kusursuz gösterir, kasık kıllarınızı tıraş ederken oluşan kızarıklıkları ve selülitlerinizi saklar.

Soyunma odasında bu insanların gerçekte nasıl göründüğünü görürsünüz. Ama evet, bazı parametreler var: Genç olmak önemli, ve mesela kısa saçlı kızlar bahşiş alabilmek için peruk takmaları gerektiğini hemencecik fark ediyorlar.

Ne kadar para kazanıyordun?

Bir gecede 1.000 dolardan fazla kazanıyordum ve 3.000’den fazla kazanan dansçılar biliyorum, ama bu sayılar ortalamanın çok üstünde. Çalıştığın kulüp işlekleştikçe dans pahalanır ve sen de daha çok kazanırsın. Ama ben hiç haftada dört geceden daha fazla çalışamadım çünkü fiziksel olarak gerçekten çok zor. Yüksek topuklularlasın, gecenin geç bir saati, ortalık duman altı. Gerçekten bir işçi-sınıfı mesleği, ağır emek var. Üstünde ketçap lekeleriyle dolu bir tişört yerine şık elbiseler var, tamam, ama yine de bedenini çok zor bir iş için kullanıyorsun.

Erkekler hiç seni ürkütecek şeyler yaptılar mı?

Grup içindeki erkekler yalnız olduklarından farklılar. Grup içindeki erkekler daha çok konuşuyor, kadınların bedenlerini daha kaba saba şekilde kıyaslıyor, eşlerinin ve sevgililerinin bedenleri hakkında daha eleştirel oluyor. Cumartesi geceleri çalışmayı sevmiyordum – bekarlar partisi geceleri. İlk başladığımda hep grup halinde gelirler sanmıştım, sonradan işin büyük kısmının yalnız başına gelmiş bir erkekle oturup sohbet etmek olduğunu öğrenince gerçekten rahatladım.

Kitabının ilk bölümünde erkek bakışı için öz bir tanım yapıyorsun: “Katı toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin olduğu bizimki gibi toplumlarda … ‘bakmak’ bir baskılamaya ve görünürlük bir istibdat formuna dönüşüyor. Bakış, içselleştirildiğinde, disipline edici bir kuvvete dönüşüyor.” Sonra hızlıca bu tanımı reddediyorsun, ama striptiz kulübü deneyiminde bunun merkezi bir rolü yok mu?

Evet erkekler bakıyorlar ve kadınlara bakılıyor, ve bu deneyimin önemli bir parçası, ama ortada bakmakla ilgili tek ilişkilenme bu değil. Erkekler ayrıca birbirlerine bakıyorlar, birbirlerinin ne kadar harcadıklarına bakıyorlar. Kadınlar birbirlerine bakıyorlar; kadınlar erkeklere bakıyorlar, kimin daha müsrif olduğunu çıkarmaya çalışıyorlar. Erkeğin baktığı ve her ne arıyorsa onu gördüğü varsayılıyor, ama dansçılar bedenlerini gösterip öznelliklerini saklayabileceklerini fark ediyorlar.

Bağlam işin büyük bir bölümü. Diyelim ki sokakta yürüyorsun ve biri “Vay, kıça bak” diye bağırıyor, hiç beklemediğin için bir anda kendini açıkta hissedebilirsin. Ama eğer kendini para karşılığı açıyorsan, bu, bağlama dahildir artık. Striptiz kulübünde çıplaklık kostümdür. Özgünlük arayışındaki kimi müşterilerin talebi de tam bununla ilgili – onlar bu son kostümü de çıkarmanı istiyorlar.

Galiba senin görevin erkek bakışını ve turistik bakışı oynamaktı. Sınıfsal farklılıklardan yararlandın mı? Daha alt kademe kulüplerdeki erkekler için daha yırtık pırtık giyinirken, ensesi kalınlar için ışıltılı kıyafetler seçmek gibi mesela.

Kulüpler – para babalarının kulüplerinden mahalle barlarına veya genelev semti mekanlarına kadar – öyle katmanlılar ki erkekler nereye gideceklerine tam da bu farklılıklar onlar için ne anlama geliyorsa ona bakarak karar veriyorlar. Erkekler her bir kulüpteki kadınların nasıl olduklarına dair öyle peşin hükümlerle gelmişlerdi ki ben hiçbir kontrolüm olmadığını hissettim. Ensesi kalınların kulübünde bisikletli fıstık kılığında çıksan erkekler yine “Ne hoş, bu güzel kız bisikletli fıstık taklidi yapıyor.” Ya da mesela çok zayıf bir kız düşün: Üst kademe kulüpte “Bak, bir balerin.” derler; aynı kıza alt kademe bir kulüpte “Kesin eroin bağımlısı.” derler.

