Tag Archives: giysi

#27 “Evet, Hayır, Belki” Listenizle Daha Çok Eğlence

ETİK SÜRTÜK, ALIŞTIRMA #27. Listeyi bir kez çıkardınız mı onunla yapabileceğiniz bir çok şey var:

  • Listelerinizi buzdolabına veya banyoya, her gün göreceğiniz bir yere yapıştırın.
  • Bir sonraki randevunuz için, sadece her ikinizin de EVET listesindekilerden oluşan bir senaryo yazın.
  • EVET listelerinizden, hafta içi bir gün gerçekleştirilebilecek yarım-saatlik bir randevu planı yapın.
  • BELKİ listenizden bir madde seçin ve bunu denemek için neye ihtiyacınız olduğunu ve partnerinizin nasıl yardımcı olabileceğini bulun. Şartlarınız neler?
  • Partnerinizin BELKİ listesinden bir madde seçin ve onu bunu denemeye nasıl tahrik edebileceğinizle ilgili bir fantezi kurgulayın. Bu fanteziyi ona da anlatın – pat diye ortaya çıkıp “Sürpriz!” diye bağırmanın sırası değil.a5d3f1b0acc83b1d6edf7d3f3e476443

Evi başka insanlarla paylaştığım için listeyi ortak alanlara asmama imkan yok. Evet ve Belki listelerine odaklanmak için de öncelikle partnerimin listesiyle kendiminkini kıyaslamak lazım.

Bu sırada bir partnerim de bana uzun bir liste yolladı. Burada onun listesini paylaşmam uygun olmaz. Kısaca söylemek gerekirse, Evet’lerimiz ve Belki’lerimiz (kaygılarımızla beraber) birbirine çok yakın çıkmış. Ama onun aklına gelip benim aklıma gelmemiş şöyle etkinlikler de var, bunlarla kendi listemi güncellemek istiyorum:

  • Kelepçe, göz bağı, ağız tıkacı (olur, neden olmasın. ama sanki alet edevat yerine el altındaki malzemeleri kullansak daha iyi olmaz mı? ağız tıkacı yerine yastık, kelepçe yerine ortalıktaki bir bez parçası falan…)
  • Tecavüz fantezileri (evet)
  • Avuçlama, saç çekme, bilek tutma, ağzını kapama vb. (oley, ama kimsenin incinmediğini ve rahatsız olmadığını güvence altına alalım)
  • Partnerin bedenine sürtünerek mastürbasyon yapmak (meh)
  • Dışkı içeren etkinlikler (üstüme iyilik sağlık!)
  • Kıyafetleri çıkarmadan sevişmek (ya aslında zaten kadın tamamen soyunmadığında daha eğlenceli oluyor gibi, mesela eteği falan olunca o sürekli kapanıyor tekrar tekrar açmanın heyecanını yaşıyorum)
  • Hayvan içeren etkinlikler (çk)
  • Duşta seks (suyla ereksiyon pek kolay değil ama olur yani bence)
  • Masaj (evet)
  • Bebek fantezileri (o ne be?!)
  • Obje fetişleri (materyalizmi çok yanlış anlamışsınız siz (hayır, yani sanmam) )
  • Tantra (kültürümüzde yok. yani bilmiyorum bile neymiş ne değilmiş, denenebilir)
  • Birbirimizin bedeninden bir şeyler yemek/yalamak (bir sorunum olduğundan değil ama yani beni tahrik edeceğini hiç sanmıyorum)
  • Sarhoş seks (evet)
  • Değişik değişik seks oyuncakları (ben bilmem beyim bilir)
  • Anüs yalama (ay bunları sonra, çooook sonra konuşalım)
  • Göğüs uçlarını yalama (olabilir, ben pek heyecanlanmıyorum gerçi)
  • Zifiri karanlıkta sevişmek (evet)
  • Aynalar kullanmak (oley)
  • Ben başka bir kadınla sevişirken partnerimin izlemesi (bir tuhaf hissederim ben. partnerim kendini rahat hissetmeli ve içinden gelirse dahil olma ihtimali açık olmalı)
  • Partnerim bir başka erkekle sevişirken benim onları izlemem (ay bir de erkek bedeni mi izleyeceğim?! bu olabilir ama belki videodan izlesem daha seçici olabilirmişim (işime gelmeyen sahneleri atlarım mesela) )
  • Partnerim bir başka kadınla sevişirken benim onları izlemem (iki önceki maddeyle aynı)
  • Grup seks partisine gitmek (belki, olmadı çıkar gideriz ne ki yani)
  • Telefondan sevişmek (meh)
  • Striptiz (benim elimden gelmez ama partnerim yapsa zevkle izlerim)
  • Denizde sevişmek (evet gibi ama ereksiyon sorunu olabilir)
  • Bir partinin orta yerine, başka bir odaya çekilerek (evet)

İşte böyle uzun bir liste çıkardık. Şimdi yavaş yavaş ilgileneceğiz bunlarla.

Başka bir şey kaldı mı ki?

#24 Seksi bir şey satın al.

