Tag Archives: iletişim

#13 Duygular çifti

ETİK SÜRTÜK, ALIŞTIRMA #13. Bu alıştırmanın amacı kendi duygularınız hakkında partnerinizin sizi duyabileceği şekilde konuşmanız ve partnerinizin duygularını dikkatle dinlemeniz. Her kişinin konuşmak için üç dakikası var, bu süre zarfında diğerleri onu dinleyecek.
Partner(ler)inizle aralıksız geçirebileceğiniz 30-45 dakikalık bir zaman dilimi seçin. Kimin konuşup kimin dinleyeceğini belirleyin. Saatinizi 3 dakikaya ayarlayın – çok macerası iseniz 5 dakika olabilir, ama daha fazla değil.
Duyguların duyulmak istediğini akılda tutun. Dinlerken tek söyleyecekleriniz, dinlediğinizi belli eden “Tamam”, “Evet”, “Anlıyorum.”, “Dinliyorum.” gibi şeyler olacak.
Bu bölümdeki Ben-mesajlarını okuyun. Sevdiklerimizden, biz duygularımız ve nasıl olduğumuz hakkında konuşurken bizi dinlemelerini isteyebileceğimizi aklınızda tutun. Kimsenin öylece durup suçlamalara hedef olmasını beklemek adil değil, o yüzden bu alıştırmada, “Sen” ile başlayan cümleler kapı dışarı. Alıştırma boyunca ikiniz de göz temasını korumaya özen gösterin.
Aşağıdaki metni kıskançlık hakkında konuşmak için deneyin, sonra başka duygusal durumlar için de kullanabilirsiniz.
Dinleyici: “Kıskançlık hakkında bana ne anlatmak istersin?”
Konuşmacı: “Kendi içime baktığımda, şunu görüyorum: … ” (kendini rahat hissettiği sürece konuşur)
Dinleyici (konuşma boyunca): “Evet.” “Dinliyorum seni.” “Tamam.” “Hıhı.” (vb.)
Dinleyici (Konuşmacı durduğunda): “Bana bu konuda söylemek istediğin başka bir şey var mı?”
Konuşmacı (devam edebilir, ya da): “Hayır, şimdilik bu kadar.”
Dinleyici: “Teşekkür ederim.”
Dinleyicilerin aklına sıklıkla bir sürü fikir, yorum, öneri vb. gelecek, bunları kendilerine saklamalılar. Kendi fikirlerinizi üç dakika için bir kenara koyun ve sadece dinlemeye odaklanmanın nasıl bir şey olduğuyla ilgilenin. Duyduklarınıza verecek yanıtlarla dolu olacağınız için, rolleri değiştirmeden önce biraz beklemenizi veya başka bir şeyler yapmanızı öneriyoruz.
Bunlar çok mahrem sohbetler. Partnerinize bu mücadeleleri hakkında konuşma cesaretinden dolayı duyduğunuz minneti hissettirin. Kucaklamak çok işe yarar.listening

Bu kadar yapay olmasa da, buna benzer bir alıştırmayı bir partnerimle yapmak zorunda hissettim yakın zamanda.

Genelde iletişimi tıkayan veya karşısındakini dinlemeyen benimdir, ama bu ilişkide birçok iletişim sorunumuz vardı ve ben kendimi sık sık “E ben sana bu hislerimi zaten söylemiştim.” derken buldum. Partnerimin yaşadıklarımızın benim üstümdeki etkisini hiç fark etmediğini ve hep kendi duygularına odaklandığını gözlemledim.

Bu doğru olsun olmasın, sonuçta ben partnerimin beni dinlediğini hissetmiyordum.

Bundan şikayet ettim ve beni dinlemesini istedim. Sırf bu talebimi ona iletmek bile yaklaşık yarım saatimi aldı. Telefonda tartışıyorduk. Sonunda tartışmamızın bizi bir yere götürmediğine karar verdik ve telefonu kapattık. Yaklaşık bir saat sonra beni aradı ve görüşmek istediğini söyledi; bu sefer tamamen bana odaklanacaktık. Buluştuk ve yaklaşık bir saat zaman geçirdik. Bu zaman boyunca onun yaptıklarının bana neler hissettirdiğini, hangi sözlerinin beni kırdığını vb. anlattım.

Alıştırmadaki kadar pasif bir rolü olmadı, tam anlamadığı konuları biraz daha açmamı istedi. Ama yorum yapmasına, kendini savunmasına veya bana yanıt vermesine fırsat tanımadık. (Bunu yapmaya başlayınca önce kendi durdurdu kendini.)