Haberler, güncel olaylar, politika ya da borsadaki gelişmeler hakkında konuşabilmek ve bunlarla ilgilenmek bazı müşterilerin ilgisini çekebilir. Nasıl giyineceğini, nasıl süsleneceğini, nasıl makyaj yapacağını falan bilmek, eğer istedikleri oysa bir orta-sınıf kızıyla takılma fantezilerine yardımcı olur.

“Görünüm”ünü çok değiştirdin mi?

Öyle çok hareket alanımız yoktu. Üst kademe kulüplerde menajer sen sahneye çıkmadan önce ful beden kontrolü yapar. Tüm tırnaklar ojeli olacak, üç aksesuarın olacak – uzun sabahlık iki sayılır ama kısa bir kıyafette mesela fular ve eldivenlere ihtiyacın var. Öyle külçe gibi botlar olmaz, ince topuklu ayakkabı olacak. Derli toplu bir görünüm istiyorlar.

Kasık kıllarıyla ilgili kurallar nasıl?

Bir kent yasası alt kısımlarda tamamen tıraşlı olamayacağını belirtiyordu. Sanırım sebebi, sübyancılık fetişini tetiklemesi. Eğer yeterince kılın yoksa menajer “Kurşun kalemle biraz ekle” derdi. Bazı dansçılar hiç tıraş etmezdi çünkü o da bir fetiş: hiç tıraşsız bir dansçıyı bir gece idare edecek kadar bundan hoşlanan erkek bulunurdu.

Erkekler senin teşhirci olduğun ya da “iyi kız” olduğun gibi fantezileri tercih ediyorlar mıydı? Bu gibi şeyler senin için zor muydu? Hiç, bir erkek seni bir fanteziye zorladı mı?

Her iki yanıtı da severlerdi – işin sırrı, hangi müşterinin hangi yanıtı tercih ettiğini kestirmekti. Gerçi mesela araştırma yaparken, araştırma projesinin bir parçası olarak dans ettiğim konusunda açık konuşuyordum ve bundan tahrik olan müşteriler de vardı gayet.

Röportaj yaptıkların hepsi müşterin miydi? Rolleri değiştirip onları incelemek nasıl bir histi?

Evet, röportaj yaptığım tüm erkeklerle kulüpte çalışırken tanıştım. Dansçı olup müşterileri incelemekten kesinlikle keyif aldım, çünkü sonuçta dansçıları herkes konuşuyor – insanlar diyor ki “Gidip de böyle bir işe giren bir kadının ne sorunları var acaba?” Neden tüm ilgi dansçılara odaklı? Neden böyle bir eğlence anlayışını finanse eden erkeklerle kimse ilgilenmiyor? Araştırmacı dansçılık fikrini seviyorum.

Ve bunca müşterimle konuştuğum için de çok şanslıyım. Söyleşiler beni daha iyi bir dansçı yaptı, işimde yani onları memnun etmekte daha iyi yaptı. Durmadan düşünürdüm, “Bu herifler ne istiyorlar, niye burdalar?” diye. Hayatlarını, işlerini falan gerçekten merak ediyordum; ticaretin nasıl gerçekleştiğini, satışın nasıl yaşandığını gözlerimle görmeliydim. Defter önümde bir köşeye otursam aklıma hayalime gelmeyecek şeyler öğrendim. Ayrıca genel olarak cinselliği de daha iyi anlamamı sağladığını düşünüyorum.

Bunu biraz açabilir misin?

Striptiz kulüplerinde çalışmak benim için, fantezilerin çok bireysel olmakla beraber yaygın kültürel biçimlerde nasıl deneyimlendiklerini sahneledi. Ayrıca bunun nasıl gerçekleştiğini düşünmeme yol açtı. Özellikle de, fantezinin nasıl diğer toplumsal konumlanmalardan ne kadar etkilendiğini, örneğin sosyal sınıftan nasıl etkilendiğini düşünmeme yol açtı. Kitabı yazdığımdan beri birçok erkekten tonla eposta alıyorum. Bana “Olamaz, ben de diğer erkekler gibiyim. Kitabındaki tüm o lafları aynen ben de söyledim.” diyorlar.

Öznelerinin hemen hepsi evliydi ve büyük kısmı eşlerine aşık olduklarını ve evli kalmak istediklerini söylediler. Bunu kulüplere bu kadar sık gitmeleriyle nasıl bağdaştırıyorlar?

Eşlerine aşık olduklarını ve evli kalmak istediklerini söyleyen erkekler için kulüplerde yaşananlar onları heyecanlandıracak kadar saldırgan ve gerçekçi olmakla beraber sonuçta hepsi fantezi. “Kalabalık Yatak Odası” bölümünde gerçek mahremiyet olayının tam olarak ne olduğunu sorgulamak istedim. Ne demek ki yani bu? Birçok çift birbirinden bir şeyler saklıyor – günlük olumsuz düşüncelerden başka insanlarla yaşadıkları ciddi cinsel veya duygusal çapraşıklıklara kadar. Şu anki araştırma projem tam da buna derinlemesine bakmayı amaçlıyor – gizlilik, mahremiyet, cinsel münhasırlık ve evlilik arasındaki ilişkiye.