ETİK SÜRTÜK, ALIŞTIRMA #24. Bir dükkana, herhangi bir dükkana gidin – indirimli giysi mağazası olur, ikinci el mağazası olur, iç çamaşırı dükkanı olur, erotik oyuncak mağazası olur – ve kendinize seksi bir şey alın. Bugün bedeninizi seksi hissetiren bir şey. Duyumsal iyi bir başlangıç olabilir – ipekten yumuşak yeni bir fanilaya veya çok ince pamuğa kadar… Gevşek veya dar, siz kendinizi o giysiyle iyi hissettiğiniz sürece önemi yok. Hangi renkleri seksi buluyorsunuz? Koyu renkleri mi, yoksa rengarenk desenleri mi? İçinizdeki sürtük kendini nasıl dışa yansıtır? Gözlerinizi kapatın ve rafların arasında yolunuzu bulmaya çalışın. Deri ve kadife dokunuşa hitap eder, hayalinizdeki dokunuşa davet çıkarın. Hatta kimi kot kumaşları bile şaşırtıcı ölçüde duyumsaldır, sırf hislerinize güvenerek kendinize bir kot pantolon alın. Neyin nasıl olması gerektiğiyle ilgili her şeyi bir yana bırakın, cildiniz ne istiyorsa onu alın. Eve dönün ve o giysiyle dolaşın.

Kendimi seksi hissetmek için alışveriş yapmıyorum, ve bence iyi de yapıyorum. Bunun yerine, kendimi çekici hissettiğim bir günü anlatayım sana.hippie

  • Üzerimde “en seksi kıyafetlerim” falan yok. Bu ne demek onu da pek bilmiyorum zaten. Rahat hareket etmemi sağlayan, hava soğuksa beni sıcak tutan, yok hava sıcaksa ferah tutan kıyafetlerim var.
  • Kendimi temiz hissediyorum. Yeni duş almış olabilirim, tıraş olmuş olabilirim, ya da sadece denizden yeni çıkmış olabilirim.
  • Uykumu almışım. Omurgam dik yürüyorum, kamburumu çıkarmadan.
  • Bir şarkı mırıldanıyor olabilirim, ya da güzel bir kitap okuyorumdur. Ya gülümsüyorum ya da yüzümde hazır bir gülümseme var.
  • Kıyafetlerimin rengi önemli değil. Genelde aynaya bakmadığım için bazen tek renk giyindiğim oluyor, bazen de rengarenk oluyorum.

Böyleyken böyle.

Son olarak, hayalinizdeki dokunuşa davet çıkarın, demişler. Hayalimdeki dokunuş kıyafetimin üstünden değil, doğrudan tenime dokunulmasını içeriyor; bunun için de alışverişe çıkmaya ihtiyacım yok.

İlk kılık kıyafet kuralları

Ne giydiğime tabii ki yıllarca ailem karar verdi – hayatımın ilk yıllarında yani. Ben de hiç yadırgamadım bu durumu.

Kıyafetlerimle ilgili hatırlayabildiğim ilk sosyal “baskı”yı sanırım 12-13 yaş civarında yaşadım. Baskı sözcüğünü tırnak içine alıyorum, çünkü ortada gerçek anlamda bir baskı yoktu. Şöyle:

Yazın birlikte sokağa çıktığım insanlar benden yaşça büyüktü. Büyük derken, sadece bir iki yaş fark vardı aramızda. Tabii onlar 14-15 yaşına geldiklerinde, bundan önce saklambaç falan oynarken hiçbir soruna yol açmayan yaş farkı şimdi göze batar oldu.

james bond

“Erkek gibi giyinmek” deyince James Bond

Gayet samimi bir şekilde, benimle takılmak istemediklerini söylediklerini hatırlıyorum. Büyüyorlardı, kızlara falan sarkıyorlardı; yanlarında da çocuk kılıklı birinin gezmesini istemiyorlardı. Onların yanında genellikle sessiz ve kendi halinde biri olduğum için, durumu açıklarken renkli kıyafetlerimden bahsetmişti aralarından biri – gerçekten de öyle falsolu bir laf etmişliğim yoktu pek.

Aslında ortada baskı yok gördüğün gibi. Sonuçta kimsenin bir başkasıyla takılması gerekmiyor. Takılmak istemediğini doğru dürüst söylediği sürece de ortada hiçbir sorun olmaması lazım. Ama elbette olaylar öyle gelişmedi tam olarak.

Yani evet, ben onlarla daha az görüşmeye başladım ve gece çıkarken beni de çağırmalarını beklemedim hiç. Öte yandan, kabaca on yıldır yaz tatilini birlikte geçirdiğim insanlardan bahsediyorum. Mahallede onlardan başka pek arkadaşım yoktu. Dahası, talihsiz bir şekilde, mahallede benim yaşımda pek kimse de yoktu. Onlarla takılmaya alternatifim, benden iki-üç yaş küçük olanlarla sıfırdan arkadaşlık kurmaktı. Ve tahmin edebileceğin üzere, ilk ergenler böyle şeyler yapmazlar pek.