Bir yandan, zaten defalarca anlattığım şeyleri anlatıyordum, o yüzden faydalı olup olmadığını bilmiyorum. Bir yandan, birçok meseleyi birden aynı anda sistemli ve detaylı bir şekilde anlatınca kendimi iyi hissettim. Parçalar birleşti, en azından kendi kafamda… belki partnerim de bazı şeyleri daha iyi anlamıştır.

Sonuçta bu seans, uzun bir iletişim sürecinin başlangıcı oldu: Birbirimize dünya kadar ödev verdik, önceki alıştırmalarda geçen ve geçmeyen listeler hazırladık, listeler hakkında konuştuk ve hala da konuşuyoruz.

#12 Abidik gubidik kavga

ETİK SÜRTÜK, ALIŞTIRMA #12: Bu hem çok saçma hem de çok tatmin edici olacak. Süre-ölçeri iki dakikaya ayarlayın. Aranızda az bir mesafe bırakarak, yüz yüze gelecek şekilde ayakta durun. Öfkenizi eş zamanlı olarak duruş ve el kol hareketleriyle ifade edin: ayaklarınızı vurun, kollarınızı sallayın, partnerinize tamamen anlamsız laflarla konuşun – hırıltı, homurtu, inilti, oflama. (Burada ne kast ettiğimizi tam anlamadıysanız, Donald Duck’un öfke nöbeti geçirdiği sahneyi canlandırın gözünüzde.) Bunu sözcüklerle ifade etmek zor ama kendinizi cümle kurma, kimin haklı kimin haksız olduğuna karar verme, hatta herhangi bir mana ihtiyacından özgürleştirince duygularınızı çok iyi aktaracaksınız – ve üstüne bir de güzel kahkaha atacaksınız. Bu, ciddi bir sohbet öncesinde ortamı havalandırmak ve gerilimi kırmak için harika bir yol.

İşte bu alıştırmayı yapamadım, yapamadık. Sevdiğim bir insana bu ölçüde öfkelendiğim bir an gelmiyor aklıma. İletişim kurmak, karşımdaki insanı dinlemek falan gibi konularda genelde pek başarısızım, ama bunun sebebi öfke olmuyor hiç.angry

Bundan hiç öfkelenmediğim sonucu çıkmasın yalnız. Sık sık öfkeleniyorum. (Sebep çok.) Ama bu öfkem bir sosyal yapıyı ya da bir duruma odaklı oluyor genelde. Ya da, doğrudan bir kişiye odaklı olduğu durumda, bu kişiyle zaten iletişim kurmak istemiyorum.

Sevdiğim, değer verdiğim insanlara ise, darılabilir, kırılabilir, kızabilirim. Ama öyle duygularımı deşarj etmemi gerektirecek bir öfkeyle dolmuyor içim.

Bunun yanında, iletişimin tıkandığı durumları çözmek için başka yöntemler denediğim oldu. Beraber bir şeyler çizmek, beraber dans etmek, ortak bir yazı yazmak (eşzamanlı olarak, aynı kağıt üstüne) bunlardan bazıları. Hatta bir keresinde algım öylesine kapanmıştı ki partnerime sorunu bir öykü şeklinde anlatmasını söyledim. Anlattıklarını sanki benimle bizimle alakası olmayan bir hikaye dinliyormuşum gibi dinledim, sonra tekrar konuşmaya başladığımızda öyküdeki referansları açıkladı bana yavaş yavaş.

Yapmadığım bir alıştırmayla ilgili daha çok laf etmem saçma olur. ^_^ Belki birinin işine yarar, dursun burada en azından alıştırmanın kendisi.

#11 Çatışma: Bir serbest yazı

ETİK SÜRTÜK, ALIŞTIRMA #11: On dakika boyunca duraklamaksızın yazmayı dene – şu sorularla ilgili aklına her ne geliyorsa yaz: Büyüdüğün ailede çatışmayla nasıl baş edilirdi? İnsanlar neler yapardı, ve ne gibi inançlar temelinde hareket ederlerdi? Gerilimle baş etmek için alkol kullanan var mıydı? Ailende kim çatışkı yaratmaya daha yatkındı, kim suç üstlenmek pahasına çatışmadan kaçınırdı? Kızgın insanları yatıştırmak kimin işiydi, anlaşmazlıkları hasır altı etmek kimin işiydi? Çatışmayı tartışmaya açmak kimin işiydi? Senin işin neydi? Çatışmayı yönetme tarzını nasıl tasvir edersin?keciler

Çatışma büyürken hiç karşılaşmadığım bir şeydi. Bir kez olsun annemle babamın kavga ettiğini, birbirine bağırdıklarını görmedim. Hatta 50’li yaşların ortalarına kadar gerçekten de bağırmadıklarını düşünüyorum. Yaşlandıkça asabileştiler, ama öncesiyle ilgili benim izlenimim, meselelerin konuşarak çözüldüğüydü.