Erkeklerin striptiz kulübüne gittiklerini “… eşim öğrenirse çok incinir.” deyip yine de gitmeye devam etmeleriyle ilgili bir model yakaladın. Bunu, nesne ilişkileri psikoanalisti Otto Kernberg’in, saldırganlığın evliliğin bileşik bir parçası olduğu ve çiftlerin bunu reddetmektense ilişkilerini buna uydurmaları gerektiği teorisiyle açıklıyorsun. Bu teori hakkında ve neden buna katıldığın hakkında bir şeyler söyleyebilir misin?

Teoriye tamamen katıldığımı söyleyemem; ama ilişkilerin önceki nesne ilişkilerini [özellikle de ebeveynlerle olanları] içerdiği, yeniden ürettiği ve sadece olumlu hislerden ibaret olmadıkları konusundaki başlangıç fikrinin dikkatli bir değerlendirmeyi hak ettiğini düşünüyorum. Bence birçoğumuz kendi ilişkilerimizi gözden geçirebiliriz ve bize sözde en yakın olan kişiye karşı kötü davrandığımız zamanları tanıyabiliriz. Asıl soru bu düşmanlığın nereden geldiği ve bununla ilgili ne yapabileceğimiz. Kernberg ve diğer nesne ilişkileri psikoanalistlerinde beni çeken, bu düşmanlığa, karşı konulamaz biçimde ortaya çıkan ama birbirine arzuyla bağlı iki kişinin ilişkisini yok etmek zorunda olmayan bir şey olarak bakmaları.

Böyle bodoslama sormaktan nefret ediyorum ama sen kendi eşinin düzenli olarak striptiz kulübüne gittiğini öğrensen nasıl hissedersin?

Dürüst olmak gerekirse, hiç de hoşuma gitmez! Benim açımdan olayın önemli bir kısmı para – benim bu tarz eğlenceye ayrılacak param yok, ve eğer onun varsa, bunun adilce paylaşılmasını isterim. Belki eğer benim de öyle üç beş dolar harcayabileceğim bir yer olsa… ama maalesef henüz kadınların ateşli erkeklere para ödeyip egolarını tatmin edebilecekleri yerler yok. Tabii gelecekte bizi neyin beklediğini bilemeyiz.kate

[Bu söyleşi, 12 Haziran 2003’te “G-Strings and Ph.D.s” başlığıyla Salon’da yayınlandı. Çeviride, yakın zamanda AlterNet’te yayınlanan “How Working As a Stripper Made Me Have More Sympathy for Men” kopyayı kullandım.]

Evet, porno izliyorum. Peki orada olmak ister miydim?

Pornoyla ilgili üç yazı yazmışım: amatör çekimler, kamusal alan ve farklı yaş grupları hakkında. Şimdi soruyu testen soracağım: Orada olmak ister miydim?

Gerçi bu soru tek başına pek bir belirsiz oldu. Daha yakından bakalım:

– Porno film çekilen bir stüdyoda bulunmak ister miydim?

– Porno film çeken amatör bir çifti canlı olarak izlemek ister miydim?

– Sevişen insanları canlı olarak izlemek ister miydim?

– Peki, başka insanlar benim seks videolarımı izlesin ister miyim? Ya mastürbasyon yaparken?

– Kendi cinselliğimi amatör olarak kaydetmek ister miydim?

– Bir stüdyoda, yani orada iş icabı bulunan ve benim yaptıklarımı kayda alan insanların arasında seks yapmak ister miydim?

Bunlar tek yazıya sığmayacak kadar büyük sorular, ama ben yine de sığdırmayı deneyeceğim. Tabii soruları tek tek yanıtlamaya çalışmayacağım. Yukarıdaki sorularda aslında iki kategori var; izlenirken cinsellik yaşamak ve cinsellik yaşayanı izlemek.

İZLENİRKEN CİNSELLİK YAŞAMAK

Hayatımda cinsellik açısından en tuhaf hissettiğim anlardan birini lisedeyken yaşamıştım. Bir arkadaşım şöyle bir şey anlatmıştı: Bir grup arkadaş porno izleyip mastürbasyon yapıyorlarmış; adam sanırım kadının arkasındaymış; sonra bir noktada kadına şaplak atmaya başlamış, bunlara da bir gülme gelmiş. Kahkahalarla gülmekten mastürbasyonu bırakmışlar.

pinup vintageBunu anlattı, diğer arkadaşlar da güldüler. (Böyle benim gibi sıkıcı anlatmadı tabii o, daha komikli falan anlattı.) Bense olayın sonuna erişemedim, çünkü aklımda “Bir arada otuz bir mi çekiyordunuz?” sorusu dönüp duruyordu. Hala da inanamıyorum. Ne yani, toplanıp birlikte “Lan otuz bir çeksek ya?” deyip sonra da video mu açıyorlar? Ya da önceden mastürbasyon yapmak için anlaşıp mı bir araya geliyorlar? Nasıl başlıyorlar mesela?