Bu sürecin sonunda ne oldu hatırlamıyorum. Evden çıkmamış olmam mümkün değil, dışarı yalnız çıkmış da olamam. Belki “ne olduğu” değil de, “ne olduğunu hatırlamayışım” daha önemli bir husustur. Tek bir anı var, o da demin kısaca anlattığım “Abi mesela senin şortun renkli işte yani ne bileyim… Bizim de bir karizmamız var.” laflarının geçtiği konuşma.* Bu konuşmanın sonrasındaki aylarda ne olduğunu, hatta sonraki yazlarda neler olduğunu ise tamamen silmişim.

Silmediğim birkaç şey var gerçi:

  • O günden sonra, daha koyu renkli şortlarımı giydim hep. Renkli kıyafetler azalarak bitti. Siyah ve koyu kahverengi iki kay kaycı şortu hatırlıyorum mesela, uzun yıllar giydiğim.
  • Renkli şortu giymememle ilgili olarak annemle yaptığımız, çok çok kısa olmasına rağmen benim bugün hatırlayınca bile içimi bayan bir konuşma oldu. Saftirik bir biçimde – onun da tanıdığı – arkadaşlarımın ne dediğini anlattım. O da, bana o şortu almış kişi olarak, renkli giyinmekte ve rengarenk yaşamakta hiçbir sorun olmadığı, üstelik bu sıcakta kapkara giyinmenin pek de iyi bir fikir olmadığı gibi son derece mantıklı şeyler söylemişti. Tabii benim sorunum renkli giyinmekle değil arkadaşlarım arasında kabul görmekle ilgili olduğundan he deyip geçmiştim.
  • Sanırım aynı dönemde, aynı arkadaşlardan slip değil şort mayo giymem gerektiği konusunda da yorum aldım. O da jet hızıyla değiştirildi tabii.gangsta pants

Daha sonraki yıllarda, önce – Türkiye’de hiç olmamasına rağmen – MTV’deki hip hop furyasıyla (Eminem falan; yahu ne zordu Snoop Dogg kaseti bulmak…) beraber düşük belli pantolonlara geçiş yaptım. Türkiye’de yoktu deyince yurtdışından getirtiyormuşum gibi bir anlam çıkıyor, doğru değil o: Daha ziyade, mağazalarda zaten bulunan normal pantolonların çok büyük bedenlerini alıyordum.

Bu geniş giyinme alışkanlığım hiç değişmedi. Asla kumaş veya kadife pantolon giyemedim bu yüzden, ya da tayt gibi şeyler.

Epi topu birkaç yıl önce de tekrar renkli giyinmeye başladım. Bunu bir özgüven yenileme olarak görüyorum açıkçası.**

Sadede gelirsek:

Sanırım bu dışlanma kaygısı giyimimi ciddi ölçüde belirliyor. Bu belirleme, çift yönlü çalışıyor.

Bir ölçüde pozitif yanı var, yani hala kendi arkadaş çevremin kılık kıyafet yönetmeliklerine uymaya özen gösteriyorum. Ama bence artık daha baskın olan, negatif yönü: (Sosyal çevremin yoğun etkisiyle de olsa) kendimce bir “havalı” tanımı yapıyorum. Bu tanımın ayrılmaz parçalarından biri, farklı görünmek. Yani aslında dışlanma ihtimalini ortadan kaldırmaya değil, tam aksine dışlanma ihtimalini tamamen kendi kontrolüm altına almaya çalışıyorum.

Böylece, örneğin uzun saçıma dik dik bakan en-pek-müslüman bakkal amca beni dışlıyor ya, işte bu dışlanmadan kaçınabileceğim (sadece yarım saatini alır berberin) ve ama kaçınmıyor oluşum belirliyor kıyafetimi.

perroflauta

Perroflauta.

Sanki bir şeyleri savunuyormuşum gibi yazmışım. Belki de savunurum üzerine düşünsem gerçi. Ama şimdilik, sadece kendimde gözlemlediğim bir davranış kalıplarından bahsediyorum.

İyi ama tüm bunlar nereden mi geldi aklıma? İsmigül Şimşek’in Bianet‘teki “Bülent Arınç’a açık mektup” yazısını okudum***, benim “Tayyip ve adamları ! Sevişiyoruz. Alışın !” yazısı geldi aklıma. Bu blog doğası gereği do-it-yourself psikanaliz hizmeti sunuyor bana galiba; neler yapılıp nelerin yapılmaması gerektiği üzerine düşünürken ergenlik anılarım depreşti.

***

Not: Ergenlikten bahsederken çok zorlanıyorum. O dönemle ilgili hatırladığım pek az şey var zaten; üstelik hepsini şu üç kategoride sınıflandırabiliyorum: berbat, rezil, aşağılık. Kendim de fark ediyorum ki ne zaman bir şey anlatmaya çalışsam, bilinçsiz olarak lafı dolaştırıyorum ve/veya olayları eksik anlatıyorum. Buna rağmen, yazı bittikten sonra birkaç saate ihtiyacım oluyor kendime gelebilmem için. Yani demem o ki: Bu yazı sana çok dağınık geldiyse veya hiç ilgini çekmediyse, yapabileceğim bir şey yok, bazen (sıklıkla?) böyle olabiliyor, yine de arada bir ilginç şeyler çıkabilir bence.

