Monthly Archives: March 2015

#6 Kusursuzluk pratikten geçer.

ETİK SÜRTÜK, ALIŞTIRMA #6:
Erkekler için: Bu deneyimi tam olarak kazandığınızı hisseden kadar her 3-4 mastürbasyondan birini prezervatifle yapın.
Erkeklerle seks yapan herkes için: Büyük paket prezervatif alın – en ucuzu işinizi görecektir – ve onları muza, salatalığa, yapay penise (dildo) olabilecek en seksi şekilde takma pratiği yapın… önce elinizle, sonra ağzınızla. Tüm paketi kullanın.
Herkes için: Sıvı takası riski olmayan ya da en az olan şekilde boşalabildiğiniz tüm yolların listesini yapın.

Şunu söyleyerek başlamak isterim ki, kendi takıntılarım yüzünden ara sıra yaptığım bir şeyi burada alıştırma olarak vermelerine çok sevindim. (bkz. Mastürbasyon meşakkatli bir şeydir.)640_condom

Şimdiye kadar çok seyrek olarak prezervatif kullanmadan penetrasyon yaşadım. Prezervatifsiz seksin de çoğu, o an çok gergin olduğum ve plastiğin işi daha da zorlaştıracağını düşündüğüm için oldu. Saysam bir elin parmağını da geçmez herhalde. Onlarda da, bir süre sonra prezervatif takıp öyle devam etmiştim.

Kitapta güvenli seks, cinsel sağlık açısından vurgulanıyor. Benimse yakın zamana kadar birincil kaygım hamilelik riskiydi. Öncelikle, kürtajın ne kadar belalı bir şey olduğunu anlıyorum; böyle bir acıdan kaçınmak için ne gerekiyorsa yapmalı. İkincisi, hâlâ hoşlaşmıyorum doğum kontrol haplarından; kadının hormonal düzeninin böyle kurcalanmasının olumsuz etkileri olur gibime geliyor. Son olarak, kadının hamilelik öncesiyle sonrası bir değil; hamile kaldıktan sonra birçok sebeple çocuğu aldırmamaya karar verebilir kadın: Kürtajdan korkabilir (haklı olarak) mesela, ya da hormonları onu anneliğe hazırladıkça görüşleri değişebilir.

Uzun lafın kısası, böyle bir riski şimdiye kadar -sanırım- hiç almadım. Plastik hiç hoşuma gitmiyor, hele ki penisimde. Ama şimdiye kadar aramız iyi kendisiyle.

Öte yandan, seksi güvensiz hale getirecek daha bir dünya şey var. Hiç penetrasyon yaşamadım diyorum, ama oral seks, sürtünme vb. etkinlikler de sağlık açısından riskli bölgeler.

Ve utanarak söylüyorum ki cinsel yoldan bulaşan hastalıklar için hayatımdaki ilk ve tek kan testini sadece birkaç ay önce yaptırdım. İki sene cinsellik konusunda blog tutup sonra böyle önemli konuları hiç ciddiye almamak bildiğin aptallık.

Bu da bana ödev olsun.

pokemon

#5 Evet ve Hayır Egzersizi

ETİK SÜRTÜK, ALIŞTIRMA #5: Birini seninle sevişmeye davet etmek için kullanabileceğin kısa, belki birkaç cümleden oluşan bir konuşma hazırla. Seks davetini kibarca ve karşındakini incitmeden reddetmekte kullanabileceğin başka bir kısa konuşma hazırla.

Hiç denemediğim ama uygun bir ortamda denemek isteyebileceğim, tanımadığım birine hitaben davet konuşmam:

“Merhaba. Tarzın/okuduğun kitap/konuşman çok ilgimi çekti. Geceyi benimle geçirmek ister misin?”

Denediğim ve bazen (yarı yarıya) olumlu yanıt aldığım, tanıdığım birine hitaben davet konuşmam:

“Çok güzel zaman geçirdim ve bunu yarıda bırakıp kös kös eve dönmek istemiyorum. Benim evime gelmek ister misin?”