Her neyse, yani sonuçta bence ben böyle bir şeyi mümkün değil yapamam. Biri bana bakarken işeyemiyorum daha. (Hatta bu yüzden umumi tuvaletlerde uzun sıralar bekliyorum kabine girmek için.) Başkalarıyla birlikteyken nasıl sertleşilir? Ya onlar benden önce sertleşirse, ya da mesela herkes boşalıp da bir ben kalırsam?

Benim başkaları bana bakarken cinsellik yaşamama imkan yok. Ben partnerimin bile beni yargılamasından kaygılanıyorum, bir de başka gözler mi eklenecek denkleme? Olacak şey değil. Utancımdan ölürüm de sevişmem.

CİNSELLİK YAŞAYANI İZLEMEK

Öte yandan, sevişeni izlemek ayrı bir soru. Gerçi tabii porno izlemek tam da bu oluyor, dolayısıyla “Ay yok izlemem” diyemeyeceğim kesin. Belki daha ilginç olan, tanıdığım birini cinsellik yaşarken izlemek.

Tabii ki o kişinin kim olduğu önemli. Burada şimdilik kendimin de çekici bulduğum insanlardan bahsedeceğim.

Bir keresinde sevişmekte olduğum birinden, ben ortamdayken mastürbasyon yapmasını istemiştim. Karşısında oturup öyle mal mal izlemedim gerçi, bir yandan ona dokunmaya devam etmiştim.

Ama sanki başka biriyle sevişirken de izlemek istermişim gibime geliyor. Daha doğrusu şöyle: Zaten sevişirken partnerimi heyecanlandıran beni de heyecanlandırıyor. Tabii sevişirken gözlemleme imkanım biraz kısıtlı oluyor, malum meşgul oluyor insan biraz. Ama partnerimin zevk aldığını izlemekten çok hoşlanacağımdan eminim. (Evet, bu aldığı zevki benim sayemde almıyor olacak; ama zaten sevişirken de, nasıl haz alacağını bilmeyen biri sırf ben bir şeyler yaptım diye olaydan zevk alır mı hiç emin değilim.*)

TÜM SEÇENEKLER BU İKİSİ DEĞİL Kİ

Gerçek bir eleştirel çalışmalar öğrencisinin fark edeceği üzere, seçenekler gözlemci veya gözlenen olmaktan ibaret değil. Bu ikisini aynı anda olmak da mümkün: Kendim sevişirken videomu çekebilirim mesela.

Bir kere, kendi bedenimi izlemeyi hiç istemem, zaten erkek bedenini çirkin buluyorum gayet. Olsa olsa partnerimi izlemek istiyor olabilirim. Tabii böyle bir videonun çekilmesi demek benim yine gerilmem demek: Ya hiç zevk almazsa? Ya da, ya zaten hiç zevk almıyorsa ama bunu şimdiye kadar fark etmediysem? vb.

Tabii bugün bir kadının seks videosunu çekmek aynı zamanda ciddi bir şantaj aracı olabiliyor. Dolayısıyla, böyle bir şeyi hiçbir partnerime asla önermek istemem. Hadi diyelim bana güvendiler (bence kimseye bu kadar çok güvenmesin kadınlar), ya bir şekilde bizim elimizden çıkıverirse video?

Yani teorik olarak bu ihtimal olsa da, gerçek dünyada asla denemeyeceğim bir seçenek gibi görünüyor bu. Yine de bahsetmeden geçmeyeyim dedim.

BİTİRMEDEN HEMEN ÖNCE

Hiç tanımadığım insanları sevişirken izleme sorusunu es geçtiğimin farkındayım. Oysa porno çoğunlukla bundan oluşuyor; hayal gücü gerçekte izlediğimiz şeye çok daha baskın oluyor. Belki başka yazıya artık…

“Kimsenin ölmediği bir günün ertesiydi”den hareketle: Rektal Uyarılma ve Tecavüz Fantezisi

Altıdan Sonra Tiyatro‘nun “Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi” oyununda trans bir seks işçisini canlandıran Sumru Yavrucuk, kazandığı tüm ödüllerin hakkını fazlasıyla veriyor. Müthiş sahne performansıyla, doğaçlama ile metni birleştiriyor ve bir solukta izleyeceğiniz bir oyun sahneliyor.

Sumru Yavrucuk. Hiç Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi.

Sumru Yavrucuk. Hiç Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi.

Geçen yazıda tecavüz, tecavüz fantezisi ve birine tecavüz ettiğimi hayal etmek üzerine sesli (yazılı?) düşünmüştüm. Konu “sadece hayal etmek” olunca rıza vb. hususların detay haline geldiğini ve bunu sorunlu bulduğumu falan söylemiştim. Şimdi, oyundaki Umut karakterinden hareketle, aynı konunun başka bir boyutuna değineceğim: Tecavüz etmemin fantezisi var da tecavüze uğramamın fantezisi neden yok?