***

* Bu konuşmayı çok detaylı hatırlıyorum aslında ama detaylandıramayacağım, çünkü yazdıkça kalbim sıkışıyor.

** Giyim kuşamımda çok köklü değişiklikler olmuyor, çünkü olamıyor. On iki yıldır giydiğim bir hırkam var, arkadaşlar arasında pek meşhur. Toplam üç kışlık pantolonuma bu sene bir yenisini ekledim, diğerleri arasında en yenisini yedi yıldır giyiyorum. Örnek olsun diye söylüyorum bunları, tüm kıyafetlerime genellenebilir.

*** “Biz iffetsiziz. Hem ulu orta kahkaha atan hem evlenmeyen hem sevişen hem bazen hemcinsleriyle sevişen hem de bazen doğurup bazen doğurmayan cüretkar iffetsizleriz biz.”

Hanım hanımcık

Geçtiğimiz ay “Gideri olan kızlar özelden yazsın.” başlıklı bir yazıda ‘gideri olmak’ lafının etrafından dolaşarak kadınları cinsel obje olarak görmekten ve kadınları cinsellik açısından obje olarak görmekten (yani özne değil) bahsetmiştim. Böyle özetleyince pek bir anlamsız geliyor kulağa ama yazıya bakarsan o kadar da saçma olmadığını görürsün diye umuyorum.

Bu hafta, beden dili üzerindeki cinsiyet ve cinsellik kodları üzerinden üzerinden kimin gideri olduğunu falan nasıl tespit ediverdiğimizi, devamında da erkeklerin nasıl kadınların nasıl oturup kalkması “gerektiğini” falan anlatacaktım – ya da en azından bana neyin nasıl öğretildiğini ve bugün tüm eleştirel okumaların falan ardından bu pislikten hâlâ geriye kalanları.

Ama ben yazı hakkında düşünürken 5Harfliler blogunda “Yaz Mevsiminde Sokakta Kadın Olmak” yazısı yayınlandı.

Benim tartışmayı başlatmak istediğim nokta şu resimdi:

seated

Burada hem kadının hem de arka plandaki erkeğin duruşları üzerinden bir şeyler söylemeyi düşünüyordum. Ama 5Harfliler’de Selmini’nin yazdıkları, bu resmin ve ‘beden dili’nin iyi bir başlangıç noktası olmadığını hatırlatıyor. Zira Türkiye’de ‘gideri olan’ kadın olmak için pek bir şey yapmaya gerek yok; genellikle kamusal alanda bulunmak yeterli oluyor.

“Yazın sıradan bir gündü, yurtdışından arkadaşım gelmişti, Taksim’de buluşacaktık… 10 dakika geciktik. Daima yüzü gülen Yunan arkadaşım baktım tedirgin. “nerdesiniz!” dedi. Sonra bana döndü ve sordu: “neden bakıyorlar?”. Önce anlamadım, sonra ben de “baktım”. Kızın üzerinde yere kadar askılı siyah elbise, ayağında terlik, sıradan bir kıyafet. Ama gerçekten “bakıyorlardı”. Doğduğumdan beri algılarımı kapattığım, görmediğim ya da bünyemi görmemeye zorladığım iğrenç bakışlardı bunlar. Bakarlar dedim Türkiye’de nedeni yok, rahatsız olmamaya çalış, duyma, görme, sonra ben utandım, dediğimden de bakışlardan da… Kızcağız 10 dakikada Taksim meydanında yalnızca erkeklerin bakışları yüzünden ağladı ağlayacak. Neden bakıyorlar çünkü açlar, çünkü bu ülkede cinsellik tabu, kadın görünce böyle mal mal uzaylı görmüş gibi bakıyorlar diyemedim. Zaten İngilizce mal mal diyemem. Mal mal bakmak bize mi mahsus acaba?”

Sonra devam ediyor:

Ben değilim baktıkları biliyorum, güzel, çirkin, kısa, uzun, zayıf, şişman, pardesülü, elbiseli… Siz değilsiniz baktıkları. Etiniz, kadınlığınız.

Selmini benim “gideri olmak” dediğim şeye “yollu olmak” diyor bu arada. Ne çok laf var aynı şeyi anlatmak için.

Yazlık bir elbiseyle, hele (haşa!) şortla otobüse, dolmuşa, taksiye binmeniz, sokakta, durakta, balkonda ayakta durmanız bile sizin ne kadar haysiyetsiz biri olduğunuzun kanıtı sayılıyor, e adam napsın, böyle yollu gelmiş önüne taciz ediyor tabi!

Yani derdim kısaca şu:

Ben “kadın gibi oturmak”, “erkek gibi durmak” gibi şeyleri konuşmak istiyordum. Bunu da beden dili kodları üzerinden yapmak istiyordum. Ama ortada “kadın gibi” olmakla ilgili daha ciddi sorunlar var.