Bunu hem çocukluk ve ergenliğimde, hem de genç yetişkinlik dönemimde gözlemledim. Hatta, aileyi bütün olarak ilgilendiren kararlarda, bir noktada beni de tartışmaya dahil ederlerdi. Elbette 10 yaşında çocuğu sohbete sıfırdan dahil edecek halleri yoktu, öncesinde biraz konuşup konuyu şekle şemale soktuktan sonra benim de dahil olduğum bir son tur yapılırdı oturma odasında.

Şiddet içeren çatışma yaşanmıyordu, şiddetsiz çatışmalar ise genellikle önceden kurulmuş konsensuslarla çözülüyordu. Örneğin, babam hep uzun süreler çalıştığı ve iş gezilerine falan gittiği için, benimle ilgili kararlarda son söz annemindi. Sorunu annem tanımlar ve bağlamına oturtur, tartışmanın ardından da kararın nasıl uygulanacağına annem karar verirdi. İş hayatı (ki bu şehirler arası taşınma öyküleri kadar belirleyici olabilir) konusunda da babam benzer bir rol oynuyordu. Babam durumu özetler, seçenekleri tarif eder, sonra tartışmanın ardından ne yapılacağına büyük ölçüde o karar verirdi. Bu rol paylaşımının bir çatışmadan kaçınma yöntemi olduğunu sanıyorum.

Çekirdek aile dışındaki meselelerde ise arabuluculuk rolü pek sabit değildi. Birimiz geniş ailenin diğer bir bireyiyle sorun yaşadığımızda, diğerleri arabuluculuk yapardı. Sanırım bunun da altındaki mesaj, birlik mesajıydı. Yani mesela annem dedemle kavga etmiş olsun. (Hiç yaşanmamış bir şeyi örnek veriyorum.) Babamın arabuluculuk yapıp annemle konuşmasındaki alt metin, “Asıl olan biz üçümüzüz. Ben senin yanındayım ve yanında olmaya devam edeceğim. Haydi bu sorunu bir şekilde tatlıya bağlayalım. Bunu yapmama sen de yardımcı ol.” gibi bir şeydi.

Öte yandan, babamın görece asabi bir insan olması sebebiyle bu görev sıklıkla anneme düşüyordu. Biraz daha derin düşünürsem, babamın anneme kıyasla daha fazla asabi olma hakkı olduğunu, bunun da cinsiyet rolleriyle alakalı olduğunu söyleyebilirim. Ama şimdilik alıştırmanın bağlamından çıkmayayım.

Benim bu çatışmalar sırasındaki görevim genellikle soytarılık etmekten ibaretti. Böyle ciddi meselelerle uğraşmak hiç elimden gelmediği için, espriler yapmak, konuyu değiştirmek, veya hatta direkt konuyu sulandıracak bir bakış açısıyla yaklaşmak gibi abuk subuk yöntemlerle ortamı yumuşatırdım. (Tabii bunu çatışma ortamının içinde değil, çatışmanın muhatapları fiziksel olarak birbirlerinden ayrı olduklarında yapardım.)

Sanırım bugün bile, kendi çatışmalarıma aynı sulu yöntemle yaklaşıyorum. Kendi hislerimi, ortamdaki gerginliği ve çatışmanın olası sonuçlarını küçümseyip dalga geçiyorum.

Bundan, çatışmayı görmezden geldiğim veya hasır altı etmeye çalıştığım anlamı çıkmasın. Sadece, büyütülecek bir şey olmadığını, sonuçta epi topu bir galaksideki bir güneş sisteminin bir gezegeninde tarihin kısa bir anında yaşayan bir tek kişinin hayatındaki bir sorun olduğunu düşünüyorum. Pratik bir yaklaşım esasında, çünkü gözümde büyütmediğimde sorunları çözmek kolaylaşıyor.

not arguing

Blog okuması: İdeal partner

Burada şimdi sana hayalimdeki güzel prensesin nasıl biri olduğunu, nasıl bir insanla hayatımın sonuna kadar yaşamak isteyeceğimi anlatacak değilim. En romantik muhasebeciye bile baygınlık geçirtecek böyle bir girişimin yerine, cinsellik açısından partnerimin ne gibi özellikleri olsa iyi olurdu, onu anlatacağım. Bunun ilk dediğimden daha eğlenceli olacağına garanti veremiyorum, ama daha sıkıcı olmayacağına emin olabilirsin.