Trans seks işçilerine gidip kendini siktiren erkekler, genellikle ne erkekliklerinden ne de cinsel yönelimlerinden şüphe duyuyorlar. Zaten niye duysunlar ki? Rektal uyarılma, “normal” cinselliğin parçası olabilir gayet.*

Bu soruyla ilgili bir çırpıda aklıma gelen iki şey var.

TECAVÜZ EDİLME FANTEZİSİ

Öncelikle, tecavüze uğradığıma dair fantezilerim var ve hatta onları kısmen gerçekleştirdiğim de oldu. Kurgu, benim şu veya bu sebeple o anda cinsel ilişkiye girmek istemediğimi ancak partnerimin ısrarla beni uyardığını varsayıyor. İki örnek vereyim.

Ortaokuldayken (yani yaklaşık 13 yaşındayken, yani cinsellikle yeni yeni tanışıyorken), kendi başıma oynadığım bir oyun vardı. Bu oyuna göre, sağlam karakteri olan bir dövüşçü olmaya çalışıyordum. Bir kadın antrenörüm vardı. Bir çeşit direnç testi olarak, kendi sırt üstü uzanıyor ve beni de kendi üstünde yüzü koyun olarak zincirliyordu. İkimiz de çıplaktık. Görevim zincirlerden kurtulmaktı, kural ise sürtünmelerden falan tahrik olmamaktı. (Böyle anlatınca, amma da acayipmiş oyun. Bugün bu yaratıcılığın onda birine sahip olsam başka bir şey istemem.) Kendimi daha çok utandırmadan, konunun özüne geleyim: Birçok gece kendi kendime oynadığım bu oyuna göre, bir kadın benim rızam ve isteğim dışında benimle cinsel ilişkiye girmeye çalışıyordu.

Belki ikinci örnek size daha yakın gelebilir. Önemli bir işi yetiştirmeye çalışırken partnerimin beni önce eliyle sonra ağzıyla uyardığını hayal ediyorum. (Ay ay ay, bu cümleden iki anlam çıkıyor! İş yaparken cinsel hayaller kurmuyorum, merak etmeyin. Hayal, hem benim bir işim olduğunu hem de partnerimin beni uyardığını varsayıyor. Tüm bunlar ben odamda boş boş otururken hayal dünyamda yaşanıyor.) Hayale göre, bir noktadan sonra ben de işi gücü bırakıyorum, falan filan.

public seduction

Dolayısıyla, evet, benim (bir anlamda) tecavüze uğradığımı kurguladığım fantezilerim var. Üstelik bu ikinci örneğe benzer şeyleri bazı insanlarla denedim ve ikimiz de çok eğlendik.

Ama bu dediklerim “Tecavüz etmemin fantezisi var da tecavüze uğramamın fantezisi neden yok?” sorusuna biraz kaçamak bir yanıt oldu gibi. Mesela, neden o “usta”nın bir strap-on takıp bana tecavüz etmeye çalıştığını, eğitimsel görevimin ona direnmek olduğunu ama sonra keyif almaya başlayıp direnmeyi bıraktığımı falan hayal etmemişim?

Demem o ki, verdiğim örneklerde, kadının yaşadığı anlamda bir “ırza geçme” yok.** Fiziksel acı yok. Zaten, en nihayetinde, karşımdaki insan beni heyecanlandırmadığı sürece ortada herhangi bir cinsel ilişki yaşanamıyor. Oysa, doğrudan tanım itibariyle olmasa da, penetrasyonun tecavüzün kilit bir bileşeni olduğu söylenebilir.

Bunlar da bizi, sorunun bende çağrıştırdığı ikinci noktaya getiriyor.

REKTAL UYARILMA

Yıllardır gayet açık fikirli bir şekilde rektal uyarılma konusuna kafa yoruyorum ve kendi üzerimde deneyler yapıyorum. Tabularım sebebiyle mi yoksa doğal olarak mı bilmem ama, rektal temasın beni gerdiğini söyleyebilirim. Hem kendi başımayken hem de bazı partnerlerimleyken, rektal bölgemi el, ağız veya herhangi bir nesne yoluyla uyarmayı denedim. İmkansız. Katiyen keyif almıyorum. Temas fikri bile beni soğutmaya yetiyor.

İşin bilimini merak edenler için: Prostat uyarılıyor rektal bölgeye temas edildiğinde.

İşin bilimini merak edenler için: Prostat uyarılıyor rektal bölgeye temas edildiğinde.

Bu denemelerde nasıl hissettiğim üzerine çok düşündüm. Gıdıklanmak gibi değil. Acı falan da yok. Bulabildiğim en yakın benzetme şu oldu: Hani beline doğru elinizi uzattığınızda yerinden zıplayan insanlar vardır ya, işte öyle hissediyorum.