Erkekler “kadın gibi” olmadıkları sürece sorunları olmuyor. Saçım uzun olduğu için ismime benzeyen bir kız ismiyle bana seslenen anneannem, şakayla karışık (ve bazen hiç karıştırmadan) bana “Oğlum kestir şu saçlarını.” diyor. Gülüp geçiyorum, ama hani biliyorum ki saçımı kestirsem sorunum ortadan kalkacak. Ya da mesela koltuğa sandalyeye tam olarak kurulmam bekleniyor. “Kız gibi” sandalyenin köşesine ilişmem tuhaf karşılanıyor.crossed legs girl

Kadınlar “erkek gibi” olduklarında sorun var, evet. Kılını tüyünü düzenli almayan, saçını başını toparlamayan, yumruk yumruğa kavga eden, hatta sadece erkek gibi bacak bacak üstüne atan (bkz. yandaki resim) kadın yadırganıyor.

Kadın “kadın gibi” olduğunda ise sorun bitmiyor ! Aslında kadının sorunu büyük ölçüde orada başlıyor. Çünkü erkek bir kez erkek oldu muydu ister dağınık saçlı, ister göbekli, ister takım elbiseli olsun, erkek adama yakışıyor. Kadın kadın olduğunda ise kendini yepyeni bir yazısız kurallar labirentinin içinde buluyor.

Ve ben de tabii ki bu yazısız kurallar labirentinin bir parçasıyım. Yukarıda alıntıladığım makaleyi düşününce “Eh, pek de küçücük bir parçasıyım yahu” diye seviniyorum kendimce. Bir kalemde aklıma gelen şöyle şeyler var:

  • Yan yana yürüdüğüm bir kadın elini omzuma attığında şaşırıyorum. Hani kol kola girersin ya yürürken. Ya da ne bileyim yanındakinin beline dolarsın elini. Bunlar tamam. Ama, her nedense, kadının elini erkeğin omzuna koymasını yadırgıyorum. Bunun sebebi, genellikle kadın arkadaşlarım boyca benden kısa olduklarından bu hissi yabancı bulmam gibi masum bir şey de olabilir; elini omza koyma eylemine içten içe bir üstünlük anlamı yüklemem gibi ataerkil bir kalıntı da. Gerçekten bilemiyorum bu hissimin sebebini.

    yanyana

    Bak burada kadın elini erkeğin omzuna atmış ama ortada “tuhaf” bir görüntü bile yok. Benim derdim ne acep…

  • Hiç görmedim ama görsem muhtemelen çok şaşırırım: Bir kadının, ayaklarını masanın üstünde çaprazladığını düşün. Şöyle mesela:

legs-over-table

  • Daha enteresan olarak, ellerini başının arkasında birleştirerek kollarını esnetmek var. Bunu yadırgamıyorum veya garip bulmuyorum. Ama, Selmini’nin deyimiyle “bakıyorum” bunu yapan kadına.relax Bu bakmada eleştiri yok, cinsel çağrışımlar yok, aslına bakarsan neredeyse hiçbir anlam yok. Sadece, bir kadından beklemediğim bir hareket olduğu için dikkatimi çekiyor. Sonra bakmaya devam falan da etmiyorum, zaten ortada bakılacak bir şey de yok. Yine de, gayet basit bir esneme hareketini bile kadınların yapmasını beklemiyorum.

Tüm bu örnekleri “tespit” olarak okumanı rica edeceğim. Mesela sonuncuda “kadınların yapmasını beklemiyorum” dedim ama bunu zaten yazıyı yazarken fark ettim. Bundan kastım “yapmamalıdırlar”dan ziyade “a ne acayip ben gerçekten de böyle bir şey olunca şaşırıyorum” gibi bir mevzuya uyanma hali.

Dikkat edersen örnekleri “yollu olmak” bağlamından uzak seçtim. Bu iki örnekteki kadınlar da bu yaptıklarıyla daha kadın ya da daha az kadın olmuyorlar, daha yollu ya da daha az yollu olmuyorlar. Ortada cinsellikle ilgili çağrışımlar falan da yok.

Buna rağmen bu şekilde davranmamalarını bekliyorum. Bekliyoruz.

Erkekler kadınlara rezerve edilmiş beden diliyle hareket ettiklerinde gey oluveriyorlar. Yani “adam gibi” davranmamış oluyorlar. Demek ki, bu soruna denk düşen bir sorunu erkekler de yaşıyor. Ama farkındaysan sorunlar simetrik değil: Kadınlar erkek gibi davranınca lezbiyen sayılmıyorlar, sadece yanlış veya tuhaf sayılıyorlar. Dolayısıyla erkek açısından mesele gey olmayı veya geylere atfedilen şeyleri yapabilmekken, kadın açısından mesele tuhaf şeyler yapabilmek olarak görünüyor.

Bunu birini diğerinden önemli bulduğum için söylemiyorum. Sadece, kadınlar açısından mücadele edilecek şeyi somutlaştırmanın daha zor olduğunu, toplumsal dilin bu sorunu ifade edecek sözcükleri dahi geliştirmemiş olduğunu söylemeye çalışıyorum.