BİR GÖZLEM: HAYIRCI KADINLAR, EVETÇİ ERKEKLER

Erkek-egemen toplumdan uzun uzadıya bahsetmeden ve yazıyı görece özgür iletişim kuran insanlarla sınırlayarak, şöyle bir gözlemle başlayayım: Cinsel özgürleşme ve cinselliğin özgürleşmesi, kadın ve erkek için farklı şekillerde yola çıkıyor.

Vaziyetimiz öyle harap ki, kadın için cinsel bir obje olmaktan çıkmak, “Hayır” demekle başlıyor. Bu Hayır, kadının partnerine kendisine zevk vermeyen veya canını acıtan bir şeyi söylemesine yarıyor. Her şeyden önce, kadın cinselliğin aktif bir öznesi haline geliyor böylece. Ayrıca, cinselliği porno videolardan öğrenmiş erkekler kitlesinin belki de en acil ihtiyacı da bu.akıllı ol

Erkek içinse özgürleşme, yeni şeylere “Evet” demekle başlıyor sanırım. Son elli yılın cinsel yaşama belki de en ciddi katkısı, kadın orgazmıyla klitorisin ilişkisinin ortaya konması oldu. Böylece erkek için oral seks yapmak vb. cinsel davranışlar norm haline geldi. İşte mesela erkek buna Evet diyerek, partnerinin zevk almasını ve seksin çok daha zevkli geçmesini sağlayabiliyor. (Banal şeyler söylüyor gibi olduğumun farkındayım, ama ben tüm bunları çok çok geç fark ettim ve fark edince de hakiki bir aydınlanma yaşadım. O yüzden bahsetmeden geçmek ayıp olur.) Öte yandan erkek açısından da, prostatın anal olarak uyarılması gibi eskiden homofobik sayılıp dışlanan pratikler ortaya çıkageldi. Bunlara Evet demeyi deneyerek de cinsel deneyimini iyileştirmesi mümkün bir erkeğin.

Uzun lafın kısası: Cinsellik açısından, kadınların özgürleşmesi “Hayır” ile erkeklerin özgürleşmesiyse “Evet” ile başlıyor.

Bunu ne kural olarak ne de iyi bir şey olarak söylüyorum; sadece şimdiye kadarki minnacık gözlemimi paylaşıyorum. Ayrıca, böyle başlıyor diye böyle devam edecek diye bir kural yok, hatta lütfen böyle devam etmesin.

EVETÇİ KADINLAR, HAYIRCI ERKEKLER

Demin söyledim ama tekrar etmeye değer: Erkeklerin (ve maalesef kadınların) büyük bir kısmı cinselliği endüstriyel pornodan öğreniyorlar. İşte bu yazının özeti de budur: İdeal seks partnerimin bu bilgiyi iyicene sindirmiş olmasını isterdim.bilmiş

Birkaç millenyumluk erkek-egemen düzenden süzülerek kristalleşen porno videoların kadınlar hakkında çizdiği imajdan bir kez şüphe duymaya başlayınca insan varoluşsal bir krize sürükleniyor. Haberin olsun. Benim geldiğim nokta şudur:

“Fazla mı hızlı gidiyorum, fazla ısrarcı mı oluyorum, sıkıcı ölçüde yavaş mı gidiyorum? … Hadi diyelim o anda yapmakta olduğum bir şeyden hoşlandığı sonucuna vardım bir şekilde, iyi ama yapmaya devam etmem gerektiği sonucu çıkmaz ki bundan. Ve nihayet: Onu tatmin ediyor muyum?? Yoksa her şey “idare edilen” bir hayal kırıklığı mı?“(Kadınlar ne ister?)

Hadi partnerimi rahatsız etmemeyi başarmak görece kolay böyle takıntı derecesinde temkinli olunca. Ama mesela: “Partnerimin orgazm olup olmadığını anlayamıyorum.” (Devamı şurada: Kadın orgazmı da neymiş?)