Yani, her ne kadar birinin benimle isteğim dışında cinsel ilişki yaşadığını hayal ediyorsam da, bu hayal, benim keyif alamayacağım bir aşamaya, anal penetrasyon aşamasına gelmiyor.

Bunda tuhaf bir şey yok. Geçen yazıdaki tecavüz fantezilerimde de, karşımdaki kadının normal şartlar altında istemeyeceği bir şey yapılmıyordu.

Yine de, “benim rektal uyarılmadan rahatsız olduğumu” söylemekle, önemli bir konuyu geçiştirmiş oluyorum. Evet, beni rahatsız eden bir şeyin fantezilerimde yer almaması gayet normal. Evet, eğer rektal uyarılmadan keyif alsaydım, fantezilerimde ve hayallerimde onun da yeri olurdu. Ve fakat: Rektal uyarılmadan kesinkes rahatsız olmam veri kabul edilip geçilecek bir şey midir, yoksa derinliklerinde homofobik*** ön yargılar yatan bir tabu mu?

Bugüne kadar birçok homofobik ön yargımı kırdığımı veya en azından sorguladığımı söyleyebilirim. Bu rektal uyarılma meselesi ise sapasağlam duruyor yerinde. Belki de sorgulanacak bir şey yoktur, belki de bu benim cinselliğimle ilgili normal bir durumdur. Bu konu, ayrı bir yazıyı hak ediyor.

Şimdilik, önceki yazının kapanış tümcelerini genişletmekle yetineyim: Rıza ve istek dışı yaşanan cinsellik, sadece benim bir başkasına uyguladığım değil, başkasının bana uyguladığı bir şey olarak da hayallerimde yer alıyor. Dolayısıyla, kafam, önceki yazıda zannettiğinizden de daha karışık.

***

sumru yavrucuk umut

Bitirirken, oyunun künyesini de vereyim:

Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi

Altıdan Sonra Yapım

Yazan: Ebru Nihan Celkan
Yöneten ve Oynayan: Sumru Yavrucuk

"Partneriniz tecavüz fantezisi istese yapar mıydınız?" diye sormuşlar, Avrupa'da yanıtlar böyle çıkmış. Kaynak: http://blog.okcupid.com/index.php/rape-fantasies-and-hygiene-by-state/

“Partneriniz tecavüz fantezisi istese yapar mıydınız?” diye sormuşlar, Avrupa’da yanıtlar böyle çıkmış.
Kaynak: http://blog.okcupid.com/index.php/rape-fantasies-and-hygiene-by-state/

Notlar:

* Buradaki sorun, bu adamların gündüz olunca “Götünü sikeyim” lafını küfür saymaları. Dikkat edin, bu lafın “Sana tecavüz ederim”den daha kapsamlı bir anlamı var.

** Tecavüz sadece kadınların değil, erkeklerin de maruz kalabilecekleri bir sorun elbette. Burada sadece kendi hayallerimdeki asimetriyi incelediğim için kadın deyip geçiyorum.

*** Burada homofobik sözcüğünü birincil anlamıyla, yani eşcinsel ilişkiden duyulan rahatsızlık anlamında kullanıyorum, vatandaşlık hakları vb. toplumsal anlamlarında değil.

“Porn in Christmas” ve düşündürdükleri

“Geçmişleriyle hesaplaşmak ve kaybettiklerinin bedelini almak için Amerika’nın en ünlü porno yıldızını kaçıran dört kişi.” Chuck Palahniuk’un Ölüm Pornosu kitabından esinlenerek hazırlanan Porn in Christmas oyununu İstanbul Çıkmazı sahneliyor.porn in christmas 1

“Gülümseyin, intikam vaktiniz geldi…
Maskelerinize ihtiyacınız yok artık, sizi seyreden kimse yok!”

Tanımadığım birine tecavüz edebileceğimi zaten düşünemiyorum. Ama tanıdığım birine tecavüz etme meselesi ilginç bir soru.

Öncelikle, bilerek ya da bilmeyerek, tanıdığım birçok insanı (en en azından, sözlü olarak) taciz etmiş olduğumun farkındayım. Bunu, savunmak için söylemiyorum, sadece bunun geçmişte yaşandığını kabullendiğimi ifade etmeye çalışıyorum. Ayrıca, bugün çok daha dikkatli olmamın da sorunu tam olarak çözmediğinin farkındayım: Ben sonsuz bir farkındalıkla hareket etsem bile, her kadının iltifat, flört ve sözlü taciz olarak gördükleri şeyler farklı olduğu için işler karışabiliyor.

Bu genel tümcelerden sonra, asıl mevzuya, tecavüze, yani fiziksel olarak bir başka kişinin (bu yazı dahilinde, bir kadının) bedensel bütünlüğüne şiddetli bir müdahalede bulunarak onunla cinsel ilişkiye girme eylemine odaklanalım.