Sonuçta kadınların kamusal alandaki özgürleşmesinin önemli bir kısmı “Rahat bırakın lan bizi!” olarak özetlenebilir herhalde. İlk görsele dönersek: Kadının çaldığı enstrümana ve müziğe odaklan ! Hayır, donu görünmüyor !

seated

Tahrik edici unsurlar her yerde

Hepimizin bildiği üzere, kadınların ne giyip ne giymemesi gerektiği, hangi mekanlarda kimlere bedenlerinin ne kadarını göstermeleri gerektiği gibi hususlarda ilk ve son söz hakkı erkeklere verilmiş halkımızın dini değerlerine uygun olarak.

Bu yüzden ben de bugün bu en doğal hakkımı kullanayım ve kadınların giysileriyle beni nasıl tahrik ettiklerini anlatayım dedim.

AY TAHRİK OLDUM!

Öncelikle, bir erkeğin o ya da bu sebeple herhangi bir insana ya da nesneye bakarak tahrik olmasında herhangi bir sorun yok. “Bu beni tahrik ediyor.” diye şikayet eden insanları anlamıyorum. Tahrik olduysan ne güzel, aferim sana.

“Tahrik oldum, demek ki X eylemini gerçekleştirebilirim.” gibi bir argümanın ise neresini tutsan elinde kalıyor. Çünkü argüman tersten çalıştırılabiliyor: X eylemini gerçekleştirdiysen, mutlaka seni bu eylemi gerçekleştirmeye iten unsurlar vardır. Bu bir totoloji. Şimdi, bu tahrik edici unsurun varlığı senin eylemi gerçekleştirmeni haklı çıkarıyorsa, totolojinin mantıksal bir sonucu olarak, bu dünyadaki tüm eylemler ve davranışlar meşrudur.

Özetle şu:

your faceNeyse, bu kadar felsefe yeter, konumuz giysiler ve tahrik olmak.

TAHRİK OLDUM AMA Bİ SOR NASIL OLDUM !

Kadının (artan muhafazakarlık sırasına göre) donunu, memelerini, bacaklarını, belini, omuzlarını, boynunu, kollarını, göğsünü, saçlarını, yüzünü veya gözlerini görerek tahrik olan erkeğin dertlerinden farklı bir deneyimim var benim: Gördükçe değil, görmedikçe tahrik oluyorum.

Bunu biraz açıklamaya çalışayım:

  • Plajda bikinili (veya üstsüz) kadınlara bakmıyorum. Ama sokakta etekli kadınların bacaklarına bakıyorum.
  • Şu veya bu ortamda (filmde, sokakta, tiyatroda vb.) çıplak bir kadın gördüğümde tahrik olmuyorum. Ama soyunmakta olan bir kadın beni çok heyecanlandırıyor. (Tabii bu örnekte sevişmeyi paranteze alalım. Bir sevişme sahnesinden bahsediyorsak (duruma göre) çıplaklıktan bağımsız olarak tahrik olabilirim herhalde.)
  • Sevişirken, apar topar kıyafetleri bir kenara savurmak yerine ağır ağır soyunmaktan ve cinselliğin büyük bir kısmını henüz çıplak değilken gerçekleştirmekten daha çok haz alıyorum.

sinblog0714a

Bu söylediklerimden tabii “Ay kadınlar ne yapsa tahrik oluyoruz yahu.” gibi bir anlam da çıkmıyor değil. Ve muhtemelen bunda doğruluk payı da var. Kendimi bundan kısmen özgürleşmiş saysam da, erkeklerin baktıkları her yerde seks görmeleri ataerkil düzenin bir parçası.

Ne yöne baksan seks görmekte sorun var elbette; ama bazen bazı yerlere bakıp (oralarda seks olmasa da) seks görmekte bir sorun yok. Fantaziler, hayaller falan tam da buralardan çıkıyor. Asıl sıkıntı, demin de dediğim gibi “Seks gördüm, demek ki seks vardır.” (She asked for it.) gibi bir hataya düşmemekte.

Peki ama, ben neden çıplaklığa kıyasla yarı giyinik olma durumundan tahrik oluyorum?

Sanırım sebeplerden biri şu:

Bir miktar giyinik olmak, cinsellik esnasında bu giysilerin çıkarılabileceğini ima ediyor. Yani ortada hayal edilebilecek bir şey var. Aynısı mesela soyunmakta olan biri için de geçerli. Tüm bu durumlarda, bir sürecin başlangıcını hayal edebiliyorum.

Oysa örneğin plajda güneşlenen birine baktığımda, bir olay değil bir durum görüyorum. Bu kişi soyunmuş ve güneşlenmektedir. Bu, herhangi bir şeyin başlangıcı değil, ortada bir süreç yok, tamamına ermiş bir durum var. Ya da aynı şekilde, verili kültür içinde “açık saçık” kabul edilen bir şeyler giymiş bir kişi gördüğümde, (o kültür dahilinde) bir dışavurum görüyorum. Bu kişi, nasıl isterse öyle giyinmiştir, bu bir kendini ifade biçimidir, ve ifade etme eylemi sonuçlanmıştır. Ortada bir süreç yok, kendi başına bir durum var.

“Bu böyledir, şu şöyledir.” derken tabii sadece benim bu durumların her birinde neler hissettiğimi anlatmak istiyorum. Yoksa bu benim algıladığım versiyonların gerçek olduğunu kabul edersek çok eğlenceli bir şey çıkıyor ortaya: Müslümanların iddia ettiğinin aksine, kadınların kapandıkça erkeği tahrik etmeyi amaçladıkları anlamı çıkıyor söylediklerimden.