Yani bu anlamda erkeğin geçmişten öğrendiği şeylere Hayır demesi lazım bir miktar:

“Cinselliği penetrasyona, erkekliği de başarılı cinselliğe endekslemişiz. “Kadını yatakta memnun edememek” başarısız bir ilişkinin göstergesi (hatta karikatürlere bakılırsa boşanmanın tek geçerli nedeni (bkz. “kocalık görevlerini yerine getirememek”) ) oluyor. Cinselliğin başarısını da, uzun süre boşalmadan durabilmekle ve birçok kereler boşalmaya rağmen sevişmeye devam edebilmekle tanımlamışız. …

Eğer cinselliğin tanımı penetrasyonla veriliyorsa ve dolayısıyla penetrasyonun süresi ve niteliği karşımdaki insanın tatminini belirleyecekse, penetrasyonun benim için ne kadar kaygı verici bir şey olacağını görüyor musunuz?” (Penetrasyon ve diğer belalar)

Ya da mesela fast and furious olmayan bir sevişmenin aslında bana daha çok keyif verdiğini fark ettim ben. (Devamı şurada: every one of themDaha hızlı ! Evet ! Daha hızlı !) Hem pornonun öğrettiği hem de ergenlikte arkadaş çevremde birbirimize “öğrettiğimiz” bu kalıba Hayır demek tabii ki kolay, ama Hayır demeyi akıl etmek çok zamanımı aldı.

Ama işte bu Hayır’lar kadının Evet’leriyle dengelenmediği zaman benim gibi ne yapacağını şaşıran ördekler beliriyor.

O yüzden, ne kadar deneyimli, o kadar iyi.

… “Deneyim”den kastım sevişme sayısı, seviştiği erkek/kadın sayısı, denediği pozisyon sayısı gibi niceliksel bir ölçü değil. Daha ziyade, kendi bedenini bilen, nelerin onu heyecanlandırdığıyla ilgili fikri olan, sevişmeyi kendi istekleri doğrultusunda yönlendirebilen veya en azından benim sorularıma yanıt verebilen birini kast ediyorum, deneyimli derken.” (İlk sevişme)

Yani ideal partnerim, konuşan, beni yönlendiren, böylece nelere Hayır dediğinin yanında nelere Evet dediğini de benimle açıkça paylaşan biri olurdu. Burada “açıkça” lafı önemli, çünkü o kadar çömeziz ki bu konuda, söyleneni anlamak bile bir marifet. Bu yüzden, basit, anlaşılır bir dille açıkça ifade etmek kritik.

(Bu konuyu “Oral seks nasıl yapılmaz” ve “Cunnilinugs’ta dikkat edilecek hususlar” yazılarında detaylandırmışım biraz. İletişimin önemine ikna olduysan ve spesifik olarak neler yapılabileceğini düşünmek istiyorsan, o iki yazıyla devam edebilirsin.)

Sanırım bu konuyu “gereğinden fazla” tekrar etmeme imkan yok.

“Benim şimdiye kadarki deneyimim, hiçbir kadının ben sormadan bana ne yapacağımı söylememiş olması. Konuyu, tabii ki gayet tedirgin bir biçimde, hep ben açıyorum. Açtıktan sonra da genellikle partnerimin ağzından cımbızla laf alıyormuş gibi hissediyorum.

Sadede geleyim:

Tüm cinsellik bilgisini abuk subuk porno filmlerden edinmiş olan bunca erkek, eğer kimse onları uyarmazsa uzunca bir süre kendilerini kandırarak (ve partnerlerini mutsuz ederek) yaşayacak.

İşin kötüsü, doğrusunu öğrenmenin bir yolu yok, çünkü “doğrusu” diye bir şey yok. Her kadının tahrik oldukları şeyler farklı, her kadını rahatsız eden şeyler farklı. Dolayısıyla her partnerin bedeniyle baştan tanışmak gerekiyor. Kolay yol, her kadının profesyonel porno vidtalkaboutiteolarındaki kadınlar gibi olduğunu varsayıp bodoslama dalmak. Daha az kolay yol, her yeni kadının, önceki partnerlerimizle hemen hemen aynı olduğunu varsayıp bodoslama dalmak. Zor olan ama cinselliğin sağlıklı bir paylaşım haline gelmesini sağlayan yol içinse, mutlaka ve mutlaka kadınların açıkça konuşmaları lazım.

Kadınlar, her şeyden önce kendi cinsel hazlarını kurtarmak için ama aynı zamanda benim durumumdaki güvensiz ve kararsız erkekleri “adam etmek” için de seslerini çıkarsalar ne güzel olurdu.” (Friends with Benefits ve Hollywood’un seksten anladığı)

İnternette "ideal woman" sözcüklerini aratınca bu çıktı karşıma.

İnternette “ideal woman” sözcüklerini aratınca bu çıktı karşıma.

***

Flörtün Eleştirisine Katkı: Giriş

Hiçbir cinsel niyetin olmaksızın birine masaj yaptın mı? Sırf sarılmak için sarıldın mı hiç? Ya da ne bileyim, kokladın mı birini öylesine?