Porn in Christmas oyunundaki bağlamıyla, yani birini cezalandırmak için ona tecavüz edebileceğimi hiç düşünemiyorum. Öyle ki, erekte bile olamayacağıma neredeyse yüzde yüz eminim. “The Hite Report on Male Sexuality” araştırması için hazırlanan ankete yanıt veren erkeklerden birinin de söylediği gibi, “Tecavüz seksin tüm keyfini kaçırırdı. Gayet, yüzüne bir yumruk da atılabilir sonuçta onun yerine.” (sayfa 733)porn in christmas2

Ama bu tecavüz eyleminin çift taraflı rızaya dayalı olarak yaşanması da mümkün: Örneğin birçok çift böyle senaryolar yazıp role-play yapabiliyor. Daha da çok insanın böyle fantezileri olduğunu söyleyebiliriz.

Burada, sözlü olarak açıkça dile getirilen, her iki tarafın da isteğine ve rızasına dayalı bir eylemi kast ediyorum. “E ama buna tecavüz denmez.” diyebilirsiniz. Evet, denmez. Dilerseniz, “tecavüz fantezisi” diyelim. Ama bence, benim böyle hayallerim olmasının yine de bir anlamı olabilir. Üstelik, birden fazla ilişkimde partnerimin benden böyle bir role-play talep ettiğine de dikkatinizi çekmek isterim.

Şimdi, şunları varsayalım: Hem ben hem de partnerim bu senaryoya seve seve dahil olduk. Senaryo cinsel olarak uyarılmamıza olumlu bir etkide bulundu. Başından sonuna kadar, bizi rahatsız eden hiçbir şey yaşamadık. Dahası, hiçbir zaman kontrolümüz dışında veya tuhaf olarak niteleyeceğimiz bir şey olmadı.

Bu varsayımları doğru kabul edince, ortada pek bir sorun yokmuş gibi görünüyor. Aklımı kurcalayan mevzu ise bundan sonra başlıyor:

Eğer (cinsellik başlamadan önce) partnerimin tecavüz gibi bir kurguya rızası olduğuna eminsem, başka bir gün, o yokken, ona tecavüz ettiğimi hayal etmekte herhangi bir sıkıntı yok. İşin iyi yanı, eğer sadece mastürbasyon sırasında hayal kurmaksa olay, benim hayalimde ona buna tecavüz etmemin de ahlaki veya toplumsal herhangi bir zararı yok.

Bir diğer yandan da, bir insanın başka bir insana tecavüz ettiğini düşünerek orgazm olmasında tabii ki bir sorun var. Eğer böyle bir role-play’i önceden de oynadığım bir kadını düşünüyorsam, zaten mesele yok. Ama eğer herhangi başka bir kadını hayal edeceksem, “böyle bir kurguyu istediğini ve buna rıza gösterdiğini hayal edip” (daha doğrusu, hayal ettiğimi varsayıp) sonra da eylemin kendisini hayal etmek, tehlikeli denizlere yelken açmak demek olabilir sanki.

Sonuçta, hayallerimiz ile gerçek dünyadaki davranışlarımız arasında hiçbir bağlantı olmadığını, kurduğumuz hayallerin davranışlarımızı (veya örneğin, benim bir kadına bakışlarımı) etkilemediğini düşünmek saçma olur.

Bu konuda kafam bayağı karışık. Keyif aldığım, gayet zararsız bulduğum ve hatta bazen cinselliğimi olumlu etkilediğini düşündüğüm bir konu, bir yandan son derece tehlikeli ve zararlı bulduğum bir yaklaşımı besliyor gibi. Dediğim gibi, bu konuda kafam bayağı karışık.

do it without

Yani diyorum ki, sonumuz bu meme’deki gibi olmasın sakın?!

***

Gördüğünüz üzere, burada yazdıklarımın, Porn in Christmas oyunuyla doğrudan bir alakası yok. Yine de, merak edenler için oyunun künyesi şöyle:

İstanbul Çıkmazı
Yazan : Sinan Koşan
Yöneten : Elif Küçükkoyuncu
Dekor : Deniz Karalar
Oyuncular : Elif Küçükkoyuncu, Gökay Müftüoğlu, Kemal Burak Alper, Murat Barış Kavrukkoca, Salih Usta

Oyunla ilgili diğer bilgilere ve gösterim tarihlerine Kadıköy Sanat Tiyatrosu Salonu‘nun internet sayfasından ulaşabilirsiniz.

Evet, porno izliyorum: Kamusal alan

Evet, porno izliyorum, izliyoruz. “Neden” porno izlediğim sorusunu felsefi olarak yanıtlamak için ve yanıtlamadan önce, “tam olarak neyi” neden izlediğimi düşünmek istiyorum. Porno diye genel bir soyutlama yapmak hiç pratik değil zira.