Derdimi anlattığıma göre, halkımızın dini değerlerini aşağılamadan bu konuyu da burada bitireyim. Halkın dini değerlerini de başka bir yazıda aşağılarım artık (?!) .

***

Erkekler nasıl mastürbasyon yapar? #2

Önceki bölümde mekanı tuvalet, duş veya yatak odası olarak belirlemiş; pozisyon olarak da ayakta durmak, diz üstü durmak ve yatakta oturmak seçeneklerinden bahsetmiştim. Devam ediyorum:

#1 BEDEN POZİSYONUmasturbating man

  • OTURUR HALDE

2) Sandalyede Oturmak: Senden mastürbasyon yapan bir erkek hayal etmeni istesem aklına gelen ilk şey (şu yandaki çizimdeki gibi) bir koltuk ya da sandalyede oturmuş biri oluyordur herhalde.

– Gerçekten de birçok erkeğin bu şekilde mastürbasyon yaptığını sanıyorum. Bunun bir sebebi, erkeklerin çoğu kez bir video/film izlerken veya resimlere bakarken mastürbasyon yapmaları olabilir. Nitekim ben de çoğu kez böyle başlıyorum mastürbasyon yapmaya.

– Ama bence bu görüntünün aklımızdaki default mastürbasyon görüntüsü olmasının sebebi tembellik. Bu tembellik hem zihinsel hem bedensel. Bir kere, ekranda ya da dergide gördüğü görüntü dışında hayal gücünü kullanmayan bir erkekten bahsediyor olmalıyız (bunu ben de bazen yapıyorum). Yani -çoğunlukla sahte- bir görüntüyü kendi cinsel tatmini için yeterli bulmalı. Oysa benim genellikle tercihim bazı görüntüler izleyip tahrik olmak, ardından kendi hayalimdeki insanlarla bu sahneleri kendimce yaşamak oluyor. (Hatta sanırım mastürbasyonlarımın yarısında falan video/resim olmuyor. Bu durumda zaten oturmak için hiçbir sebep yok.)

Ayrıca, bu zihinsel tembelliğe eşlik eden bedensel bir tembellik de var. Ciddi bir kısmımız mastürbasyonu “gerçek” cinselliğin yedeği olarak görüyor. Böyle olunca tabii ki mastürbasyon esnasında yeni şeyler denemek veya biriyle sevişiyormuş gibi pozisyonlara girmek söz konusu dahi olmuyor. Oturduğu yerde işini bitiren erkek, sonrasında hayatına kaldığı yerden devam ediyor.

– Beni aslında en çok şaşırtan da bu son nokta, çünkü bu default mastürbasyon pozisyonu çoğunlukla biriyle sevişirken hiç kullanılmayan bir pozisyon. Yani, her ne hayal edersek edelim, bu pozisyondayken o hayalimizdeki pozisyonda (fiziksel olarak) nasıl hissedeceğimizi simüle etmemiş oluyoruz.wildwood

– Sonuçta: Boş zamanlarımızın (hatta çoğunlukla çalışırken geçirdiğimiz zamanın da) ciddi bir kısmı oturarak geçtiğine göre mastürbasyonun bu pozisyonda başlaması mantıklı. Ama sonra mastürbasyonun bu başladığı pozisyonda bitmesi, cinsel tembellikten başka bir şey değil. Daha kendi hayalinde bu kadar tembel olan insan sonra biriyle sevişirken nasıl etkin bir iletişim kuracak?

– Son bir ek: Ben odaklanmış bir şekilde bilgisayar başında çalışırken partnerimin (ya da hayalimdeki kişinin) eliyle veya ağzıyla beni uyarmaya başlamasına dair bir fantezim var. Bu istisna yukarıdaki söylediklerimi çürütmüyor bence.

3) Bağdaş Kurmak: Bunu sırf bu yazı için denedim. Üstelik, bana partnerli cinselliği en az çağrıştıran pozisyon olduğu için ilgimi çekti. Söyleyecek pek bir şey yok. Rahatsız bir pozisyon bence; ereksiyonumu korumayı bile başaramadım.

4) Klozete Oturmak: Son olarak, mekan olarak duş ve tuvaletin de seçenekler dahilinde olduğunu hatırlatayım. Duşta oturulacak pek bir yer yok. Ama tuvalette klozete oturmak mümkün. Bu konuyu daha önce çok detaylı anlattığım için kısaca değinip geçiyorum: Mastürbasyonun sonunda klozete ters olarak oturup boşaldığımda sonrasında temizlik derdi olmuyor. Ne sevişmekle ne de hayallerimle ilgisi olan, sadece pratik sebeplerle yaptığım bu tercihin birçok erkeğe de tuhaf geleceğini sanıyorum.

  • YATARAK

Bu konuya sonra yine geleceğim ya söylemeden geçmeme imkan yok: Mastürbasyon demek illa ki elimi kullanmam demek değil. Herhangi bir nesneye sürtünmek de sıklıkla başvurduğum bir yöntem. Bunu hesaba katınca yatarak mastürbasyon yapmanın gerçek avantajları ortaya çıkıyor.