Bunları lafın gelişi sormuyorum. Örnek çok: Öpüşmek, çok utandığın bir sırrını açmak, birlikte uyumak, ev paylaşmak (kızlı-erkekli?) …

Önce bİr öykü: İran’da flört

İranlı bir arkadaşım, enteresan bir şey anlattı.

Aslen Tebrizli olmakla beraber, Tahran’da okumuş. Sonra, eğitimini sürdürmek üzere Hollanda’ya (Utrecht) ve ardından ABD’ye gitmiş. Bu sırada geçmiş değer yargılarını, dini falan sorgulamış. Şimdi görece açık görüşlü bir insan. Öte yandan, otuzlu yaşlarında olmasına rağmen hiç bir kadınla birlikte olmamış, ne cinsel anlamda ne de romantik anlamda. Zaten, işin ilginç yanı bu: Cinsel anlam, romantik anlam falan, böyle farklı kavramlar pek yok onda. Bana tam olarak şunu dedi:

“İran’da eğer bir erkek, akrabası olmayan bir kızla yarım saat muhabbet ediyorsa, evlenecekler demektir. Yani… bir yabancı kızla o kadar konuşman için, zaten sizi birbirinize uygun bulmuş olmalılar. Hem zaten, yarım saat konuşacak neyin olabilir ki, eğer evlenmeyeceksen?”well-that-escalated-quickly

Devam etmeden, birkaç not düşeyim:

  • Arkadaşım bunu onayladığı için değil, kendi büyüdüğü sosyal ortamı tasvir etmek için söyledi. Zaten bugün yaşadığı ülkede böyle saçma bir şeyi sürdürebilmesi de pek mümkün değil.
  • “Kız” dediği, İngilizce “girl”. İstersen “genç kadın” diye oku.
  • Biz bunları konuştuktan sonra, arkadaşım bir İranlı kadınla evlendi. Cinsellik hakkında şimdi neler düşündüğünü sorma fırsatım olmadı.

Konumuza dönersek.

İran’da, en azından Tahran dışında kalan bölgelerde, “sohbet etmek” ile “flört etmek” arasında bir fark görülmüyor. Ardından sırasıyla nişan, nikah, öpüşme ve seks gelecek bir raya girilmiş olunuyor. Hele ki kadının bu flörte karşılık vermesi, toplumsal mantık içinde “o erkeğin çocuğunu büyütmek” sonucuna kadar götürüyor.

Hadi bu çok uç bir örnek, en azından bu blogu okuyanlar için. Çünkü biz arkadaşça sohbet ediyoruz genellikle.

Ama sorunu görüyor musun?

Mesele, muhafazakarlıktan ibaret değil. Evet, İran’da cinsellik (ve aslında kadını içeren her şey) bastırılmış durumda. Ama, her toplumda, neyin flört olduğunu ayırt etmemize yarayacak sembollere ve kodlara ihtiyaç var.

FLÖRT MÜ, NE FLÖRTÜ? FLÖRT NE ARAR LA PAZARDA?

artiz

Artiz mi, ne artizi? Artiz ne arar la bazarda?

Karşındaki insana, onunla flört ettiğini nasıl belli edersin?

Ya karşındaki insan tüm yaptıklarını arkadaşlık sınırlarında yorumluyorsa? Ya da tam tersi, sen aslında arkadaşça davranıyorsan ama o sarkıntılık ettiğini sanıyorsa? (Bu, benim başıma geldi mesela görece muhafazakar kadınlarla. Konuşurken koluna dokunsan seks sanan insan var.)

“Melabaa, sana yazıyom ben şu anda bunu yaparaktaan” diyemediğimiz için, tüm bu ilk yakınlaşmaların biraz üstü kapalı olması gerektiği için, yanlış anlaşmalar kaçınılmaz oluyor. (Bu “gereklilik” dediğimi “Öyle olmalı” manasında anlama. Olan durumu söylüyorum. Pul koleksiyonu devri geçti malum.)

Şimdi kendimize soralım. Şunlardan hangilerini flört sayarız:

  • birlikte sinemaya/tiyatroya/konsere gitmek
  • sarılmak
  • birlikte uyumak
  • başını okşamak
  • dans etmek
  • masaj yapmak
  • konuşurken sık sık dokunmak
  • konuşurken “canım”, “hayatım” gibi sözcüklerle hitap etmek

Şimdi, aynı şeyleri, farklı açılardan soralım:

  • Sen bunların hangilerini hiçbir cinsel çağrışımda bulunmadan yaptın?
  • Biri sana bunlardan birini yapsa, nasıl hissedersin? Ne tepki verirsin? Onun sana “işaret verdiğini” düşünür müsün?
  • Bunları, iki arkadaşın arasında gözlemlediğinde, aralarında “bir şeyler” olduğundan şüphelenir misin?