Daha  önce, amatör çekimleri, onlarda (hem iyi hem de kötü anlamda) kendimi gördüğüm için izlediğimi anlatmıştım. Onu yayınladıktan sonra, amatör çekimlere kıyasla daha sık izlediğim başka kategoriler olduğunu fark ettim.

public spaceBunlar içinde önemli bir yer tutanı kamusal alandaki çekimler. Bu kamusal alan dediğim elbette yapay olabilir. Dandik stüdyonuza bir tahta iki sandalye bir de masa koyarsınız, olay sınıfta gerçekleşiyormuş gibi bir hikaye uydurursunuz. Ya da ne bileyim, bir spor salonu kiralar çekimi orada yaparsınız.

Ben bu videolarla kendimi özdeşleştiremiyorum. Ortamdaki herkesin oyuncu olduğu (hem de ne kötü oyuncular yarabbim), arkada iki dambıl var diye kendimizi spor salonunda hissetmemiz gereken ama nedense başka hiç kimsenin bulunmadığı stüdyoda iki kelimeyi bir araya getiremeyen kadın ve erkekler tüm heyecanımın içine edebiliyorlar.

getreadyAsıl ilgimi çeken, gerçekten kamusal alanda ve gerçekten “halk” tarafından görülme ihtimali olacak şekilde sevişenler. Yani şehir içindeki parklarda, kumsalda, otobüs durağında, trende, üstgeçitte vb. yapılan çekimler.

Bir kere, bunu ben yapamam (çoook büyük ihtimalle). Yani hem yapabilirim (bu videoların bir kısmı amatör oluyor zaten), hem de yapamam. Ama yapabilmeyi isterdim. İkincisi, ben kendimle ilgili cesaretimi toplasam bile, bunu değil kabul edecek, bahsi açabileceğim bir kadın dahi tanımıyorum. Yani yine yapamam.

Böylece bu durum özelinde porno bana gerçek dünyada sahip ol(a)madığım bir deneyim yaşatmış oluyor.

Üstelik, stüdyonun aksine, mekanla ve durumla özdeşleşebilirim. Mahallemde veya gezmeye gittiğim herhangi bir yerde kendimi ve çekici bulduğum bir kadını sevişirken hayal edebilirim. Hem, kamusal alan çekimlerinde olayın telaşından dolayı oyuncular da rol kesmekle uğraşmıyorlar. Ses kesik gelebiliyor. Birinin geldiğini fark edip apar topar giyinmek zorunda kalabiliyorlar. Ve en önemlisi, oyuncuların “heyecanlandıklarını” hissediyorum. Zevk aldıklarıyla ilgili rol yapabilirler, ama yakalanma tehlikesinin heyecanı gerçek oluyor; karşımdakilerin gerçek insanlar olduğunu fark edebiliyorum. (Örneğin, anlamsızca gülmeye başlıyorlar.)

Bu yazıya ilham olan bugün yaşadığım kısacık bir sahneyi anlatıp lafı toparlamaya çalışayım. Bugün bir çifti ağaçların altında ateşli bir biçimde sarılıp öpüşürken gördüm. Ortada sıradan bir dizide gördüklerimizden fazlası yoktu, en nihayetinde zaten ayaktaydılar ve birbirilerine dokunarak öpüşüyorlardı. Tabii, diziden farklı olarak, bu çiftin heyecanı rahatlıkla fark edilebiliyordu.

Buraya kadar ilginç bir şey yok. Asıl hikaye şimdi başlıyor: Ben ne yapacağımı şaşırdım. Kadın da erkek de fiziksel olarak güzellerdi, sahne ayrıca ateşliydi ve ben de onları seyretmek istiyordum. Ama seyretmemem gerektiğine dair garip bir düwatchingyourtü vardı içimde. Evet, dik dik bakarsam rahatsız olabilirlerdi belki, ama mahremiyet arayışında olmadıkları da kesindi. Acaba olumlayarak bakmanın bir yolunu bulabilir miydim? Öpüşmekte olan biriyle göz göze geldiğinde böyle bir mesajı sadece bakışlarınla vermek mümkün mü ki? Tüm bunları düşünerek yanlarından geçtim gittim. Çok bir şey seyretmemiş oldum. (Sonradan kadının yüzünü görünce de pek pişman olmadım.)

Epi topu on saniye süren bu olay, kendi kamusal alan fantezilerime odaklanmamı sağladı.

Amatör çekimlerle ilgili olan önceki yazıyı pornonun bir ihtiyaç olduğunu söyleyerek sonlandırmıştım. Orada gerçek dünyada başka insanların cinsel deneyimlerini hiç konuşmuyor olduğumuz için pornonun böyle bir somut ihtiyacımı karşıladığını söylemiştim.

Bu yazı, aynı konuya başka bir boyut katıyor: Etrafımdaki insanlarla cinsellik konusunda açık da olsak bile, porno bana kendimin ve/veya partnerimin medeni cesareti(miz) olmadığı için gerçekleştiremediğim bir cinsel deneyim ve hayalgücü sağlıyor. Yani, dünyanın en özgürlükçü arkadaş çevresine bile sahip olsam, pornoya olan ihtiyacım ortadan kalkmayacak – ya da en azından “kamusal alan” kategorisine.