Her iki konuşmada da doğrudan seks daveti olmadığının farkındayım. Bunu, ayrıca, gecenin ilerleyen saatlerinde sormayı tercih ediyorum. Hem gece ilerledikçe bununla ilgili fikrimiz değişebileceği için, hem de sevişsek de sevişmesek de hoş zaman geçirdiğim biriyle daha uzun süre birlikte olmak için illa ki sonunda sevişeceğiz diye bir kuralım olmadığından.

awkward-safe-sex

Dahası, bu deneyip olumlu yanıt aldıklarım arasından, sonunda gecenin köründe artık iyice uykumuz geldiğinde eve dönmeye karar veren de oldu, salonda uyumayı seçen de. Ne kadar ısrarcı oldum, karşımdaki insanın sınırlarına ne kadar saygı duydum, bilemiyorum tabii ki. Ama sonuçta istek ve aktif rıza göstermediği hiçbir şey yaşamadık.

Son olarak, birinin bana böyle bir davette bulunduğu durumu da ikiye bölelim. Tanımadığım birine:

“Çok teşekkür ederim, ama öncelikle seni tanımak isterdim. Şu anda müsait değilim, dilersen telefon numaranı ver başka bir zaman ayarlayabilirsek görüşelim.”

Eğer tanıdığım biriyse nasıl reddederim emin olamadım bak. Alıştırmanın en zor kısmı bu oldu sanırım benim için. Herhalde gerçek sebebi söylemeye çalışırdım dilim döndüğünce… Ona ilgi duymamam, şu anda yeni bir partner istememem, vb. Deneyelim bakalım:

“Ay çok şaşırdım. :) Maalesef şu anda seninle böyle bir ilişkiye başlamak istemiyorum. Ama seninle zaman geçirmekten hoşlanıyorum, belki birlikte başka şeyler yapabiliriz?”

Yok eğer gerçekten ilgilenmiyorsam, yani tanıdığım ama pek de hoşuma gitmeyen biriyse, zaten daha direkt olarak söylerim herhalde:

“Çok naziksin. Ama seninle böyle bir ilişki yaşamak istemiyorum galiba ben.”

Tabii tüm bu yanıtlar farazi. Hayatımda hiç birini reddettiğim olmadı. Kadınlar genellikle hamle yapan taraf olmuyorlar bilindiği üzere. Ama böyle bir şey teklif edecek olsalar bile, benim de niyetim olduğuna emin olana kadar bekliyorlar. Acaba kadınların bu çekinmelerinde -erkeklerde olduğu gibi- reddedilme mi, yoksa “hafif” (TDK’nin yeni ifadesiyle “müsait”) görünme korkusu mu daha ağır basıyordur?

Ben gerçekten çok isterdim rahatça Hayır diyebilmeyi. (Ve elbette Evet diyebilmeyi de.)

noooooo

Demet Akalın ve İbrahim Kutluay ayrılığı hayatımızda neler değiştirdi? – G.Y.

Tam olarak kestiremiyorum ilk kez ne zaman “Sen beni aldattın hain seni de oradan bir kaşar çıkıp aldatsın ve o tam bir şerefsiz tıpkı senin gibi hey pislik kapıma gelip sakın ağlama oh yes.” tadında şarkılara maruz kaldığımı. Belki bilinçsiz bir dönemimde bu türden yakarışlara denk gelmiştim fakat bu acımasız furyanın asıl başlangıcı İbrahim Kutluay’la Demet Akalın’ın ayrılığı idi benim nezdimde. Evet, o günden bugüne, “Sen de kendin gibi bir şerefsize aç”tan bugüne çok şey değişti, hatta Demet Akalın bir çocuk bile dünyaya getirdi, fakat o günlerden belki de çok çok önce başlayan bir şey sabit kalmaya devam etti: kadının kadına düşmanlığı.

Aşık olduğum adamlar oldu, aşkla seviştiğim, aşksız seviştiğim, sevişmediğim ama aşık olduğum ve birçok farklı kombinasyon. Bu adamların bana karşı davranışlarını değerlendirdiğimde, neredeyse hiçbiri beni “kaltaklık”la suçlamadı ve düşünülenin aksine birçoğuyla önce sohbet üzerinden doğurduğum bir çekim oluştu aramızda.