Ve en zor soru geliyor:

  • Karşındaki insan sana bunlardan birini yaptığında ya da sen ona bunlardan birini yaptığında, onun vaziyeti nasıl anlamlandırdığını anlayabiliyor musun?

Benim son soruya yanıtım “Neredeyse hiçbir zaman.”Wrong-way-to-flirt

Öyle ki, bir konserde benimle sohbet eden erkeğin gey olduğunu ve aslında bana sarktığını anlamam yarım saatimi aldı. Yazık, çocuğun da zamanını harcadım boşu boşuna.

Muhtemelen benzer durumlar ben bir kadına yakınlaşmaya çalışırken de olmuştur, ya da bir kadın benimle konuşurken de olmuş olabilir*. Ama hiçbirimiz o gey çocuk gibi “Ay ne salak çıktı be bi anlamadı derdimi” diye düşünmediğimizden, onun yaptığı üzere “Saçların çok güzel.” gibi kör göze parmak bir pick-up line kullanmadık ve sonuçta belirsizlik devam etti.

Bu da böyle bir derdimdir. Bilmiyorum, belki de sadece ben dert ediyorumdur, ayrıntılar insanı olduğum için. Ya da herkes dert ediyordur da ben abartıyorumdur. Ya da aslında herkesin derdidir de kimsenin aklına bir çözüm gelmiyordur.

Görüldüğü üzere, aklınıza çözüm gelmemesi, o konuda iki sayfa yazı yazmanıza engel değil. Keşke bu yazıyı okuyanlardan bazıları, yukarıdaki sorulara kendi yanıtlarını verseler ve birseyinanilari [ at ] riseup.net adresine yollasalar…aVOBX3M_700b

***

* umarım olmuştur dionisos’um lütfen olmuş olsun insanlar benimle ilgilenmiş olsunlar ben de bunu fark etmemiş olayım

Oral seks nasıl yapılmaz?

Bir süre önce cunnilingus’ta nelere dikkat edilmesi gerektiğiyle ilgili kısa bir yazı yazmıştım. (Daha genel olarak da “Kadınlar Ne İster?” diye bir yazı var.) Orada şöyle bir laf etmiştim:

Yani kısacası, “erkeklerin cunnilingus’ta dikkat etmesi gereken” tek gerçekten önemli şey, bu konuda hiçbir şey bilmediği (ve işin kötüsü, yeni bir partnerleyken hakikaten de pek bir şey bilemeyeceği) gerçeğini kabul etmek ve karşısındaki bedenle tanışmaya çalışmak olabilir.lovingit

Şimdi biraz daha ciddi bir iddiayla karşınızdayım. Evet, erkeklerin kadınların cinsel istek ve ihtiyaçlarını anlamadığı, çoğunlukla anlamaya çalışmadıkları, hatta anlamayı gereksiz buldukları doğru; ama kadınlar da erkeklerin ne istediğini pek bilmiyorlar gibime geliyor.

Bugün sadece bir hususa, oral sekse odaklanacağım, çünkü bir süre önce hayatımın en kötü oral seksine maruz kaldığımda başladım bu konu üzerine düşünmeye.

Bir sözcük notu: Oral seks, ağızla uyarmanın genel ismi. Erkek organını uyarma eylemine fellatio deniyor. Bildiğim kadarıyla Türkçe’de doğrudan bir karşılığı yok; o yüzden bu sözcükle devam edeceğim.

BİR DENEYİM: HAYATIMIN EN KÖTÜ FELLATIO’SU

Önce olayı özetlemeye çalışayım:

Çok ateşli olmayan, daha ziyade oyun havasında, arkadaşça bir cinsellikti yaşadığım. Oynaşma, öpüşme vb. sonrasında ilk “hardcore” şey olarak cunnilingus yaptım ve anladığım kadarıyla partnerimin çok hoşuna gitti. Sonra, penetrasyon gibi daha alengirli olaylara gelmeden önce, o da beni ağzıyla uyarmak istediğini söyledi. Yatağa uzandım… Ve çok acayip bir şey oldu !

Tuhaf bir biçimde, partnerim canımı yakmaya başladı ve ben bir süre ne olduğunu dahi anlayamadım. Bir kere, kesinlikle böyle bir şey hissetmeyi beklemediğimi tahmin edersiniz. Dahası, bu insan cinsellik konusunda kesinlikle benden daha fazla deneyim sahibiydi.smbc fellatio

“Ne yaptı yahu bu kadar dırdır edilecek?” dediğinizi duyar gibiyim. Yazının sonunda somut olarak ne yaptığının bir açıklamasını bulabilirsiniz. Konuya dönelim.