– Yatarak mastürbasyon yapmanın az önce söylediğim “sonrasındaki temizlik” açısından bazı pratik sorunları var ve benim için bu sorunlar çok önemliler. Ama şimdilik boşalmaya daha çok varmış gibi yapalım ve bu dertlerimi yok sayalım.

Yatarak mastürbasyon yaptığımda birçok sevişme sahnesini birebir yaşayabiliyorum. Bunlar önceden yaşamış olduğum ve aklımda kaldıkları halleriyle bile beni tahrik etmeye yeten sahneler de olabilir, yaşamayı istediğim sahneler de. “Yaşamayı istediğim” derken: Hiç cinsel yakınlaşma yaşamadığım birini hayal ediyor olabilirim; veya partnerimle yeni bir pozisyon denemek istiyor olabilirim ve kendi başımayken bu pozisyonun rahat olup olmadığını test etmek isteyebilirim.

Male_masturbation_1

Yatarken yastık, yorgan gibi yumuşak nesnelere sürtünerek iki elimi birden serbest bırakabilirim. Bu hem sevişmeye daha yakın bir his veriyor hem de pozisyon çeşitliliği sağlıyor.

  • BEDEN POZİSYONU: SONUÇ

Dikkat edersen, hangi pozisyonun hangisinden daha iyi ya da daha kötü olduğuna dair bir tartışma yapmamaya çalıştım. Benim mastürbasyonlarım genellikle bu bahsettiğim pozisyonların birkaçını içeriyor, çünkü hepsinin farklı açılardan faydasını görüyorum. (Örneğin bağdaş kurmak, zor pozisyonlarda ereksiyonumu koruma konusunda ilginç bir egzersiz oldu.)

Face-Down

Yazı bittikten sonra görsel ararken bunu buldum. Hiç aklıma gelmemişti. Yüzükoyun yatıp mastürbasyon yapacaksam elimi neden kullanayım yahu?

#2 KIYAFETLER

Başlarken kamusal alanda olmadığımı, hatta oturma odasında bile olmadığımı, yani yalnız başıma olduğumu varsayarak başladım mekanı belirlerken. Ama yalnız başıma olmamın giysilerimi çıkarıp çıkarmamamla bir alakası yok.

– Eğer, mastürbasyonun ne kadar meşakkatli bir iş olduğunu anlattığım şu yazıdaki gibi, odamda başlayıp sonra tuvalete geçeceksem, tabii ki kıyafetlerimi çıkarmıyorum.

– Ama eğer zaten tuvalette veya duştaysam ya da odamda boşalacaksam, genellikle pantolonumu ve iç çamaşırımı çıkarıyorum. Çoğunlukla tişörtümü çıkarmıyorum, ama zaten sevişirken de tişörtümü çıkarmayı pek sevmediğim için bu benim açımdan çok önemli bir veri sayılmaz.

– Oturur pozisyonda mastürbasyon yapan erkekler sadece pantolonlarını indirmekle yetiniyorlar anladığım kadarıyla. Benim de böyle başladığım oluyor ama sonunda altımdaki giysilerin hepsini çıkarmış oluyorum.

Garip bir şekilde, biriyle sevişirken ilk yaptığım şey çoraplarımı çıkarmak olmasına rağmen mastürbasyon yaparken bununla hiç ilgilenmiyorum. Belki de, sevişirken nasıl göründüğümle daha çok ilgileniyorum ama mastürbasyon yaparken hiçbir pratik karşılığı olmayan bu görsel detaya kafa yormuyorum.

Çırılçıplak mastürbasyon yaptığım hiçbir an hatırlamıyorum. Sevişirken de tişörtümü çıkarmamın sebebi, partnerimin bana dokunabilmesi veya sarıldığımızda partnerimin tenini hissetmek oluyor. Mastürbasyonda böyle bir şey yok tabii.

– Tıpkı cinsellikte olduğu gibi, mastürbasyonun da önemli bir kısmında penisimi kıyafetlerimin üzerinden uyarıyorum. Hele ki yataktaysam ve ne bileyim yorganıma sürtünüyorsam falan, kıyafetlerimi çıkarmak çok sonra yaptığım bir şey oluyor.

Kıyafetlerimi çıkarmadan mastürbasyonu sonlandırdığım bir örnek hatırlamıyorum uzun süredir. Ama bu cümledeki “uzun süredir” lafı önemli: İlk kez mastürbasyon yapmaya başladığım zaman, aylar boyunca ellerimi hiç kullanmamıştım; açıkçası pek de gerekmemişti.

clothed_masturbation

Kıyafetle mastürbasyona güzel bir örnek: Birini hayal ederek evde dolaşırken bir nesneyle karşılaşıyorsun ve gerisi geliyor.

Kılık kıyafet düzenlemeleri hakkında aklıma gelenler bunlardan ibaret. Sonraki yazılarda da alet-edevat meselesi ve el-beden hareketleri hakkında ukalalık etmeyi düşünüyorum.

Yazının üçüncü ve son bölümü şurada.