Lakin bu adamların eski sevgilileri, yeni sevgilileri, sevgilileri olmayıp platonik olarak onlara aşık olan kadınlar, hatta anneleri ve hatta kız kardeşleri çoğu zaman “aman feminist damarı kabarmış bunun”, “o ne be kazulet gibi 1.80 boyunda kadın mı olur”, “bi kendini beğenmiş kim ki o zaten duyduğum kadarıyla ‘veriyormuş’ “, “ayakları 42 numaraymış oha artık bizimkiyle aynı ayakkabıları giyecek asker arkadaşı misali”, “ben varken bunun neresini beğendi” gibi yalnızca dış görünüşe dayanan desteksiz yorumlarda bulundu. Bazıları ise benimle karakterim üzerinden gelişen tartışmalara girmeye yeltendiler.image1

Şimdi gerçekten soruyorum, mevzu erkeklere gelmeden evvel kadının kadına yapmış olduğu zalimce ve hatta cinsiyetçi eleştirileri ne yapmalı? Galiba çuvaldızı önce bir kendimize batırmanın vakti geldi!

Aldatılan kadının öfkesini kadından ziyade her iki tarafa da yönlendirmesinin, mümkünse bu öfkenin gerekli olup olmadığı hakkında düşünmesinin, vakti geldi. Çünkü “yuva yıkan kadın” yakıştırması bir nevi erkeğin aldatmasını meşru kıldığından (meşru olmadığını iddia etmiyorum yalnız burada bahsettiğim “irkektir yapar, gadın kısmısı bu işlere bulaşamaz” mantığı) ya da korktuğundan partnerinden alamadığı intikamı, karşı taraftaki kendine denk gördüğü kadını aşağılayarak alabileceğini zanneden kadın büyük bir yanlışın içerisindedir. Yalnız kendini sömüren bu sistemi şak şaklamakla kalmaz, kadın mücadelesinde özgür cinsellik vb. konularda atılmış tüm adımları mehteran bir düsturla geriye götürür. Üstelik bunun bir değişik versiyonu olarak gördüğüm “plaza kadını” hali hazırda kendini modernizmin serin kollarına bırakmış sevişmekle konservatif yapıları arasında gidip gelirken , özgürlüğünü seks ve gene steril dış görünüm üzerinden tanımlayıp , geri kalan orta ve altı sınıflara mensup kadınlara “Kezban” sıfatını yakıştırmaktan geri kalmayarak aynı sistemin devamını mümkün kılar.

image3

Kadın kadının neden destekçisi olmaz? Kadın kadını niçin yargılar? Kadın kadını neden bu kısır döngü içerisine sokar?

Her kadının neden hiç veremediği bir beş kilo fazlası vardır ve hatta bu beş kilo fazla neden onun aldatılmayı hak ettiğini düşündüren ve eğer bu karşı taraftaki kadında da varsa içini rahatlatan bir fazladır?

Bence tartışmaya değer bir konu!

Dünyanın bütün kadınları birbirimizi sevsek ya! Birbirimizi eleştirmekten ziyade tekil olarak kendimizi sevmeye ve tanımaya vücudumuzdaki her bir beni, her bir yara izini, her fazlalığı, her noksanlığı sevmeye vakit ayırsak ya. Çünkü kendimizde bunları sevdiğimizde başkasında gördüğümüz, onun sevilmemeyi hak ettiğini düşündüren fazlalık ya da noksanlıklar eleştirilmeye değer olmayacaktır.

Hatta bir başlangıç olarak; hayatımda iliklerime kadar aşık olduğum tek adamın yeni sevgilisini çok sevdiğimi ve taktir ettiğimi yazmak isterim. Kendisi benden altı yaş büyük, mavi gözlü, hafif topluca ve inanılmaz zarif bir kadın. Çok başarılı, dünyanın en çaplı okullarından birinde MBA yapıyor, mükemmel bir özgeçmişi var. Bunun yanında entelektüel ve kendini bilen biri. Onu kıskanıyorum ama onu takdir etmeme engel hiçbir şey yok görünürde. Hatta bir zamanlar beraber olduğum insanın tercihlerine olan güvenimin boşa çıkmadığını hissettiriyor bana bu kadın.

image

#4 Sihirli değneğin olsa

ETİK SÜRTÜK, ALIŞTIRMA #4: Bir sihirli değneğin olduğunu ve kendini hayal edebildiğin kadar cesur, güçlü ve bağımsız yapabildiğini düşün. Bu durumda sınırların neye benzerdi? Limitlerini listele, veya resmini çizmeyi dene. Hayatındaki herkesin saygısını hak ettiğini hatırlat kendine. Sevdiklerine sınırlarını anlattığını hayal et, bunu yapmanın bir öz-saygı ve öz-sevgi eylemi olduğunu hatırla.