İlk şoku atlattıktan sonra, elimle (işin doğrusu, tüm bedenimle!) onu yönlendirmeye, bilemedin yavaşlatmaya çalıştım. Pek başarılı olamadım, ama en azından canımın acımamasını sağladım. Bir süre sonra da nazikçe olayı sonlandırmayı başardım.

Ama ortada ne ereksiyon kalmıştı, ne de cinsellik arzusu. Öyle kafam karışmıştı ki !

  • Karşımdaki insanın oral seks deneyimi olduğuna göre, ya onun bu yaptığından zevk alan erkekler vardı dünyada, ya da hiçbir erkek onu uyarmamıştı. (Nitekim, nasıl söyleyeceğimi bilemediğim için (“Ablacım n’aptın yahu, öldürcen beni.” ? ) ben de bu konuyu hiç konuşmamış oldum.
  • Diyelim ki bazı erkekler onun bu yaptığından hoşlanıyor. Ya da hatta diyelim ki “doğrusu” onun yaptığı gibi, ama ben “hanım evladı” olduğum için hemen tatlı canım yanıveriyor. Buradaki asıl mesele “doğru fellatio / yanlış fellatio” değil ki ! Ortada daha ilginç bir sorun var: Yaptığı şey hoşuma gitmedi, bunu (çığlık falan atmadan) ona açıklamaya ve onu yönlendirmeye çalıştım. Ve başaramadım, çünkü o anda algıları benim tepkilerime açık değildi.

Böylece, fasulyenin faydalarına gelebiliriz.

KADINLAR FELLATIO’DA NELERE DİKKAT ETMELİ?

Öncelikle, çok narin bir organla muhatap olduğunuza dikkatinizi çekmek isterim. Hatırlarsanız ortaokulda falan yüzümüze top gelince bile genellikle kalkıp devam ediyorduk maça; ama “oramıza” ya da bu blogun ismindeki gibi “şeyimize” gelince maç durur, herkes etrafımıza üşüşür ve acımızı hafifletmeye çalışırdı. Cinsel organa vurmak, her tür kavga-dövüşte yasaktı.

Yani, yanlış bir hareketiniz, erkeğin canını çok acıtabilir. Dolayısıyla, erkeğin tepkilerine dikkat etmekte ve buna göre hareket etmekte fayda var.shark

Burada tutup da “Şöyle şöyle yapın, doğrusu budur.” diyecek halim yok. Zaten, kadınların erkeklerin oral seks esnasında ne istediğiyle ilgili benden daha deneyimli oldukları da aşikar.

Ama şunu ne kadar vurgulasam azdır: Cinsellik çoğunlukla bir iletişim ve paylaşım deneyimidir, dolayısıyla “yanlış” bir şeyler yapmak, daha doğrusu yapılan şeylere “yanlış” adını koymak görece zordur. Ancak “çok yanlış fellatio” diye bir şey var, “çok kötü fellatio” diye bir şey var; aman dikkat.

***

***

EK: partnerİm Ne yaptı? ben ne İsterdİm?

Göstermeden açıklamak çok zor, başparmağınızı ağzınıza sokarak belki daha kolay takip edebilirsiniz söyleyeceklerimi.

Partnerim, penisim ağzındayken, “içine çekmek” ile “emmek” arasında bir şey yaptı. Bir yandan eliyle penisimi kavradı ve aksi yönde, yani penisimin bedenimle birleştiği yöne doğru…. açıkçası “çekiştirdi”. Tüm bunları soyut olarak anlatmak istesem, “bedenimle amansız bir mücadeleye giriştiğini” söylerdim.

Bir miktar sertleşmiştim, henüz penisim yumuşak olsa kim bilir ne işkence olacaktı. Gerçi o sertleşme de bu yaptığıyla yok oldu gitti.

Ben, bunun yerine daha yumuşak hareketler isterdim. Şimdi başparmağınızda bal ya da ne bileyim elle yediğiniz bir yemeğin sosu kaldığını düşünün. Parmağınızı ağzınıza sokuyorsunuz ve tüm deriyi dudaklarınızla temizliyorsunuz. Dikkat ederseniz, emmek, çekiştirmek falan yok bunda.

Fellatio elbette penise dudaklarla ne yapıldığından ibaret değil. Başın duruşu, dilin hareketi, eller, parmaklar, hepsi ayrı bir uyarıcı işlev görüyor. Ama bu yazı açısından yeterince şey söyledim sanıyorum.