Günlerdir bu soruyu düşünüyorum.  Sıkıntım şurada: Kendimi hayal edebildiğim kadar cesur, güçlü ve bağımsız yapabilsem, bambaşka bir yerde bambaşka şeylesinirlarr yapıyor olurdum. Ne bu blog kalırdı geriye, ne de cinsellikle ilgili kaygılarım.

Cesaret, güç, bağımsızlık hissi gibi şeyleri de hayatımın tek bir alanıyla sınırlayabilir miyim bilemiyorum. O yüzden daha ziyade, sınırlarımı düşünmeye başladım.

SINIRLAR

Birçok insanın aksine “Hem de benim/bizim yatağım(ız)da!” gibi bir sınırım olmadığını fark ettim. Sevişecek olduktan sonra, nerede seviştiğinin bir önemi yok sanki. Ama mesela partnerimin tanımadığım bilmediğim biriyle benim yatağımda sevişmesi biraz tuhafıma gidiyor. Karşı değilim, ama çok rahat da hissetmiyorum kendimi. O kişiyle, sonrasında da olsa, tanışmayı tercih ederim. Çünkü galiba eğer o kişiden hoşlanmazsam, yatağımı kullanmasını da istemem.

Yine, eğer benim kendimi yakın hissetmediğim biriyse, yanı başımda öpüşüp koklaşmaları hoşuma gitmez sanırım. Daha doğrusu, benim yerime onunla oynaştığına göre, en azından bu sahneyi güzel buluyor olmalıyım. Yok eğer ben de kendimi o kişiye yakın hissediyorsam, kendimi dışlanmış hissetmem, içimden gelirse ben de dahil olabilirim belki. (Bundan kastım basit şeyler: Bir kafede oturuyoruz diyelim ve onlar el ele tutuşuyorlar ve birbirlerine dokunuyorlar ara sıra. Ben de böyle şeyler yapmak isteyebilirim partnerime, ama bunun için dışlanmış hissetmemem lazım.)

Bir başka sınırı bizzat yaşayarak fark ettim. Sevişmenin ortasında telefonu çaldı, o da sevgilisi aradığına göre acil bir şey olmalı diye düşünüp yanıt verdi. Sonra 15 dakika konuştular. Şimdi, başkası aramış olsa, 15 dakika ben yine ona dokunabilirim, onu öpebilirim falan. Ama sevgilisi aradığı için tuhaf kaçacağını düşündüm. E tabii o kadar heyecanın bir anda sönüvermesi keyfimi kaçırdı. Sonrasında, odama girdiğimiz anda telefonlarımızın sesini kapatmak konusunda anlaştık.

YA SINIRLAR AŞILIRSA

Benim tek-eşli olmadığımı bilen ama kendisi tek-eşli olan ve benim de tek-eşli olmamı isteyen biriyle birlikteydim. Bir süre sonra bir başka kadından hoşlandım ve ona “Böyle bir durum var. Ben bu insanı tanımak istiyorum. Sınırların neler?” diye sordum. Sınırın, benim başka birinden hoşlandığım anda aşıldığını söyledi.

Elimden bir şey gelmedi. Saatlerce konuştuk, ağlaştık, tartıştık. Ben, başkasına ilgi duymamın ona ilgimle alakalı olmadığını anlatmaya çalıştım. Beceremedim.

Sonuçta, ilişkimize reset attık. Yani önce ayrıldık, arkadaş kalmaya karar verdik. Yaklaşık bir hafta sonra da farklı bir şekilde tekrar bir araya geldik. O varken hayatıma başka birini almam çok fazla sürtünme yaratıyordu. Ancak hayatımda başka biri varken onun duruma uyum sağlayarak hayatıma girmesi görece daha kolay oldu.

Sanırım şimdiye kadar kimse, kendi sınırları içinde kalan ama benim sınırlarımı aşan bir şey yapmadı. Aklıma gelen tek örnek, benimle “bir süredir yalnız olduğu için” seviştiğini söyleyen kadın. Kendimi çok değersiz hissetmiştim, ama sevişmeyi de yarıda bırakamamıştım. Bir daha aramadım onu, aradığında da buluşma teklifini reddettim. Cinsellik, bedenin paylaşılması, benim için mahremiyetin paylaşılması anlamına geliyor; bunu da sırf fizyolojik ihtiyaca indirgeyesim yok.

SONUÇTA

Benim anladığım, “sınırı aşma”, kişinin ilişkide kendini güvende hissetmediği anda başlıyor.

İlişkinin ve/veya ilişkideki kişilerin güvensiz oldukları durumda sınırlar daha katı oluyor.

Sanırım bu konular kitabın sonraki bölümlerinde daha detaylıca işlenecek. Bu soruyla ilgili eyyorlamam bu kadar.

MimiEunice_06

#3 Denemeye değer kimi hatırlatmalar

ETİK SÜRTÜK, ALIŞTIRMA #3:
Sevgiyi hak ediyorum.
Bedenim olduğu haliyle gayet seksi.
Bir şeyi istemeyi de, istemediğim bir şeye hayır demeyi de bilirim.
Zorlukları gelişme fırsatlarına çeviririm.
Kurduğum her yeni bağlantı, beni büyütür.
Keyif dolu bir hayat için gerek duyduğum her şey benim içimde.
Seks, seven ruhumun güzel bir dışavurumudur.
Zevk almaya doğru bizzat kendi yolumda ilerliyorum.

Tanıdığım birçok erkeğe kıyasla çok daha seyrek kendi bedenime bakıyorum. Çok kez, uyanıp kahvaltı edip bir kez olsun aynaya bakmadan sokağa çıktığım oldu. Hatta, sokakta vitrinden yansımamı görüp “Tüh, tüm kıyafetlerim aynı renk olmuş pijama gibi…” diye düşündüm kaç kez…

Ama hep böyle değildim sanırım. Küçükken ayna karşısında dans ettiğimi, Michael Jackson taklidi yaptığımı falan hatırlıyorum. Sonra ergenlikle birlikte, aynayla ilişkim sivilce patlatmaktan ibaret hale geldi. Sivilceler gidince ayna da gitti. Şimdi sadece (iki haftada bir) tıraş olurken bakıyorum kendime, bazen de saçımdaki kepekleri kontrol etmek için.

Vücudumda beğendiğim veya seksi bulduğum çok az kısım var. Kesinlikle çirkin bulduğumsa birçok yer: ayaklarım, bacaklarım, penisim (bu benim penisimle ilgili değil, bence penis zaten saçma bir organ), göbeğim, ellerim, burnum, gözlerim, dişlerim, saçlarım mesela.

Kendi bedenimi “olduğu haliyle” hiç seksi bulmadığım gibi, ne yapsam seksi olur onu da bilmiyorum. Yani neremle ilgili neyin yanlış ve dandik olduğunu biliyorum, ama nasıl “düzeltilir”, düzeltilebilir mi, hiçbir fikrim yok.

Şimdi kitap diyor ki ” Bedenim olduğu haliyle gayet seksi.” cümlesini kendime hatırlatmalıymışım. Hatırlanacak bir şey yok, ben bu cümleye katılmıyorum ki. Hatta aslında listedeki diğer önermelerle veya bir etik sürtük olmakla alakası var mı ondan da emin değilim.

Screenshot from 2015-03-11 17:55:11

“Seksi erkek bedeni” diye arayınca bunlar çıkıyor Google’da.

Bedenimde bir şeylerin eksik olduğunu düşünmüyorum. Bedenimde bir şeyleri değiştiresim yok. (Belki de bedenimi, onunla haşır neşir olacak kadar sevmiyorumdur.) İnsanların benimle bedenimin şu veya bu açıdan seksi olması sayesinde sevişmek isteyeceklerini düşündüğümde, bir gülme geliyor…

Böyle saçma şey mi olur!

Belki daha doğru bir hatırlatma “Seks, seven ruhumun güzel bir dışavurumudur.” cümlesinde gizli. (Burada ruhtan materyalist bir şey anlayalım, yoksa konuşacak bir şey kalmıyor.) Sevişenin sırf bedenim değil. Ben sevişiyorum. Ve karşımdaki insanın bedeniyle değil, o kişiyle sevişiyorum.

Partnerli seksin muhatabı, (en az) iki kişidir, iki beden değil.

Bu anlamda kendimi seksi buluyorum bak: Ellerim çirkin ama masaj yapmayı bilirim; ayaklarım çirkin ama fena dans etmem; yüzüm çirkin ama ağzım iyi laf yapar. Bunların seksle ilgisi yok mu? Bence var. Zaten seks dediğimiz tam olarak nasıl bir şey ki?

***

Bunun dışındaki, kişisel gelişim kitabından fırlamış gibi duran hatırlatmaları es geçiyorum.